- Mucize ve Sonuçları

Adsense kodları


Mucize ve Sonuçları

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
saniyenur
Wed 25 January 2012, 11:02 am GMT +0200
Mucize ve Sonuçları

Sünnetullahın gerektirdiği İlahi davetle karşılaşan cahiliye mensupları, daveti gündeme getiren şahsın bir beşer olması üzerinde durmaktalar ve: "Allah elçi olarak bir beşer mi gönderdi" veya "Bizler, bizim gibi bir beşe­re mi tabi olacağız" diyerek itiraz etmektedirler.

Kendilerine hidayet (rehberi) geldiği zaman, in­sanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: "Allah elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?" demelerinden başkası değildir. İsra 94

Andolsun biz Nuh'u kendi kavmine (peygamber olarak) günderdik. Dedi ki: "Ey kavmim Allah'a kul­luk edin. Sizin O'ndan başka ilahınız yoktur, yine de korkup-sakınmayacak mısınız?" Bunun üzerine, kavmindeki önde gelen kafirler dediler ki: "Bu sizin ben­zeriniz olan bir beşerden başkası değildir. Size karşı , üstünlük elde etmek istiyor. Eğer Allah dileseydi, elbetteki (bize) melekler indirirdi. Biz evvelki ata­larımızdan bunu duymadık. O, kendisinde delilik bulunan bir adamdan başkası değildir, onu belli bir süre gözetleyin."                                                                                                                                                                          Mü'minun 23.24

İlahi daveti gündeme getiren davetçi bir beşer olduğu için davete ve davetçiye karşı çıkan cahiliye mensupları, davetçiden bazı taleplerde bulunmaktadır.

Dediler ki: "Bu nasıl peygamber kİ (bizim gibi) yemek yemekte ve çarşılarda dolaşmaktadır? O'na, kendisiyle birlikte uyarıp-korkutucu olacak bir melek indirilmesi gerekmez miydi? Ya da kendisine bir hazi­nenin bırakılması veya (meyvalarından) yiyebileceği bir bahçesi olması (gerekmez miydi)?" Ve zalimler (müslümanlara) dediler kİ: "Siz büyülenmiş bir ada­ma tabi oluyorsunuz." Bak senin için nasıl örnekler verip (böylece) saptılar. Artık onlar (hidayete) hiçbir yol bulamazlar. Furkan 7.9

Cahiliyenin meseleye yaklaşım mantığı açıktır. Da­veti gündeme getiren peygambere: "Madem ki peygam­ber olduğunu iddia ediyorsun, peygamberliğini ispat et" demektedirler. Bu sorunun ve bu isteğin mahiyetinde, peygambere iman etmeyi inkar vardır. Cahiliye mensup­ları peygambere iman etmek degil, peygamberin peygamber olduğunu müşahhas olarak görmek istemekte­dirler. Bunlar inanmaktan ziyade bilmek istemekte ve imandan yüz çevirmektedirler. Zamanımızdaki bazı cahi­liye mensuplarında bulunan "Görmediğime inanmam" mantığı da, aynı cahili mantığın bir uzantısıdır.

Kavimlerini sadece ve sadece Allah'a kulluğa davet eden bütün peygamberler, cahiliye mensuplarının muci­ze talebi ile karşılaşmışlardır. Mucize isteği, bu nedenle cahiliyenin geleneksel bir isteği haline gelmiştir.

Dediler ki: "Sen ancak büyülenmişlerdensin, bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası da değilsin, eğer dogru sözlülerden isen bir ayet (mucize) getir görelim." Şuara 153. 154

Dediler ki: "Hayır, (bunlar) karmakarışık düşler­dir. Hayır, onu kendisi düzüp-uydurmuştur. Hayır, o bir şairdir. Böyle değilse, evvelkilere gönderildiği gibi bize de bir ayet (mucize) getirsin." Enbiya 5

 Mucize talebi, cahillere özgü bir taleptir. Mucize talebinde bulu­nan cahiliye mensupları, kimden ne istediklerinin idrakin de değildirler.

Bütün alemleri ve bu alemlerin içindekileri yara­tan Allah (c.c.)'dan mucize talebinde bulunulmaktadır. Neyi ispat için?

Allah (c.c.)'ın kuvvet ve kudretini mi? İlim sahibi geçinen bazı kimseler, Yaratıcı' olmasaydı hiçbir yaratılmışın olmayacağını idrak edemiyorlar mi?

