- Müctehidler Ve Tahric Erbabı

Adsense kodları


Müctehidler Ve Tahric Erbabı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
YBNGL
Tue 14 September 2010, 07:18 pm GMT +0200
MÜCTEHİDLER VE TAHRİC ERBABI


71- Îbn-i Âbîdln´in Fukahayı Yedi Tabakaya Taksimi, Müstakil Müctehtdler Kimlerdir?


İbn-i Âbidin fukahâyı yedi tabakaya taksim ediyor:



1. Tabaka


Birinci tabaka; Müctehid-i mutlak, şeîraîta ictihad hakkını hâ­iz müctehidler olup, Kitap ve Sünnetten hüküm çıkarırlar, ister hü­kümlerin istinad ettikleri umumî usulden olsun, ister o ur.ıumî usule göre halledilip çıkarılan mes´elelerde olsun, onlar bu ihtihad larmda kimseye tâbi değildirler. Bunlara müctehid-i mutlak nâmı verilir. Dört büyük imam unvanım taşıyan Ebû Hanîfe, Mâlik b. Enes, Şafiî ve Ahmed b. Hanbel Hazretleri ile Evzâî, Leys b. Sa´d ve diğer imamlar bunlardandır. Bunlar kimseyi taklid etmezler, ne delilde ne delilin tâbi olduğu umumî usulde, ne de bu usullere tat­bik olunarak çıkardan ve halîolunan mes´elelerde taklid yoluna gitmezler. Eğer usulleri birbirine uygun düşerse, bu -taklid neviden değildir, her ikisinin delili de o kanaati vermiştir. Eğer kendilerine kanaat gelmezse, muhalif taraftan delil getirip isbata güçleri yeter.

Şüphesiz ki, Hanefiyye mezhebinin üstadı Ebû Hanîfe Hazret­leri bu sınıf fukahâdandır. Fakat İmam Ebû Yusuf, İmam Mu-harnmed ve İmam Züfer gibi talebeleri ve onların tabakasından olanlar, acaba bu sınıf rnüctehidlerden addolunurlar mı? İbn-i Âbi­din, Hanefiyye Mezhebinin bâzı kitaplarına tâbi olarak onları bu tabakadan değil de ikinci tabakadan addediyor. Onları müstakil müctehid değil de, mezhepde müctehidler tabakasından sayıyor.. Diyor ki: «Mezhepde müctehidler tabakası, Ebû Yusuf, Muhammed ve Ebû Hanîfe´mn diğer ashabı olup bunlar üstadlarının kurduğu kaidelere göre delillerden hüküm çıkarmağa muktedirlerdir. Onlar bâzı fürû´ ines´efelerde üstadlarma muhalif dahi olsalar; usul kai­delerinde onu taklid ederler.»[1]

Bu hükmün söz götüren yerleri vardır. Zira îmam Ebû Yusuf, îmam Muhammed, îmam Züfer ve diğer ashabı bunlar fıkıh gö­rüşlerinde tamâmiyle müstakil idiler, taklidin hiç bir sahasında üstadlannm mukallidi değildirler. Üstadlannm reylerini okumuş olmaları, ondan ders almaları ve ilk tahsillerine onda başlayıp onun kültürü ile aşılanmış bulunmaları onların, fikir istiklâllerine ve ictîhad hürriyetlerine bir mâni teşkil etme?:. Yoksa bir kimseden ders alan kimse mutlaka onun mukallidi sayılmak icabeder ki ,bu neti­ce itibariyle Ebû Hanîfe´yi de müstakil müetehidler mertebesin­den indirmek gibi gülünç bir hükme varır.

Çünkü Ebû Hanîfe de bidayette üstadı Hamrnâd b. Ebî Süley­man´dan İbrahim Nahaî´nin fıkhı üzere ders almağa başladı. Bir çok mes´eleleri onun yolunda halleder. Ebû Hanîfe´nin fıkıh ve ictihaddan nasibini küçümsemek isteyenler böyle diyor. Fakat buna rağmen Ebû Hanîfe müstakil bir fakıhtır, müetehid-i mutlaktır. Çünkü İbrahim Nahaî´nin fıkhını öğrendiyse de bâzan ona muhale­fet eder, delile bakarak muvafakat eder. Yoksa mücerred taklid ederek tâbi olmaz. Ebû Hanîfe´nin talebeleri de böyledir. Onlar da onun fıkhını okudular, onun ietihad yolunu Öğrendiler. Bâzısında onunla ittifak ederler, bâzısında ihtilâf ederler, ittifakları taklid ettikleri için değildir, re´y´leri tevâkuf etmiş oluyordu. Delile ba­karak onunla birleşiyorlar, ayni kanaata varıyorlardı. Bunlar mukallid işi değildir.

