- Memedeki sütün satışı

Adsense kodları


Memedeki sütün satışı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
hafiza aise
Fri 20 May 2011, 10:00 am GMT +0200
2 —Memedeki Sütün Satışı:

 

Memedeki sütün satış sözleşmesi huusunda üç görüş vardır:

1-  Gerek satış, gerekse kiralama olarak bunu menetmek. Şafiî ve Ebu Hanife bu görüştedirler.

2- Hem satış, hem de kiralama olarak cevaz vermek.

3- Satışına değil ama, kiralamasına cevaz vermek. ÜstadımızılJHn,) tercihi de budur.

Memedeki sütün satışını meneden iki hadis vardır:

Birincisi: Ömer b. Merrûh hadisidir ve zayıf bir hadistir. [569] Hubeyb b. ez-Zübeyr — İkrime — İbn Abbas yoluyla rivayet edilen bu hadis şöyledir: Hz. Peygamber (s.a.) hayvanın sırtındaki yünün, sütteki yağın ve memedeki sütün satışını yasak etti." Bu hadisi Ebu İshak, İkrime ve İbn Abbas yoluyla onun {İbn Abbas'm) sözü olarak veya yağ konusunu zikretmeksizin rivayet etmiştir. Hadisi Beyhakî ve diğerleri de rivayet etmişlerdir.

İkincisi: İbn Mâce'nin, Hişâm b. Ammâr — Hatem b. İsmail — Cehdam b. Abdullah el-Yemânî — Muhammed b. İbrahim el-Bâhilî — Muhammed b. Zeyd el-Abdî — Şehr b. Havşeb ve Ebu Saîd el-Hudrî yoluyla yaptığı şu rivayettir: "Hz. Peygamber (s.a.) doğuruncaya kadar hayvanların karınlarında bulunan şeyin, ölçü ve tartı ile olmaksızın memelerde bulunan şeyin, kaçmış bulunan kölenin, taksim edilinceye kadar ganimetlerin, ele geçirilinceye kadar zekât mallarının ve dalgıcın bir defada çıkardığı şeyin satışını yasak etti."[570]' Fakat bu hadisin isnadı ile delil sabit olmaz. Hayvanların karınlarında bulunan şeyin satışının yasaklanması, melâkîh (hayvanların sulbünde bulunan şey)in ve medâmîn (karınlarında bulunan şey)in satışının yasaklanmasıyla, kaçmış bulunan kölenin satışının yasaklaması ise — o, kaçak olduğu bilmen bir köledir—aldatma satışının yasaklanmasıyla sabit olmuştu. Ganimetlerin paylaştırılmcaya kadar satışının yasaklanması, bir kimsenin yanında bulunmayan bir şeyi satmasının yasak edilmesinin hükmü içindedir, çünkü o bir aldatma ve tehlike (riziko) ihtiva eden satıştır. Ele geçirilemeyen zekat mallarının satışı da böyledir. Şayet Hz. Peygamber (s. a.) bir yiyeceği, müşteriye inktikal ettiği, mülkiyetine girdiği, onun olduğu ve başkasının malı olmak ihtimali kalmadığı halde yine de ele geçirilmeden önce satışını yasak ederse, ganimet ve zekat mallarının ele geçmeden önce satışının yasak edilmesi daha evlâdır. Dalgıcın bir defa da çıkaracağı şeyi satışında aldatma bulunduğu konusu ise apaçıktır.

Memedeki sütün satışına gelince, şayet muayyen olursa, satılan malı aynen teslim etmek mümkün değildir. Eğer özellikleri belirtilmiş bir sütün zimmette satışı ise, bu, şuradaki çecden on avuç satmaya benzer. Bu çeşit satışın iki yönü vardır: Itlak yönü ve tayin yönü. İkisi arasında bir çatışma da yoktur. Bu satışın caiz olduğunu İmam Ahmed'in rivayet ettiği şu hadis göstermektedir. Hz. Peygamber (s.a.) bir bahçe (de bulunan meyve) yi, ortaya çıkmadan (büdüvvü salâhından) önce selem yoluyla satmayı yasakladı. Buna göre süt veren koyunun sütünü belli bir ölçüyle selem yoluyla satarsa caizdir. Bu satış "Ölçü ve tartı ile olmazsa, memedeki şeyin satışını yasak etti." sözünün hükmüne girer. Bu ise, ister mutlak isterse muayyen olsun, ölçü ve tartı ile olursa satışına izin var demektir. Çünkü (mutlak veya muayyen diye bir) tafsilat zikretmemiş, ölçü ve tartının dışmda da bir şart koşmamıştır. Muayyen olması şart olsaydı zikrederdi.

