- Mehr

Adsense kodları


Mehr

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ecenur
Thu 25 March 2010, 09:08 pm GMT +0200
(ÜÇÜNCÜ BÖLÜM)

MEHRR KASME VE HUKTIKİ ZEVCtYETE MÜTEALLİKTİR



İÇİNDEKİLER : İslâm hukukunda mehrin lüzumu ve mikdarı. Meh-rin lüzumundaki hikmeti teşriiyye. Mehrin aksamı. Mehri müsemmanın şerait ve evsafı. Mehrin teekküdü, kat´iyyet kesbetmesi. Mehrin tezyid. ve tenzili. Mehrde husule gelen ziyadelik. Mehrin helak ve teayyübü. Meh rin hibe edilmesi. Mehre dair kefalet ve terhin. Mehrin kabz ve teslimi. Mehri misli İcab eden haller. Müt´ayı icab eden haller. Mehre müteallik ihtilâflar, dâvalar. Cihaza müteallik meseleler ve dâvalar. Zevç ile zevce arasında hane eşyasına ait dâvalar. Nikâha müteallik dâvalar. Nikâha dair şahadetler.


Kasme dair meseleler. Zevç ile zevcenin mütekabil hakları ve vazi­feleri. [50]

İslâm Hukukunda Mehrin Lüzumu Ve Mikdarı :



361 - : İslâm, hukukuna nazaran herhangi bir müslim ile evlenen kadın, mehr namile bir mala müstahik olur. Mal ile mübadelesi kabil olan bir menfaat de mehr olabilir. Nikâh esnasında mehr zikr edilsin edilme­sin veya nefy edilsin, yani : mehr olmamak üzere nikâh, akd olunsun herhalde mehr lâzım gelir.

Mehre bir hakkı ilâhî de teallûk etmektedir. Binaenaleyh mehr, bi-dayeten nefy ve iskat edilemez. Fakat bilâhare tfadın, isterse bu hakkım iskat ederek mehrini zevcine bağışlıyabilir. NitekinJ ileride beyan oluna­caktır.

361 - : Bir müslimin tezevvüc ettiği kadın, kitabiyye olsa da yine herhalde mehre müstahik olur. Şayet mehr tesmiye edilmemiş olsa duhul vukuunda mehri misi, lâzım gelir.

Bir müslim, kitabî bulunan zevcesi için tesmiye etmiş olduğu mehri vermeden vefat etse bu mehr, teikesinden alınır, yoksa mücerret gayri müslime olduğuna mebnî varisler bu mehri vermemeğe kadir olamazlar. Feyziyye.

362 - ; Bir gayri müslim, bir gayri müslimeyi bilâ mehr tezevvüc edince bakılır: Eğer mensub oldukları dinde mehrsiz nikâh, caiz ise ni­kâhtan sonra tekarrüb, talâk veya vefat vukubulsım bulmasın mehr lâ­zım gelmez. Binaenaleyh bu hususta islâm mahkemelerinden birine mu­rafaa için müracaat edilse mehrin lüzumuna hükme dilemez.´ Çünkü İs­lâm tabiiyetini kabul eden gayri müslimler, kendi dinî akideleri üzere terk edilirler. Hattâ badennikâh zevç ile zevceden her biri islâmiyet! kabul etse de yine mehr icab etmez. Zira müslümanlar arasındaki nikâhlar­da mehr, ibtidaen şart ise de bakaen şart değildir.

îmamı Azama göre bu hususda gayri müslimlerin tebeai islâmiy-yeden olmalarile müste´min veya harbî olmaları arasında fark yoktur.

363 - : Mehrin mikdanna gelince bunun azamî haddi için muay­yen bir mikdar yoktur. Asgarî haddi hakkında ise müctehidlerin ihtilafı vardır. Şöyle ki: Hanefîlere göre mehrin en az mikdarı, on dirhem gü­müştür. Gerek mazrup olsun ve gerek olmasın. Bu mikdardan az mehr tesmiye edilemez. Edilecek olsa on dirhem mikdanna iblâğı icab eder. Mebsut, Fethül´toadîr.

« (Mâlikflere göre mehrin akalli, halis altından bir dinarın dörtte biri, halis gümüşten de üç dirhemdir. Veya bunların kıymetlerine muadil bir maldır. Bu mikdardan aşağı bir mehr ile nikâh akdedilir, tekarrüb de vukubulmuş olursa zevç, mehri bu mikdara iblâğ eder. Fakat tekar­rüb vukubulmamış, zevç de mehri bu mikdara iblâğa muvafakatte bu­lunmamış olursa nikâh, feshedilir.

Mehri iskat şartile yapılan bir nikâh, fâsiddir. Binaenaleyh tekar-rübden evvel feshedilir, tekarrüb vukuu takdirinde ise mehri misi, lâzım-gelir. Fakat sahih bir mehr- tesmiyesile nikâh akdedildikten sonra zevce mehrini iskat ederse artık nikâh, fâsid olmaz. Kiyafettüttalib. Mînehücelîl.)

(tmam Şafiîye, İmam Ahmede, Sevrîye, Davudi Zahirî ile îbni Ebi Leylâya göre mehrin muayyen bir mikdarı yoktur. Her mal olan şey, az olsun çok olsun mehr olabilir. Beyide semen iearetfe ücret olan her şey, gerek ayan ve gerek menafi kabilinden bulunsun mehr tesmiye olunabilir. Maahaza imam Ahmede göre mehrin on dirhemden az olmaması müs-tahabdır, dört yüz dirhem kadar olması ise mesnundur, bundan ziyade olmasında da bir beis yoktur. Şu kadar var ki, mehrin tahfifi müstah-sendir.

Mehri akd zamanında tesmiye ve tayin dahi sünnettir. Tâ ki ileride bir münazaayı mucib olmasın. Akd zamanında mehr tayin edilmez veya tesmiye sahih bulunmazsa mehri misi, lâzım gelir.

Akdi nikâh esnasında mehrin behemehal zikredilmesi, Şafiîlerce de lâzım değildir, belki mesnundur. Hattâ bir reşîde, tefvizde bulunsa, yani: kendisini bilâ mehr tezvic etmek üzere velîsine mezuniyet verse de velî­si mehrden sükût ederek veya mehri nefy eyliyerek tezvic eylese baded´ duhul mehri misi, lâzım gelir. Ve bu halde zevce, kendisine mehr tesmi­ye edilmedikçe nefsini temkinden imtina edebilir. Minhâcüt´talibîn, El-mugnî.)

(Maliki mezhebine göre de tefviz ve tahkim yölile olan nikâhlarda meh­ri misi, lâzım geljr. Şöyle ki: bir kadın, mehri zikr, iskat veya tayinim bir kimsenin hükmüne havale etmeksizin tezvici için velîsine müsaade verse veya mehri zikr ve iskat etmemekle beraber tayini hususunu bir kimseye havale etmek suretile tezvicin muvafakat eylese de mehr tes­miye edilmeksizin akdi nikâh, vaki olsa yine duhulden sonra mehri misi, lâzım gelir. Hanbelî mezhebi de bu veçhiledir.) [51]

Mehbin Lüzumundaki Hîkmeti Teşkîtyye :



364 - : Zevcelere verilen mehrler, onlardan yapılan istifade ve îstimtaa mukabil min vechin bir bedel demektir. Bununla beraber mehr verilmesi; zevcenin kadrini i´lâ, ihtiyacım tehvin, cihaz tedarikini teşkil istikbalini temin, nikâhın ehemmiyetini ilân gibi maslahatları da muta-zammmdır.

Bu hususta deniliyor ki: Nikâh, bir emri hatirdir, şanına itina lâ­zımdır. Bu cihetle tesmiye edilen mehrin hakîr bir şey olmaması, meh­rin lüzumundaki hikmeti şer´iyye icabatmdadır.

Her şeyde olduğu gibi mehr hususunda da ifrat ve tefrit hikmete muvafık değildir. Pek kıymetsiz olan bir şeyin mehr tesmiye edilmesi, hasbel´ade iki tarafın izzeti nefsine dokunur, içtimaî mevküle mütenasib olmıyabilir, hususile kadının istikbaline fena tesir edebilir.

«Bedayi» de denildiği veçhile nikâh, bir takım maksatlara mebnî meşru kılınmıştır ki, bunların husulü ancak nikâhın devam ve sebatile kabil olabilir. Nikâhın devam ve sebatı ise nefsi akd ile mehrin* vücubüne vabestedir. Çünkü zevç ile zevce arasında vahşet ve huşunet gibi bazı sebepler baş gösterebilir ki, zevci talâka sevk eder, eğer nefsi akd ile mehr olmıyacak olsa zevç, zuhur eden cüz´î bir huşunete binaen nikâhı izale etmeden geçinmez. Zira bu takdirde mehrin lüzumundan korkmıya-cağı için nikâhı izaleden tehaşîye lüzum görmez. Bu takdirde de nikâh­tan matlûp olan gayeler, faideler vücude gelmiş olmaz.

Maahaza nikâhtan beklenilen mekasid ve mesalihin husulü, zevç ile zevce arasında muvafakata muhtaçtır. Bu muvafakat ise zevcenin zevci yanında muazzez ve mükerrem olmasile hâsıl olur. Halbuki zevcin naza­rında ehemmiyetli bir mala tevakkuf etmeksizin zevcesine vusul yolu münsed bulunmadıkça bu izzet hâsıl olamaz.

