sidretül münteha
Mon 6 June 2011, 04:15 pm GMT +0200
Mekke Döneminde Müslümanlar
Hz. Peygamber (s.a), insanları devamlı olarak İslam şeriatına davet ediyordu. Kâfirlerin İslam dâvetine karşı güçlü durumda oldukları Mekke döneminde insanlar, onların herhangi bir saldırıda bulunmalarından korktukları için Hz. Peygamberin yanma gizlilik kuralına uygun olarak tek tek geliyorlardı. Onlar, kâfirlere muhalefetin vâcipliğine delâlet eden Kur'an ve sünnetteki bildirileri işittikleri zaman çekiniyorlar ve telaşa kapılıyorlardı. Müslümanlardan bazıları bir kabileye sığmıyor, kabile onlara müsamaha göstererek veya ahde vefasızlığın utancını yaşamamak için kendilerini himaye ediyordu. Bazıları İslama olan sevgilerinden dolayı Allah yolunda hicret ederek işkenceden ve gafil avlanma korkusundan kurtulmaya çalışıyorlardı. Bazılarının kendilerini koruyacakları bir silahları ve güvenecekleri bir sığınakları yoktu. Bu sebeple onlardan bazıları bilinen şiddet ve sıkıntılar, kabalık, işkence ve cinayetlerle karşı karşıya kaldılar. Hatta onlardan ayağı kayanlar bile oldu ve bunlar küfre rıza göstermeleri sebebiyle eski durumlarına geri döndüler. Bunların dışındakiler de sevabını Allah'tan umarak sabrettiler. Bu durum, (kalbi imanla dolu olduğu halde)görünüşte/diliyle küfre rıza gösterdiğini ifade eden sözlerin söylenmesine Allah'tan bir izin çıkıncaya kadar böylece devam etti. Bu ruhsatın gayesi imanlarını gizlemek mecburiyetinde kalanlarla, imanlarını dilleriyle söyleyebilenler arasında bir muvafakat temin etmek ve aralarında bir fark olmadığını ortaya koymaktır. Böylece o kişi sıkıntılı, durumundan kurtuluncaya ve rahat nefes alıncaya kadar, kalbi imanla dolu olduğu halde takıyye hükmüne dayanarak (Mekke yönetimine) muhalefet konumundan muvafakat konumuna inmiş oluyordu. İşte bu da dış görünüşü itibarıyla açık bir gurbet hâlidir. Ancak bu durum, o Mekke'li müşriklerin, hikmetin nerelerde olduğunu ve Peygamberlerinin (s.a) kendilerinin içinde bulundukları duruma aykırı olarak getirdiği şeylerin hak olduğunu bilmemelerinden kaynaklanan bir durumdu. Kişi bilmediği şeye düşmanlık eder. Eğer bilmiş olsalardı uyum hâsıl olurdu ve aykırı olan şeylere kulak verilmezdi. Fakat önceden belirlenmiş olan kader, yaratıkların üzerinde bulundukları halin öyle olmasını zorunlu kılar.[40]
[40] İmam Şatıbi, el-İ’tisam Kitap Dünyası Yayınları: 1/25.