- Medya ve din arasında düzeyli bir ilişki

Adsense kodları


Medya ve din arasında düzeyli bir ilişki

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
aysegul999
Thu 30 July 2015, 04:00 pm GMT +0200

MEDYA VE DİN ARASINDA DÜZEYLİ BİR İLİŞKİ MÜMKÜN


Gülcan TEZCAN

Mayıs 2015 116.SAYI

Medya ve din ilişkisi dünden bugüne sorunlu olarak süregeldi. Zira medyayı oluşturan ve içerik üretenlerin dine bakış açısı çoğunlukla Cumhuriyet ideolojisinin ve ulusalcı kabullerin dayattığı öğretilerle belirlenmişti. “Din” hayatın dışında tutulması gereken bir olguydu ve bu yüzden medyadaki karşılığı da olabildiğince az olmalıydı. Uzunca bir dönem “İslam” tehdit olarak algılandığından gazete sayfaları ve televizyonlarda yer alan dine dair yayınlarda ve tartışmalarda medyanın kendi ülkesinin inanç sistemine ne kadar yabancı olduğunun örneklerine şahitlik ettik. Merkez medyanın attığı “Bu Sene de Kurban Hac Mevsimine Denk Geldi” başlığı uzun yıllar alay konusu oldu dindarlar arasında.
TRT’de başlayan ve 1990’lı yıllardan itibaren özel kanallarda da devam eden din temalı programlar, İslam’a dair konuların medyadaki yansıma biçimleri; öteden beri popüler tartışma konuları olarak yer aldı gündemimizde. Kimi zaman program içeriklerinin yetersizliği kimi zaman ekrana gelen ilahiyatçıların yaklaşım farklılıkları, anlatım biçimleri, kullandıkları dil ve üslup eleştiri konusu oldu. Son yıllarda ise her biri birer ekran şöhreti haline gelen ilahiyatçıların sunduğu programların ne ölçüde fayda getirdiği ne ölçüde hayra vesile olduğu üzerine de çokça konuşuluyor. Dindarların sosyal medya ile olan ilişkisi daha yeni ancak hassasiyetlerimizin hızla erozyona uğradığı tehditkar bir mecra olarak karşımızda duruyor.
 
DİN EKRANLAR İÇİN POPÜLER BİR MALZEME
 
Ancak tüm bu meselelerin ciddiyetle ele alınıp çözüm üretmeye dönük bir çaba içine girildiği pek söylenemez. Ya işin en kolayını seçip sadece eleştirmekle yetiniyor ve şikayetçisi olduğumuz yayınların alıcısı olmaya devam ediyoruz ya da medya mecralarını tümden reddederek ve kullanmayarak kendimizi kandırıyoruz.
En yaygın mecra olan televizyon açısından bir değerlendirme yapmak gerekirse: Dini hassasiyetlere sahip gruplar tarafından kurulan pek çok televizyon kanalı iyi niyetler ve tebliğ amacıyla yola çıksalar da medya denilen aygıtın doğasını doğru okumadan ve çözümlemeden hayata geçirildikleri için bir süre sonra popüler kanallarla benzeştiler.
Özellikle televizyonun “rating” ve “eğlence” temelli yapısını yeni formatlar üreterek daha nitelikli bir çizgiye taşıyamayanlar ne yazık ki bir süre sonra eleştirdikleri o dişlinin çarklarından birine dönüştüler. Oysa yapılması gereken; ezberleri tekrarlamak yerine ezber bozmak, yeni biçim ve içerikler oluşturacak insan kaynağı yetiştirmekti.
Dini duyarlılıklarla yayına başlayan kanalların yayın politikalarındaki değişim ve dönüşüm kadar yaygın kanalların “din”e bakışı ve “dindar kimlik” konusundaki tavırları da zaman içinde farklılık kazandı. Merkez medya özellikle 28 Şubat süreci ve öncesinde “din” ve “dindar” seyirci ile arasına mesafe koymuşken, siyasal İslam’ın gerilemesiyle ekranlarda da artık “din” tehdit olmaktan çıktı. Ancak bu kez de popüler bir malzemeye dönüşen “din” özellikle Ramazan aylarında ekranların en güçlü rating aracı olarak kullanılmaya başlandı.

