sidretül münteha
Sun 13 March 2011, 08:21 pm GMT +0200
28- Mescidleri Süsleme
Soru: Cami yapıyoruz diye halktan toplanılan paralarla camilere çok pahalı tezyinat yapılıyor. Bunun bir mahzuru yok mudur?
Cevap: Bir şeyin yapılıyor olması onun mahzuru olmadığını göstermez. Önce bunu söylemiş olalım. Ondan sonra:
Ne hikmetse İslâm'da genellikle binaya İhtiyacı aşan tarzda ehemmiyet vermek, fazla yüksek binalar yapmak, elbisede olduğu gibi binada da gösteriş unsuruna kaçmak pek hoş karşılanmamış ve bunda hep fanilik inancına zıt bir görünüm aranmıştır. Bu hususta pek çok hadis-i şerif yanında bazı ayet-i kerimeler de vardır. Meselâ Şu'ara Suresi 128. ve 129. ayetlerinde, Peygamberleri yalanlayan geçmiş milletlere hitaben: "Her yüksek yerde bir alamet bina edip eğlenir misiniz? Ebedi kalacakmışsınız gibi muhkem köşkler, kaleler, mi edinirsiniz?" buyurulur ve onların bu tutumları kınanır. Mevdudî bu ayetleri açıklarken der ki: "... Bu bağlamda, mimarîde israfın bir halk içinde rastgele ortaya çıkmayıp maddî amaçlar ve bencil kazançlar uğrunda servet yığma ve çılgınlığın sonucu olduğu belirtilmelidir. Bir millet bu noktaya geldiği zaman tüm sosyal sistemleri bozulur ve çöküntüye uğrar".[830] Nitekim en yakınımızdaki Osmanlı buna örnek teşkil edebilir.
Diğer yönden Rasulüllah (sav)'in mescidi sade olduğu gibi, ta Selçukluların sonuna kadar tüm İslâm cjünyasındaki meseidiar.de genellikle sade idiler. Selçuklunun "Ulu Cami" tipi bunun şahididir. Ania daha sonraları san'at Batıda başdöridürücü bir propo-ganda aracı haline gelince, resim ve heykel yasağıyla karşılaşan müslümanlar, hem estetik zevk, hem de san'atla üstünlük kurmaya, çalışan Batı düşüncesine, aynı silâhla karşılık verme aracı olarak mimariye ve özellikle de cami mimarisine yöneldiler. Doğrusu bu yolla gereken cevabı da en güzeliyle verdiler. Mamafih bu da tartışılabilir ve İslâm'ın üstünlüğünü ortaya koyacak gerçek dinamikler yitirildiği için mimariye muhtaç olundu, denebilir. Ama yine denilebilir ki, "kâşaneler bina etmek" lizatihi değil, sebep olacakları ahlâki bozulmadan ötürü (ligayrihi) yerilen bir şey olabilir. Dolayısı fle müslümanların kafa yapılarında hakimiyet kurmak isteyen kültürlere cevap teşkil etmesi halinde "li-ğayrihi kabîh" değil, "ligayrihi hasen" bir şekle dönüşür ve güzel sayılır. Sonra dikkat edilirse mimarisinin israf olup olmadığı tartışılabilecek camilerimizin daha çok görkemli olan tarafları, iç kı-sımlan değil, genellikle dış görünüşleridir. Zaten camilerin süslenmesinin hoş karşılan mayısının fanilik duygusuna ve tevazua zıt oluşundan başka bir esas sebebi daha zikredilir kt, o da süslemelerin, namaz kılanların dikkatini çekmesi ve namazın huşuunu bozmasıdır. Fıkıh kitaplarımızda mes'eleye daha çok bu açıdan bakılmıştır. Kur'ân-ı Kerim'de mescidlerin sadece "imarından"[831] ve "tesisinden"[832] bahsedilir. Hadis-i şerifler süsleme konusunda daha detay bilgi verirler. "Benim tezyin edilmiş bir eve girmem olmaz."