Yaratılmış her şeyin bir mekana muhtaç olduğunu, varolan her şeyin mekanın içinde varolduğunu görmele­rine ve bilmelerine rağmen yine bir varlık olan mekanın ve bütün mekanların neyin içinde varolduğunu düşün­müyorlar mı?

Mekanlar ötesini ve bütün mekanları kuşatan kud­reti düşünüp, bu kudretin ancak ve ancak zamandan ve mekandan münezzeh olan Allah (c.c.)'ın kudreti olduğunu idrak etmiyorlar mı?

Yerdeki bir kum zerresi, Yaratıcıya inanmayan bir insanın Yaratıcı'ya inanması için yeterli bir mucize, bir ayet değil mi? Müşahade ettiğimiz kainat ve bu kainatı müşahade eden varlığımız birer ayet değil mi?

Temiz akıl sahipleri için, düşünenler için, örnek ve ibret alanlar için bunlar yetmiyor mu?

Yetmiyor! Cahili değer ölçüsüne şartlanmış kim­seler için bunlar, bütün bunlar yetmiyor!

Bütün bunları olağan kabul eden bu insanlar, ola­ğanüstü şeyler bekliyorlar!

Halbuki talep ettikleri ve istedikleri mucize gerçek­leştiği zaman, bu mucizenin onlara getireceği sorumlu­luklar vardır. Mucize talep eden ve tecelli eden mucize ile karşılaşan kimselerin sorumlulukları artmakta, işleri zorlaşmakta ve bu kimseler Allah (c.c.)'ın affından ve mağfiretinden uzaklaşmaktadırlar. Talep ettikleri' mucize­yi görmezden evvel yaptıkları hataların affedilmesi umud edilirken, mucizeyi gördükten sonra mucizeye rağmen yaptıkları isyan ise azapla karşılık bulmaktadır.

Dediler ki: "Sen ancak büyülenmişlerdensin, bi­zim benzerimiz olan bir beşerden başkası da değilsin. Eğer doğru sözlülerden isen bir ayet (mucize) getir-görelim." (Salih) Dedi ki: "İşte (istediğiniz mucize) bu dişi devedir. Su içme hakkı (bir gün) onundur, belli bir günün içme hakkı da sizindir. Ona bir kötülükle dokunmayın, sonra büyük bir günün azabı sizi yaka­layıverir."

Derken onu kestiler, fakat pişman oldular. (Çünkü) azap onları yakalayıverdi. Şüphesiz kİ bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu imân etmiş değildirler. Şuara 153. 158

Semud halkı mucize talebinde bulunmuş ve kendi­lerine mucize olarak dişi bir deve gönderilmiştir. Bunun bir mucize olduğunu bilen Semud halkı, yine de bu mu­cizeden hoşnut olmamıştır. Çünkü gönderilen mucize onların su hakkını kısıtlamıştır. Daha önce sadece ken­dilerine ait olan suyu, mucize olarak gönderilen dişi deve ile paylaşmak zorunda kalmışlardır. Netice ise ayet-i kerimede beyan edildiği gibidir.

Kur'an'ı- Kerimde zikredilen örneklerden anlaşıla­cağı gibi mucize talebinde bulunan ve tecelli eden muci­ze ile karşılaşan kafirler genellikle iman etmemiştir. Nite­kim Resullulah (s.a.v.)'den mucize talep eden müşrik ve kafirlere verilen cevapta bu gerçek beyan edilmektedir.

Dediler ki: "Hayır, (bunlar) karmakarışık düşler­dir. Hayır, onu kendisi düzüp-uydurmuştur. Hayır, o bir şairdir. Böyle değilse, evvelkilere gönderildiği gibi bize de bir ayet (mucize) getirsin."

Kendilerinden evvel helak ettiğimiz hiçbir ülke iman etmemişti, şimdi bunlar mı iman edecek? Enbiya 5.6

Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, evvelkilerin onları yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. İsra 59

Cahili sistemlerin azapla helak edilmelerini yakın­laştıran mucize talebi, aynı zamanda mü'minlerin de sakınmaları gereken bir taleptir. Ölülerin nasıl diriltile­ceğini görmek isteyen İbrahim (a.s.)'a "İnanmıyor mu­sun?" diye sorulması -ki bu soruyu soran Allah (cc.) onun inandığını biliyordu- ve Havarilerin gökten bir sofra indirilmesine ilişkin taleplerine verilen cevap, örnek ve ibret almamız gereken meselelerdir.

