saniyenur
Thu 5 January 2012, 05:44 pm GMT +0200
3- MATURİDÎLİKLE EŞ'ARÎLİK ARASINDAKİ FARKLAR[35]
İhtilaflı Meselelerin Sayısı
Eş'arîlikle Maturidîlik arasında ihtilaf konusu olan meselelere dair birbirinden çok farklı rakamlar verilmektedir. Hadimi, Tarikat-ı Muhammediye şerhi'nde ihtilaflı meselelerin sayısının 73 olduğunu söylerken, İbn Subkî “İhtilaf konusu olan hususların adedi 13'tür. Bunlardan 7'si lafızla, 6'sı manâ ile ilgili ihtilaftır”, demektedir. Şeyhzâde eserinde 40 meseleden, Beyazı ise 50 meseleden bahsederler. îhtilaf konusu olan hususları, delilleriyle birlikte burada göstermek mümkün değildir. Ancak Şerhu'I-akâid'in ne ölçüde Hanefî ve Maturidî el kitabı olduğunu tesbite imkân vermek için bu farklardan kısaca bahsetmek lüzumsuz olmayacaktır:
1. Maturidî: Vacib varlıkta vücûd, zatın aynıdır. Eş'arî zat üzerine zaittir.(Burada Maturidî sözü ile Maturidiye, Eş'arî sözü ile Eş'arîye mezhepleri kasdedilmektedir).
2. Maturidî: Vücûb zat üzerine zait değildir. Eş'ari Vücûb itibarî bir şeydir.
3. Maturidi: Vücûb bizzat hakikatin kendinde gerçekleşmesidir. Eş'ari:Vücûb, zatın vücûdu gerektirmesidir.
4. Maturidî: Beka,vücûdun devamıdır, vücûddan ayrı bir sıfat değildir.Eş'arî:Beka,vücûd üzerine zaid bir sıfattır.
5. Maturidî:Kudret, irâdeye göre ortaya çıkan ve bir şeyin yapılmasını veya yapılmamasını mümkün kılan ezelî bir sıfattır. Eş'ari: Taalluk ettiği vakit makdûrda tesirli olan bir sıfattır.
6. Maturidi:İrâde sıfatında mahabbet yoktur. Eş'arî: İrâde mahabbet ve rızâdır.
7. Maturidî: Sem' ve basar ilim sıfatından başkadır. Eş'arî: ilimle aynıdır.
8. Maturidi:Kur' an , keyfiyetsiz bir şekilde söz olarak Allah'ın sıfatıdır. Eş'ari: Kur'an tek bir şeydir.
9. Maturidi:Kelâm-ı nefsi işitilemez. Eş'ari: İşitilebüir.
10. Maturidi:Tekvin Allah'ın sıfatıdır. Eş'ari: Değildir, itibarî bir şeydir. Kudret sıfatına racidir,
11. Maturidî:Eşyanın varlığı “kün”(ol) kelimesine değil, bu kelimenin olmasına bağlıdır. Eş'arî: Eşyanın vücûdu Allah'ın ezeli kelâmına bağlıdır.
12. Maturidî:İsim müsemmanm aynıdır. Eş'arî: Aynı değildir.
13. Maturidî:Kader,eşyanın ezeldeki takdiri, kaza bu kadere göre eşyanın meydana gelmesidir. Eş'arî: Kaza takdirdir, takdirin meydana çıkmasına kader denir.
14. Maturidî:Allah'ın eli, Allah'ın yüzü (yedullah,, vechu1lah)hakdır. Aslı malum, vasfı meçhuldür. Eş'arî: (sonraki Eş'-arîler) Bunlar mecaz ifadelerdir, yed ve vech kudret ve zat demektir.
15. Maturidî:Tevfik, kolaylaştırmak ve desteklemektir. Eş'arî: Taat için kudret yaratmaktır.
16. Maturidî: İnsanların güç yetiremediği bir şeye Allah'ın tek1if etmesi mümkün değildir. Eş'arî: Caiz ve mümkündür.
17. Maturidî: Allah'ın fiillerinde, zaruret yolu.ile değil, lüzum ve lütuf yolu ile hikmet ve illetler vardır. Eş'arî: Allah'ın fiillerinde lüzum yolu ile değil, cevaz yolu ile hikmetler olabilir, fakat olmayabilir de.