Tariki vusulü dar, müşkil olan bir şey, nazarda aziz olacağından imsakine itina olunur. Bilâkis tariki vusulü kolay olan bir şey ise göz Önünde kıymetsiz olacağından imsakine itina olunmaz.

Binaenaleyh kadın, kocasının nazarında kıymetsiz olursa, yani : pek kolaylıkla izdivaç mümkün bulunursa zevç ile zevce arasında muvafakat hâsıl ve nikâhtan matlûb makasid, sabit olmaz.

Maamafih mehrin pek ziyade olması da mahzurdan halî değildir. Bu cihet, teehhül edecek erkeklerin birer ağır yük altında kalmalarına, sermayei maişetlerinin azalmasına ve birçok erkeklerin de münasib vak­tinde evlenmiyerek aile teşkilinde mahrum kalmalarına sebebiyet vere­bilir. Böyle bir hal ise şahsî ve içtimaî,menfaatlere münafî- olacağından tasvibe şayan olamaz.

«NihayetüVmuhtac» da yazıldığı üzere Hazretı Ömer, radıyallâhü tealâ anh, bir hutbesinde hüzzara hitaben şöyle buyurmuştu : yani : kadınların mehrlerinde haddi tecavüz etmeyiniz. Eğer´o, dünyada bir şeref ve nezdi ilâhîde bir tekva olsaydı ona Resuli Ekrem, sallallahü tealâ aleyhi vesellem, herkesten zi-yade lâik olur, muhterem zevcelerinin mehrlerini tezyid buyurmuş bulu­nurdu..

Velhasıl : mehr hususunda da itidalden ayrılmamalı, zevcin de, zev­cenin de hukukuna, menafiine riayet etmelidir. [52]

Mehrin Akşamı :



365 - : Mehrler, iki tarafın birriza tayin ve tesmiye edib etmeme­leri itibarile mehri müsemmâ ve- mehri misi kısımlarına ayrılır. Tesmiye edilen mehrler de tamamen veya kısmen tacil veya tecil edilebileceği ci­hetle mehri muaccel ve mehri müeccel kısımlarına ayrılır.

Mehrlerin böyle tacil ve te´cili hususundaki şeraite riayet lâzımdır. Kısmen muaccel ve kısmen müeccel olan bir mehrin mecmuu, bir mehri müsemma teşkil eder.

366 - : Bir mehrin kısmen tacili meşrut olduğu halde muaccel mikdar, beyan olunmasa örf ve âdete bakılır. Yani kadının haline ve mehrin mecnun mikdarına nazaran mütearef olan kısmı hakkında mehri muaccel ahkâmı carî olur.

Fakat mehrin tamamen tacili meşrut olduğu takdirde örf ve âdeta bakılmaksızın tamamı muaccel olur. Çünkü sarahat mukabilinde delâlete itibar olunmaz.

367 - : Bir kimse, mehrin kolayına gelecek kısmının peşin, müte­bakisini de şu kadar müddet sonra vermek üzere bir kadınla evlense mehrin tamamı o müddete kadar müeccel olmuş olur. Meğer ki, mehrin o kısmını verebilecek bir hale geldiği kadın tarafından isbat edilsin.

368 - : Mehr için tayin olunan ecelin, hasad vakti gibi cehaleti yesîre ile meçhul olması zarar vermez. Kakat zevcin yosun voya yağmur yağması gibi cehaleti **** ile meçhul olması caiz değildir. Bu surette te´cil muteber olmayıp mehr, hal olarak varib olur.

369 - : Mehri müeccelde- bir müddet tayin edilmiş olunca hululün­den mukadem bu mehri talebe zevcenin hakkı yoktur. Çünkü tecile mu-

vafakat etmekle taleb hakkım iskat etmiştir. Velev ki müddetin hululün­den evvel talâk vukubulsun veya zevce vefat etsin.

Fakat zevcin vefatile ecel sakit ve binaenaleyh terikesinden mehrin iâtifası derhal kabil olur. Zira dainin vefatile borç .teaccül etmezse de medyunun vefatile teaccül eder.

370 - : Mehri müeccelde bir müddet tayin edilmemiş isemehr

talâk veya zevceynden birinin vefatı vukuuna kadar müeccel addolunur. Talâkın ric´iyyen vukuile bainen vukuu arasında fark yoktur. Hattâ ric´-iyyen talâktan sonra müracaat vukubulsa da mehr, tekrar teeccül et­mez. Binaenaleyh zevce bu suretle teaccül eden mehrini zevci mutallikin-den derhâl talebe müstahik olur.

371 - ; Mehri, misle gelince bu, asidir. Mehr tesmiye edilmediği veya tesmiye fâsid olduğu takdirde mehri misi itası tahakkuk eder. Ni­tekim ileride beyan olunacaktır.

372 - : Mehri misli tayin için zevcenin babası kabilesinden : yaş, güzellik, mal, belde, ismet, akl, diyanet, bekâret, sütubet, iffet, ilm, edeb, hüsni ahlâk, ademi evlâd gibi evsafta mümasili olan kadınların mehrleri nazarı itibare alınır. Çünkü bir şeyin kıymeti, cinsinin kıymetine müra­caatla malûm olur.

373 - : Mümaselet, iki tarafın, yani : mehri tayin olunacak kadın ile mümasili bulunan kadınların akd vaktindeki haiz oldukları vasıflar itibarile araştırılır. Bu vasıfların akidden sonra atması veya zevali, mü­maselet husulüne zarar vermez.

374 - : Örfen mütefavit sayılan yaş, yani gençlik ve kocabk - sigar ve kiber, mümaselet husulüne münafidir. Yoksa mutlaka ihtilâ­fı sin, münafi değildir.

Binaenaleyh yirmi beş yaşındaki bir kadiri, yirmi yaşındaki bir ka­dına sinnen mümasil olabilir´.

375 - : Bir kadının babası tarafından mümasilleri, alettertib kız kardeşleri, ammeleri, Öz kız kardeşlerinin kızları ve.amcası kızları vesai­redir.

376 - : Bir kadının babası cihetinden mümasili bulunmadığı tak­dirde babasının kabilesine mümasil beldesi ahalisinden emsali kadınlann mehrleri taharri olunur. Validesi cihetinden emsali taharri olunmaz. Me­ğer ki, validesi de babası kabilesinden olsun.

Kadımn ne babası, ne de beldesi ahalisinden mümasili bulunmadığı takdirde söz, maalyemîn zevcindir. Şayet zevç, mehri misli takdirden im­tina ederse mehrin mikdanm tayin ve takdir için keyfiyet hâkime arz olunur.

377 - : Mehri; misli tayin için zevcin hali dahi. nazara alınır. Yani : mehri misli tayin edilecek kadının zevcile emsali olan kadınların zevçleri beyninde mümaselet bulunmasına da dikkat olunur. Çünkü zev­cin hal ve şanına nazaran mehrin mikdarı tezyid ve tenkis olunmak âdet­tir.

378 - : Mehri mislin sübutu için âdil olmak üzere iki erkeğin ve­ya bir erkek ile iki kadının ihbarı ve şahadet lâfzını ityan etmeleri şart­tır. Şahitler âdil bulunmadıkları takdirde zevç, yeminile tasdik olunur. înaye, FethüTkadîr, Raddi Muhtar, Hidaye, Dürer.

« (Malikîlere göre de mehrin te´cili caizdir. Fakat te´cil müddeti, malûm olmak lâzımdır. Meçhul olursa, meselâ : mehrin tamamı veya bir kısmı meçhul bir müddetle vöya vefat veya firkat vukuuna kadar kasden te´cil edilirse akdi nikâh, fâsid olur. Duhul vuku bulmuş ise mehri misi lâzım gelir. Fakat mehrin te´cil müddeti bir nisyan neticesi olarak tayin edilmemiş bulunursa beldenin örfüne göre bir müddet tayin edilir.

Mehri misle gelince bunu tayin hususunda zevç gibi bir kimsenin zevcesindeki evsafı haiz bir kadınla ne kadar mehr ile izdivacına rağbet gösterileceği nazara alınarak ona göre mehri misi takdir olunur. Zevce­de erkânı dini muhafaza, iffet, siyanet, hissî ve manevî cemal, ve haseb vasıfları nazara alınır. Manevî cemal,, hüsni ahlâktan, haseb de kerem ve mürüvvet gibi babaların mefahirinden sayılan şeylerden ibarettir. Zevcenin haiz. olduğu evsafta mümasili, kabilesi arasında bulunursa bu mümasilin mehri bir mikyas olur. Kız kardeş ve amme gibi. Elmezahi-bül´erbaa.)

(Şafiîlere göre de mehrin tamamen veya kısmen te´cil caizdir. El­verir ki ecel, meçhul olmasın. Şayet meçhul olursa tesmiye edilen mehr, fâsid olub mehri misi lâzım gelir. Meselâ : bir kimse, bir kadım vefatına kadar müeccel olmak üzere şu kadar mehr ile tezevvüc etse bu tesmiye fâsid olub mehri misi lâzım gelir. Bu takdirde mehrin bir kısmı peşin bu­lunmuş olsa da yine mehri misi icab eder.

Mehri misi ise evvelâ zevcenin babası cihetinden olan kariblerinin, meselâ : alet´tertib öz kız kardeşlerinin, baba bir kız kardeşlerinin, kar­deş kızlarının mehrlerine kıyasen tayin olunur. Bunlara nazaran tayini kabil bulunmazsa zevatı erham cihetinden kariblerinin merhlerine itibar olunur. Bunlar da bulunmazsa beldesindeki mümasili olan. kadınların mehrleri nazara alınır, Ve bu mümaselet, cemal, sin bekâret, fesahat gibi vasıflarda aranır. Şayet zevce, kariblerinde bulunmıyan bir sıfat ile te­mayüz, etmiş bulursa kendi haline lâyık bir mehr takdir olunur. Elmeza-hibül´erbaa.)

