- Merkez olarak Mekke'nin seçilmesi

Adsense kodları


Merkez olarak Mekke'nin seçilmesi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Hadice
Wed 19 January 2011, 10:12 am GMT +0200
Merkez Olarak Mekke’nin Seçilmesi

47. Mekke’nin “eski” kıtalar arasındaki merkezî konumu (39o 53’ - 21o 21’) daha önce açıklanmıştı: Evrensel bir hareketin genel karargâhı olarak “Yeryüzünün Göbeği”nden daha uygun bir yer olamazdı. Her türlü ziraat imkânından yoksun, çöllük bir bölge olan Mekke, üstelik, yağmacıların ve ihtiras sahibi fatihlerin açgözlülüklerinden de uzaktı. Tek geçim kaynağı olan ticaret ve kervanlar, güvenlik içinde buraya bazı zenginlikleri çekebilirdi. Zira buraya tabiat ve insan tarafından iki yönlü bir koruma sağlanmıştı: Mekke, yalnızca kolay savunulan dar geçitlerden ulaşılabilen yüksek dağlarla çevrili bir vadide kurulmuştur. Hadislere göre, burada, ALLAH’ın yeryüzündeki vekili olarak yeryüzüne inişinden sonra Adem (AS) tarafından inşa edilen ve daha sonra İbrâhim (AS) tarafından yeniden inşaallahâ edilen, Arap dünyasındaki kutsallığı İslâmiyet öncesindeki bütün eski dönemler boyunca hiç eksilmemiş bir mabed de bulunmaktaydı. Arabistan’daki diğer şehirlerde yıl boyunca bir tek fuar kurulurken, Mekke yakınlarında bunlardan dördünün kurulduğunu görürüz: Minâ, Mecenne, Zu’l-Mecâz ve ‘Ukaz. Mekke’nin rakipleri olan, Orta Arabistan bölgesindeki Suhar ve Daba23 şehirleri, kendi uluslararası büyük fuarları için, Haram Aylar’ın (ALLAH için savaşı bırakma ayları) sadece birinden, Recep ayından yararlanıyorlardı; Mekke ise, art arda gelen bu ayların üçünden de yararlanıyordu: Arap takviminin onbirinci, onikinci ve birinci ayları. Arapların çoğunluğu bu haram ayların dördüyle yetinirken, basl24 kuralı Mekke’deki bazı aileleri sekiz ay boyunca her türlü yağmacılık hareketinin zararlarına karşı koruyordu. Tüm Arabistan’ı kapsayan çok sayıdaki ittifaka ve İran, Habeşistan, Bizans vb. ülkelerin hükümdarlarıyla yapılan barış anlaşmalarına bağlı olarak ortaya çıkan bu durum, Mekkelilere, o zamanlar Arabistan’ın öteki bölgelerinde hiç görülmeyecek bir güvenlik sağlamıştı. Bu durum daha sonra Kur’an’da kendilerine şöyle hatırlatılacaktır:

      “Kureyş’in imzaladığı anlaşmalar nedeniyle, evet onların anlaşmaları nedeniyle kışın ve yazın yaptıkları yolculuklar onlara kolaylaştırılmıştır. Öyleyse onlar, kendilerini açlıktan kurtarıp beslemiş olan ve her türlü korkudan emin kılan şu Ev’in (Kâbe’nin) Sahibi’ne (ALLAH’a) kulluk etsinler!”25

48. Mekke’nin önemi her halde öyle büyüktü ki, çöllük bir yer olmasına rağmen, Roma ve Bizans imparatorlarının, İran ve Habeş krallarının hepsi, sırasıyla, bu şehri kendi topraklarına katmak için girişimlerde bulundular. Ne var ki, İslam’dan önceki dönemlerde Ummu’l-Kurâ (şehirlerin anası) diye anılan Mekke, hiçbir zaman yabancı egemenliğine girmedi.

49. Mekke, bir Şehir-Devlet olarak, tamamen oligarşik bir temel üzerine oturtulmuştu. “Resmî görevler” on kadar aile arasında babadan oğula geçen bir anlayışla elde edildiğinden, idarî işler çok sayıda insana bölüştürülmüş durumdaydı. Bu “bakanlar kurulu”, bütün yetişkin yurttaşların katıldığı bir “parlamento” tarafından denetleniyordu. (Bk. 1351-1425. paragraflar).

50. Mekke’de okuma-yazmanın fazla yaygın olmamasına rağmen, bu şehirde oturanlar, şiir, belâgat, gece meclislerinde halk arasında anlatılan öyküler vb. gibi, güzel sanatlarla oldukça ilgiliydiler. Sadece Mekkelilerin değil, fakat bütün Arapların yazmış olduğu en güzel şiirler, akla gelebilecek en büyük ödül olarak, ortak mabetleri olan Ka’be’nin duvarlarına asılırdı. Öte yandan, Mekkeliler çocuklarına iyi bir dil eğitimi verme kaygısı da taşırlar ve onları doğar doğmaz, birkaç yıl boyunca beslenip büyütülmeleri ve eğitilmeleri için kozmopolit merkezlerden uzakta bulunan kabilelere gönderirlerdi.

51. İslam’ın ortaya çıkışından önce Mekkeliler putperest olmakla birlikte, aslında mutlak kudret sahibi, yüce ve tek bir ALLAH düşüncesine de sahiptiler. Putlar ise ALLAH’la aralarında aracı durumundaydılar. Merak duygusu, tabii olarak çok az sayıda insanı kendisine çeken Hıristiyanlık, Zerdüşt ateşperestliği gibi “yabancı” dinlerin ve Ateizm vb. felsefî düşüncelerin girişini kolaylaştırıyordu. Ne tuhaftır ki, bu insanlar arasında hiç beklenmeyen bir hoşgörü vardı. Nitekim, aynı aile farklı dinlerden bireyleri barındırabiliyordu. Dahası, Ka’be’nin çevresinde, Arabistan’ın çok sayıda kabilesini temsil eden yüzlerce put bulunuyordu. Ka’be’nin iç duvarlarına işlenmiş resimler arasında İbrahim (AS)’i, İsmail (AS)’i, İsa (AS)’yı, Meryem’i tasvir eden resimler de bulunmaktaydı. (Bk. 143. paragraf)

52. Mekkelilerin örf, adet ve gelenekleri, hiç kuşkusuz yabancı ülkelere yaptıkları özel gezileri ile Hac dönemleri ya da uluslararası kervanların geçişleri sırasında buraya uğrayan yabancılarla temasları sayesinde, oldukça ince ve duyarlı hale gelmişti.

53. İslam’ın yaptığı, sadece onların sahip oldukları nitelikleri cilalayıp daha da olgun bir hale getirmek ve kötü alışkanlıklarını ıslah ederek kendilerine gerçekleştirebilecekleri bir ideal sunmak olmuştur.


23 Bk. İbn Habib, Muhabbar, s. 265-266; Marzûki, el-Ezmine ve’l-Emkine, II, 163; Ya’kûbi, I, 313-314.

24 İbn Hişâm, Sîre, s. 66.

25 Kureyş: 106/ I-4.