18. Maturidî: Hikmet,Allah'ın ezelî bir sıfatıdır. Eş'arî: Ezelî bir sıfat değildir.
19. Maturidî: Allah'ın va' idinden, yani tehdidinden dönmesi imkansızdır. Eş'arî: Allah ve va'idinden hulf edebilir, cayabilir.
20. Maturidî: Allah çirkin bir şey yapmaz, zira çirkin bir şeyi yapması çirkin olur. Bu da aklen imkânsızdır. Allah mü'mini ebedi olarak cehennemde yakmaz, kâfiri cennete göndermez. Eş'arî: Allah'ın fiillerinde çirkinlik diye bir şey yoktur. Allah bir peygamberi ebedi olarak cehennemde yaksa, buna karşılık bir kâfiri cennete gönderse dahi çirkin bir iş yapmış olmaz.
21. Maturidi: Küfür ve şirkin affedilmesi-şer'an değilde - aklen caizdir. Eş'arî: Aklen de şer'an de caiz değildir.
22. Maturidî: Akıl bazı şeylerin güzelliğini ve çirkinliğini (hüsnünü ve kubhunu) idrâk edebilir. Eş'arî: Akıl hiç bir şeyin güzelliğini ve çirkinliğini kavrayamaz.
23. Maturidî: Allah'ın var ve bir olduğu (vahiy gelmese bile) aklen farzdır. Eş'arî: Değildir. Sit-ı Nübüvvet, yani peygamberliğin sesi ve tebliği ulaşmamış olan bir bölge ahalisi, Maturidîlere göre sadece Allah'ın varlığım bilmek ve buna iman etmekle mükelleftirler. Eş'arilere göre hiç bir şeyle mükellef ve hiç bir işten mesul değillerdir.
24. Maturidî:İman tasdik ve ikrardan ibarettir. Eş'arî: îmanın mahiyeti sadece tasdiktir.
25. Maturidî: İman ne artar ne de eksilir. Eş'arî: Artar ve eksilir.
26. Maturidî: Mukallidin imanı sahihtir. Eş'arî: (Eş'arîlerin ekseriyeti) değildir.
27. Maturidî:Nakli deliller kesinlik ifade eder. Eş'arî: (sonraki Eş'arîlerin çoğunluğu) Etmez.
28. Maturidî:İman mahlûk değildir. Eş'arî: Mahlûktur.
29. Maturidî: Şu anda mümin olan kişi müslümandır, ömrünün sonunda kâfir olursa, küfür üzere ölmüş, olur. Eş'arî: İtibar hatime yedir. Küfür üzere Ölen bir kişi -daha evvel müslüman bile olsa- daima ve ömür boyu kâfir olarak yaşamış sayılır. Mümin için de durum budur.
30. Maturidî:Said ve cennetlik bazan cehennemlik, şaki ve cehennemlik de bazan cennetlik olabilir. Eş'arî: Olamaz.
31. Maturidî:“inşallah müminim,Allah dilerse müslümanım” denemez, (müminim hakka, gerçekten müslümanım, demeli, inşaallah sözü imana şübhe sokar.) Eş'arî: Denebilir (İmanda istisna).
32. Maturidî: Peygamberlikte erkeklik şarttır. Eş'arî: Değildir.
33. Maturidî: Nebi ve resû1ler vefat ettikter sonra da hakikaten nebî ve resuldürler. Eş'arî: Hükmen nebi ve resuldürler.
34. Maturidî: İman ile îslâm birdir. Eş'arî: Başka başka şeylerdir.
35. Maturidi:İnsan nevinden olan Hz. Musa gibi peygamberler, melek nevinden olan Hz. Cebrail gibi peygamberlerden, melek peygamberler avamdan, avamdan olan salih ve takva sahibi müminler peygamber olmayan meleklerden üstündür. Eş'ari: İnsan peygamberler melek peygamberlerden üstündür ama bunun dışında umum melekler umum insanlardan üstündür.
36. Maturidi: Kudret, iki zıd işi yapmak imkânı veren bir sıfattır. Eş'ari: Bir kudretle sadece bir iş yapılır, iki zıd şeyi yapan kudret ayrı ayrı iki kudrettir.
37. Maturidî: İnsan fiili esas olarak Allah'ın kudreti ve tekvini iledir, günah ve sevap, kötü ve iyi vasfını kazanması insanın kudreti iledir. Eş'arî: İnsan fiili tek başına Allah'ın kudreti tarafından meydana getirilir. İnsan kudretinin fiilin meydana gelmesinde herhangi bir dahli ve tesiri yoktur.