Havariler: "Ey Meryem oğlu İsa, Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?" demişlerdi. O da: "Eğer inanmışlarsanız Allah'tan korkup-sakının" demişti. (Havariler yine ) dediler kİ: "İstiyoruz ki on­dan yiyelim, kalplerimiz tatmin olsun, senin bize gerçekten dogru söylediğini bilelim ve buna şahitlerden olalım." Meryem oğlu Îsa dedi ki: "Ey Al­lah 'ım, ey bizim Rabbimiz, bize gökten bir sofra in­dir ki bizim hem evvelimiz, hem ahirimiz için bir bay­ram ve Sen'den bir ayet (mucize) olsun. Bizi rızık­landır, sen rızık vericilerin en hayırlısısın"

Allah dedi ki: "Şüphesiz ben bunu size indirici­yim. Artık (bundan) sonra sizden kim nankörlük eder­se, ben onu muhakkak ki alemlerden hiç kimseyi azaplandırmayacağım bir azapla azaplandıracağım." Maide 112. 115

Mucizenin ne olduğunu ve getirdiği sorumluluğu bizlerden çok daha iyi idrak eden Isa (a.s.)'ın, havarilerin isteğine, "Eğer inanmışlarsanız Allah'tan korkup-sakının" diyerek cevap vermesi, bu istekten hoşnut ol­madığını ifade etmektedir. Burada önemli bir noktaya temas etmemiz gerekir. Müslümanlar herhangi bir muci­ze talebinde bulunmadan tecelli eden bazı mucizelere şahit olmalarının getirdiği zorluk yoktur. Havariler daha önce İsa (a.s.)'dan tecelli eden bazı mucizelere şahit ol­malarına rağmen böylesi bir tehdit ile karşılaşmamış­lardı. Bu İlahi tehdit, mucizeyi onların talep etmesi üzerine gerçekleşmiştir. Çünkü böyle bir mucize talebi, Allah'a ve Allah (c.c.)'ın peygamberine iman eden mü'minlere yakışmayacak bir taleptir.

Havariler Isa (a.s.)'ın uyarısına rağmen mucize is­teklerinde ısrar edince, İsa (a.s.)'ın gönüllerimize se­vinç veren bir hikmet ve incelik taşıyan duasıyla karşıla­şıyoruz; "Ey Allah'ım, ey bizim Rabbimiz, bize gökten bir sofra indir ki bizim hem evvelimiz, hem ahirimiz için bir bayram ve Sen'den bir ayet (mucize) olsun."

Peygamberlere özgü bir incelik taşıyan bu duada­ki "Hem evvelimiz, hem ahirimiz için bir bayram ol­sun" ifadesinde, mucizenin getireceği musibetlerden Al­lah'a sığınmak vardır. Şanı yüce Rabbimiz bu duaya karşı verdiği cevapta, bu duayı, kabul etmediğini değil, bu konudaki sünnetini beyan etmektedir.

Şimdi, havarilerle ilgili bu olayı tefekkür eden ve Al­lah (c.c.)'ın tehdidine iman eden hangi mü'min mucize talebinde bulunabilir?

Daha önce de ifade ettiğimiz gibi mucize talebinde bulunmalarına rağmen tecelli eden mucizeler ile karşıla­şan insanlara bir zorluk yüklenmediği gibi bu insanlar­dan bir kısmı karşılaştıkları mucizeler ile iman edebil­mekte veya dâha önce iman etmişlerse bu mucizeler ile kalpleri mutmain olabilmektedir. Ancak iman edeceklerini (!) söyleyerek mucize talebinde bulunan kimseler, talep ettikleri mucizeler ile karşılaştıkları zaman genellikle, "Bu bir sihirdir" veya "Bu bir büyüdür" diyerek küfür­lerinde ısrar etmektedirler. Daha açık bir ifade ile; tecelli eden mucizeler, küfürlerinde sabit olan kafirlerin hidaye­tine vesile olmamaktadır.