Bu .talebeleri hüküm istinbatmda esas tuttukları usul ,üstad-larmir. usuüyic ekserisinde birleşir, hepsinde değil. Onun için bâ­zan muhalefet ederler ve onların müstakil müetehid vasfını kazan­maları için bu kadarı kâfidir. Sonra onlar üstadlariyle istinbat yolunda birîeşselcr bu, tâbi olduklarından değil, delilden edindik­leri kanaattan dolayıdır. Taklid edenle ietihad yapan arasını ayı­ran had ve doğru ölçü de budur.

Bu imamların hayatım inceleyen kimse onlardan taklid vas­fım tarnâmiyle uzak bulundurur. Onlar yalnız üstadları Ebû Hanî­fe´den ders almakla kalmadılar. Onun vefatından sonra da başka üstadlardan ders almağa devam ettiler. înîam-ı Ebû Yusuf hadîs ulemasına devam etti, onlardan bir çok Hadîsler öğrendi. Ebû Hanife belki de onların bir kısmına muttali olmamıştı. Sonra Ebû Yusuf yıllaraca kadılık makamında bulundu. İnsanlarla yakından icmas edip onların dâva ve mes´elelerini öğrendi. Üstadiyle ihtilâf etliği mes´elelerde de kadılık ve mahkeme işlerinde edindiği toerü-be ile silâhlanarak ona muhalefet etmiş oklu. Bütün bunlara rağ­men, bu akvâlin cümlesini Ebû Hanîfe bulmuştur, Ebû Yusuf val-mz onlardan seçmiştir, demek hakikatlere karşı haksızlık yap­mak olur.

îmam Muhammed ise Ebû Hanîfe´ye gayet az devanı etti. Gençliğinde ilmî hayata ilk onda başladı. Sonra İmam Mâük´den ilim aldı. Ondan Muvatta´ kitabını rivayet etti. İmam Muham-med´in bu rivayeti isnad bakımından Muvatta´nın en sahih riva­yeti addolunur. îmam Muhammed mukallid ise, hangi imamın mukallidi sayılacak. Ebû Hanîfe´nin mi, yoksa Mâlik´in mi? Yok­sa her ikisinin de mi? însaf ve mantık bize onun mutlaka mîista-´ il bir müetehid olduğunu söylememizi emrediyor. Diğer ashabı hakkında da ayni şeyi söyleyebiliriz.


2. Tabaka

72- Mezhepde Müctehid Olanlar Tabakası


İbn-i Âbidin´in taksimine porc ikinci tabakayı teşkil eden iukahâ mczlıcbde mücichidler inbnkasıdır. Bvm´nr Ebû HanîCc mezhebinde istinbatın istinad ettiği delillerden hüküm çıkarmağa muktedir olan Fukahâdır. Mezhebin kurduğu kaidelere göre ieti-î´id yaparlar. îmam Ebû Yusuf, îmam Muhammed, îmam Züfer ve Ebû Hanîfe´nin diğer ashabı bu ikinci tabakadan addolunmuş­lardır. Fakat adları geçen bu imamların bu tabakadan sayılmaları biraz yanlıştır. Eğer bunlardan başka bu tabakadan sayılanlar yoksa, Hanefiyye mezhebinde bu ikinci tabaka mevcut değilmiş demek olur. Zira imam Ebû Yusuf, îmam Muhammed ve emsal­leri müstakil müctehidlerden sayılmaları lâzım gelir. Her ne ka­dar Ebû Hanîfe´nin onları geçmiş olması, onları yetiştirin okutma fazileti varsa da.onların da üstadlan gibi müstakil görüşleri var­dır.