38. Maturidî:İkâ' saf bir yokluk değildir. Varlıkla yokluk arasında olup hal adını alır. Eş'arî: îkâ' saf yokluktur.
39. Maturidi:İrtidâd eden mümin sonradan tekrar İslâm'a dönse, irtidâdla boşa giden amelleri geri gelmez. Eş'arî: Geri gelir. (Habt-i amel).
40. Maturidî:Ye 's halindeki tevbe makbuldür ama bu durumdaki iman muteber değildir. Eş'arî: Ye's halindeki tevbe de iman da makbul ve muteber değildir.
41. Maturidî:Müteşabih âyetler te 'vi1 edilemez. Eş'arî: (sonraki Eş'arîler) Edilebilir.
42. Maturidî: Daha üstün biri varken üstün birinin imam ve halife olması caizdir. Eş'arî: Efdal varken mefdûl halife olamaz.
43. Maturidi:Kâfir, amel ve ibadetle mükellef değildir. Önce imanla, iman ederse ondan sonra amel ve ibadetle mükellef olur. Eş'arî: Amelle de mükelleftir.
44. Maturidî:İ'ctihad konusu olan meselelerde Allah indinde hak ve doğru birdir. Eş'arî: Birden fazladır.
45. Maturidî: İki kadir tarafından bir makdûr meydana getirilebilir. Eş'arî: Getirilemez.
46. Maturidi:Sebepler ve illetler, tesirli oldukları alanlarda ve yerlerde, kuvvet ve tabiat gibi hakikî müessirdir. Eş'ari: Adî müessirdir.
47. Maturidî:Araz için beka yoktur. Eş'ari: Vardır.
48. Maturidî: Hüsnü ve kubhu zatî olan iman ve küfür gibi şeylerin neshi caiz değildir. Eş'arî: Caizdir.
49. Maturidi:Peygamber gönderilmeden önce bazı hükümlerin bilinmesi mümkündür. Eş'ari: Mümkün değildir.
50. Maturidî;Mümaselet, zatî sıfatlardaki iştiraktir. Eş'arl: Mümaselet; bütün sıfatlardaki iştiraktir.
51. Maturidî:Rüya ruhun bir nevi müşahedesidir. Eş'ari: Hayal-ı bâtıldır.
52. Maturidî: Allah rüyada görülemez. Eş'ari: Görülebilir.
53. Maturidî: Kesb azm-ı musaramamdır. Eş'arî: İnsan kudretinin makdura iktiranıdır.
54. Maturidî: Ezelde ma'duma yani yok olana ilahi hitap taalluk etmez onun için Allah ezelde mütekellim değildir. Eş'arî: Hitab-ı ilâhî ma'dûma taalluk edebilir, Allah ezelde mütekellimdir.
55. Maturidî: Sahih nazar, Allah'ın yaratması ve insanın kesbi ile ilim ifade eder. Eş'arî: Sadece Allah'ın yaratması ile nazar-ı sahih ilim ifade eder.
56. Maturidîler: Tekvin mükevvenin gayrıdır. Eş'arî: Aynıdır.
57. Maturidîler: Darbın akabinde vaki olan elem, kırma fiilinden sonra hâsıl olan kırılma, insan fiiline müteallik değildir. Eş'arî: Mütealliktir.
İhtilaf konusu olan meseleler aşağı yukarı bunlardan ibarettir.
Maturidîlerle Eş'arîler arasındaki ihtilaflı konulara bir misâl;
İki mezhep arasındaki farkı ve bu farkın mahiyetini daha iyi görebilmek için, bir meseleyi delilleriyle nakledelim:
Maturidîlere göre erkek olmak peygamberliğin şartlarındandır.
Eş'arilere göre peygamber olmak için erkek olmak şart değildir, kadından da peygamber olabilir.
Maturidîlerin delilleri:”Ey Muhamnıed, senden önce, sadece kendilerine vahyettiğimiz erkekleri (ve ricali) peygamber olarak gönderdik” (Nahl, 16/43; Yusuf, 12/109; Enbiya, 21/7).