Onlar bir ayet (mucize) görseler, yüz çevirirler ve "(Bu) devam eden bir büyüdür" derler. 54-Kamer 2

İsrailoğullarına apaçık mucizelerle geldiğinde onlardan küfre sapanlar: "Şüphesiz ki bu apaçık bir

sihirdir" demişlerdi. Maide 110

(Ey Muhammed) Sana kağıtta yazılı bir kitap in­dirmiş olsaydık da onu elleriyle tutsalardı, küfreden­ler yine de: "Bu apaçık bir büyüden başkası değildir"  derlerdi. En'am 7

Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar, muhakkak ki: "Gözlerimiz döndürüldü, belki de biz büyülenmiş bir topluluğuz" diyeceklerdir. Hicr 14. 15

Ayet-i kerimelerde, de beyan edildiği gibi tecelli eden veya tecelli edecek olan mucizeler, mucize talep eden böylesi kafirlerin hidayetine vesile olmamaktadır. Çünkü net ve açık bir şekilde gündeme gelen İlahi da­veti anlamalarına rağmen inkar eden ve inkarlarında ısrar ederek mucize talebinde bulunan kimseler, söz ko­nusu inkarları ile kafir durumuna düşmektedirler. Kafirle­re ise iman etmedikleri sürece hidayet kapısı kapalıdır. Hidayet edici tek merci olan Allah (cc), sadece ve sa­dece iman eden kullarını hidayete ulaştıracağını, hida­yetle ilgili sünnetinde beyan etmektedir. İman eden kullarını hidayete ulaştıran Rabbimiz, küfreden kimseleri de sapıklığa mahkum etmektedir.

Mucize ve sonuçları konusunda bu kısa bilgiyi ver­dikten sonra meselenin günümüz müslümanlarıyla ilgili yönünü değerlendirebiliriz. Bilindiği gibi İlahi daveti gündeme getiren bir çok peygamberden, Allah (c.c.)'ın dilemesi ile bazı mucizeler tecelli etmekte ve tecelli eden bu mucizelerle, davetin İlahi bir davet olduğu cahi­liye nezdinde de kesinlik kazanmaktadır.

Resulullah (s.a.v.)'in son peygamber oluşu bilinen bir gerçektir. Resulullah (s.a.v.) vefat etmesine rağmen tevhidi mücadele elbetteki devam edecektir. Çünkü tev­hîdi mücadeleyle ilgili mükellefiyetler, Peygamber (s.a.v.)'in vefat etmesiyle müslümanlardan sakit olan (düşen) mükellefiyetler değildir. Alemlerin Rabbi olan Allah (cc), Muhammed ümmetini kıyamete kadar bu görevle yükümlü tutmaktadır.

Cahiliyenin yerleşip-kökleştiği geçmiş toplumlara . yeni bir peygamber gönderen Rabbimiz, evvel ve ahir ilmi ile dünya insanlarının böylesi zelil bir duruma düşeceklerini bilmesine rağmen yeni bir peygamber göndermeyi murad etmemiş ve bu görevi Allah'a ve Resulüne iman eden ümmet-i Muhammed'e yüklemiştir. Bu ne demektir?

Bundan şunu anlamamız gerekir ki, kıyamete ka­dar sürecek tevhidi mücadele için yeni bir peygambere gerek yoktur. Günümüzdeki tevhidi mücadele için mut­laka yeni bir peygambere gerek olsaydı, Rabbimiz elbet­teki yeni bir peygamber gönderirdi veya yeni bir pey­gamberin varlığını gerektiren tevhidi mücadele ile ümmet-i Muhammedi mükellef tutmazdı. Kıyamete ka­dar devam edecek olan tevhidi mücadeleyle Muham­med ümmetinin mükellef olmasından anlamamız gere­ken ikinci husus, tevhidi mücadele için gerekli olan şeylerin Muhammed ümmetine verilmiş olmasıdır.

Tevhidi mücadele için gerekli olan ilk unsur Rabba­ni mesajdır. Ki bu mesajı içeren Kur'an'ı Kerim ilk günkü berraklığı ile elimizde bulunmaktadır. Sadece Kur'an'ı Kerim yeterli mi? Bu soruya "Sadece Kur'an'ı Kerim yeterlidir" diyen kimseler bulunmaktadır. Bu kimseler peygamberin gönderiliş gayesini ve fonksiyonunu idrak edemeyen kimse­lerdir. Bunlar peygamberlerin gönderiliş gayesini çok dar bir çerçevede düşünmekteler ve peygamberleri adeta kapıya mektup getiren postacılar gibi zannetmektedirler. Oysa ki peygamberler, getirdikleri haberin nasıl ve ne şekilde yaşanması gerektiğini yaşantılarında müşahhas bir şekilde ortaya koyan örnek şahsiyetlerdir.