FARKLI FORMATLARA İHTİYAÇ VAR

Medya ve din özellikle son yirmi yıldır gündemimizi en çok işgal eden konuların başında geliyor. Toplumsal hayatımızda büyük ölçüde belirleyici olan “din”e bakış açımızı, dini pratikleri uygulama biçimimizi önemli ölçüde medya şekillendirmeye başladı.
Peki, tüm olumsuzluklarına rağmen medya bir yanıyla dinin öğretilmesi ve yaşanmasına da katkı sağlayabilir mi? Doğası gereği “eğlence” odaklı medya, “din” söz konusu olduğunda farklı formatlar üretebilir mi? Bu sorular kuşkusuz ilahiyatçılar kadar iletişimcilerin de üzerine kafa yorduğu başlıklar. Kafa yormakla kalmayıp bu soruları ve cevaplarını “Medya ve Din” adıyla kitaplaştıran İstanbul Ticaret Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mete Çamdereli, “Medya ve Din” başlığıyla iki gün süreli bir sempozyum
düzenleyerek konunun taraflarını bir araya getirdi. “Medya, Din ve Ticaret İlişkisi”, “Medyada Dinin Temsili ve Kamusal Alan”, “Medya, Din ve Toplumsal Değişme”, “Medya, Din ve İletişim Yönetimi”, “Medya, Din ve Popüler Kültür”, “Medya, Din ve Dini Eğitim”, “Medya, Din ve Görsellik”, “Dinin Dijitalleşmesi”, “Medya, Din, Sanat ve Edebiyat”, “Medya, Din ve Siyaset” şeklinde on konu başlığının tartışıldığı sempozyumda işin pratiğine dayalı değerlendirmeler son derece dikkat çekiciydi. Söz gelimi muhafazakar kitleye hitap eden kanallarda uzun yıllar “dini program”larda yapımcı olarak sorumluluk alan Ayşe Böhürler, yaklaşık yirmi yıldır ekrana çıkan hocalara sorulan soruların çok da farklılık göstermediğini; insanların imani konularda ya da İslam’ın hayatımıza nüfuz eden, yaşama biçimimize etki eden yanlarına dönük merakları olmadığını buna karşılık ilmihal bilgileri konusunda bıkmadan benzer soruları sorabildiklerini anlattı. Böhürler, televizyonun doğası gereği izlenirliğin büyük önem taşıdığına dikkat çekerek dini programların da şova dönüştüğü sürece seyirci çektiğini, bundan tek kaçış yolunun da yeni formatlar üretmek olduğunu kaydetti.

MEDYAYI HAYRA KULLANMAK MÜMKÜN

Aslında din ve medya ilişkisinin problemli gelişmesinin en temel nedenlerinden biri de bu. Yani bu mecrayı hayra kullanmak isterken helal dairesini zorlamayacak program türleri geliştirmediğimiz sürece oyunu başkalarının belirlediği kurallara göre oynamak zorunda kalacağız. O yüzden iletişim fakülteleriyle ortaklaşa yapılacak çalışmalar; bu anlamda zihin açıcı olacağı gibi sadece televizyon değil yazılı basın ve özellikle sosyal medya alanında da ihtiyaç duyulan yeni dilin üretilmesinde çok büyük fayda sağlayacaktır. İşte bu yüzden “Medya ve Din Sempozyumu”nun sonuç bildirgesinde kayda geçen maddeler en azından bundan sonraki süreçte medya ve din ilişkisinin sağlıklı bir zemine oturması için bir başlangıç olarak büyük önem taşıyor.
Sempozyumun sonuç bildirgesinde “Medyada yer alan din temsillerinin ve dine ilişkin bilgilerin doğru verilmesinin sağlanabilmesi için konu ile ilgili uzmanların istihdam edilmesi gereklidir. İstihdam sağlanamıyorsa bile kurumsal yapıya sahip dini otoritelerden yararlanma mekanizmaları geliştirilmelidir” deniliyor ki bu durum ciddi bir ihtiyaç olarak uzun yıllardır çözülmeyi bekliyor. Ancak ısrarla bu basit tedbirin alınmadığı gibi söz gelimi hala her yıl Ramazan ayında yazılı basında hazırlanan özel sayfalar, ehil kişiler değil kurumda en dindar bilinen editörler eliyle yapılıyor.
“Din ve medya ilişkisinin sorunlu seyretmesinde kusur yalnızca medyada aranmamalıdır. Dini oluşumların ve kuruluşların mesajlarını daha doğru bir şekilde aktarabilmelerinin yolları aranmalıdır. Medyanın dini olguları doğru algılayabilmesi için dini oluşum ve organizasyonlar, iletişim süreçlerini doğru bir şekilde yönetebilmelidir” denilen bildirgede “Akademi, Diyanet, medya, yayın ve denetim kuruluşları gibi paydaşların sorunların çözümü konusunda irade ortaya koyması, ortak akıl yürütebilecek yapıların ortaya çıkarılması önem arz etmektedir” cümlesi de dikkat çekiyor.
“Medya din istismarı yapmamalı, propagandist bir dilden uzak durmalı, kullandığı dil ve üslup ile dini ve dini bilgiyi hafifletmemelidir. Özellikle dini yayıncılıkta alternatif oluşturan özel televizyonlar dini içerikli programları bir şova dönüştürmemeli, izlenme oranı önceliğinden ziyade toplumu doğru bilgilendirme çabası içinde olmalıdır. Ancak bu eleştiriler yapılırken izleyicilerin talep ve beklentileri de göz önünde bulundurulmalıdır” şeklindeki cümleler de medyanın dini rating aracına dönüştürmemesi için alınması gereken tedbirlere işaret ediyor. Bildiride “Dini yayın içeriklerinde sadece ön planda olan kişilerin yetkinliğe sahip olmalarının dışında işin mutfağında çalışan güruhun da konu hakkında uzmanlaşmış bireylerden oluşması sağlanmalıdır. Böylelikle yanlış bilgilendirmenin önüne azami düzeyde geçilebileceği unutulmamalıdır” denilerek dini programların kendi içinde de bir denetim mekanizması olmasının gerekliliğine işaret ediliyor. Bildirgede “Medyanın; dinin temsili konusunda daha hassas davranması ve bunun bir centilmenlik anlaşması ya da deklarasyon ile kamuoyuna duyurulması sağlanmalıdır. Medyada temsil edilen dinin gündelik yaşamdakinden farklı ve abartılarak sunulmasının önüne geçilmelidir” şeklinde ifade bulan cümleler ise medyada dinin istismarına engel olmaya yönelik temenniler olarak dikkat çekiyor.
Elbette bu önemli sempozyumda karara bağlanan maddelerin bir yaptırım gücü yok. Ancak din ve medya ilişkisini düzenleme ve daha sağlıklı yürütülmesi adına bu meseleleri dert eden medya mensupları açısından tavsiye kararları niteliğinde dikkate alınabilir pekala.

