hafız_32
Sat 9 October 2010, 06:55 pm GMT +0200
MÂTÜRÎDİYYE EŞ'ARİYYE MUKAYESESİ
Ehl-i sünnet ilm-i kelâmının iki büyük mektebi, Mâtürîdiyye i La Eş'ariyye temelde birbirinin aynıdır. Her ikisi de nakle bağlı kalmak ve nakilden hareket etmekle beraber akla da önem verir. Onlar, bu tutumlarıyla akaid sahasında akla rol vermiyen Selefiyye ile aklı hakem kılan Mu'tezile arasında bir yer işgal eder. Böylece ehl-i sünnet kelâmcıları akla önem vermek suretiyle aslında Mu'tezileye ait bulunan «kelâm metodu»nu benimsemiş, fakat nakle bağlılıkları sebebiyle meselelerin çoğunda selefle bereber olmuştur. Ancak Mâtürîdiyye ile Eş'ariyye hareket noktası kabul ettikleri nakil ile aklı telif etme yönünden ve varılan neticeler bakımından birbirinden farklı görüşler ortaya koymuşlardır. Bunlara Mâtürîdiyye - Eş'ariyye ihtilâf-rı denilmiştir. Bu ihtilaflı meselelere biraz sonra kısaca temas edeceğiz.
Bilindiği üzere Mâtürîdiyye mezhebi Mâverâunnehirde (Semer-kand, Buhârâ taraflarında), Eş'ariyye ise Irak'ta doğmuştur. Eş'arî'nİn muhiti en büyük muhâsım olan Mu'tezilenin muhiti idi. Bu sebeple Eş'arî daha çok mücadele etmiştir. Mâtürîdî ise Mu'tezilenin Mâve-lâunnehir'e sızan görüşlerini reddetmiştir. Denebilir ki Eş'arî, daha önce de mensubu bulunduğu itizal mezhebine karşı yürüttüğü mücadeleler sırasında onun tesirlerine az çok ma'rûz kalmış, görüşlerinde bazı tutarsızlıklar belirmiş, bazan nakilden, kimi vakit de akıldan uzaklaşmıştır. Buna mukabil Mâtürîdî, ehl-i bid'at sultasının bulunmadığı Mâverâunnehir'de daha rahat çalışabilmiş, akıl ile nakle bağlılık noktalarını daha isabetli bir şekilde tesbite muvaffak olmuştur[1]. Gerçi İmam Eş'arî'nin, önceleri, mücadeleci bir mezhebe mensup oluşu, sonra da o mezhepten ayrılarak ona cephe alışı ve sert bir mücadele uygulayışı hem kendisinin, hem de kurduğu mezhebin şöhret bulup yayılmasını sağlamıştir. O kadar ki «ehl-i sünnet» denilince sadece Eş'ariyyenin kasdedildiği zannedilmiş ve İmam Mâtürîdî'nin, Eş'arî'nin tabii olduğu vehmine kapınılmıştır. Halbuki ehl-i sünnet akidesi konusunda ilkin eser telif eden, ehl-i bid'atle mücadele edip onları mağlûp düşüren, İmâm-ı A'zam Ebî Hanîfe (v. 150/767) olmuştur. Mâtürîdî de Ebû Hanîfe ve arkadaşlarının mezhebini izah ve tafsil etmiştir[2].
Burada gözönünde bulundurulması gereken bir nokta daha var: İmam Ebû Mansûr el-Mâtürîdî hem fıkıhda, hem itikadda İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe'ye bağlı bir zattı. Onun akaidde takibedeceği yol belliydi. İfa edeceği hizmet islâm dünyasında beliren ihtiyaca ve İnkişaf eden İlmî seviyeye uygun bir şekilde aynı akaid meselelerini değişik ve yeni metodla izah ve isbat etmekti. Halbuki Eş'arî, 40 yaşına kadar mensubu ve müdafii bulunduğu bir mezhebi terketmiş ve ona cephe almış bulunuyordu. Gerçi başlangıçta-selef mezhebini benimsediğini ilân etmişti. Fakat akla hiç önem vermeyen selef metodu ile akılcı Mu'tezile karşısında durmak, onları tesirsiz hale getirmek mümkün değildi. Düşmanın silâhını, yani «kelâm metodu»nu kullanmak ve fakat bu metodla selef akidesini müdafaa etmek gerekiyordu. İmam, bunu yapmaya çalıştı. Yer yer eskiden benimsediği bir zihniyetle Mu'tezilenin akılcılığına çok yaklaştı, sıfât-ı haberiy-yeyi te'vil etti; bazan hasma karşı hissettiği bir nefretle aklı mahkûm edip hüsün ve kubhun (şer'an övülmeye veya yerilmeye lâyık, meşru veya gayr-ı meşru işlerin) aklî olduğunu inkâr etmiştir.
