ayten
Sun 17 October 2010, 11:54 pm GMT +0200
3- Mucizeyi Yaratan Allah Açısından Tarifi
Mucize, "Allah Teâlâ’nın, nübüvvet iddia eden kişinin (peygamberin) davasını (peygamberliğini) kabul ettirmek için, "olağanüstü" bir işi yaratmasıdır. Bu mucize, peygamberlik iddia eden kişinin tasdik edilmesini temin eden Allah'ın, "Sen benim Rasûlümsün" sözünü yerinde kullanmıştır"161
b- Mucizenin Şartları
1- Olağanüstü bir şey olmalıdır. Asr-ı Saadet'te ayın mucize olarak ikiye ayrılmasının gösterilmesi gibi.
2- Hasma, meydan okumalıdır. Aynı zamanda karşılık vermesi istenmelidir. Bu iş peygamberliği isbat etmek için yapılmalıdır. Bu şarta şöyle denilerek itiraz edilmiştir. Hz. Peygamber'in sadece iki mucizesinde meydan okuma vardır. Onlar da, "Kur'ân'ın mislini getirin" ve "ölümü temenni edin" mucizeleridir. Diğer mucizelerinde, meydan okuma yoktur. Buna göre diğer mucizeleri, mucize sayılmamalıdır. Halbuki O'nun, bu ikisinin dışındaki "hârikulade" işleri vardır. Bu itiraza şöyle cevab verilir. Bu tür mucizelerde muhatablarından aynısını getirmeleri istenmemişse de, risalet davasına şahit tutulmuş, risâletin bir çeşit delili olmuştur.
3- Hasımlardan hiç birisi, mucize olan şeyin benzerini getirememelidir. Aynı zamanda getirememişlerdir. Keramet, bu şart sebebiyle mucizenin haricinde kalır. Zira onda meydan okuma yoktur. Sihir (büyü) de, mucizeden böylece ayrılmış olur. Çünkü sihrin benzeri başka bir sihirbaz tarafından yapılabilir.
4- Meydan okuyan kişinin dâvasına uygun olmalıdır. Yalancı peygamber Museylime, bir defasında bir kuyunun suyu artsın diye talepte bulunmuş ancak aksi tecelli etmiş kuyunun suyu tamamen kurumuştur162.
Kelâmcılar, bu zikrettiğimiz dört şartı, biraz daha açarak yedi maddeye çıkarmışlardı. Ancak tekrardan sakınmak için sadece yukarıdaki maddelerin dışında kalanları zikredeceğiz.
5- Mucize Allah'ın fiili olmalıdır. Zira, mucize Allah'ın peygamberini tasdik ettirmek için ortaya koyduğu şeydir. O'nun fiili olmalıdır.
6- İddia ettiği mucizeyi yapmalıdır. Başka bir konuda mucize göstermesi kâfi değildir.
7- Mucize, peygamberlik iddiasının zamanına yakın olmalıdır. Peygamberlerin bi'setlerinden önce ellerinde zuhur eden "harikulade" olan şeyler mucize değildir, keramettir163. Bunlara "irhâs" da164 denir.
c- Mucize'nin Kayıtları
Daha önce şart olarak zikredilen şeyler, bazı âlimler tarafından kayd telakki edilmişlerdir. Yukarıdaki maddelere açıklık getirmeleri dolayısıyla bazılarını zikredelim:
1- Yukarıdaki birinci maddeye açıklık getirilerek şöyle denmiştir. Bazı mucizeler kelâmla olur, Kur'ân-ı Kerîm gibi. Bazıları da fiilen mucize olur. Bu mucizelere, parmaklarının arasından az suyun fışkırıp akmasını misal verebiliriz. Özelliğini terketmekle, mucize olanlar da vardır. Ateşin yakmaması gibi. Nitekim Hz. İbrahim'i Nemrud'un ateşi yakmamıştır. Burada ateş yakma özelliğini terketmiştir.