3. Tabaka

73- Mesâîlde Müctehîdler Tabakasıdır


Üçüncü tabakadaki fukahâ: Mcsâilde müctchidlerdir. Bun­lar mezheb sahibinden veya onun ashabından birinden nakil ve rivayet olunmayan mes´elelerde ietihad ederler. Bunlar mezhepde mukarrer usule göre, hakkında nas bulunmryan mes´eleler hakkında hüküm verirler. Mezhepde hakkında nas bulunan mes´ele-ler hakkında ictihad yapamazlar. Yalnız eskilerin hükümleri on­ları Örflerinde mevcut olrmyan bâzı itibarla verilmiş ise, o zaman bunlar o mes´ele hakkında yeni bir ictihad yapabilirler. Öyle ki, eğer eskiler onların zamanında bulunsalardı ayni hükmü verecek­lerdi.

Bu tabakadaki müctehidlerin yaptıkları iki şeyden ibarettir:


1- Ebû Hanıfe´den ve ashabından naklolunan fürû´ mes´elelerden onların hüküm istinbatmda tâbi oldukları umumî kaide­leri süzüp almak. Yerinde beyan ettiğimiz veçhile fürû´ mes´eleler

dağınık bir halde idi. tşte bu müctehidler onları bir araya topladılar, onları umumî kaideler, bir kayıt altına alan zabtedici fesaslar hâlinde tesbit ettiler, onları istinbatta esas olmuş birer asıl gibi itibar edip esas kaide yaptılar. Böylece fıkıh ahkâmını en salim bîr tarzda çıkarmak için bunlar bir ölçü oldular, ictihad için en doğru yol olarak kabul edildiler.

2- Mezhebde hakkında nas bulunrmyan mes´eleleri, mez-hebden ayrılmış olmamak için işbu kaidelere göre halledip bir hükme ve karara bağlamak. İşte üçüncü tabakadaki müctchid uf-kahânın yaptıkları böyle mühim işlerdir.

Bu tabakadakilerden başhcalan şunlardır:

Ahmed´Hassâf - 261 H., Tahâvî, 230-321 H., Ebû Hasan Ker-hî-340 H., Şems´ül - Eimme Haîvânî - 456 H., Mebsut Sahibi Şems´ül - Eimme Serâhsî - 500 H., Usul sahibi Fahr´ül-îslâm Pez-devî - 492 H., Fahreddin Kadıhân - 593 H.

Hanefiyye fıkhına değerli hizmetler yapan işte bu tabakadaki fu-kahâlardır. Mezhebin gelişmesini sağlayan esasları, tahric usulü­nü onlar vazetmişlerdir. O akvâle göre hükümler vermişlerdir. Ka­villeri tercih etmek, re´yler arasında mukayese yapmak, bâzısını sahih kavil olarak alıp zayıf olart1 kavilleri bırakmak, hep onların işidir. Hanefiyye Mezhebi fıkhına müstesna bir varlık yeren bun­lardır.

4. Tabaka


74- Tahrîc Erbabıdırlar


Dördüncü tabakadaki fukahâ tahric erbabı olanlardır. İbn-î Âhidin onlara akvâlini aldıkları kimseye tâbi olanlar nâmını veriyor. Bizse onlara müreccihler tabakası diyeceğiz. Bunlar hükmü bilinmiyen mes´eleleri istinbat etmezler. Yaptıkları iş üçüncü ta­bakanın tâyin ettikleri kaideler dahilinde tercih vasıtalarıyle, ri­vayet olunan re´yler arasından tahric yaparlar. Delil kuvvetine bakarak veya asrın ahvâline uygun olmasiyîe tatbik selâhiyetini göz önünde tutarak akvâli birbirine tercih etmek hakkını hâizdir­ler. Bu müstakil bir istinbat sayılmaz. Bu bir tercihtir, akvâli bir­birine mukayese ve muvazenedir. Bu tabakadaki müctehidlerden biri Ebû Bekir Râzî´dir.[2]

Bu tabaka ile önceki tabaka arasındaki fark belirsiz gibidir. Onun için bu ikisini bir tabaka sayan, hakikati aşmış olamaz. Çün­kü usulün icabına göre re´yler arasında tercih yapmak, imamlar­dan hükmü rivayet otunmtyan bir mes´ele hakkında hüküm ver­mekten kolay değildir. Bu tabakadan savdıkları Ebû Bekir Râzî, üçüncü tabakadan saydıkları Kadıhân, Kerhî ve emsalinden az değildir. Ahkâm-ı Kur´ân adh eseri onun fazlının ve ilminin canlı bir delilidir.