Bazı araştırıcılar, Eş'arîleri, Mâtürîdîlere nisbetle selefe daha yakın bulur[3]. Buna sebep olarak Mâtürîd'lerin, yerine göre akla daha çok önem vermiş olmaları gösterilebilir. Fakat Mâtürîdiyye akıdesi ve bu akideyi aksettiren eserler cedel ve münazaradan daha uzak, daha net, daha mutedil ve daha kolay anlaşılır bir üslûba sahiptir.
Hanefiyye bilginlerinden Kazasker Ebu'l-Abbas, Ebu'l-Hasan el-Eş'arî ve eserleri hakında şöyle der : «Akaid ilmi sahasında Ebu'i-Ha-san el-Eş'arî'ye ait bir çok kitap gördüm. Bunların sayısı 200 civarındadır. «el-Mûcezu'l-kebîr» adlı kitabı diğer bütün kitaplarını hulâsa eder. Bütün Şâfiîler Ebu'UHasan el-Eş'arî'nin mezhebini benimsemiş, bu mezhep üzerine bir çok eser de meydana getirmişlerdir. Şu kadar var ki ehl-i sünnet ve'1-cemâatten bazı âlimlerimiz «tek-vîn» gibi bir kaç meselede Ebu'l-Hasan el-Eş'arî'yi hatalı bulmuşlardır. Onun bu hatalarını bilen kimselerin, kitaplarını okumalarında bir beis yoktur: Çünkü ehl-i sünnetten bir çok alimimiz onun eserlerini edinmiş ve okumuştur»[4]. Yine Hanefiyye fakîhierinden. Semer™ kand kadısı Sadru'l-İsiâm e!-Pezdevî (v. 493/1100), Ebul-Hasan el-Eş'arî'nin bazı meselelerde hataya düştüğünü, fakat hata ettiği yer-İere dikkat etmek şartıyla onun kitaplarını okumanın caiz olduğunu söyler[5].
Müsteşrik D. B. Macdonald (v. 1943 m.), İslâm Ansiklopedisinde-ki "Mâtürîdiyye» maddesinin baş tarafında, Eş'arî taraftarlarının «Mâ-; » türîdî adını kaldırmak ve bütün Râfizîler karşısında İslâmiy,etin müdafii olarak el-Eş arî'yi başta tutmak hususunda devamlı bir temayül» taşıdığını kaydettikten sonra, maddenin sonunda bu İki meî^ftp arasındaki farkların iddia edildiği gibi lâfzî olmadığını söyler, baz^jnîsal-leı* verir ve maddeyi şöyle bitirir: «Bununla beraber Mâtürtdîlik tm esaslı ayrılık sebebiyle Eş'arî mezhebinin beşerî ve ahlâkî hissine derin bir surette nüfuz etmiştir ve hatta son devrin kendi mezheplerine tamamiyle inanmış Eş'arî'leri az veya çok yüksek bir derecede birer Mâtürîdîdirler».
Daha önce de defalarca belirttiğimiz üzere Rasûlüilah (s.a.) ile ashap cemaatının akaid sahasında takibettiği yolu izleyenlere «Ehl-î sünnet ve'l-cemâat» denilmiştir. Yine belirttiğimiz üzere ehl-i sünneti başlangıçtan itibaren üç asır boyunca temsil eden Selefiyye oİ-muştur. Hicri dördüncü asırdan itibaren ehl-i sünnetin kelâm mektebi kurulmuştur. Bu mektebi aynı asırda, fakat ayrı ayrı İslâm beldelerinde yaşayan imam Ebû Mansur el-Mâtürîdî (v. 333/944) ile İmam Ebu'İ-Hasan ei-Eş'arî (v. 324/936) temsil etmiştir. Mâtürîdiyye ile Eş'ariyye mektepleri arasında bazı meselelerde görüş ayrılıkları hâsıl olmuştur. Bu görüş ayrılıkları için bazı âlimler «şeklî ve lâfzî» diyerek onları önemsememiş[6], bazıları ise ihtilâfın köklü (ma'ne-vî) olduğunu söylemiştir[7]. Fakat her iki kola mensup bilginler Mâtürîdiyye İle Eş'ariyye arasında bid'at veya dalâlete nisbet etmenin (tebdi' veya tadlîlin) hiç bir suretle bahis konusu olmadığında ittifak etmişlerdir. Zaten islâm tarihi boyunca önemsenecek bir Mâtürîdî-Eş'arî mücadelesi de vuku bulmuş değildir [8].
Ehl-i sünnet kelâmının iki kolu arasındaki İhtilâfların bir kısmı basit ve şeklî ise, şüphe yok ki bir kısmı da köklü ve bir dereceye kadar önemlidir. Ayrıca bu farklı görüşler üzerinde iki mezhebin âlimleri arasında ittifak da yoktur: Mâtürîdiyye İle Eş'ariyye arasında ihtilâf konusu olan bazı meselelerde, Mâtürîdiyye âlimlerinin bir kısmı Eş'ariyye görüşünü benimsediği gibi bunun aksi de vâriddir. Bu İhtilâfları konu edinen kaynaklar bu noktalara da işaret etmektedir.