2- Peygamberlik iddia eden kişinin elinde zuhur etmelidir. Sâlih kişilerin elinde zuhur eden "hârikulade" şeye "Kerâmet" halktan birinin elinde zuhur eden "hârikulâde" şeye, "Ma'unet"; fasıkın elinde zuhur edene "istidrâc ve tuzak"; yalancının elinde ters olarak tahakkuk edene de "ihanet" denir.
3- Mucize olarak takdim edilen şey, kendisini tekzib etmemelidir. Bir kimse cansız bir varlıkla konuşmasını delil olarak ileri sürse ve o varlık kendisini yalanlasa, onun bu konuşması mucize sayılmaz165.
d- Beşerin Gücüne Nisbetle Mucizenin Kısımları
1- Beşerin Kudretinin Haricinde Olan Şeyler.
Cisim yaratmak, bir şeyin zatını değiştirmek, ölüleri diriltmek vs. Bunlar, beşerin gücünün dahilinde değildir. Bunların çoğu da, azı da mucize sayılır.
2- Cinsi, ekseriyetle beşerî gücün dahilinde olduğu halde belli bir miktarı, beşerî gücün üstündedir. Uzak mesafeleri kısa bir müddet zarfında kat etmek gibi. Bunun sınırını çizmek zor bir iştir. Kur'ân-ı Kerîm'de, "Nezdinde kitaptan bir ilim olan (zat) ben dedi; gözünü yumup açmadan evvel onu sana getiririm..." buyrulur. Burada eşyanın aynıyla kısa zamanda, belki de bir an içerisinde uzak mesafeden nakledilmesi mucizedir. Yoksa bu hızın altındaki nakletme işi mucize değildir. Hele sadece; ses, ışık ve gölgenin nakli olan televizyonun mucizenin çok gerisinde olduğunu izaha lüzum yoktur.
3- Beşerin malumatının dışında olan bir ilmi ortaya koymak. Gaybden haber verme gibi. Bu durumun mucize sayılması için iki şeyin olması lazımdır. Birincisi, tesadüf sınırını aşana kadar tekrar edilmelidir. İkincisi, aleyhine olacak sebeplerden soyutlanmalıdır. Meteorolojinin haberleri ve ana karnında çocuğun keşfedilen özellikleri gayb değil, his aleminin sınırları içindedir.
4- Aslında, insanın yapabileceği şeylerin cinsinden ise de yapılamamış mucizeler. Kur'ân-ı Kerîm gibi. O söz ve kelâm olarak, yapılabilir şeylerin arasında iken, üslubu itibarıyla benzeri yapılamamıştır.
5- İlk başta beşerin yapabileceği cinsden sayılırken, netice itibarıyla beşerin kudretinin üstünde olan şeylerdir. Müzmin (kronik) hastalığın iyi olması, ziraatın vaktinden önce mahsul vermesi gibi şeylerdir. Bu şeyler vaktinde olursa mucize sayılmaz. Vaktinden önce olursa, âdete muhalif olduğundan dolayı mucize sayılmıştır.
6- Güç yetirilebilir şeylerin cinsinden ise de, yapılması gerçekleşmeyen bir olay şeklinde tezahür ederler. Konuşamayan kimsenin konuşması, yazamayan kişinin yazması gibi. Bu durum sadece onlara mahsustur. Ancak mucize olması için, konuşma kabiliyetlerinin yüzde yüz yok olduğunu tesbit edilmesi gerekir.
7- Hayvanları konuşturmak, cansız bir varlığı hareket ettirmek gibi166.
Bunlar eğer sahibinin istemesi ile konuşuyor ve hareket ediyorsa mucize sayılır. Bazı cansız varlıkların hareket etme özellikleri vardır. Onların bu hareketi, mucize sayılmaz. Zamanımızda, tekniğin ortaya koyduğu şeyler gibi. Bunlar her ne kadar ileri bir seviyede olsa dahi eşyanın özelliğinden istifade edilerek yapıldıklarından dolayı mucize sayılmazlar.