Soru: Koyunun sütünü belli sayıdaki günler için Ölçüsüz ve tartısız satsa ne dersiniz?

Cevap: Yukarda zikredilen hadis sahih ve sabit ise ölçüsüz ve tartısız satılması caiz olmaz. Şayet hadis sabit değilse, koyunun sütü de bilinmekte ise ve âdeten değişmiyorsa (belli sayıda) günler için satılması caiz olur. Âdetine binaen verilen hüküm ölçü ve tartının yerini tutar. Eğer süt durumu değişiyor, bazen artıyor, bazen eksiliyor, bazen da kesiliyorsa, bu aldatma sayılır ve caiz olmaz. Kiralama ise böyle değildir. Çünkü süt onun mülkiyetinde ve hayvanı yemlemesi sonucu meydana gelir, tıpkı kendi mülkü olan araziyi sulayarak mahsul meydana gelmesi gibidir. Bunda herhangi bir aldatma yoktur. Evet, şayet süt âdetin aksine eksilir veya kesilirse, bu kiralamadan beklenen bir menfaatin noksanlaşması veya tamamen ortadan kalması mesabesindedir ki, bundan dolayı kiracıya ya sözleşmeyi feshetme hakkı doğar, ya da eksilen meanfaat oranında kira ücretinden düşülür. Bu, mezhebin (Hanbeli mezhebi) usulüne göre yapılacak bir kıyasla vanian sonuçtur. İbn Akîl ve el-Muğnî müellifi der ki: Kiracı (herşeye rağmen kiraladığı malı) elinde tutmayı tercih ederse, ücretin tamamını ödemesi gerekir. Çünkü o, eksikliğe razı olmuştur. Bundan dolayı da ücretin tamamını ödemesi gerekir. Doğru olan ise, menfaatten eksilen oranın ücretten düşürülmesidir. Çünkü kiracı tam ücreti, eksiksiz ve kusursuz bir menfaat karşılığında vermektedir. Böyle olmadığı takdirde, tam ücret ödemesi gerekmez.

Onların: "Kiracı menfaati eksik olarak kabul etti. Bu durum satılık bir malı kusurlu olarak kabul etmek gibidir." sözlerine iki yönden cevap verilebilir:

Birincisi: Müşteri kusurlu olan malı, kusurunun bedelini almak kaydıyla kabul ederse, (Hanbelî) mezhebinin zahirine göre bu onun hakkıdır. Kusurlu olan malın bedelini alarak o malı kabullenmesi, (o bedeli alma) hakkını düşürmez.

İkincisi:
Şayet malı geri verme hakkı olan kimse, onu elinde tutarsa, ona söz konusu bedel ödenmez, desek bile bundan dolayı kira için geçerli olan bedeli eksiltme hakkı düşmez. Çünkü kiracı sözleşme yapılan konunun bir kısmından yararlanmaştır. Bundan dolayı onu olduğu gibi geri vermesi mümkün değildir. Aynı şekilde kalan menfaati geri vermesi halinde zarara uğrayabilir veya bu imkânı bulamayabilir. Bundan dolayı da her şeye rağmen kiraladığı nesneyi elinde tutmak zorunda kalabilir. Buna rağmen ondan ücreti tam olarak almak ve onu, ancak sözleşmeyi feshederek zararını telafiye zorlamak, ona zarar vermek demektir. Özellikle ekim, dikim (alanı), bina kiralayanlar veya yolculuk için hayvan kiralayan ve yolda hayvanda bir ânza ortaya çıktığını gören kimse için bu durum daha da zordur. Doğru olan hüküm şudur: Geri verme hakkı ve imkânı olan bir müşteri, satın aldığı malı elinde tutarsa ona, o malın kusurundan dolayı bir bedel ödenmez, ama kiralamada bu bedel ödenir.

Hz. Peygamber'in (s.a.) tarım ürünü alan müşteriden, ürünün tabiî âfetten zarar görmesi halinde, zarar gördüğü orandaki ücretin düşürülmesine ve geri kalanının alınmasına hükmetmesi de bu konuyu açıklamaktadır. Zira ürünün tamamı bir seferde olgunlaşmaz, bu yüzden de hepsini birden toplamak âdet olmayıp peyderpey toplanır. Bu durum aynen kiralama hadisesindeki gibidir. Hz. Peygamber (s.a.) musarrât (çok gözükmesi için bir müddet sütü sağılmayan hayvan) konusunda müşteriyi, hayvanı geri vermek veya bundan dolayı herhangi bir tazminat istemeden öylece kabul etmek arasında muhayyer bırakmış, âfete uğrayan ürün konusunda ise, zararının telafi edilmesi ve böylece ürünü elinde tutması hükmünü vermiştir. Aradaki fark bizim zikrettiğimiz husustur. Kiralama da ürünün satışına daha çok benzemektedir. Bu benzerliğe itibar edildiği ise, Şârî'in, ücret satıcının eline geçmeden önce âfete uğrayan mahsulün bedelini düşürmesinde açığa çıkmıştır.