[833] "Ben muhteşem mescidler yapmakla emrolunmadim"[834] Bu hadisi şerhederken Münavî der ki: İbadethaneleri süslemek ehli kitabın işidir. Yahudiler ve Hıristiyanlar kitaplarını tahrif ettikten sonra mabetlerini süsleyip tezyin ettiler... Müslümanların bu konudaki tavrı da İtidal olmalıdır. Hz. Ömer onca maddî devlet gücüne rağmen mescidi değiştirmemiştir. İslâm'da mescîdleri ilk tezyin eden Velid b. Abdülme-lik'tir. "Selefimizden çoğu insanlar fitne korkusundan ona bir şey diyememişlerdir".[835] Bu hadisle ilgili olarak Ebu Davud'un nakline göre İbn Abbâs: "Ama siz yine de Yahudi ve Hıristiyanlar gibi mescidleri süsleyeceksiniz." Yani ihlası terkedecek, onlara uyacak ve mescidleri övünme vesilesi yapacaksınız[836] demiştir. Hatta Ebu Davud'un müteakip hadisi de bunu destekler: "İnsanlar mescidler konusunda birbirleriyle Övünmedikçe Kıyamet kopmaz."[837] Mescidleri süslemenin, dinin gereklerini yaşamadaki zayıflıktan kaynaklandığını gösteren bir hadis-i şerif de şudur: "Hangi milletin işi kötüleştiyse, onlar mescidlerini süslediler»[838]
Fıkıhçtlar elbette bir konuda hüküm vermek için mes'eleye naslar açısından da pozisyon açısından da çok yönlü bakarlar. İbn Abidin: "Mescidi-mihrap duvarı hariç-nakışlamakta beis yoktur. (Yani yapılmasa daha iyi olur) Mihrap duvarını süslemek (tahrimen) mekruhtur, çünkü namaz kılanların dikkatini dağıtır. Süslenen yerlerinde de detaylı ve girift nakışlar yapmak yine (tahrimen) mekruhtur".[839] Süslenebilecek kısımların badana ya da altın suyu ile bezenmesi mekruh değilse de bu camiye vakfedilen (cami yapılması için verilen) paralardan yapılamaz. Kişiler bunu ancak kendi hesaplarına yaptırabilirler[840] der.
Böyle kişilere ses çıkarılmamasının sebebi de şudur: Mescid süslemek (temizleme ve güzelleştirmeyi buna karıştırmamak gerekir) için para ve zaman israfında bulunan insanlar zaten dindarlığı zayıf ve bu konuda bilgisi az insanlardır. Onları bundan da menetmek kendilerini mescidlerden bütün bütün koparacaktır. Binaenaleyh hiç olmazsa paralarını buralara harcasınlar, diye düşünülür.[841] Özetlersek:
1- Mescidlerin cemaatine, cemaati yetiştirmeye değil de mescidleri süslemeye özen göstermek dini gevşekliğin belirtisidir.
2- Mescidde namaza duranların görebileceği yerleri süslemek, yaldızlamak ve çeşitli tablolar asmak mekruhtur. .
3- Diğer kısımların süslenmemesi, ama temiz ve güzel tutulması süslenmesinden daha iyidir.
4- "Cami yapmak üzere" diye alınan paralar süslemelere har-canamaz. Mahzuru olmayacak süslemeleri kişiler ancak kendi ceplerinden yaptırırlar, ya da parayı verene süslemede kullanılacağı söylenilerek alınır.
5- Cami için toplanan paraların, tezyinat yerine cemaata ve çocuklarına hakikatleri öğretmede kullanılması daha iyidir.[842]
[830] Mevdudı, Tefhîm, İV/43.
[831] K.Tevbe,9/l8.
[832] K.Tevbe, 9/108.
[833] Ebu Dâvûd, Et'ime, 8; İbn Mace, Efime, 56; Müsned, V/221, 222.
[834] Ebu Davud, Salât, 12.
[835] Münavî, Feyzu'l-kadîr, V/426.
[836] Ebu Davûd,Salat, 12.
[837] Agk.
[838] lbnMâce, Mesâcid,2
[839] İbn Abidin, 1/442 (Amire)
[840] Hindiye, 1/09
[841] Münavî yukanya aldığımız son hadis-i şerifi bu doğrultuda açıklar, bk., Feyzu'l-Kadîr, V/449; Konu hakkında ayrıca bk. M. C. el-Kâsımî, İslâhu'l-Mesacid, (Cezayir, 1989) s. 96.
[842] Doç. Dr. Faruk Beşer, Fetvalarla Çağdaş Hayat, Nün Yayıncılık, İstanbul 1997: 314-318.