8- Bir şeyin, mevsiminin şartları dışında olmasıdır. Meselâ, kışın yaz meyvesinin yazın da kış meyvesinin ortaya konması gibi. Bu konuda kış şartları tam geçerli iken yaz meyvesinin yetişmesi mucize telakki edilir.
9- Normalin dışında olan şeyler gibi. Mesela, akan suyun kesilmesi, kesilmiş suyun akması gibi. Normali oluşturan şartları iyice bilmekle anlaşılır.
10- Az suyun, az yiyeceğin büyük topluluklara yetmesi gibi167.
e- Harikulade Sayılan Ve Sayılmayan Olaylar
l- Olayların kendisi "hârikulâde" olur. Meselâ, Mekke halkı, Hz. Peygamber'den kendilerine bir mucize göstermelerini istemişlerdi. Hz. Peygamber de, Ay'ı iki parçaya bölünmüş, yarısı Hira dağının bir tarafında diğer yarısı öbür tarafında olmak üzere göstermişlerdi.
2- Hâdiselerin kendileri âdete aykırı değildir. Ancak meydana geldikleri zaman harikulade olurlar. Tufan, fırtına, zelzele gibi olaylar veya büyük kalabalıkların bir avuç müminden korkma durumu gibi. Aslında bunlar normal olaylardan sayılır. Ancak, meydana geldikleri zaman, bazen harikulade bir olayın ortaya çıkmasına sebeb olurlar.
3- Hâdiselerin hem kendileri ve hem de meydana gelişleri harikulade bir şey değildir. Ancak meydana gelmelerini temin eden şey ve geliş zamanı itibariyle harikulade olurlar168.
Hz. Peygamber'in dualarının bereketiyle yağmurların yağması, hastaların şifa bulması gibi. Yağmurun yağması, hastaların iyi olması normal hadiselerdir. Ancak bunların dua ile ve o anda meydana gelmesi mucize sayılmıştır.
4- Hâdiselerin meydana gelmesinden önce haber verilmeleri de mucize telakki edilmiştir. Nitekim Rasûlullah (sav), bir defasında kopan bir fırtına için, bu fırtına bir münafığı öldürmek için koptu demişti. Daha sonra Medine'ye gelindiğinde, bir münafığın mezkûr fırtınadan dolayı öldüğü anlaşılmıştır. Burada mucize, olayın önceden haber verilmesidir169.
Gerçi bu tür mucizelerin nübüvveti isbat etmesi, aynı derecede kuvvete sahip değildir. Bazısı açık bazısı da kapalı bir şekilde de olsa yine, "Nübüvvet'i isbat eden bir delil sayılır”lar.
Burada hemen zikredelim ki, halkın bu mucizelerin mislini değil de yakın bir benzerini yapması mucize sayılmaz. Zira insanların bir kısmının yaptığı şeyler, ne kadar mükemmel olursa olsun, diğerlerinin onların aynısını yapması mümkündür. Mükemmellik, maharetin sonucudur170. Mucizeler, insanoğlunun ulaşacağı en üst seviyenin daha ilerisindedir. Bununla beraber mucizeler, insanlar için nihâî bir sınır olup, bu meyanda ileri gitmelerine yol göstericidir.
f- Mucizelerin Gayesi
Mucizelerin çeşitli şekilde tarif edilmesi sırasında gayeleri de ortaya çıkmıştır. Mucize, peygamberlerin ümmetlerine dâvalarının hak olduğunu göstermeleri için ortaya koydukları, beşerin âdetlerinin üstünde ve ancak ilâhî bir kudretle güç yetirilebilir şeylerdir. Bunlar peygamberlere mahsus olup peygamberliğin tasdikini icabettirir. Mucize, onu gösterenin peygamberliğinin delili olur171, işte mucizenin gayesi de bu delil olma yönüdür.