Bu üç âyet peygamberlerin sadece erkeklerden gönderildiğini, kadından peygamber gönderilmediğini açıkça ifade eder.. Ayrıca kadın halife, vali, emir, komutan ve kadı olma hakkına ve ehliyetine sahip değildir. Ehliyeti eksiktir. O halde peygamber de olamaz. Fakat müftü olabilir, fetva verebilir.
Eş'arîlerin delilleri: “Biz Musa'nın annesine vahyettikki.”(Ta-ha, 20/38; Kasas, 28/7), âyeti Hz. Musa'nın annesine vahyin geldiğini açıkça göstermektedir.Vahyin gelmesi ise peygamberliğin alâmetlerinden ve özellikîerindendir.
Ayrıca kadın müftü, mürşide ve veliye olabilmektedir. Dini hükümleri talim ve tebliğle de mükellef bulunmaktadır. Emr bi'I-ma'ruf venehy ani'l-münker onun da vazifesi bulunmaktadır. Ö halde kadından peygamber olabilir. Meryem, Asiye, Sâre, Hâcer, Havva, Musa'nın annesi (a.s.) gibi hanımların nebi oldukları ifade edilmiştir.
Maturidilerin karşı delilleri:”Biz sadece erkekleri peygamber olarak gönderdik”, mealindeki âyetin delâleti kesindir. Onun için “Musa'nın annesine vahyettik” mealindeki âyeti, “Meselâ Hz. Şuayb gibi o zaman hayatta bulunan bir peygambere vahyettik. O peygamber de vahyimizi ya haber salarak veya bizzat Hz. Musa'nın annesine ulaştırdı” şeklinde anlamak gerekmektedir. Âyet şu tarzda da izah edilebilir: Biz Musa'nın annesine bir melek gönderdik. Fakat bu melek gönderme işi peygambere melek gönderme şeklinde değildi. Hz. Meryem hakkında, “Biz ona ruhumuzu gönderdik” (Meryem, 10/17) âyetinde belirtildiği gibi bir melek göndermedir. İşte bu melek kendisine Allah tarafından vahyedileni Hz. Musa'nın annesine tebliğ etmiştir. Âyetin diğer bir yorumu da şudur: Hakk Taâlâ gerçekten ve doğrudan Hz. Musa'nın annesine vahyetmiştir. Fakat bu vahiy, “Rabbin arıya vahyetti ki...” (Nahl, 16/18) âyetinde geçen vahiy gibi ilham manâsına gelmektedir.
Eş'arîlerin karşı delilleri:”Biz Musa'nın annesine vahyettik.,.” mealindeki âyet, hiç bir şekilde, “Biz sadece erkekleri peygamber olarak gönderdik...” mealindeki âyetten daha az açık ve daha az kesin değildir. Bu âyet de en az o âyet kadar açık ve kesindir. Bu kadar çok açık ve kesin olan bir ifadeyi birtakım zanni ve tahminî yorumlarla te'vil etmek doğru değildir. Hakk Taâlâ'nın “Biz ona ruhumuzu gönderdik”,demesi ve bununla Hz. Meryem'e Cebrail'i gönderdik manâsını kasdetmesi sizin görüşünüzü değil, bizim kanâatimizi teyid edefT Zira Ruh adı da verilen Cebrail, peygamberlere gönderilen bir melektir. O halde Hz. Meryem bir Nebiyyedir. Âyette “Biz sadece erkekleri peygamber olarak gönderdik”, denilmesi, insan nevinden peygamber gönderilmesini garib karşılayan ve peygamberlerin ya melek veya melekler gibi yemeyen, içmeyen, uyumayan ve cinsî münasebette bulunmayan varlıklar olması lazım geldiğini zan ve iddia edenleri red içindir. Âyet “Biz daha evvel de erkeklerden, yani insanlardan peygamber göndermiştik, hiç bir zaman insanlara melekten peygamber göndermemiştik”, manâsına gelmektedir. Esasen Furkan suresinin 25/7. ve 20. âyetlerinde de bu hususa işaret edilmiştir.