"Sadece Kur'an'ı Kerim yeterlidir" diyen kimselere sormak isteriz; "Şanı yüce Rabbimiz Resulullah (s.a.v.)'i göndermeyip de Kur'an'ı Kerim'i Kabe'ye indirseydi du­rum ne olurdu?"

Temiz akıl sahibi kimseler fazla zorlamadan bu so­runun cevabını tesbit edebileceklerdir. Sadece Kur'an'ı Kerim indirilseydi, Kur'an'ı Kerim'e iman eder kimseler Kur'an'ı Kerim'e iman etmelerine rağmen, iman ettikleri Kur'an'ı Kerim'deki hükümleri nasıl, ne şekilde ve ne zaman yaşayacakları hususunda birçok ihtilaflara düşecekler ve değişik gruplara ayrılacaklardı.

Bu elbetteki bir kehanet değildir. Çünkü "Sadece Kur'an'ı Kerim yeterlidir" diyerek peygamberi sünneti dikkate almadan Kur'an'ı Kerim'e yönelen kimselerin değişik gruplara bölünmeleri, farazi olarak ileri sürdü­ğümüz durumunun günümüzdeki açık örneğidir.

Sözü fazla uzatmadan anlamamız gereken ikinci husus, tevhidi mücadele için sadece Kur'an'ı Kerim'in yeterli olmadığıdır. Kur'an'ı Kerim'de beyan edilen Rab­bani mesajın nasıl bir kişilikle, ne zaman ve ne şekilde yaşanacağını ve gündeme geleceğini idrak edebilmemiz için, Resulullah (s.a.v.)'in sünnetine muhtaç olduğumuzu tüm yüreğimizle itiraf etmeliyiz.

Tevhidi mücadele için gerekli olan bu ikinci unsur da Rabbimizin lutfuyla bizlere intikal etmiştir. Resulullah (s.a.v.)'e nisbet edilen bütün haberlere, Kur-an'ı Ke­rim'de beyan edilen Rabbani ölçüyle yaklaştığımız zaman bu haberleri mevzû, şüpheli ve sahih olmak üzere üç gruba ayırabilecek ve bizlere gerekli olan peygambe­ri sünneti bu sahih haberlerde bulabileceğiz.

Peki bazı ayetler ve alametler tecelli ederek, dünya gündemine gelecek olan dâvetin İlahi bir davet olduğu teyid edilecek mi?

Geçmiş peygamberlerin gündeme getirdikleri İlahi daveti bazı açık ayetler ve alametlerle teyid eden Rabbi­miz, son peygamber Resulullah (s.a.v.)'in getirdiği İlahi mesajı bütün dünya insanlarına ulaştıracak olan müslümanların bu davetini de bazı ayetler ve alametler­le teyid edecek mi?

Böyle bir teyid mutlak gerekli olmamakla .beraber Resulullah (s.a.v.)'e ümmet olma bilincindeki dünya Müslümanlarının gündeme getirecekleri İlahi davet bazı ayetler ve alametlerle teyid edilebilecektir. Bindört­yüz yıl önce nazil olan Kur'an'ı Kerim'de bildirilen birçok gerçeğin kıyametten önce tecelli edecek olması, İlahi daveti dünya genelinde gündeme getirecek olan öncü müslümanların bu davetini apaçık bir şekilde te­yid edecektir.

Evet, peygamberlerinin gündeme getirdiği mesajı bazı ayetler ve alametlerle teyid eden şanı yüce Rabbimiz, kıyamete kadar yeni bir peygamber* göndermeyeceği son dönemde, son peygamber mesajına tabi olan ve bu mesajı Sünnetullah'a "uygun olarak dünya genelinde gündeme getirecek olan ümmet-i Muhammedi, bazı ayetler ve alametlerle teyid edecektir. Nitekim Kur'an'ı Kerim'de va'dedilen ve kıyametten önce vuku bulacak olan duman ve Dabbet-ül arz hadiseleri, tecelli edebilecek olan ayet ve alametlerden bazılarıdır. Tecelli edebilecek olan bu ayetlerle, dünya genelinde gündeme gelen davetin, cahiliye nezdinde de İlahi bir davet olduğu kesinlik kazanacak ve kıyamet, tecelli eden bu apaçık ayetlere rağmen küfürlerinde ısrar eden dünya kafirlerinin üzeri­ne kopacaktır.

Veyl olsun, dumanı görünce "İman edeceğiz" de­yip sonra dönecek olanlara.