Mucize'yi ulemânın bir çoğu, nübüvveti isbat eden bir delil saymamıştır172. Ancak Kelâm ulemasından bazıları, onun bir delil olduğunu kabul etmişlerdir. Mucizeyi delil telakki etmeyenlere göre gaybe inanmayan, Allah ve dini tanımayan kimselere karşı onları susturan bir delil değildir173. O, gaybe inanan kimseler için bir delil sayılır. Bu itibarla mucize, hakikati arayanların nazarında isbat edici bir delil olmayıp, peygamberliğin doğruluğunu teyid eden bir delildir174.
g- Mucize Hakkında Ortaya Çıkan Değişik Görüşler
Peygamberlerin mucizeleri, çeşitli olmakla beraber iki kısımda toplanabilir:
1- Gaybı bildirmek,
2- Kâinatta tasarruf.
Bunların her ikisi de peygamberliğin gereği olan hususiyetlerdir.
Eş'arîler, peygamberlik ile mucize arasındaki münasebete işaret ederek derler ki: Mu'cize, âdeti (olağanı) bozmak demektir. Maddelerin hassaları, hadiselerin sebebleri, ilâhî emre göre değişikliğe uğrar.
Bu itibarla bir adam, maddelerin hassalarını değiştirirse onun kâinatı idare eden ve sebebleri yaratan Ulu Allah'ın elçisi olduğu açıktan açığa anlaşılır175.
Mucizenin, peygamberlik delillerinden olup olmadığı meselesini uzun uzadıya münakaşa eden Eş'arîler ile Mutezile bu bahsi karıştırmışlardır.
Eş'arîler, "mucize peygamberliğin delilidir" dedikleri zaman, onların delil kelimesinden maksatları "mantık delili" değildir. Eş'atîlerin delilden maksatları, mantık delili olsa, o zaman mutezilenin onlara karşı itirazları doğru olurdu. Halbuki, Eş'arîler bu kelimeyi, bir mantık terimi olarak kullanmamışlardır. Onlara göre mucize, "peygamberliğin delilidir" sözünden maksat "mucize peygamberliğin alâmetlerindendir" demektir. Mademki, Eş'arîler delil kelimesini mantıktaki mânâsıyla kullanmıyorlar; onlara karşı, bu delilin hangi mantık delilleri arasında olduğuna dair mütalaalar ileri sürmekte mânâ kalmaz.
Eş'arîler, bu maksatlarını ifâde etmek için, "mucize aklî bir delil değil, basit bir delildir” derler176 tarzındaki mütalalarını, bugünün diliyle anlatmak lazım gelirse, onu şöylece ifâde etmek icab eder: "Mucize mantık delili değildir. Ruhî bir delildir"177.
h- Mucize İle Alakalı Tabirler
Mucize ile alakalı tabirlerin bazıları şunlardır: “Alâmet”, “Delâil”, “Ayet”, “İsbâtü'n-Nübüvve”, “Burhan” vs. Şimdi bunları kısaca izah edelim.
1- “Delâil” , lügatte delâle kelimesinin çoğuludur. Yol gösterme mânâsına gelir. Bunun bir benzeri de “Edille” kelimesidir. O, delil’in cem’idir. Deliller mânâsında kullanılır178. Delâil, ıstılâhda mucize kelimesinin müteradifi olarak, onun yerinde istimal edilmiştir.
2- "Alâmet", lügatte nişan mânâsına gelir. Cem'i, “Alâmât”tır. Istılâhda ise, peygamberlik iddia eden zatın davasındaki doğruluğuna, hayır ve saadete ait esasları tebliğ etmeye memur bulunduğuna delâlet eden burhan demektir. Bu da mucize kelimesinin yerinde kullanılmıştır179. Hadis mecmuaları, mucize ile ilgili hadislere bu saydığımız kelimeleri başlık yapmışlardır.
Nitekim el-Buharî, Sahih'inde, "Alâmâtü'n-Nübüvve" tabirini başlık olarak kaydetmiştir180. Zira, alâmât kelimesi diğerlerinden daha umumi bir mânâ ifade eder181.