İşte deliller ve karşı deliller böylece sürüp gitmektedir. İhtilaf konusu olan her meselede tarafların dayandıkları birtakım nakli ve aklî delilleri mevcuttur. Bu görüşler gelişi güzel ve indi mülâhazalarla ortaya atılmış değildir. Fakat bu gibi konuların fiilî ve amelî hayatla hiç bir ilgisi bulunmadığı için, tatbikatta herhangi bir karışıklığa sebebiyet vermemekte, sadece bir kanâat olarak kalmakta, bazan Eş'arîlsr Maturidîlerin, bazı Maturidiler de bazı konularda Eş'arîlerin fikir ve kanâatlarmı gayet rahat bir şekilde benimsemektedirler. Nitekim peygamberlikte erkek olmanın şart kılınması meselesinde başta Fahruddin Razî olmak üzere bir çok Eş'arî âlimi Maturidî görüşünü benimsemiş ve savunmuştur.
Bir de doğrudan âyet ve hadislerle ilgisi bulunmayan “Vücûb ve zaruretin mahiyeti ve tefsiri, vücûbun yokluk mu, varlık mı oluşu ve mümâseletin ne olduğu” gibi akli konularla ilgili ihtilaflar vardır. Buna da bir misal verelim:
Maturidîlere göre mümâselet, yani iki şeyin birbirinin misli ve dengi olması, aslî ve zatî sıfatlarda iştirak manâsına gelir. İştirakda ise iki hususun bulunması lazım gelir:
a) Vacib, caiz ve mümtenî olan hususlarda iştirak,
b) Birbirine misil ve denk olan iki şeyin yekdiğerinin yerini tutabilmesi. Allah'ın sıfatlarında bu iki husustan hiç biri düşünülemez. O halde Allah, hayat, ilim, kudret, irâde, sem', basar, kelâm ve tekvin sıfatları itibariyle insanların misli değildir, bu yönden onlara benzemez. Bu sıfatlar bakımından insanlar da Allah'ın misli olamazlar, ona benzeyemezler. Zira arada mümâselet yoktur.
Eş'arîlere göre, mümâselet, bütün vasıflarda iştirak suretiyle hasıl olur, Hatta iki şey bütün vasıfları itibariyle birbirinin misli olsa da tek bir vasıfta değişik ve farklılık gösterseler aralarında mümâselet hasıl ve sabit olmaz. Bundan dolayı Eş'arîler der ki: Allah hayat sahibidir, âlimdir, kadirdir, işiticidir... demekten, Allah'la insanlar arasında bir mümâseletin ve benzerliğin mevcud olması gerekmez. Zira insanlarla Allah'ın arasında bir mümâseletin ve benzerliğin bulunması için, istisnasız bütün vasıflan yönünden insanların Allah'ın misli olmaları icabeder. Bu ise imkânsızdır.
Mutezileye göre, mümâselet, en hususi bir vasıfta iştirakin bulunması suretiyle de hasıl ve sabit olabilir.
Misâl: Araz ve hadis olduğu için değil de sırf idrâk olduğu için bir ilim ve bilgi diğer bir ilim ve bilginin mümasili ve dengidir. Şu halde Allah -âlimdir, diye değil de- ilmi vardır, diye vasfolunsa insanla O'nun arasında bir mümâselet ve benzerlik hasıl ve sabit olur. Bu sebeple Mutezile Allah'ın zatı üzere zaid sıfatları bulunduğunu red etmiş ve: Allah ilim sıfatına sahip olmadan âlimdir, kudret sıfatına haiz olmadan her şeye kadirdir... diye iddia etmiştir.
Pek tabiî mümâselet konusunda da tarafların tamamiyle aklî delilleri ve muhaliflerinin delilleri için de karşı delilleri mevcuttur. Fakat naslarla ye akidelerle doğrudan değil, dolaylı olarak bir münasebet ve irtibat kurulmuş olan bu ve benzeri konularda sözü fazla uzatmakta bir yarar görmüyoruz.
Burada bazı noktaları belirtmekte fayda görüyoruz:
1. Bu meselelerde, sürekli olarak Hanefî fakihleri ve Maturidîler bir tarafı, Eş'arîler karşı tarafı tutmuş değillerdir. Hemen hemen her bir meselede Eş'arî görüşüne katılan Maturidîlerden bir veya birkaç âlim vardır. Bunun aksi de böyledir. Beyazî eserlerinde bunlara kısmen işaret etmiştir. Bir misal:
Maturidilere göre peygamber olmak için erkek olmak şarttır. Bir çok Eş'arî âlimi de bu görüşü benimsemişlerdir.[36]
Şeyhzâde şöyle der: Hanefî hocalarının cumhuruna göre mukallidin İmam sahihtir. Eş'arîlerin cumhuruna göre sahih değildir.[37]
Görülüyor ki, burada ekseriyete göre bir hüküm verilmektedir. Eş'arî görüşünde olan Maturidîler bulunduğu gibi, Maturidî görüşünde olan Eş'arîler de vardır.