Veyl olsun, Dâbbe'nin söyleyeceği "Siz Allah (c.c)'ın ayetlerine kesin olarak inanmadınız" ifadesine muhatap olanlara.

Ve selam,

Yine selam,     

Yine selam olsun, İlahi daveti gündeme getirip bu davete teslim olanlara…

Hileli düzenlerin boşa çıkacağı, bulundukları cahili toplumlarda tevhidi mücadele ile görevlendirilen tüm peygamberler, sapmış ve saptırıl­mış insanları Allah'a kulluğa davet etmişler, müstekbirle­ri ve mustazafları Sünnetullah ile uyarıp-ikaz etmişlerdir. Bu İlahi davet Bir ve Kahhar olan Allah'a yapılmakta, malı ve makamı ne olursa olsun hiçbir insana özel imti­yaz-tanınmamaktadır. Bu davet ile insanların insanlara kulluğu reddedilmekte, sınıfsal ayrıcalık ve sınıfsal ta­hakküm inkar edilmektedir.

Davet Allah'a ve Allah (c.c.)'ın hükümlerinedir. Hiç bir sınıfın, hiçbir ırkın, hiçbir insanın menfaatini yücelt­meyen onlara ayrıcalık ve imtiyaz tanımayan "Allah (c.c.)'ın hükmü" karşısında her insan«eşit haklara sahip olabilmekte ve gerçek adalet bu eşitlik üzerine bina edil­mektedir.

Cahili toplumlarda imtiyazlı bir sınıfa mensup olan müstekbirler, kendi kendilerine tanıdıkları bu imtiyaz ile diğer insanlara tahakküm etmekteler, onların maddi ve manevi değerlerini sömürmektedirler. Böylesi bir zulmü yaşarken ve yaşatırken Allah (c.c.)'ın ayetleri ile karşılaşan müstekbirler, bu İlahi daveti kabullendikleri zaman şeytani hakimiyetlerini kaybedeceklerini an­ladıklarından, davete karşı çıkarak daveti inkar etmekte­dirler. 

İlahi daveti inkar eden müstekbirler, bu daveti muztazafların da inkar etmelerini istemektedirler. Çünkü mustazafların malını, mustazafların kanını; mustazaf­ların emeğini sömürerek ayakta durabilen bu müstek­birler, mustazaflar olmadan bu şekilde yaşayamayacak­larını ve zulme dayalı düzenlerini yaşatamayacaklarını bilmektedirler. Bu emperyalist istekten hareket eden müstekbirler, mustazafları hakkı inkara davet etmekteler ve şeytani propagandalar ile şeytani tahakkümlerini de­vam ettirebilmektedirler. Bu nedenle mustazafların inkarı genellikle aldatılmışlıktan ve şeytani tahakkümlerin ver­diği korkudan kaynaklanmaktadır.

İslam tarihindeki tevhidi hareketleri ve bu hareket­lere karşı cahiliyenin tavrını incelediğimiz zaman, değişik asırlarda meydana gelen cahili mücadelelerin aynı şeytani prensipler doğrultusunda vuku bulduğunu müşahade edebiliriz.

Tabi ki bu durum şaşırtıcı değildir.

Çünkü cahili sistemlerin ve cahili mücadelelerin gerçek teorisyeni şeytan aleyhillanedir. Allah'a isyan ederek kendisine dost olan müstekbirleri tevhidi hareket­lere karşı kışkırtan şeytan aleyhillane, her taraftan kuşattığı müstekbirleri kendisine özgü şeytani prensip­leri doğrultusunda bir mücadeleye sevketmektedir.

Kur'an'ı Kerim'de şeytanın tanınmasıyla ve tanıtıl­masıyla ilgili olan ayet-i kerimeleri incelerken, şeytanın görünür yaklaşımlarından ziyade, şeytan aleyhillaneyi bu yaklaşımlara ve bu hareketlere sevkeden mantığı ve maksadı tesbit etmemiz gerekir. Çünkü şeytanın insan­lara ve ,toplumlara yaklaşımında biçimsel farklılıklar gözükse de, mantığında ve maksadında herhangi bir farklılık yoktur. Şeytan aleyhillane aynı mantığa, aynı maksada ve aynı prensiplere sahip olmasına rağmen, müdahale ettiği insanların ve toplumların yapısına göre farklı biçimlerde yaklaşabilmektedir.