(Haribelî mezhebine göre de mehr müeccel olduğu halde müddet ta­yin edilmese mehr, mevt veya talâk zamanına kadar müeccel olmuş olur, Nehaînin kavli de böyledir. Sevrîye göre ecel, batıl olarak mehr hâlen lâzım gelir. Evzaîye göre duhulden itibaren bir seneye kadar hulul eder. Fakat ecel, Zeydin kudümü veya yağmurun nüzulü gibi bir meçhul müddetten ibaret olursa tesmiye, tmam Ahmede göre sahih olmaz.

Mehri misli takdir ve tayin hususunda ise hem baba, hem de ana cihetinden olan bütün karibler nazara alınabilir. Meselâ: hâkim, mehri misli zevcenin anası, kızkardeşi, annesi ve halası gibi kariblerinin mehr­lerine kıyas ile takdir eder. Bu hususda mal, cemal, akl, edeb, sin bekâ­ret, süyubet gibi vasıflara itibar olunur. Elmugnî, Keşşafül´kina´, El-mezahibül´erbaa.) [53]

Mehki Müsemmanın Serait Ve Evsafı :



379 - : Mehr tesmiye olunan mâlin malûm ve mütekavvim olma­sı şarttır.

Binaenaleyh mehr, meçhul veya gayri mütekavvim bulunsa akdi ni­kâh sahih olub tesmiye fâsid ve mehri misi lâzım bulunur. Bu esas vzeri-ne aşağıdaki meseleler, tefemi eder.

380 - : Mehri müsemmanın malûmiyeti, ya işaret veya izafet ile olabileceği gibi cins ile vasfının beyanile de olur.

Mehr? tesmiye edilen şey, meclisde hazır ise işareti hissiyye kâfidir. Bu mehr, ister uruz, akar, hayvan, mekîlât, mevzunat gibi muaveze in­dinde tayin ile taayyün eder kabilden bir şey olsun ve ister meşkûk altın, gümüş gibi tayin ile taayyün etmez bir şey bulunsun. Şu kadar var ki zevç, birinci takdirde işaret edilen şeyin aynini vermeğe mecbur olduğuhalde ikinci takdirde ayni ile mislini vermekte muhayyer olur.

381 - : Mehr, meclisde hazır olmayıp da zevç nefsine izafe eylese bakılır : Eğer izafe ettiği şey, bir dane ise mehr olmak üzere taayyün eder, amma birden ziyade ise taayyün etmez.

Meselâ : zevç, «Hanemi mehr verdim» deyîp de yalnız bir hanesi bulunsa bunu aynen vermeğe mecbur olur. Çünkü izafet, tarif sebeple­rinden olduğundan bununla mehr, taayyün etmiş olur.

382 - : Mehr, malûmüFcins velvasf olunca tesmiye edilen şeyin verilmesi icab eder. Meselâ : zimmetinde borç olmak üzere mekîlâttan veya mevzûnattan bir şey vasfı beyan olunarak mehr tesmiye edilse bu­nun verilmesi lâzım gelir.

Fakat mehr tesmiye edilen şey, cinsen malûm olduğu halde vasfen meçhul bulunsa zevç, bunun vasatisinin kıymetini vermek hususunda muhayyer olur.

Meselâ : lâalettayin bîr at, bir koyun veya Bursakârî bir sevb mehr tesmiye edilse zevç, dilerse bunların orta hallisini verir, dilerse kıymetini eda eder.

Vasfı beyan olunmaksızın tesmiye edilen mekîlât ve mevzuna! hak­kında da hüküm böyledir.

383 - : Mehr tesmiye edilen şey, hem cinsen hem de vasfen meç­hul olursa baliğen mâ beleğ mehri misi, lâzım gelir.

Meselâ : tayin edilmeksizin bir sevb, bir hane, veya bir hayvan mehr tesmiye edilse, zevç, mehri misli vermeğe mecbur olur.

Fülân meyva ağacının gu sene zarfında hâsıl olacak meyvaları veya filân hayvanın karnındaki yavrusu mehr tesmiye edildiği takdirde de hü­küm böyledir. Çünkü bu suretlerde cehalet, mütefahiş olduğundan tes­miye, sahih olamaz.

384 - : Malûm ile meçhul, mehr tesmiye edilse, meselâ : bin ku­ruş ile vasfı beyan edilmeksizin bir kat elbise mehr olarak tayin olunsa mehr, bin kuruştan ibaret olmuş olur. Tekarrübden evvel talâk vukuun­da bunun yarısı lâzım gelir. Meğer ki müt´anın kıymeti bundan ziyade olsun, o halde müt´a icab eder.

385 - : Mehrde işaret ile tesmiye içtima ettikte bakılır : Eğer mü-semma ile işaret olunan şeyin ikisi de -mütekavvim ise müsemma, mehr olmak üzere taayyün eder. Çünkü tesmiye, işaretten kuvvetlidir. Ve eğer müsemma, gayri mütekavvim, işaret olunan şey, mütekavvim ise bu işa­ret olunan şey, mehr olur. Amma müsemma, mütekavvim, kendisine işa­ret olunan şey ise gayri mütekavvim bulunsa veya ikisi de gayri müte­kavvim ols*a mehri misi lâzım gelir.

386 - : Başkasının malı mehr tesmiye olunsa nikâh, caiz ve tes­miye sahih olur. Bu halde mal sahibi izacet verirse kadın, biaynihî o malı alır, icazet vermediği takdirde ise o malın kıymetini vermek icab eder.

387 - : Mehrin takavvümü meselesine gelince tesmiyenin sıhhati,, bunun vücudüne mütevakkıftır. Binaenaleyh denizdeki balık veya uçan kuş gibi mütekavvim olmıyan bir şey, mehr tesmiye edilse akdi nikâh, sahih ve tesmiye fâsid olub mehri misi, lâzım gelir.

388 - : Tesmiyede mütekavvim bir mal ile gayri mütekavvim bir şey cem edilse mehr, yalnız mütekavvimden ibaret olur.

Meselâ : bir müslim, bir müslimeyi bin kuruş ile bir miktar hamr üzerine tezevvüc etse bu kadın yalnız bin kuruşa müstahik olur. Velev ki mehri mislinden dûn olsun.

389 - : Mehrin deyn olması caizdir. Gerek zevcenin ve gerek baş­kasının zimmetinde olsun. Şu kadar var ki, başkasının zimmetinde olun­ca zevce muhayyer olur, dilerse mehrini zevcinden alır, dilerse medyun­dan ister. Medyundan istiyeceği takdirde zevç, onu ahz ve kabze tevkil etmeğe medburdur, tâ ki, medyunun gayrine temlik lâzım gelmesin.

Deyn, müeccel olduğu surette mehr, o zamana kadar müeccel olmuş olur.

390 - : Mehrin nakd veya örfen nükudden madud herhangi bir sikke olması caizdir. Mehr tesmiye olunan akçe, mu ah haran kâsid olub da diğer cins nükud tedavüle başlasa o akçenin kesad günündeki kıy­meti lâzım gelir. İnkıta dahi kesad hükmündedir.

Bir akçenin kesadı, hiçbir beldede raic olmamasile hâsıl olur.

Tesmiye olunan akçe, akd vaktinde raic olduğu halde bilâhare kıy-meti tenakus., veya tezayüd etse buna itibar olunmaz.

391 - ; Muhtelif altın tedavül eden bir beldede tayin edilmeksi­zin şu kadar altın mehr tesmiye edildikte bakılır: Eğer bunlardan bir kısmının tedavülü galib ise mehr ona münsarif olur. Lâkin hiçbirinin te­davülü diğerine galib değilse yani: revaçları müsavi ise zevcenin mehri misline tevafuk eden kısım ile hükmolunur.

392 - : Mehrin akar, uruz, hayvanat olması caizdir. Uruz, gerek mata veya kumaş gibi şeyler olsun ve gerek mekilât veya mevzunat ka­bilinden bulunsun müsavidir. Hayvanatın da erkeğile dişisi arasında fark yoktur. Hepsi de mehr olabilir.

Mehr olmak üzere verilen akarda şüf´a carî olmaz.

Bir kimse, bir kadım meselâ; elli kile olmak üzere muayyen bir mikdar buğday veya hududunu tayin ederek şu kadar zeytin ağacım havi olmak üzere bir bahçe veya şu gibi ebniyeyi ve müştemilâtı muhtevi bu­lunmak üzere bir hane tesmiyesiie tezevvüc ettikten sonra buğdayın kırk kile olduğu veya bahçe ile hanenin mezkûr eşçar ve ebniyeden halı bu­lunduğu tahakkuk etse birinci takdirde zevce, mevcut buğday ile bera­ber onun mislinden on kile buğdaya daha müstahik olur. ikinci ve üçün­cü takdirlerde ise muhayyer olub dilerse bahçe veya haneyi alâhalihî alır, bu takdirde başka şeye müstahik olmaz, ve dilerse mehri mislini taleb eder. Henüz tekarrüb vukubulmadan talâk vaki olduğu takdirde ise zevce bu bahçenin veya han anin alâ halihî nısfına müstahik olur. Me­ğer ki müt´ası daha ziyade olsun. O halde isterse bu nısfı alır ve isterse müt´asını taleb eder.