5. Tabaka

75- Tercîh Erbabı


Beşinci tabakadaki fukahâ mezhepdeki akvâl arasında mu­kayese yapanlardır. îbn-i Abidin bunlar hakkında şöyle diyor: «Bunların işi: «Bu daha evlâdır, rivayet bakımından bu daha sa­hihtir, bu daha vazıhtır, bu kıyasa daha uygundur, bu halka daha muvafıktır» gibi sözlerle muhtelif rivayetleri birbirinden üstün

addetmektir.

Bize kalırsa bu tabaka ile bundan önceki dördüncü tabaka arasındaki fark açık değildir. Kısımlar birbirine karışmadan tak­sim doğru olabilmek için üçüncü, dördüncü ve beşinci tabakalar­dan birini hazf etmek icabeder. Bunlar iki tabaka hâline İndirile­bilir. Biri:

Tahrîc edenler tabakası olup, bunlar mezhebin evvelki imam­larından bir hüküm naklolunmıyan mes´eleler hakkında, mezhebin. kaidelerine göre hüküm çıkaran fukahâdır.

İkincisi de tercih edenler tabakası olup bunlar da muhtelif akvâl ve muhtelif rivayetler arasında yapanlar; en kuvvetli riva­yetleri beyan ederler; en sahih kavilleri, kıyasa muvafık, halka uy­gun olanını seçerler. Bundan önce de işaret ettiğimiz veçhile Ebû Hanîfe´nin ashabını, müstakil müctchidler mertebesinden tâbi´Ier mertebesine indirmek mevcut değildir. Bu itibarla buraya kadar beş (abaka hâlinde sayılanlar hakikatle üç tabaka halinde topla­nır: Birinci albakayi Ebû Hanîfe ashabı teşkil eder, ikinci tabaka tahric 3´apanJar tabakasıdır, üçüncü tabaka da tercih yapanlar ta­bakası olur.


6. Tabaka

76- Mukallîdler Tabakası


îbn-i Âbidin´in ve diğerlerinin taksimine göre altıncı tabaka­yı mukaİlidJcr teşkil eder. Bunlar ietihad yapmadıkları gibi kavil­lerin ve rivayetlerin arasında tercih de yapamazlar. Fakat kendi­lerinden yukarıda olanların tercih ve ihtiyar ettiklerini, en kuv­vetli olduğunu beyan eylediklerini bilirler. îbn-i Âbidin onlar hak­kında şöyle diyor: Bunlar kuvvetli olanla, daha kuvvetli olan ara­sını temyize muktedirler, zayıf ile zâhir-i rivâyeyi. zâhir-i mezheb ile nâdir-i rivâyeyi birbirinden ayırırlar. Kenz sahibi, Muhtar sa­hibi, Vikaye sahibi, Mecmâ´ sahibi gibi muteber metinler ashabı bunlardandır.[3] Bunların vazifesi; kitaplarında merdûd kaville­ri nakil ve zikretmemek, zayıf rivayetleri almamaktır.»

Bu tabakanın işi tercih etmek değildir. Fakat tercih olunan­ları bilmek ve tercih derecelerine göre tertip etmektir. Lâkin bu iş bâzan tercih edenler arasında hüküm vermeğe de götürür. Biri bîr re´y tercih etmiştir, diğeri başka bir re´yi tercih eylemiştir. Şimdi bu, o tercihlerden en kuvvetlisini seçerek. Tercih ederken mezhebin usulüne daha çok itimad etmiş olanı alacak veya sayıca çok, daha kuvvetli olanı ihtiyar edecektir.