Mum ışığının önüne bir yüzük tutsak, bu yüzü­ğün duvara yansıyan gölgesi, duvarın yapısına göre şekil alacaktır. Duvarın yüzeyinde ne gibi engebeler var­sa, yüzüğün gölgesi bu engebelere göre şekillene­cektir.

Fakat bizler biliriz ki, farklı yüzeylerde farklı gölgeler oluşturabilen yüzük, aynı yüzüktür. İşte şeytani mantık da bu yüzük gibidir. Şeytani mantıkta bir değişiklik olmamasına rağmen, bu mantıktan kaynaklanan hareketlerde biçim­sel farklılıklar olabilmektedir. Bu nedenle bilmemiz ve sakınmamız gereken, görünür şeytani yaklaşımlardan ziyade şeytanı bu yaklaşımlara ve hareketlere sevkeden şeytani maksattır.

Cahiliyenin tevhidi hareketlere karşı müdahale ve mücadelesini yukarıdaki inceliği dikkate alarak değerlendirdiğimiz zaman, cahili müdahale ve mücadelenin birbirini takip eden dört ayrı merhalede belirginleştiğini müşahade edebiliriz.

Cahiliye mensupları birinci merhalede, tevhidi me­sajı gündeme getiren öncü müslümanları alaya almak­ta ve bu müslümanları akli yetersizlik, şaşkınlık ve deli­lik ile itham etmektedir. Bu davranışları ile' öncü müs­lümanları halkın gözünden düşürmek, davetin ciddi ol­madığını empoze etmek ve daveti istihzadan meydana gelen bir kabuk içerisine alarak yalnızlığa mahkum et­mek istemektedirler.

Cahiliyenin ilk merhaledeki tavrına rağmen tevhidi mesaj, halk ile bütünleşmiş ve halkın içerisinde bir alt yapı meydana getirmişse, cahiliye İlahi daveti kendi or­ganik bütünlüğü için tehlikeli görmekte ve daveti gün­deme getiren müslümanlara taviz vererek onlardan bazı tavizler talep etmektedirler. Cahiliye bu ikinci merhalede­ki tavrı ile tevhidi hareketi kontrolu altına almak ve kont­rol altına aldığı hareketi asli çizgisinden saptırarak tesir­siz hale getirmek istemektedir. Nitekim başlarında peygamber ve peygamberin gerçek varisleri gibi güveni­lir kimselerin bulunmadığı birçok tevhidi hareket, cahiliyenin bu merhaledeki müdahalesi ile sapmış ve müntesiplerini de saptırmıştır.

Bu noktadaki sapma, cahiliyenin verdiği tavizin büyük, istediği tavizin ise küçük görülmesinden kaynaklanmaktadır!

Oysa ki şeytan aleyhillane ne verdiğini ve ne iste­diğini gayet iyi bilmektedir. Allah (c.c.)'ın yardımının ne anlama geldiğini birçok müslümandan dâha iyi bilen şeytan aleyhillane, bu İlahi yardımın müslümanlar taviz

vermedikçe devam edeceğini ve taviz veren müslümanlardan bu yardımın kesileceğini bilir. Şeytan aleyhillane bu İlahi yardımın kesilmesi için elbetteki büyük tavizler vermeye razı olacaktır. Şeytanın idrak ettiği bu hususu idrak edemeyen bazı liderler, şeytani teklifleri maddi hesaplarla değerlendirerek bu alış-verişi karlı görmüşler ve kabullendikleri şeytani tekliflerle Al­lah (c.c.)'ın yardımından uzaklaşarak, tevhidi hareketin yozlaşmasına ve asli çizgisinden sapmasına neden olmuşlardır.

Tevhidi mesajı gündeme getiren müslümanlar Rabbani hükmün gereği olarak bu uzlaşma tekliflerini reddetmemişlerse cahiliye üçüncü merheledeki tavrını göstermekte, tevhidi hareketin münteşiplerine karşı baskı ve işkence yapmaktadırlar. Cahiliyenin şiddete da­yalı bu caydırıcı müdahalesi, İslami kişiliğe sahip olan müslümanlar üzerinde genellikle olumsuz değil, olumlu bir etki yapmaktadır. Bu merhalede yapılan vahşi bas­kılar daveti kabul edenlerin suçlanmasına ve davetin yayılmasına neden olduğu gibi davetin dışında kalan in­sanların da, cahiliyenin gerçek yüzünü görmesine ve cahiliyeden nefret ederek İlahi davete yakınlaşmalarına neden olmaktadır.