393 - : Mehrin mal ile kabili mübadele olan bir menfaat olması da caizdir.

Binaenaleyh bir kimse, bir kadını, meselâ : arazisini ekmek veya koyunlarını otarmak veya hane haricindeki muamelâtını görmek muka­bilinde tezevvüc etse bu tesmiye sahih olur.

Bir hanenin süknası mukabilinde tezevvüc de bu hükümdedir.

Fakat bir kimse, bir kadını bizzat bu kadına hizmet etmek üzere te­zevvüc etse tesmiye, fâsid, mehri misi lâzım olur. Çünkü zevcenin zevcini bu suretle istihdam etmesi, izîâl ve ihanet olacağından halâl olmaz. Bi­rinci surette ise zevcin mesaîsi, zevcenin idaresine ve maişetini temine matuf olacağından ihaneti müstelzim olmaz. Hindiyye, Bahri Râik, Dür-ri Muhtar, Haniyye.

« (Mâlikîlere göre mehr, altın veya gümüş olabileceği gibi hayvan, akar, ticaret eşyası da olabilir. Hanenin süknası, kölenin hizmet etmesi, îevceye kur´an talim edilmesi gibi menfaatlerin mehr tesmiye edilip edil­memesinde ise ihtilâf vardır, imam Mâlike göre bu menfaatler, mehr ola­maz, îbni Kasıma göre maalkerahe mehr olabilir. Sair bazı Mâlikîlere göre ise bilâ kerahetin mehr tesmiye edilebilir. Mâlikîler, bu babda İmam Mâlikin kavlini esas tutarak mehrin menfaat olmasından nehy ederler. Fakat bir menfaat mehr tesmiyesile nikâh akd edildikten sonra da bu tesmiyeyi artık muteber sayarlar. Mezahibi Erbaa.)

(Şafiîlere göre bey´de semen olabilecek her şey, mehr de olabilir. Binaenaleyh muayyen bir müddet bir hanede ikamet veya araziyi ziraat gibi bir menfaat, mehr olabileceği gibi Kur´anı kerîmi veya mesaili fık-hiyyeyi veya bir sınaati talim etmek gibi bir menfaat de mehr olabilir. Mezahibi Erbaa.)

(Hanbelî fukaha3in&_ göre de malûm olan bir menfaat, mehr tes­miye edilebilir. Hattâ hadisi şerif, fıkıh, kitabet, sanat veya mubah olan şiir ve edeb talimi ve zevcin zevcesine muayyen bir müddet hizmet etme­si de mehr tesmiye edilebilir. Fakat Kur´anıkrîmi talim etmek, mehr tes­miye edilemez. Çünkü bu talim, bir kurbettir, bir ibadettir. Bunun mehr olması sahı^1 değildir. Şayet bu, mehr tesmiye edilse mehri misi, icab ;der. Sair menfaatlerde meçhul olunca yine mehri misi, lâzım gelir. Keş-aafüVkına, ElmezahibüTerbaa.)

(Zahiriyyeden B)rd Hazme nazaran haddi zatında halâl olan ve key­fiyeti muayyen bulunan herhangi bir amel, mehr tesmiye edilebilir. Kur´anikerimden veya ilmden bir mikdar talimde bulunmak, bir bina yapmak, bir §ey imâl etmek gibi. Elverir ki, iki taraf buna razı olsun. Elmuhallâ.) [54]

Mehrîm Teekküdü, Kat´îmyet Kesbetmesi :



394 - : Mehr, mücerred akdi sahih ile vacib olur. Fakat nikâhı sahibin muktezası olan bu mehrin vücubü, gayri müekkeddir, tamamen veya kısmen sukuta ihtimali vardır. Bunun teekküdü, yani : tamamen lâzım gelmesi üç sebepden birinin vücudüne mütevakkıftır. Bu sebepler ise halveti sahiha, tekarrüb, vefattır. Bunlardan biri tahakkuk etti mi mehr, teekküd ve tekarrür eder, artık ne tamamen ne de kısmen sakıt olmaz. Meğer ki, hak sahibi, yani : zevce veya vefatından sonra varisleri hibe ve ibra gibi bir suretle mehri hat ve ıskat etsinler.

395 - : Vefat, gerek mutad bir mevt İle olsun ve gerek kati ve intihar gibi bir suretle vukubulaun mehri te´kid ve tesbit eder. Çünkü mehr, akd ile vacib olur. Akd ise mevt ile münfesih olmaz, belki nihayet bulur. Zira nikâh, havatın hitamına kadar akdolunup hayatın hitam bulmasile nihayete erer. Bu nihayet ile de hayatın geçmiş günleri hakkında nikâh hükümleri teekküt ve tekarrür etmiş olur.

Kati takdirinde bunun bir ecnebî tarafından ikaile zevceynden biri tarafından ikaı arasında fark yoktur,

Zevcenin intiharille de mehr, teekküd eder. Çünkü indcl´intihar mehr, vereseye intikâl etmiş, onların hakkı bulunmuş olacağından ka­dın, nefsi hakkında bu cinayeti irtikâb etmesile o intikale mani, o hakkı İskata kadir plamaz.

îmam Züfere göre zevcenin intiharile mehri sakit olur. Çünkü zevce, nefsini kati etmekle zevcinin intifa hakkını tafvit etmiş olacağından ken­di hakkı olan mehri de sakit olur.

396 - : Tekarrüb - duhul ile de mehr teekküt eder. Çünkü mehr, akd ile vacib ve zimmete müterettib bir deyn mesabesinde olduğundan tekarrüb ile sakıt olmaz. Belki tekarrüb ile ma´kudün aleyh istifa edil­miş olacağından bununla bedel, yani : mehr teekküd ve tekarrür eyler.

Zevcenin bekâretini taş gibi bir şey ile zevcin izale etmesi de mehri tekid hususunda tekarrüb hükmündedir.

397 - : Halveti sahiha da mehri te´kid eder. Hane, oda, kapıları kapalı bahçe, hammam, çadır gibi yerler, halvete mahal olabilir. Fakat alel´itlâk mescidler, kapıları kapalı olmıyan hammamlar, başkalarının mürur etmiyeeeğinden emin olunmıyacak sahralar, halvete mahal ola­maz.

Alel´itlâk yollar, etrafı rüyete mani olacak derecede sütre ile muhat bulunmıyan damlar da böyledir. Şu kadar var ki, bir kimse nıenkuhesile müsaferet ederken yoldan çıkıp hâli bir mekâna girseler aralarında hal­vet husule gelmiş olur.

Halveti sahiha halinde ma´kudün aleyhi istifaya temekküni tam, hâsıl olacağı cihetle bu halvet, tekarrüb hükmünde bulunmuştur.

398 - : Halveti faside ile mehr, teekküd etmez. Çünkü bu halvet ile ma´kudün aleyhi istifaya temekkün hâsıl olamıyacağından bu, tekar­rüb mesabesinde bulunamaz. Temekkün, maniaların tamamile mündefi olmasille tahakkuk eder.

399 - : Halvetin sıhhatine mani olan sebepler üçtür:

Birincisi : mevanii hissiyye, ahar tabir ile mevanii hakikiyyedir ki, zevcin mutlaka marîz olması veya zevce de tekarrübü men eden veya muzir kılan bir hastalığın vücudu, yahut retka, karna olması veya cehazı tenasülünde kemik bulunması gibi şeylerdir.

Zevcin mecbub, innîn, hasiy veya erkekliği zahir hünsa olması, ma­nialardan madut değildir. Çünkü bu haller ile beraber sahk ve îlâd mu­tasavverdir. Fakat halvetten evvel erkekliği gayri zahir hünsa bulunması, halvetin sıhhatine manidir. Zira bunun nikâhı, mevkuf olup tekarrüBü, halâl değildir.

İkincisi : .mevanii tabiiyyedir ki, zevç ile zevcenin içtima edecekleri mahalde kendilerile beraber üçüncü bir âkil şahsın bulunması gibi şey­lerdir. Velev ki bu şahıs, nâim, âma veya diğer bîr zevce olsun. Çünkü insan, bunların huzurunda tekarrübden sıkılır, münkabiz olur, istihya eder ve asim olur. Fakat mücameati müdrik olmıyan çocuğun ve bir riva­yete göre mecnun ile müğma aleyhin huzuru, manialardan madud de­ğildir.

Bazı fuhakaya göre üçüncü bir şahsın bulunması, mevanii hissiye-den maduttur. Fakat halvetin tarifine nazaran üçüncü bir şahsın huzu­ru, esasen halvetin tahakkukuna mani olmak lâzım gelir.

Üçüncüsü : mevanii şar´iyyedir ki, zevç ile zevceden birinin farz veya nafile hac veya umre için ihrama girmesi, ramazanı şerifde edaen saim olması, farz namaza başlamış bulunması, zevcenin hayz veya nifas haline mukareneti gibi şeylerdir. Çünkü ihram ve siyam halinde muka-renet, kaza ve kefareti mucibdir. Farz namazı ifsad, büyük bir günahı calibdir; Hayz ve nifas halinde tekarrüb de hürmeti müstelzimdir.

Fakat nafile, kaza veya keffaret yolile olan oruç ile farz olmıyan ı namazlar, şer´î manialardan değildir..

Hayz ile nifas hali, tabiî manialardan da sayılır. Çünkü bunlarda eza vardır, selîm tabiatler ise ezaya sebep olacak şeyleri istimalden te-neffür eder.

400 - : Halvet haline talik olunan talâk dahi mevanii şer´iyye-dendir.