Maturidîlere göre rü'yetullah sem'an ve şer'an vacib ise de aklen vacib değildir. Eş'arîler rü'yetullah'ı aklen de vacib görürler. Fakat Fahruddin Razî Eş'arî olduğu halde Maturidî görüşünü savunmuştur.
Pratikte bir karışıklığa sebebiyet verme durumu olmadığı için ihtilaf konusu olan hususlarda herhangi bir görüşü benimsemek ekseriya fazla önemli sayılmamış, tenkit ve itiraz konusu yapılmamıştır. Fakat bu kaidenin istisnaları çoktur. Amelî mezheplerde durum böyle değildir. Kadından peygamber olur mu olmaz mı? konusunda Maturidîler veya Eş'arîler gibi düşünmek ve inanmak, pratikteki sonuçları itibariyle hiç önemli değildir. Zira nasıl olsa Hz. Peygamber'den sonra bir peygamber gelmeyeceği konusunda her iki taraf da müttefektirler.
2. İhtilaf konusu olan hususlar sadece Maturidîlerle Eş'arileri ilgilendirmemektedir. Bir konuda Maturidîlerle Eş'ariler ihtilaf ederlerse, bazan Maturidller Mutezile ile, Eş'arîler de Cebriye ile birleşmektedirler. İrade-i cüz'iye, teklif-i mâlayutâk, ta'zib-i mutî, şükr-i mün'-im ve hüsün-kubuh, konularında bu husus bütün çıplaklığı ile ortaya çıkar. İmam Gazali “Şeriat gelmeseydi, Allah'ı tanımak ve verdisi nimetlere karşı şükretmek insanlar üzerine vâcib olmazdı, bu konuda Mutezile aksi kanâattedir, yani Vacib olurdu',der” demektedir.[38] Görülüyor ki. Mutezile ile Maturidiler arasında müşterek olan bir kanâati Gazali sadece Mutezileye nisbet etmekte, Eş'ari görüşünü de Ehl-i sünnet görüşü olarak takdim etmekte, aslında İmam-i Azam'a ait olan bir sözü naklederken O'nun ismine işaret etme ihtiyacını dahi duymamaktadır,
Taftazânî şöyle diyor: “İman artar ve eksilir. Eş'arîye, Mutezile. İmam Şafiî ve daha bir çok âlim bu kanâattadır. Ebu Hanife'ye, Hanefi fakihlerine, İmamu'l-Harameyn'e ve daha pek çok âlime göre imanda artma ve eksilme olmaz”.[39] Eş'arîlerden Fahruddin Razî. Amidi ve Nevevî de Ebu Hanife ile aynı kanâattadırlar. Görülüyor ki, bu sefer de Eş'arîler Mutezile ile birleşmekte, mesele çok daha dallı budaklı bir hal almaktadır. Bu gibi sebeplerden dolayı ihtilaf konusu olan hususlara sadece Eş'arîlerle Maturidîleri taraf olarak görmek yanlış ve yanıltıcı olur. Onun için ihtilaflardaki bu özelliğe daima dikkat etmek gerekmektedir.
3. Eş'arîlerle Maturidîler arasında ihtilaf konusu olan hususlar ekseriye te'lif edilmek istenmiştir. Bu husus imanın artması ve eksilmesi konusunda kendisini açık olarak göstermektedir. Bir çok mesele derinlemesine ve sıhhatli ölçüler içinde incelendiği zaman, arada hakiki bir ihtilafın olmadığı görülür. İhtilaf kelime ve tabirlere değişik manâlar vermekten ve tarafların birbirinin maksadını iyice kavramamalarından doğmaktadır. Kelâm kitaplarının çoğu, bu arada Şerhu'l-akâid imanın artması ve eksilmesi meselesindeki farklı görüşleri bağdaştırmak ve uzlaştırmak suretiyle itikadî ihtilafların nasıl te'lif edildiğine dair çok güzel örnekler verirler.