İlk üç merhaledeki şeytani tavırlarıyla Rabbani gelişmeyi durduramayan cahiliye mensupları dördüncü merhalede mevcut gücünü toplayarak, İlahi davetin müntesiplerin yoketmek ve İlahi daveti susturmak iste­mektedirler. Müslümanları helak etmek için teşebbüs ettikleri bu hareket ise, müslümanların durum ve seviye­leri ne olursa olsun kendi helakleri ile neticelenmiştir.

Cahiliyenin tevhidi harekete karşı hazırladıkları hi­leli düzenler, müslümanlar sırat-ı müstakimde olduğu

sürece herhangi bir zarar verememekte ve bu hileli düzenler sahibini kuşatmaktadır. Kur'an'ı Kerim'in birçok ayetinde, bu İlahi gerçek beyan edilmektedir.

Yoksa hileli bir düzen mi kurmak istiyorlar? Fa­kat o küfredenler (kurdukları) hileli düzene kendileri düşecek olanlardır. Tur 42

Böylece her ülkenin suçlu-günahkarlannı, hileli düzenler kursunlar diye oranın önde gelenleri yaptık. Halbuki onlar hileli düzeni ancak kendilerine kuru­yorlar da farkında değiller. En'am 123

Hani o küfre sapanlar seni tutuklamak, seni öldürmek veyâ seni sürgün etmek amacıyla sana tu­zak kuruyorlardı. Onlar tuzak kurarken Allah da karşılığını kuruyordu. Allah tuzak kuranlara muka­bele edenlerin en hayırlısıdır. Enfal 30

Şeytan ve dostları kurdukları hileli düzenlere karşı müslümanların korku ve paniğe kapılmamaları, onların kurdukları düzenleri hakkıyle bilen Allah'a tevekkül etmeleri gerekmektedir.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                   Sırat-ı müstakimde sebat eden mü'minlere Allah (cc.) elbetteki yardım edecek ve kafirlere, mü'minler aleyhinde bir yol, bir fırsat vermeyecektir.

Allah, kafirlere mü'minlerin aleyhine kesinlikle yol vermez. Nisa 141                                                                                                                                                                     Ayet-i kerimede de beyan edildiği gibi bu İlahi vaa­din muhatabı mü'minlerdir. Allah (c.c.)'ın hükmüne ya­kinen inanan, bu hükümlere teslim olar) ve bu hükümlerden taviz vermeyen mü'minler, ayet-i kerimede va'dedilen İlahi yardıma mazhar olacaklardır. Nitekim Resulullah (s.a.v.); "Ümmetimden bir taife hakka yardımcı olmakta devam-edecektir. Onlara muhalefette bulunanlar zarar veremeyecek ve nihayet Allah (cc.)'ın emri onlar bu haldeyken gelecektir" (Sahih-i Müslim;1920) buyruğu ile, sırat-ı müstakimde sebat eden mü'minlere aynı müjdeyi vermektedir.


ceren
Mon 2 July 2018, 01:45 am GMT +0200
Esselamu aleykum. Rabbim razı olsun bilgilerden kardeşim  ....

Bilal2009
Mon 26 November 2018, 12:02 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam Rabbim paylaşım için razı olsun

Sevgi.
Mon 26 November 2018, 11:41 pm GMT +0200
Aleyküm Selâm. Bilgiler için Allah Razı olsun. Rabbim ilmimizi artırsın inşaAllah

Fethiye Çopur Koü
Tue 27 November 2018, 02:25 am GMT +0200
Ey Allah'ım seninle aramızdaki yegane mesafe ilimdir. ilim eğer mesafeyi ortadan kaldıracaksa and olsun ki isteğim ilimdir . Rabbim razı olsun...

ZeynepZehra
Tue 27 November 2018, 02:45 am GMT +0200
Allahtan gelen her şeyin hak ve doğru olduğuna şahitlik ederiz...

ceren
Tue 27 November 2018, 12:58 pm GMT +0200
Esselamu aleyküm. Rabbım razı olsun bilgilerden kardeşim...

Melek Nur Çelik koü
Fri 16 August 2019, 12:03 am GMT +0200
Paylaşım için Allah razı olsun..

ceren
Fri 16 August 2019, 03:36 pm GMT +0200
Esselamu aleykum. Rabbim bizleri bize rehber olarak gönderilen peygamber efendimize tabi yaşayan sünnetin de tecelli eden ve rahmete erişen kullardan eylesin inşallah. ...