Şöyle ki : bir kimse, zevcesine «Eğer seninle halvet edersem boş ol» dedikten sonra onunla halvette bulunsa derhal alâk vaki, iddet va-cib olur. Fakat halvetin fesadına mebnî tam mehr, lâzım gelmeyip nısıf mehr icab eder. Çünkü talâk vukuuna binaen tekarrub haram olacağın­dan bu halvet, bir halveti sahiha sayılamaz.

401 - : Halvet halinde zevcin zevcesini bilmemesi de mevanii şer´iyyedendir. Halvetin tekarrub makamına kaim olması, bu içtima ile teslim Ve temkin tahakkuk ettiği haldedir. Teslim ve temkin ise bilmek­le tahakkuk eder. Bu hususta zevç, bilmemiş olduğuna dair kavlile tas­dik olunur.

Fakat zevcenin zevcini bilmemesi, halvetin sıhhatine mani sayıl­maz. Zira zevç, kendisini bildirerek bu cihaleti izale edebilir. Bildirmedi­ği takdirde ise taksir kendi tarafından vaki olmuş olacağından halvetin sıhhatine hükmolunur.

402 - : Halveti sahiha halinde zevce nefsini temkinden imtina etmiş olsa tahkik olunur. Eğer bikr ise imtinaı hayasından naşı olacağın­dan halvetin sıhhatine mani sayılmaz. Amma seyyib ise imtinaı, mehrin teekküd etmemesini.ihtiyar ettiğine delâlet edeceğinden halvetin sıhha­tine mani olur.

Şayed zevç, imtianı iddia ettiği halde zevce inkâr eylese söz, yemi-nile zevcenin olur. Nitekim zevceyn aralarında iftirak vukubulduktan sonra zevce tekarrübü veya halveti sahiha vukuunu iddia edip de zevç inkâr eylese söz, zevcenin olur. Çünkü mehrin yarısının sukutunu mün­kirdir.

403 - : Bir kimse, tekarrübden sonra üç talâktan az olmak üzere bâinen tatlik ettiği zevcesini iddeti içinde tezevvüc ederek kablettekar-rüb tekrar tatlik eylese bu kadın, hem evvelki nikâha, hem de ikinci ni­kâha ait mehrini kamilen alır ve yeniden iddet beklemesi icab eder. Çün­kü mehrin teekküdü ve iddetin vücubü hususunda evvelki nikâh d ak i te-karrüb, ikinci nikâhda da tekarrub hükmündedir.

404 - : Halveti sahiha; mehri müsemmanın teekküdü, mehri mis­lin lüzumu, talâktan sonra iddetin vücubü, bu iddet için nafaka ve sük-nanın sübujtü, diğer bir bain talâkın vuku gibi hususlarda tekarrub ma­kamına kaim olur. Fakat kızların hürmeti, guslün vücubü, ihsan husu­lü, ricat» vukuu, tahlilin tahakkuku, vesasetin sübutü gibi sair hususlar­da tekarrub hükmünde değildir.

Meselâ : mücerred halveti sahihadan dolayı iddet beklemekte olan bir mutallâka, vefat eden zevci mutallakma varis olamaz. Nitekim bu mutallâka dahi henüz iddet beklemekte iken vefat etse kendisine zevci mutâllâkı, tevarüs edemez.

Mücerred halveti sahihadan sonra boşanan veya kocası vefat eden bir kadın, bikr hükmündedir. Binaenaleyh ebkâr misillû tezvic olunur. Bedayi, Fethül´kadîr, înaye, Bahrirâik, Reddi Muhtar, Haniyye, Feyziyye.

« (Malikilere göre de mücerred nikâhı sahih ile nısf mehr lâzım gelir. Mehrin temamının lüzumu ise şu üç sebebden birile olur:

(1) : Mutlaka mukarenettir, yani : haşefeyi îlâcdır, velev ki be­kâret izale edilmesin, velev ki ihram* hayz, veya nifas gibi tekarrub ha­lâl olmıyan bir hâle müsadif bulunsun.

(2) : Zevcenin duhul bulunmaksızın bir sene kadar zevcinin ya­nında ikâmet etmesidir. Bu ikâmet, mukarenet yerine kaim olur.

(3) : Zevceynden birinin mevtidir. Zevce intihar etse de mehrin tamamı lâzım gelir. Fakat kendisinden kurtulmak için kocasını öldür­se zahir olan, mehre müstahik olmasıdır. Mücerred halvet ile de mehr teekküd etmez.)

(Ş´afiîlere göre de mehr, şu iki sebepden birile teekküd eder, artık

sukut etmez :

(1) : Mutlaka mukarenettir, velev ki, sagîre olsun, velev ki hayz reya nifas veya savm gibi şer´î manialardan bulunmuş olsun.

(2) : Zevceynden birinin tekarrübünden evvel vefatıdır. Gerek mev­ti, tabiî bir halde vukubulsun ve gerek zevce intihar etsin veya. kadını kocası öldürsün. Fakat kadın, kocasını öldürse mehrî sakit olur.

imam Şafİînin havli cedidine nazaran halvet ile mehr teekküd et­mez. Kavli kadîmine göre ise halvet, mehrin teekküdü hususunda rnu-ptarenet gibidir.)

(Hanbelîlere göre de mehr, şu dört şeyden birile teeekküd eder:

(1) : Mutlaka mukarenettir´ Velev ki, memnu bir surette vuku-[bulsun, hayız veya nifas, haline mukarin bulunsun.

(2) : Halvettir. Bu da tekarrüb makamına kaimdir.

(3) : Zevceyi mücerred şehvetli lemsdir, uzvi tenasülüne şehvetle Inazardır ve nas huzurunda olsa bile takbil etmektir.

(4) : Zevç ile zevceden birinin vefatıdır, velev ki zevce de feshi nikâhı icab eden bir ayıb bulunmuş olsun, kablel´fesh vefat vukubulun-ca mehrin tamamı lâzım gelir. Keşşafül´kına. Elmezahibül´erbaa,) [55]

Mehrin Tezyîd Ve Tenzili



405 - : Nikâh, kaim iken mehrin mikdarım tezyid caizdir. Binaenaleyh zevç, akidden sonra mikdarı mehri tezyid, zevce de o meelisde kabul etse ziyade sahih olur.,Gerek asi mehri müsemmanm cin­sinden olsun ve gerek olmasın. Şu kadar var ki, bu ziyadenin mikdarı, malûm olmak lâzımdır. Mücerred * mehr ini tezyid ettim» demekle ziyade sahih olmaz.

406 - : Ziyade edilen mehrin teekküdü; tekarrüb ile, halveti sahihe ile veya zevceynden birinin vefatile hâsıl olur. Bunlardan biri bulunmak­sızın firkat vuku bulursa ziyade bâtıl olur ve yalnız asıl mehrin yarısı lâzun gelir. Çünkü yalnız akd zamanında tesmiye edilen mehrin tenassu-fu nassen sabittir. Haniyye.

407 - : Zevç, talâk vaki olmaksızın mücerred mehri tezyid maksa­dına mebni muayyen bir mehr tesmiyesile akdi tecdit eylese bu mehr, lâzım gelir. Amma mücerred ihtiyata binaen tecdidi nikâhta bulunsa bu akd, muteber olmadığı gibi ikinci bir mehr de lâzım gelmez. Gerek akdi tecdid ederken mehr tesmiye- etsin ve gerek etmesin.

Talâkı rie´İde iddet içinde yeni bir mehr ile tecdidi nikâh edildiği takdirde de hüküm böyledir. Çünkü bu nikâh, ric´at demektir.

Fakat zevç, mu´teddei ric´iyyesine hitaben «Şu kadar mehr ile sana müracaat ettim» deyip o da o meelisde kabul etse mehri tezyid kabilin­den olarak ziyade caiz olur. Abdürrahim fetvası. Reddi Muhtar.

408 - : Zevdyyetin zevalinden sonra mehrin mikdarım tezyid, bâtıldır.

Binaenaleyh bir kimse, zevcesinin mehrini vefatından veya mutallâ-kasının . mehrini iddetinin inkızasından sonra artırsa bu ziyade sahih, itası lâzım olmaz.

Bu mesele Imameyne göredir. İmamı Azama göre zevciyyetin zeva­linden sonra da mehri tezyid caizdir. Şu kadar var ki, vefat takdirinde ziyadenin lüzumu varislerin kabulünemütevakkıftır. Bahr, Minhatül´halik.

409 - : Mehrin mikdarım, hibeden ve ibradan sonra da tezyid caiz­dir.

Meselâ : bir kimse, zevcesi mehrini kendisine hibe veya kendisini mehrinden ibra ettikten sonra şahitlerin huzurunda bu zevcesine mehr cihetinden şu kadar şey borcu olduğunu ikrar, zevcesi de o meelisde ka­bul eylese bu ikran, sahih ve mehri tezyide mahmul olur. Çünkü tasar-rufatın mümkün olduğu kadar tashihi vacibdir. Bahr, Ankaravî.

410 - : Bir kimse, marazı mevtinde zevcesinin mehrini tezyid ve­ya zevcesi için başka* bic; mehr ikrar, yahut zevcesinin maruf bir mehri olduğu halde ondan ziyade bir mikdar beyan etse bu suretlerin hiç birin­de tezyid ve ikrar ettiği şey lâzım gelmez. îbradan sonra ikrar ettiği su­rette de hüküm böyledir. Feyziyye.