4. Eş'arîlerle Maturidîler arasındaki ihtilaflı konuların çoğunda ihtilaf tamamiyle nazarî (teorik) dir, hiç bir amelî (pratik) yönü yoktur. Meselâ Hz. Peygamber'den sonra peygamber gelmeyeceği hususunda bütün İslâm mezhepleri ittifak etmişlerdir. Durum bu olduğu halde, yani erkekten bile peygamber gelmesi bahis konusu olmadığı halde kadından peygamber gönderilmesi caiz midir, değil midir? meselesinde Eş'arîlerle Maturidîler ihtilaf etmişlerdir. Hz. Meryem gib; bazı kadınların peygamber olduğuna inanan Eş'arîler, konunun tamamen nazarî olmadığım örnek göstererek ispat edebilirler. Ancak mesele bugün için tamamiyle nazaridir. Hz. Meryem'in nebiye veya veliye olduğuna itikad edilmesi pratikte hiçbir netice meydana getirmez.
Bu konuda daha açık misâl şudur: Allah insana gücünün yetmediği bir şeyi teklif etmemiştir. Kur'an'da ve hadiste veya diğer semavi dinlerde bunun misali yoktur. Bu konuda Eş'arilerle Maturidîler ittifak etmişlerdir. Fakat acaba Allah insana gücünün yetmediği bir şeyi teklif etseydi...bu caiz olur muydu, olmaz mıydı, hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bu ihtilaf, aslında var olmayan mesele ve mevzularla ilgili tamamiyle nazarî bir ihtilaftır.
Âhirette Allah'ın görüleceği konusunda ittifak eden Eş'ariye ve Maturidiye, ru'yetu İlahın sem'an ve şer'an vacib olduğu hususunda ittifak etmişler, fakat sem'an ve şer'an caiz olup olmadığı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Maturidîler ikinci, Eş'arîler birinci şıkkı tercih etmişlerdir. Yani ru'yetullah Eş'arîlere göre aklen caizdir, Maturidîlere göre akıl bu konuda hüküm veremez. Aslında bu gibi ihtilaflara itikad ve iman ihtilafı değil, fikir ve kanâat ayrılığı demek daha doğru olur. Mesele böyle görüldüğü içindir ki, ru'yetullah konusunda Ebu Muîn Nesefî Tabsiretu'l-edille'de, Pezdevî Keşfu'1-esrar'da ve Sâbunî el-Bidaye'de kendileri Maturidî oldukları halde Eş'arî görüşüne sahip çıkmışlar ve onu desteklemişlerdir. Buna karşılık esas itibariyle Eş'arî oldukları halde Fahruddin Razî bu konuda Maturidî görüşünü savunmuştur. Bu gibi ihtilaflar, ameli ve tatbikî neticeler meydana getirmeyen nazarî ve fikrî ihtilaf olduğu için Eş'arîlerle Maturidîler arasında fikir ve kanâat mübadelesi eksik olmamıştır. Fıkıh konularında telfike şiddetle karşı çıkanlar bile Eş'arî - Maturidî akaidinin karışımından ibaret olan Şerhu'l-Akâid'i ve benzeri eserleri, hatta tamamiyle Eş'arî olan Akaidu Adudiye ve şerhleri gibi kitapları okumakta ve okutmakta bir sakınca görmemişlerdir. Bu durumdan İslâm düşüncesi zarar değil, fayda görmüştür. Fakat ihtilaflar delilleriyle bilindikten sonra serbestçe tercihler yapılsaydı, şüphesiz ki daha faydalı olurdu. Ama tartışmalar ekseriya böyle olmamış, çok dar çerçevede kalan kısır çekişmelerden ibaret kalmıştır.
5. İtikadî mezhepler ve felsefî cereyanlar arasında Eş'arîlerle Maturidîlerin işgal ettikleri yer şöyle tesbit edilir: “Felsefenin önünde Mutezile, Mutezilenin önünde Eş'ariye vardır.'Mutezile, felsefe ile Eş'arîye arasında, Eş'arîye de Mutezile ile Selefiye arasındadır. Eski Eş'arüer Selefiyeye, sonrakiler felsefeye daha yakındır”.[40] “Maturidiye Selefiye ile Eş'arîye arasındadır. Eş'arîyeden ziyade Selefiyeye yakındır”.[41] Bu duruma göre Mutezile ile Selefiye arasında Eş'arîye, Eş'arîye ile Selefiye arasında da Maturidîye yer almaktadır. Bu husus iki bakımdan doğrudur:
a) Maturidîler “yedullah, vechullah, istiva” gibi tabirleri te'vil etmedikleri halde, Cüveynî'den itibaren Eş'arîler bu gibi ifadeleri te'vil etmişlerdir. Bundan daha önemlisi, Eş'arîler Allah'ın fiili sıfatlarını te'vil ettikleri ve tekvini bir sıfat olarak kabul etmedikleri halde Maturidîler Allah'ın fiilî sıfatlarını ve tekvini kabul ederler. Bu gibi şeyleri te'vil etmezler.
