saniyenur
Sun 1 January 2012, 11:39 pm GMT +0200
2. Meleklere İman
“Melekler, emrine göre hareket eden Allah Taâlâ'nın kullarıdır”
Nitekim şu âyet-i kerîme buna delâlet eder: “Allah'tan önce söz söylemezler, ancak onun emri üzerine iş yaparlar”; “... Katında olanlar ona kulluk etmekten çekinmezler ve usanmazlar” (Enbiya, 21/27, 19).
“Erkeklik ve dişilikle nitelendirilemezler”
Zira bu konuda naklî bir' delil yoktur. Akıl da onların (erkek ve dişi olduklarını) göstermez. Puta tapıcıların, “Melekler Allah Taâlâ'nın kızlarıdır”, diye iddia etmeleri hem imkânsız hem bâtıldır, melekler hakkında ifrattır, aşırılıktır. Nitekim Yahudilerin, “Meleklerden biri küfür günahını işleyebilir ve bundan dolayı, Allah Taâlâ, o meleğin şeklini en kötü bir biçime sokmak suretiyle onu cezalandırır”, demeleri de melekler hakkında bir tefrit ve kusurdur. (Melekler yemezler, içmezler, uyumazlar, Allah'a asi olmazlar).
Soru: Bazı meleklerin günah işlemelerinin imkânı konusunda, aslen meleklerden olan İblisin günah işlemesi (Bütün melekler Âdem'e secde etti, bir tek İblis müstesna, Bk. Bakara, 2/35 âyetinde) istisnanın sıhhatma bir delil olmaz mı?
Cevap: Hayır. İblis meleklerden değil, cinden idi. Rabbının emrinin haricine çıktı. Fakat derecesinin yüksekliği ve ibadet konusu itibariyle meleklerin vasıflarına haiz idi. İblis melekler arasında, hali gizli olan bir cinnî idi, Onun için tağlib (ve ekseriyeti dikkate alma) kaidesine uyularak İblisin meleklerden istisna edilmesi sahih olmuştur.
Harut ile Marut (Bk. Bakara, 2/102), en doğru olan görüşe göre melek idilen Kendilerinden ne küfür ne de kebîre zuhur etmiş değildi. Azab görmeleri, tıpkı peygamberlerin sehiv ve zelleden dolayı azara maruz kaldıkları gibi, itab ve azar şeklinde idi. Harut ile Marut halka nasihat ediyor, sihir öğretiyor ve: “Biz fitneyiz sakın küfretme” (ibtila ve imtihan edilmeniz için vesileyiz) diyorlardı. Zira sihri öğretmek değil, sihre itikad etmek ve onu uygulamak küfürdür [10].
[10] Sihir, büyü ve efsun da denilen bu hadisenin dış âlemdeki gerçekliği ve hariçteki hakikati konusunda ihtilâf edilmiştir. Başta Mutezile olmak üzere Cazı kolâmcılar ve Hanefîler, sihrin tesirini kabul, fakat gerçekliğini reddederler. Bu tesiri, bir telkin hayal ve vehim şeklinde anlarlar. Ekseriyete göre sihrin realiteler dünyasında bir gerçekliği vardır. Sihir bir vehim ve hayal değildir. Bugün sihir, bir göz boyama ve duyuları yanıltma (illizyon) şeklinde izah edilmekte, sihirbazlara da illizyonist denilmektedir.
Sihrin haram olduğu konusunda ihtilaf yoktur. Sihre itikad ve bunu icra etmek haramdır. Cüveynî, “sihir fâsıktan, keramet velîden zuhur eder” demiştir. Yahudilerin, Hz. Peygamber'e sihir yaptıkları, bunun tesiriyle Hz. Peygamber'in rahatsızlandığı, düğümlenmiş sihirli ipliğin kuyudan çıkarıldıktan sonra sıhhatına kavuştuğu, sihre kargı bir ted bir ve panzehir olmak üzere Nas ve Felak surelerinin nazil olduğu bilinmektedir. (Daha geniş bilgi için Bk. Taşköprîzâde, Mevzuâtu'l-ulum, I, 363; Tehanevî, Keşşaftı istilahâti'l-fünûn, T, 716; Fahruddin Razî, Mefatihu'l-gayb, Bakara, 102. âyetin tefsiri; îbn Haldun, Mukaddime). Sadreddin Taftazani, Kelâm İlmi ve İslâm Akaidi (Şerhu’l-Akaid, Hazırlayan Süleyman Uludağ), Dergâh Yayınları: 304-305.