411 - : Boşanmış zevcenin, akidden sonra deyn kabilinden olan mehrinin bir kısmım hat ve tenzil etmesi veya tamamından zevcini - hu­zurunda veya gıyabında - ibra eylemesi sahihtir. Gerek zeyc, sarahaten kabul etsin ve gerek etmesin. Fakat reddederse merdud olur. Amma ayan kabilinden olan mehrin hat ve tenzil ibra edilmesi, sahih değildir. Bi­naenaleyh bu mehr, kaim oldukça bunu zevcinden taleb ve ahz edebilir. Fakat zevcin elinde telef olmuş olsa mehr, sakit olur. Dtirri Muhtar.

412 - : Bir mükellefin mehrini rızası olmaksızın babası hat ve ten-zit veya hibe edemez. Ederse mükellef enin icazetine mevkuf olur.

413 - : Mehrde muvaza = süm´a câridir. Bu, başlıca iki suretle tasavvur olunur.

Birincisi : iki tarf aralarında gizlice bir mehr tesmiye ettikleri hal­de mücered bir gösteriş için veya başka bir maksada binaen şahitlerini huzurunda ziyade bir mehr tesmiyesile akdi icra ederler. Bu surette eğer her iki mehr bir cinsten olmakla beraber muvazaa da ittifak eder veya muvazaa vukuu beyyine ile sabit olursa aralarında tesmiye ettikleri mehre iifcbar olunur. Ve illâ şahitlerin mahzarında tesmiye ettikleri mehr, muteber olur.

Kezalik : Bir cinsten olmamakla beraber muvazaa vukuunda ittifak edemezlerse şuhud huzurundaki mehr taayyün ed«. Amma ittifak ettik­leri takdirde mehri misi, lâzun gelir. İkincisi : iki taraf aralarında sırren bir mikdar mehr tesmiyesile akdi nikâh ettikleri halde zahiren ziyade bir mikdar ikrar ederler... Bu surette eğer sırren yaptıkları muvazaada ittifak ederler veya zevç, zi­yadei vakıanın süm´a = bir gösteriş olduğuna şühud ikame eyler ise mehr, akd anında tesmiye ettikleri mikdar olur. Lâkin zevç, şahid ika­me edemediği takdirde zahiren ikrar ettikleri mikdar, mehr olmak üze­re teayyün eder. Şu kadar ki, her iki mehr, cinsen müttehit ise yalnız mehri evvelden fazla olan mikdar, o mehr üzerine ziyade kılınmış olur. Amma cinsleri muhtelif ise zahiren ikrar edilen mehr, evvelki mehr üze­rine kamilen ziyade kılınmış sayılır. Hindiyye, Reddi Muhtar.

«, (Malikîlere göre zevç, zevcesinin mehrini akidden sonra tezyid etse bu ziyade mehre mülhak olur, mehrden bir cüz sayılır. Bu tezyid edilen şeyin mehr cinsinden olması ve onun gibi müeccel veya muaccel bulunması şart değildir. Mezahibi erbaa.)

(Hanbelî fıkhına add-olan «Elmugnî» de deniliyor ki: zevç ile zev­ce, mikdarları mütefavet iki mehr tesmiye etseler, alenen Resmiye ettik­leri mehr, muteber olur. Velev ki nikâhın akdi, sırren tesmiye ettikleri mehr üzerine yapılmış olsun. Fakat kadıya göre nikâh, hangi tesmiye üzerine mün´akid olmuş İBe o tesmiyeye itibar olunur, gerek sırren ve gerek alenen olsun, imamı Âzam ile îmam Mâlik ve îmam Şafiînin ve Evzâinin kavileri de böyledir.

Şayed zevceyn, mehrin meselâ : on bin kuruş Olduğunda ittifak et­mekle beraber bir teceramül ve gösteriz maksadüe nikâhı haricen yirmi bin kuruş üzerine akd edecek olsalar mehr, yirmi bin kuruş olmuş olur. Çünkü bu, sahih bir akde aid sahih bir tesmiyedir. îmam Şafiînip mez­hebi de böyledir.) [56]

Mehkde Husule Gelen Ziyade :



414 - : Mehrde kabz etmekten evvel - hayvanın semizlenmesi ve arazinin ekilmesi gibi - «ziyadei muttasilei mütevellide» veya - el­bisenin boyanması ve arsa üzerinde bina inşası gibi - «ziyadei muttasilei gayri mütevellide» veya - hayvanın yavrusu ve ağaçların toplanmm meyvaları gibi - «ziyadei münfasilei mütevellide» yahut - hanenin ki­rası gibi - «ziyadei münfasilei gayri mütevellide» husule geldikte na­zar olunur.

Eğer tekarrüb veya vefat vuku bulursa bunların cümlesi zevoeye aid olur. Çünkü bu halde asi mehr, teekküd edeceğinden ona tebean zi­yade de teekküd eder. Ve eğer badez´ziyade henüz tekarrüb vuku bul­madan talâk vaki olursa gerek ziyadei muttasilei mütevellide ve gerek ziyadei münfasilei mütevellide, asi mehr ile beraber tansif edilir. Çünkü bu ziyade asi mehrin cüz´i mesabesindedir.

Ziyadei gayri mütevelüdeye gelince : Eğer muttasile ise mehrin tansifine mani olacağından asi mehr ile beraber zevceye teslim olunur. Çünkü bu ziyade mehrden mütevelUd olmadığı cihetle ne kasden ve ne de tebean mehrden madut değildir. Binaenaleyh tansif olunamıyacagm-dan bidunizziyade asi mehrde tansif olunamaz. Bu halde zevce, yalnız asi mehrin ziyade günündeki kıymetinin yarışım kocasına verir. Zira bu zi­yade sebebile mezkûr günde mehri kabz etmiş olur.

Amma o ziyade* münfasile´ ise o da mehrden madud olamıyacağm-dan kamilen zevce ait olub yalnız asi mehr aralarında tansif olunur.

415 - : Zevce, asi mehr ile beraber ziyadei mütevellideyi kabz et­tikten sonra kabled´duhul talâk vaki olsa hem asi mehr, hem de mezkûr ziyade tansif olunur. Çünkü bu ziyade kablel´kabz hadis olduğundan tan­sif hükmü her ikisinde sabit olur.

416 - : Zevce, yalnız asıl mehri kabz edib de ziyade kendi elinde

hadis olduktan sonra kablettekarrüb talâk vaki olsa bakılır : Eğer bu ziyade bir ziyadei gayri mütevellide ise tamamen zevceye ait olub zevç, yalnız asıl mehrin nısfını ahr. Çünkü bu ziyade zevcenin mülkünde hadis olmuş ve mehr kendi zamanında bulunduğundan menfaati´ de kendisine ait bulunmuştur. Amma münfasiiei mütevellide ise talâk takdirinde asıl mehrin tanassufuna ve zevce tarafından iftirak vukuu takdirinde meh­rin kamilen zevce rücuuna mani olur. Binaenaleyh zevç, talâk halinde asıl mehrin teslimi günündeki nısıf kıymetini ve iftirak halinde bütün kıymetini ahz eder.

Bu babda ziyadei muttasilei mütevellide dahi münfasilei mütevellide hükmündedir.

Binaenaleyh kablettekarrüb talâk vukuu halinde zevç, yalnız asıl mehrin kabz günündeki nısıf kıymetine müstahik olur. Çünkü bu ziyade zevcenin sahih mülkünde hadis olmuştur. Bu halde mezkûr ziyadenin ta-nassufu müteazziz olduğundan aslın tanassufu da müteaziz olur.

417 - : Tekarrübden evvel talâk vukubylduktan sonra hâsıl oîan ziyade eğer kablel´kabz hâsıl olmuş ise asıl mehr ile beraber tanassuf eder. Amma badel´kabz husule gelmiş ise bakılır : Eğer mehrin yarisile zevcin lehine hüküm olunduktan sonra husule gelmiş ise yine asıl mehr ile tanassuf eder. Çünkü talâk sebebile mehrin nısfı müstahakkün aleyh olduğundan bu istihkak, ziyadeye de sirayet eder. Amma kablclhüküm husule gelmiş ise tanassuf etmeyip zevceye aid olur. Zira zevcenin talâk sebebile nısıf mehrdeki mülkü, fâsid olduğundan mehr onun elinde akdi fâsid ile makbuz olan mebî mesabesindedir. Mebsut, Bedayî, Reddi Muh­tar.

{Mâ#küere göre zevceyn arasında duhulden evvel talâk sebebile firkat vaki olunca mehrde hadis olan ziyade veya noksan, zevç ile zevceye münasefeten aid olur. Aralarında kabled´dühul fesh suretile iftirak hâsıl olsa ziyade de, noksan da zevce aid olur. Bu iftirak duhulden sonra vukutoulduğu takdirde ise ziyade de, noksan da tamamen zevceye ait bulunur. Mezahibi Erbaa.)

(Şafiflere göre mehrde ziyade vücude geldiği ve zevce zevcinden mufarakat ettiği takdirde bakılır Eğer müfarekat, zevcenin verdiği se­bebiyet yüzünden vukua gelmiş ise ziyade herhalde tamamen zevce ait olur. Çünkü bu takdirde mehrin tamamı da zevce aid bulunur. Fakat müfarekat, zevç tarafından talâk veya .saire sebebile vukua gelmiş ise ziyadenin yansı zevce, yarısı da zevceye ait olur. Bu hususta ziyadenin bir ziyadei muttasile olmasile bir ziyadei münfasile olması arasında fark yoktur. Şu kadar var ki, bu mesele, ziyadenin müfarekatten sonra hadis olduğuna göredir. Amma ziyade, müfarekatten evvel hadis olmuş olunca bakılır: Eğer bu, bir ziyadei münfasile ise tamamen zevceye aid olur. Yavru, süt, kazanç gibi, velev ki firkate kendisi sebebiyet vermiş olsun. Ve eğer bu ziyade, hayvanın semizlenmesi gibi bir ziyadei muttasile ise ve firkate de zevç sebebiyet vermiş ise zevç, bu mehrin asıl kıymetinin yansına müstahik olur, ziyade nazara alınmaz. Mezahibi erbaa.)

