meryem
Mon 9 May 2011, 09:30 pm GMT +0200
“Mecnun Peygamber” İtirazı
(c-n-n) kök harflerinden türeyen cin kelimesi fiil terkiplerinde örttü, kefenledi; isim olarak da gizli kalan şeyler, kabir, ölü, ruh, kalp, tüm örtülü şeyler, kadını tümden örten elbise, melek, hurma bahçesi, ağaçlık yer anlamlarına gelir. [412] Görüldüğü gibi bu kök harflerden türeyen kelimenin anlamlarında hep bir bilinmezlik, görülmezlik mevcuttur. Duyulara örtülü kalan melekler ve şeytanlar da bu kategoriye girer. Ancak bütün görünmeyen varlıklar meleklerden ibaret değildir. [413] Cinler de bakışlardan uzak varlıklar olduklarından onlara bu isim verilmiştir. Ana rahmindeyken görülemediği için henüz doğmamış bebeğe de cenin denilmesi bundandır. [414] Aynı kök harflerden türeyen mecnun ise yeşilliklerle kaplı topraklar anlamına gelir. [415] İnsanlar için kullanıldığında insanların alışık olduğunun dışında şeyler söyleyen, [416] cinlenmiş, [417] ilimden yoksun [418] çarpılmış, [419] aklı gitmiş, aklı kıt [420] manasındadır.
Kur'an-ı Kerim, Allah'ın birliğine ve ahirete inanmaya çağıran rasullere mecnun denilmesinin sadece tarihin bir döneminde ortaya çıkmış bir tutum olmadığını belirtir. İnsan türünü doğru yola sevk etmek için peygamber gelmeye başladığından bugüne kadar cahillerin böyle bir itirazı aynı şekilde tekrar edegeldiklerine peygamberlik tarihi şahittir. [421] Hangi peygamber gelip de, “Siz birçok ilahın kulları değilsiniz. Sizin yaratıcınız, mabudunuz, kısmetlerinizin sahibi olan Allah'tır.” demişse cahiller, “Bu adam sihirbazdır, büyüsü ile aklımızı bozmaya çalışmaktadır.” diyerek kıyameti koparmışlardır.
Hangi peygamber gelip de, “Siz başıboş, sorumsuz olarak dünyaya bırakılmadınız. Aksine, Rabbiniz ve Malikiniz, hayat defterinizi dürdükten sonra O'nun önüne çıkıp hesap vereceksiniz ve amellerinizin ceza ve mükafatını bulacaksınız.” diye haber verse o kimseler:
“O, bir büyücüdür veya delidir, dediler. Bunu (nesilden nesile) birbirlerine vasiyet mi ettiler? Doğrusu onlar azgın bir topluluktur.” [422] Peygamberlerini yalanlayan ve Allah'ın öfkesine maruz kalan Nuh'un peygamber olarak gönderildiği toplum, Âd, Semud kavmi, Firavun ve çevresi örneğinde olduğu gibi toplumlar, ne zaman kendilerine bir rasul gelse, Kureyş'in Hz. Peygamber'e dediği gibi büyücü ya da deli demişlerdir. [423]
Onlar bu tavırlarını elbette birbirlerine vasiyet etmediler. Zaten aynı zaman diliminde yaşamadıkları için bunu yapamazlardı. Ancak onlar Rablerinin emrine karşı azgın bir tutum takındılar. Onun emrine uymadılar, yasakladığına da özen göstermediler. [424] Tuğyan içinde olmaları, [425] atalarını taklit etmeleri, onların yaptıklarını yapmaları pis bir karaktere sahip olmaları, bu çirkin kelimenin her birinden sadır olmasına neden oldu. [426] Onlar aşırı gittiler, kendilerini yeterli gördüler, Allah'ı unuttular ve rasulleri yalanladılar. [427]
Bu insanlar farklı dönemlerde yaşamışlardır ancak bunların peygamberlerine gösterdikleri tavır aynı olmuştur. Zaman farkı çıkarıldığında ortak söylem meydana çıkmaktadır. Akıllı hiçbir kimsenin arzulamayacağı çirkin bir kelime üzerinde aynı fikre sahip olmaları gerçekten gariptir. Bu tür bir aşağılamada bulunanların, geçmişlerinin payı gibi azaptan bir payları vardır! O günün gelmesi için acele etmeleri hiç de hayırlarına olmayacaktır. [428]
Peygamberlere mecnun diyerek onları yalanlayanları ve niçin böyle bir tavır gösterdiklerini Hz. Nuh döneminden başlayarak inceleyelim. [429]
[412] Firuzâbâdî, a.g.e., s. 1069-1070.
[413] Rağıb, a.g.e., s. 99.
[414] İbnu Manzur, a.g.e., XIII, 93.
[415] A.g.e., XIII, 99.
[416] Ebu Abdillah, Eyyub ez-Zerî, es-Sevâiku'l-Mursiletu ale'l-Cehmiye ve'l-Muattıla, 4 c., 3. baskı, Daru'l-Âsıme, Riyad, 1998, IV, 1217.
[417] Râzî, Ebu Bekr b. Abdilkadir, Muhtaru's-Sihah, Mektebetu Lübnan Naşirun, Beyrut, 1995, s. 48.
[418] İbnu Teymiyye, el-Harrannî Ebu'l-Abbas, en-Nübüvvât, el-Matbaatu's-Selefiye, Kahire, 1386 (h), s. 22.
[419] Îbnu Manzur, a.g.e., I, 537.
[420] A.g.e., VI, 7.
[421] Mevdudî, Tefhimu'l-Kur'an, V, 480.
[422] Zâriyat: 51/52-53.
[423] Taberî, XIII/2, 13-14.
[424] A.g.e., XIII/2, 14.
[425] Zemahşerî, IV, 395; Kurtubî, IX/1, 51.
[426] Kasımi, a.g.e., XV, 5537.
[427] Râzî, X, 191.
[428] Zâriyat: 51/59-60.
[429] Murat Kayacan, Kur’an’da Peygamberler ve Karşı Tavırlar, Ekin Yayınları: 75-77.