Mâtürîdiyye ile Eş'ariyye arasındaki ihtilaflı meselelerin sayısı 13 ten tutunuz da 50 ye kadar çıkarılmıştır. Ehl-i sünnet ilm-i kelâmının çeşitli bahislerini tafsilatıyla incelemeden bu meseleleri tam manâsıyla anlamak mümkün değildir. Bununla beraber bir fikir vermek maksadıyla bir kaç tanesine işaret edelim :
1) Mâtürîdiyyeye göre kulda müstakil bir irâde-i cüz'iyye vardır, Eş'arîiere göre bu irade müstakil değildir, onu Allah yaratır.
2) Hüsün ve kubuh (güzellik ve çirkinlik-meşru ve gayr-ı meşru) akıl ile idrak olunur, ilâhî emir ve nehiy de ona delâlet eder. Yani bir şey aklen güzel olduğu için dinen emrolunur, çirkin olduğu için nehyoiunur. Eş"arîlere göre hüsün ve kubuh akıl ile idrak olunmaz, şeriatle sabit olur. Yani bir şey dinen emrolunduğu için güzeldir...
3) Mâtürîdîlere göre dinî tebligat olmasa biie insan, aklıyla, Allah taâlâyı idrak eder, Eş'arîiere göre idrak edemez.
4) Mâtürîdîlere göre Allah taâlânın «Tekvin» dfye müstakil bir sıfatı vardır, Eş'arîiere göre bu mânâ «Kudret» sıfatının içindedir.
5) Mâtürîdîlere göre peygamberlikte erkek olmak şarttır, Eş arî-lere göre şart değildir, kadın da peygamber olabilir.
6) Mâtürîdîlere göre kâfirler ayrıca İbadetle mükellef değildir, bundan dolayı azap görmezler. Eş'arîiere göre kâfirler de ibadetle mükelleftir, ibadet etmediklerinden ötürü ayrıca azap görürler[9].[10]
[1] M. Zâhid el-Kevserî'nin aynı mâhiyetteki kanaati için bk. Işârâtu'I-merâm mukaddimesi, s. 7; Tebyîn mukaddimesi, s. 19.
[2] bk. el-Beyâzî, ag.e., s. 23.
[3] el-Kevserî, Tebyîn mukaddimesi, s. 19; Ebû Zehra, ag.e., I, 293-293. Akaidde selefi, fıkıhta zahirî olan İbn Hazm (v. 456/1064), ehl-i sünnet olarak sadece Selefiyyeyi kabul eder, ehl-i sünnet kelâmcılarını ise Mürcie'den sayar <Mürcie fırkalarından ehl-i sünnete (yani Selefiyyeye) en yakın olan fakîh Ebû Hanîfe'nin mezhebinde olanlar (Mâtürîdîler), en uzak olan da Eş'arîlerdir> der (bk. el-Fasl, II, 111-112).
[4] îbn Asâkir, ag.e.. s. 139-140; es-Sübkî, ag.e., III, 377; ez-Zebîdî, İthaf,
[5] el-Pezdevi, Ehl-i Sünnet Akaidi, s. 2.
[6] bk. el-Kevserî, Tebyîn mukaddimesi, s. 19; Fethullah Huleyf, Kitâbu't-Tevhîd mukaddimesi, s. 10-26.
[7] v el-Beyâzî, İşârât, s. 23.
[8] Makrîzî (v. 84S/1441), Eş'ariyye ile Mâtürîdiyye arasındaki görüş ayrılıkları sebebiyle iki zümre arasında ilk zamanlarda karşılıklı çekişme ve ta'nlarm meveud olduğunu, fakat bunun sonradan ortadan kalktığın haber verir (el-Hıtat, II, 359).
[9] Mâtürîdiyye - Sş'ariyye ihtilâfları için bk. el-Pezdevî, ag.e., s. 352-353; el-Beyâzî, İşârâtu'l-merâm, s. 53-56; es-Sübkl, et-Tabakat, III, 377-389; ez-Zebîdî, İthaf, n, 8-10, 12-13; Ahmed Cevdet, Tercümei Mukaddime-i İbni Haldun, III, 69-70 (mütercimin kendi notu); İzmirli, Yeni İlm-i Kelâm, I, 113-115; el-Hâdimî, el-Akaidu'1-Hayriyye, s. 131; Şeyhzâde, Nazmu'İ-ferâid, Mısır, 1317; Fethullah Huleyf, K. et-Tevhîd mukaddimesi, s. 25, dn. 4 ve oradaki kaynaklar; İ.A. VII, 406.
[10] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:143-147.