(Hanbelîlere göre. bir muayyen mehrde husule gelen ziyade, eğer bir ziyadei münfasile ise bu, zevcenin hakkı olur, kabz etmiş bulunsun bu­lunmasın. Çünkü bu ziyade kendi mülkünde husule gelmiştir. Bu muay--yen mehre noksan arız olduktan sonra kableddühul talâk vaki olsa zevç, muhayyer olur, dilerse mehrin yansım ve dilerse kıymetinin yansını alır, hadis olan noksandan dolayı bir ivaza müstahik olmaz. Mezahibi Erbea.) [57]

Mehrîn Helak Ve Teayyübü :



418 - : Muayyen bir şey, mehr tesmiye edildikten sonra kablet-teslim helak olsa veya bil´ist.ihkak zabt olunsa misiiyattan ise mislile ve kıyemiyyattan ise kıyjnetüe zevce, kocasına rücu eder.

419 - : Mehr tesmiye edilen bir hanenin- yarısına bir müstahik çıksa zevce, muhayyer olur, dilerse hanenin tamamen kıymetini ister, dilerse yansını alıp diğer yarısının da kıymetini taleb eder. Amma kab-lettekarrüb talâk vuku bulursa yalnız hanenin baki nısfına müstahik olur.

420 - : Mehrde hiyan niyet yoktur. Lâkin zevce, mehrini fahiş aybinden dolayı red edebilir. Şu kadr var ki, mekîlât ve mevzunattan olmadıkça aybi yesîrinden dolayı red edemez. Mekilât ve mevzunattan olduğu takdirde ise, aybı yesîrinden dolayı da reddedebilir.

421 - : Mehr, akidden sonra zevcin elinde aybı yesîr ile teayyüb etse zevce muhayyer olmaz. Çünkü zevce için afcd zamanında aybı yesî-rin vücudile hiyar sabit olmadığından akdden sonra henüz kabz bulun­madan hudusile de sabit olmaz.

422 - : Zevcin elinde mehrin aybı fahiş ile teayyüb etmesi, şu beş suretin birisile olur.

(1) : Afeti semaviyye ile olur. Bu surette zevce muhayyerdir, di­lerse mehrin akd günündeki kıymetile zevcine müracaat eder. Çünkü mehrin aynini teslim müteazzir olmuştur. Ve dilerse mehri ayıblı olarak alır. Bu halde noksanım, tazmin ettiremez. Zira zevç üzerine akd ile meh-rin evsafı mazmun olmaz.

(2) : Mehrin kendi fi´lile olur. Bu suret de âfeti semaviyye mesa­besindedir. Çünkü bir şeyin Kendi hakkındaki cinayeti hederdir.

(3) : Zevcin fi´lile olur. Bu surette de zevce muhayyerdir. Şu ka­dar var ki, mehri ihtiyar ederse noksanım kocasına tazmin ettirebilir. Çünkü kocası, mehrin bir cüzünü itlaf etmiştir.

(4) : Ecnebinin fi´lile olur. Bu surette zevce için hiyar sabit ve o ecnebi üzerine zaman lâzım ve bu zaman kablel´kabz hâsıl olan ziyadei muttasile hükmünü haiz olur. Binaenaleyh zevce, dilerse mehri ihtiyar edib noksanile o ecnebiye rücu eder, dilerse mehrin kıymetini zevcine tazmin ettirir. Bu takdirde zevç dahi zamanı noksan ile o ecnebiye mü­racaat eder. Amma zevce, mehrini ihtiyar etmekle beraber noksam zev­cine tazmin ettiremez.

(5) : Zevcenin fi´lile olur. Bu surette zevce, muhayyer olmayıp mehrini kabz eder. Çünkü mehrin bir cüz´ünü itlaf etmekle onu kabz etmiş sayılır.

Mezkûr suretler, zevcenin medhulün biha veya müteveffa anha ol­duğuna nazarandır. Tekarrübden evvel mutallâka olduğu takdirde ise mezkûr hükümler, mehrin yansı hakkında carî olur.

423 - : Mehr, badel´kabz zevcenin elinde teayyüb ettikten sonra kablet´tekarrüb talâk vaki oldukta bakılır: Eğer teayyüb, âfeti semavi­ye ile olursa zevç muhayyerdir, dilerse mehrin kabz edildiği gündeki kıymetinin yansını zevceye Tazmin ettirir. Çünkü mehrin yarısının kabz edilmiş olduğu hal üzere reddi müteazzir olmuştur. Ve dilerse yarısını noksanile beraber alır. Bu halde noksanı tazmin ettiremez. Zira zevce ta­lâktan evvel tam bir mülk ile mehre malik olduğundan kendi mülkünde Vaki olan teayyübden nâşi üzerine zaman lâzım gelmez.

Teayyüb, mehrin veya zevcenin fi´lile hâsil olduğu takdirde de hü­küm böyledir.

Amma teayyüb, ecnebinin fi´lile olursa ecnebi, noksanı zamin ve bu zaman, ziyadei münfasilei mütevellide mesabesinde olduğundan mehrin tanassufuna mani olur. Binaenaleyh bu surette zevç, yalnız mehrin kabz edildiği gündeki kıymetinin yarısile zevceye rücu eder.

Teayyüb, zevcin fi´lile olduğu takdirde de hüküm böyledir. Çünkü zevc,-mehri zevcesine teslim ettikten sonra mehr hakındaki muamelesin­de ecnebi mesabesindedir.

424 - : Mehr, tekarrübden evvel, talâk vukubulduktan sonra zev­cenin elinde teayyüb ettikte bakılır : Eğer âfeti semaviyye ile olursa zevç, mehrin yansım almakla beraber noksanını da zevceye tazmin ettirir. Çünkü mehrin evsafı, zevcenin kabzile mazmun olur.

Teayyüb, mehrin veya zevcenin fi´lile vaki olduğu takdirde de hüküm böyledir. Amma ecnebinin fi´lile olursa üzerine zaman lâzım ve bu za­man bir ziyadei münfasile mesabesinde olduğundan hakkında (423) üncü mesele veçhile hüküm carî olur.

425´- : Tekarrübden evvel talâk vukubuldukta nazar olunur : Eğer mehr zevceye teslim edilmemiş ise mücerred talâk ile yansı zev­cin mülküne avdet eder. Velev, ki mehr, zevç namına başkası tarafından teberru edilmiş olsun. Amma teslim edilmiş ise zevcin mülküne avdet et­mesi, zevcenin rızasına veya hâkimin kazasına tevakkuf eder. Çünkü ta­lâk, zevcenin kabz etmesile hâsıl olan mülkünü iptale kâfi değildir.

Binaenaleyh talâktan sonra rıza veya kaza bulunmaksızın zevcin nısfı mehrde tasarrufu muteber olmaz. Zira henüz mülkü sabit olmamış­tır. Fakat zevcenin tamamı mehrde bey ve hibe gibi bilcümle tasarrufları muteber olur. Çünkü henüz mülkü bakidir. Şu kadar var ki, böyle bir tasarrufda bulunursa asıl mehrin kabz edildiği gündeki kıymetinin yan­sım zevcine zamin olur. Mebsut, Hindiyye, Dürri Muhtar, Reddi Muhtar.

« (Mâlikîlere göre mehr, duhulden evvel zevç ile zevce arasında müşterektir, zamanına da, gaile gibi zevaidine de iştirak ederler. Binaen­aleyh mehr, hane ve bahçe gibi ihfası mümkün olmıyan bir şey olup da zevo, ile zevceden birinin elinde helak olsa veya noksanlaşsa bu zarar her ikisine ait olur. Artık bu mehr, helak olduktan sonra kableddühul talâk vaki olsa zevce bir gey alamaz. Zevç de bir şey ile zevceye rücu edemez.

Fakat mehr, elbise ve kumaş gibi ihfası mümkün bir şey olduğu hal­de badel´kabz zevcenin elinde*helftk olub da kabled´dühul talâk vaki olsa zevce bu helaki isbata mecbur olur. Isbat edemezse bu mehrin yansını zevcine zamin olur.)

(Şafiîlcrc göre ayn kabilinden olan bir mehr, kablel´kabz zevcin za-mani yed ile değil, zamanı akd ile zamanındadır.

Zamanı yedden murad, bir şeyi helaki takdirinde misliyyattan ise misli ile, kıyemiyyattan ise kıymetile tazmin demektir. Zamanı murad ise bir geyi fıkdanı imlinde mukabili olan şey ile tazmin etmek demektir.. Mehri müsemnıayı mehri imal ne taamın gım. Hinaenaieyn, mehr, kablel´kabz zevcin elinde iken telef olsa bakılır: Eğer atetı semavly ye ile veya zevcin tVüle telef oımua. ise mehri müsemraa, münfesih olup zevceye mehri mislini vermek icab eder. Eğer mehr, reşide olduğu halde zevcenin fi´Üle telef olmug ise hakkını kabz etmiş olur, başka bir şeye müs tahik olmaz. Ve eğer bir ecnebi tarafından telef edilmiş ise zaman bu ecnebiye lazım gelir, zevce de muhayyer olur. Dilerse mehri mislini ko­casından ahr, kocası da telef ettiği mehri ecnebiyi tazmin ettirir ve diler­se telef edilen mehrin bedelim o ecnebiden ister, kocasından bir şey is­teyemez.)