Hayr-Rcmlı fetvalarında diyor ki: «Hiç şüphe yoktur ki, ih­tilaflı mes´elelerde râcih olanı mercuhtan raç.îmak, kuvvet ve zaaf derecelerini bilmek İlim tahsili için kollarını sıvayarak çalışanla­rın en son frave´erîdir. Müftüye ve kadıva düşen cevapda gayet dikkatli olmak, helâle haram, harama helâl diyerek Allahu Teâlâ´ya iftira etmekten korkarak ölçüsüz söz söylemekten çekinmek­tir.»[4]

Ulemanın tercih ettiklerini bilmek, delilin kuvvetine veya çokluğuna bakarak tercih edenlerin tercih ettikleri arasında mu­kayese yapmak, bu o kadar kolay bir şey değildir.


7. Tabaka

77- Sırf Mukalltdler Tabakalı



Yedinci tabaka bu sayılan tabakaların ağı derecesinde olan mukallidler tabakası olup, bunlar yukarıda ikrolunan umurdan birini yapmağa kaadir değildirler. Onların ne tahrîc, ne de tercih yapacak kudretleri vardır.Ne de tercih olunan akvâl için den birini ihtiyar edebilirler. Onları, îbn-i Âbidin şöyle vasıflan­dırıyor: «Bunlar semizi arıktan, sağlamı bozuktan seçemezler, sa­ğı soldan fark edemezler. Gece karanlığında odun toplayan gibi ne bulurlarsa onu toplarlar. Bunları taklid edenlerin vay hâline, on­lara yazıklar olsun.»

Bu vasıfta olan kimseler bilmem ki nasıl olur da fukahâdan sayılırlar. Onlara en hafif bir isim olarak nâkil diyebiliriz,


78- Bu Tabakaların Hakikî Durumu


Hanefiyye kitaplarının kaydettiklerine göre fukahâ tabaka­ları işte bunlardır. Zannedersem onların tertibi daha ziyade bizim zikrettiğimiz tertibe uymaktadır. Birinci tabaka müctehid-i mutlak olanlar tabakasıdır. Ebû Hanîfe ve ashabı olanlardır. Onlardan sonra tahric erbabı gelir. Bunlar da hakkında bir hüküm naklo-lunmıyan mesele hakkında müctehidlerin kaide ve usullerine göre hüküm verirler. Onların fürûruna kıyas yaparlar. Onlardan son­ra muhtelif akvâl arasında tercih yapanlar gelir. Onlardan sonra kendilerinin tercih hakkı olmamakla beraber, öncekilerin tercih ettiklerini tanımağa kudreti olanlar gelir. îlk üç tabakayı teşkil eden: Mutlak müctehidîer, mezhebde müctehid olan tahrîc ve ter­cih erbabından sonra ictihad kapısı kapanıp da, dört mezhep fu-kahâsı gibi Hanefiyye mezhebi fukahâsı da buna razı olunca, ar­tık kimse için tercih hakkı kalmamış oldu. Müfti veya Kadı´ya râcih olunca kavli araştırmaktan onu tanımağa çalışmaktan baş­ka birşey kalmadı. Böylece mutlak müctehidîer, tahrîc ve tercih erbabı ve râcih akvâîi tanıyanlar olmak üzere dört tabaka oluyor­lar. Mukallitler fukahâdan sayılmamış oluyor. Bu mes´eleyi mez-hebdeki akvâlin ihtilâfından bahsederken ileride izah edeceğiz.






--------------------------------------------------------------------------------

[1] İbn-i Abidin, Resm´üI-Müftİ şerhi, s. 11

[2] Cessâs nâmiyte meşhur olan Ebû Bekir Râzı 370 senesinde vöfat etmiştir. (Ahkâm-ı Kur´ân) ı meşhurdur.

[3] Kenz, Muhtar: Vikaye ve Mecmâ) nâmmdaki dört kitap Hane-fiyye fıkhının en muteber ana kitapları pddclun.ur. Bunlara (Mutûn-ı Er­baa) nâmı verilir. Kenz´in müellifi Ebû Eerekât Hâİizüddin Nesefî. Muh-tar´m-müellifi Ebû Pazl Mecdüddin Musullu, Vikaye´nin müellifi Sadr´uç-Pcria´nm büyük atası Tâe´üş-Şerla Mahmud Buhârî, Mecma´nm müellifi de Muzafferüddİn b. Saatidir.

(Mütercim,)

[4] Hayr´ül - Remli, Fetâvâ-yi Hayriye c.II, s. 231
.