MEDYA VE DİN SEMPOZYUMU SONUÇ BİLDİRGESİ:

Din temalı yayıncılık ve dini içerikli yayınlarda iyi örnekler arttırılmalı ve teşvik edilmelidir.
Medyada yer alan her türlü içerikte nefret ve ötekileştirme söyleminden uzak durulmalıdır. Dini inançlara saygı gösterilmeli; hiç kimse inancından dolayı ötekileştirilmeye, hedef gösterilmeye, aşağılanmaya maruz bırakılmamalıdır. Yapılan yayın ve programlarda tek bir din eksen alınmamalı, toplumu oluşturan tüm yurttaşların dini inançları temel değer olarak alınmalıdır.
Medya, din konularında karşıt görüşleri bir araya getirerek tarafları düzeysiz biçimde tartıştırmaktan vazgeçmelidir. Zira bu tartışmalar sorunun çözümüne hizmet etmekten ziyade sorunu derinleştirmektedir.
İslam’ın şiddet ile temsil edilmesi, filmlerde, dizilerde, programlarda dinin doğru sunumu ile aşılacaktır.
Dijital iletişim teknolojilerinin sunduğu olanaklar arasında yer alan internet siteleri, mobil uygulamalar gibi unsurların gerçek dini bilgiyi sunup sunmadığının öz denetime ya da öz düzenlemeye tabi tutulması ve magazinleştirilen bilginin önüne geçilmesi gerekmektedir.
Geleneksel medyanın yanı sıra dijital alanda da doğru dini temsillerin oluşturulması sağlanmalı, özellikle çocukları etkileyen oyunlar başta olmak üzere dijital ortamdaki dinsel referansların doğru yansıtılması sağlanmalıdır. Dijital içeriklerde dini kimliklerin birbirlerine karşı ötekileştirici yaklaşımlarından uzak durmaya özen gösterilmelidir.
Dini eğitim amacıyla hazırlanan yayın ve yayımların içerikleri kesinlikle konunun uzmanları tarafından oluşturulmalıdır.
Medya ve din konusundaki akademik çalışmalar arttırılmalı ve desteklenmelidir.
“Medya Okuryazarlığı” ya da “Medyada Temsil” gibi derslerde dinin medyada temsili de tartışılan konular arasında yer almalıdır.
İletişim fakültelerinde medya ve dine ilişkin seçmeli dersler konulabileceği gibi aynı öneri ilahiyat fakülteleri için de geçerlidir. Bu sayede her iki alanının birbirini tanımasına imkan sağlanabilir.
Medya ve din konusunda yapılacak olan akademik çalışmalar toplumun ihtiyaçları da göz önünde bulundurularak şekillendirilmeli ve tematik toplantılar düzenlenmelidir.
Dini yayın ve programların toplumu ne ölçüde etkilediği, araştırma konularında öncelikli olmalıdır. Zira konu ile ilgili detaylı olarak yapılmış etki araştırmaları bulunmamaktadır. Etkilerin ölçümlenmesi çözüm yollarının doğru belirlenmesini de sağlayacaktır.
Medya ve din konusunda akademi çatısı altında kurulan araştırma merkezlerinin yanı sıra çeşitli akademik yayınların oluşturulması; var olan durumun tespiti ve çözüm önerileri için önemli destek sunacaktır.