Soru: Menfaatleri etkileyen musibetlerin, ücretten düşürülmeyeceği konusunda âlimler ittifak etmişlerdir.

Cevap: Bu o-bâbdan değildir. Kim böyle olduğunu zannederse, bu onun kuruntusudur. Üstadımız der ki: Bu, satın alman üründe olduğu gibi âfete uğrayan malın zararından telâfi edilmesi babından değildir. Bilâkis bu sözleşme ile amaçlanan menfaatin telef olması veya elden çıkması bâbındandır. Âlimler hayvan kiralayan bir kimsenin onu teslim almadan önce ölmesi halinde, ücretini ödemesinin gerekmeyeceği misalinde olduğu gibi, kiralamada da sözkonusu menfaat, elde edilemeden önce telef olursa, ücret ödenmesinin gerekmeyeceğinde ittifak etmişlerdir. Bu durum, bir çecden belli bir ölçüde mahsul satın alınması, fakat alınan miktarın teslim alınmadan ve çecden ayrılmadan telef olması mesabesindedir. Şüphe yok ki, bu durumdaki bir mal satıcının garantisindedir. Bu yüzden arazi kiralayan kimse âfet sebebiyle ziraat yapmaya imkân bulamazsa kira ücreti ödemesi gerekmez. Şayet ziraat yapar, mahsul yetişir, ama sonradan tabiî bir âfet gelerek hasat imkânı bulamazsa, bu durumda âlimler ihtilâf etmişlerdir. Bir grup (yukarıda zikri geçen) ürün ve menfaat meselesi gibi kabul etmiş, başka bir grup ise bu iki meseleyi ayrı ayrı ele almıştır. Menfaat ve ürün meselesiyle bu konuyu ayn ayrı ele alanlar derler ki: Ürün, üzerinde sözleşme yapılan şeydir. Aynı şekilde menfaat de öyledir. Bu konuda ise ekilen mahsul, üzerinde sözleşme yapılan şey değildir. Sözleşme yapılan şey menfaattir. O da elde edilmiştir. İki konuyu eşit olarak ele alanlar ise derler ki: Kiralamadan maksat üründür. Bu maksat hâsıl olmadan önce tabiî bir âfet gelirse sözleşme ile amaçlanan şey ele geçmeden önce telef olmuş demektir. Gerçi kira bedelini ürün için değil, ürün elde etmesine yarayacak bir menfaat için ödemişse de, ürünü hasat edemeden tabiî bir âfet meydana gelir ve mahsule zarar verirse, üzerinde sözleşme yapılan menfaat de bundan kurtulamaz ve bu menfaat de telef olmuş sayılır. Bir arazinin menfaatinin işin başında telef olmasıyla, sonunda telef olması arasında bir fark yoktur. Tabiî âfet ekimden sonra olur ve oradan yararlanma imkânını ortadan kaldırırsa, bunun önce veya sonra olması arasında bir fark olmadığı bilinmektedir. [571]


[569] Beyhakî'den başkasının onu zayıf bulmadığı, ibn Maîn,  Ebu Hatim ve Ebu Davud'un ise, onu sika kabul ettikleri geçmişti.(Bk. 1 nolu dipnot).

[570] İbn Mâce, 2196. Muhammed b. ibrahim el-Bâhilî ve şeyhi meçhuldür. Şehr b. Havşeb ise zayıftır.

[571] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 6/399-402.

ceren
Mon 29 May 2017, 08:30 pm GMT +0200
Esselamu aleykum.rabbim bizleri onun yolunda giden ve bu tur durumlara dikkat edecek kullardan olalım inşallah...

Bilal2009
Tue 30 May 2017, 03:10 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri dogru isler yapanlardan eylesin Rabbim paylasim icin razi olsun

Sevgi.
Tue 30 May 2017, 03:46 pm GMT +0200
Ve Aleyküm Selam. Mevlam bizleri Rızasına uygun hareket edenlerden eylesin inşaAllah