3- Kesin mukaddimelerden vücûda gelen delile de “Burhân” denir182.
4- Geri kalan “Ayet”, “Beyyine” kelimeleri de yine delil mânâsında istimal edilmiştir183.
5- İsbatu'n-Nübüvve de bir terkib olarak yine mucize mânâsında kullanılmıştır.
Hülasa, buraya kadar zikredilen kelimelerin hepsi zaman zaman mucize kelimesinin yerinde kullanılmıştır184.
Ancak, aralarında bazı farklar vardır. "Alâmet" ve "mucize" kelimelerinin mânâsı hepsinden daha geniştir. Bu sebeple "keramet" i de ihtiva eder. "Âyet" ve "Burhân" kelimeleri ise, peygamberlere mahsus olup peygamberliklerini isbat eden delillerdir. el-Fâsî diyor ki; kelâmcılar, meydan okumaya yakın olup Rasûlullah'ın elinde zuhûr eden olağanüstü şeylere, mucize; meydan okumadan Hz. Peygamber'in elinde zahir olan şeylere de âyet ve delil demişlerdir185. "Burhân" ve "Beyyine" kelimeleri ise, ekseriyetle delil mânâsında kullanılmıştır.
İlk asırlarda, mucize yerine daha çok alâmet, delâil, âyet kelimeleri kullanılmıştır.
Meselâ el-Buharî'de, Alâmâtü'n-Nübüvve186, et-Tirmizî'de, Âyâtü İsbâtı'n-Nübüvve187 kelimeleri başlık yapılmıştır. Üçüncü asrın son çeyreğinden sonra daha çok, "Delâiîu'n-Nübüvve" terkibi mucize kelimesinin yerini almıştır188.
--------------------------------------------------------------------------------
161 en-Nebhânî, a.g.e. s. 10.
162 el-Kastallânî, el-Mevâhibu'l-Ledünniyye I,345-348, Dâru'l-Kütübi'l-İlmiyye, t. siz.
163 el-Cürcânî, Şerhu'l-Mevâkif II, 410-411.
164 en-Nebhânî, Huccetullah, s. 13.
165 en-Nebhânî, a.g.e. 13.
166 en-Nebhânî, a.g.e. 8-9.
167 en-Nebhânî, s.9-10.
168 İbn Kesir, Semâilu'r-Rasul s. 138-139. Beyrut 1967 Ofset Baskı.
169 Mevlânâ Şibli a.g.e. II,359-360.
170 en-Nebhânî a.g.e. s.9
171 en-Nebhânî a.g.e. s.9; Mevlânâ Şibii a.g.e. s. II.213.
172 Miras, Kamil. Tecrid-i Sarih Tercemesi, IX,285, Ankara 1971.
173 Mevlânâ Şibli a.g.e. II, 307.
174 Aynı yer.
175 Mevlânâ Şiblî, Asr-ı Saadet II,248
176 Mevlânâ Şiblî a.g.e. II,248.
177 Mevlânâ Şiblî a.g.e. II, 249.
178 Heyet, Mucemü'l-Vasit, I.294.
179 Miras, Kâmil, a.g.e. IX, 283.
180 Bak. el-Buhâri, Bedu'l-Halk (IV,168-188)
181 Miras, Kâmil, a.g.e. IX, 283; Mevlânâ Şibli a.g.e. II, 191-192
182 en,Nebhânî a.g.es.l2.
183 Miras, Kâmil, a.g.e. IX, 283.
184 el-Cürcâni, Tarifat s. 44.
185 en-Nebhânî, a.g.e. s. 12
186 el-Buhârî, Bed'u'l-Halk, Bâbu Âlâmâti'n-Nübüvve (IV,168-188.)
187 et-Tirmizî, el-Menâkib, Bâbun fî Âyâti Nübüvveti'n-Nebiyyi (V, 592.)
188 Yardım, Ali. Hadis I, II-12.