(Hanbelîlere göre muayyen olan bir mehr, zevcenin kabzından ev­vel veya sonra helak olsa zevce namına helak olmuş olur. Çünkü bu meh-re temellük etmiştir, bu kendisinin zamanındadır, zevcinin elinde emanet bulunmuştur. Fakat zevce bu mehrini istediği halde kocası vermekten imtina edib de badehu elinde helak olsa, gâsıb hükmünde bulunacağından bunu kocasının tazmin etmesi icab eder. Şayed, mehr, lâalettayin şu ka­dar buğday gibi gayri muayyen bir şey olur da kabielkâbz helak olursa zevcin namına helak ohnuş sayılır. ElmezahibüTerbaa.) [58]

Mehrin Sobe Edilmesi :



426 - : Bir kebîre - akilei baliğe, mehrini zevcine ve bade vefa-tihî varislerine hibe edebilir. Tekarriib bulunmuş oisun olmasın. Bu bab-da evliyasından hiçbirinin itiraza salâhiyeti yoktur.

Binaenaleyh bir kebîre, dirhem ve dinar kabilinden olan, meselâ : on bin kuruştan: ibaret bulunan mehrini badel´kabz zevcine hibe edib de badehu kablettekarrüb ttlâk vukubulsa beş bin kuruş ile zevci kendisine rücu edebilir. Çünkü zevcin hibe tarikile makbuzi olan meblâğ, tekarrüb­den evvel talâk üe müstahik olduğu nısıf mehrin ayni değildir. Zira nü-kud, ukudde taayyün etmez.

Mekîîât ve mevzunat kabilinden olup da zimmete müterettib olan mehrler hakkında dahüküm böyledir.

421 - : Bir kebîre, meselâ : on bin Jmruştan ibaret olan mehrinin yansını kabz ettikten sonra on bin kuruşun tamamını, yani : makbuzu olan beş bin kuruş ile mütebaki beş bin kuruşun mecmuunu yahut yalnız mütebaki beş bin kuruşu zevcine hibe edib de badehu kablet tekarrüb ta­lâk vaki olsa bu suretler de sevceynden hiçbiri diğerine bir şey ile rücu edemes. Çünkü bu suretlerde zevcin müstahik olduğu nısıf mehr kendisi­ne vâsıl olub maksud hâsıl olmuştur.

Mezkûr mehrin tamamını kablel´kabz hibe ettiği surette de hüküm böyledir.

Fakat on bin kuruşun yansından azım Hibe edib de bakisini kabı etmiş olsa zevç, tam nısfa kadar rücua müstahik olur.

428 - : Bir kebîre, uruz gibi tayin ile muteayyen olan mehrinin yansını veya tamamını kocasına hibe edib de badehu tekarrübden evvel talâk vaki olsa zevç, birşeyile kendisine rücu edemez. Gerek kabz bulun-aun ve gerek bulunmasın. Zimmete teallûk eden hayvanat hakkında da hüküm böyledir.

429 - : Bir kebîre, uruz, kabilinden olan mehrinin yansından as-m zevcine hibe ettikten sonra kablettekarrüb tatlik olunsa mezkûr rneh-rin yarısına kadarım kocasına iade etmesi lâzım gelir. Şayet bu mehre fahiş surette ayıb irâs ettikten sonra hibe eylese kabz ettiği gündeki kıymetinin yansile kocası rücua müstahik olur. Çünkü bu takdirde, âde* ta başka bir ayni hibe etmiş sayılır. Fakat aybı yesir, adem mesabesin­dedir.

Kezalik : Mezkûr mehri zevcine satmış, olsa zevci bunun nısıf kıy--metile rücua mâlik olur. Yoksa verdiği semenin nısfüe rücu edemez.

430 - : Zevce, mehrini bir şart Üe zevcine hibe ettikte nazar olu­nur : Eğer şart tahakkuk ederse hibe caiz olur. Amma tahakkuk etmez­se caiz olmayıb mehr, zevcenin mülküne avdet eder.

431 - : Bir kimse, bosamıg olduğu zevcesine «Mehrini bana hibe etmedikçe seni tekrar tezevvüc etmem» demekle kadın kendisini tezev­vüc etmesi şartile mehrini hibe ettiği halde o kimse tezevvücdeii ünüm, eylese mehr, hali üzere zimmetinde kalır, gerek bilahare tezevvüc etsin ve gerek etmesin. Hindiyye.

432 - : Zevç ile zevce, mehrin hibe edildiğinde İhtilâf edib de zev­ce, kendisini bogamamak şartile mehrini hibe ettiğini d&va, zevç dahi bili şart hibe ettiğini iddia eylese söz, zevcenin olur. Her iki de beyyine ika­me etse zevcenin beyyinesi tercih olunur.

433 - : İkrah ile vukubulan hat ve tenzil, ve hibe sahih değildir, Binaenaleyh bir kadın, zevcine darb ile vaki olan tehdidine mebni

mehrini hibe etse bu hibe, sahih olmaz. Fakat ikrahın tahakkuku için zevcin darbe kadir olması şarttır.

Zevç ile zevce, ikrah vukuunda ihtilâf etseler, söz ikrahı iddia ede­nindir. Fakat beyyine ikame edecek olsalar, tav* ve riza beyyinesi tercih olunur.

434 - : Marazı mevtte vaki olan hibe ve ibra, vasiyet hükmünde­dir. Şu kadar var ki, marizin hibesi, kabletteslîm vahibin vefatile bâtıl olur. Çünkü bu hibe, her ne kadar vasiyet hükmünde ise de nefsel´einr itibarile hibe olduğundan tamam olması, kabza muhtaçtır. Mecmeül´en-hür.

435 - : Bir kadın, mehrini´ zevcine hibe veya menlinden zevcim ibra elikten sonra vefat etmekle varisleri hibe

ve ibranın marazı mevtin­de vukuunu dâva, zevç dahi hali sıhhatinde olduğunu iddia eylese söz, zevcin olur. Çünkü mehrin lüzumunu münkirdir, j-ıer. iki tarat beyyine ikame etse sıhhat beyyinesi tercih olunur.

436 - : Bir kadın, marazı mevtinde mehrini zevcine hibe edib de bade vefatına varisleri mücîz olsalar hibe, sahih olur. Amma. vefatından sonra müciz olmazlarsa sahih olmaz. Velev ki, kabielvefat icazet vermiş olsunlar, Hindiyye, Bahri Raik, Dürri Muhar, Reddi Muhtar, Ankaravi

(Mâlikîlere göre zevcenin mehrde bey´, hibe, ıtk gibi tasarrufları nafizdir.

Binaenaleyh bir reşide, mehri müsemmasının tamamım akdden son­ra henüz kabz ve duhul bulunmadan kocasına hibe etse nafiz olur. Artık duhulden evvel talâk vaki olsa zevç ile zevceden hiçbiri diğerinden mehr namına bir şey istiyemez. Şayet bu hibeden´sonra zevç zevcesine muka-renet etmek isterse kendisine mehrin en az mikdanm vermesi icab eder. Bu mikdar, bir dinarın dörtte biridir veya üç dirhemdir. Fakat bu bîbe kazdan sonra vukubulmuş ise artık zevceye mehr namile bir şey vermek lâzım gelmez.

Reşîde olan bir kadın, mehrini zevcinin gayrisine hibe edince bakılır: löğer bu hibeden sonra, kabled´dühui tatlik edilse zevci kendisine o mehrin yarısüe rücu eder, kendisi de zevcine vereceği nısıf mikdaril mevhubün lehe rücu edebilir, eğer mevhubün leh, kendisine hibe edilen şeyin mehr olduğunu bilmiş ise, şayet bilmemiş ise iendi&in rücu edilemez.)

(Şafiüere göre zevce, mehrini henüz kaba etmemiş ise onda tasarru­fu sahih olmaz. Binaenaleyh bir kadısın ticaret eşyası kabilinden olan veya hayvan veya mekilât veya mevzunat takımından bulunan mehrinde kablel´kabz bey, hibe, rehn, icare gibi tasarrufları nafiz olmaz. Çünkü .mehrine malikiyyeti zaiftir, bunun sukuta ihtimali vardır. Şu kadar var ki, bu mehrinde vasiyyet, vakf gibi tasarruflarda bulunabilir.)

(Hanbelîlere göre bir kadın, gayri muayyen olan mehrinde kable!´-kabz tasarrufda bulunamaz. Muayyen mehrinde ise kabz etmesinden ev­vel de, sonra da tasarrufda bulunabilir, bunda zevcinin tasarrufa hakkı olamaz. Çünkü bu, zevcin elinde emanet demektir.

Bir kadın, mehrini daha kabz etmeden zevcine hibe etse veya zev­cini mehrinden ibra eylese sahih olur. Sonra kabled´dühui talâk vaki olsa zevç, bu mehrin yansı mikdarile zevcesine rücu edebiür. Çünkü zevç,

o mehre hibe yolile müstahik´ olmuştur, mehr olarak kendisine verilmiş değildir.

Kezalik .: bir kadın, mehrinin yarısını kocasına hibe edib de duhul­den evyel tatlik olunsa mehrin diğer yarısı da kocasına ait olur. Elmeza-hibül´erbea.) [59]