b) Eş'arîler, nazarî, nıücerred ve felsefî konulara fazla daldıkları halde Maturidîler bu hususlara çok daha az girmişlerdir. Onun içindir ki, bir Maturidî kelâmının varlığı bile kabul edilmemiştir.
İşte bu gibi sebeplerden dolayı Maturidîye akaidi Selefiye hareketine çok cazib görünmüştür. Eş'arîlere fazla muhalif olan Selefîler Maturidüere yakın bir alaka duyarlar.
Diğer taraftan irâde, kaza, kader, hüsün, kubuh, teklif-i mâlâyutâk, hikmet, illet, kudret ve Allah'ı aklen bulma ve bilmenin vacib olması gibi temel konularda Maturidîler, Eş'arüerden çok Mutezileye yakındırlar. Hatta bu meselelerde Mutezile'ye çok yaklaşır, bazan da onunla kaynaşırlar. Aslında bu gibi konularda bile Maturidîyenin Eş'arîlerden çok İbn Teymiye ve İbn Kayyım gibi Selefîlere daha yakın oldukları rahatlıkla söylenebilir. Muhammed Abduh ve O'nu takib edenlerin Maturidî akaidine ilgi duymaları ve üzerinde durmaları bundan ileri gelmektedir.
“Eş'arî, Ebu.Ali Cübbaî'nin çeşmesinden içmiştir”,”Eş'arüer Mutezile ile aynı meşrebdendir”, “Eş'arîler Mutezilenin hünsalarıdır” (yani bir kimsenin Eş'ari mi yoksa Mutezile mi olduğu kolay kolay belli olmaz, Eş'arüer Mutezilenin bozuntusu veya dişisidir) sözlerine rağmen bazı temel konularda Eş'arîlere karşı Mutezile, Maturidîye ve Selefiye birleşmişlerdir. Kâinattaki sebep-netice (determinizm, icabiye) fikrine Cebriyeden sonra Eş'arîler kadar yabancı ve uzak kalmış başka bir mezhep yoktur. Mutasavvıfların ekseriya Eş'arî olmalarının bir sebebi de budur.
6. Eş'arîlerle Maturidîler arasındaki ihtilaflar acaba manevî midir, yoksa lafzî midir? Başka bir tabirle bu ihtilafların İslâmdaki Önemi ve değeri nedir? İslâm nazarında bu ihtilaflar büyük ve ehemmiyetli midir yoksa küçük ve basit midir?
Bu sorulara çok farklı cevaplar verilmiştir. Bu ihtilafların büyük, önemli ve esaslı gösterilmesi halinde, Maturidîlerle Mutezile arasında veya Eş'arîlerle Mutezile arasında fark kalmıyacağını sezenler, bu iki mezhep arasındaki farkları küçük, basit ve Önemsiz göstermişler, böylece Maturidîlerle Eş'arileri yekdiğerine yaklaştırarak Ehl-i sünnet adı altında toplarken Mutezile, Şia, Hariciler... gibi İslâm mezhepleriyle Sünnî mezhepleri arasındaki farkı büyütmüşlerdir. Maturidîlikle Eş'ariliği bağdaştırırken, bu iki mezhebin diğer mezheplerle uzlaşmasına engel olmak için ya aşılması imkânsız kaim ve yüksek duvarlar inşa etmişler veya geçilmesi mümkün olmayan uçurumlar meydana getirmişlerdir.
Diğer bazı âlimler ise baklayı ağızlarından çıkararak gerçeği olduğu gibi söylemişler, taraf tutma ve grup kayırma gibi bir endişe ile hareket etmemişlerdir. Mezhep mutaassıbları ise bu gibi yorum ve açıklamalara bakarak, kendi mezheplerinin dışında kalan herkesi bir ve aynı hükümde tutmuşlardır. Şimdi bu hususu örneklerle izah edelim:[42]
[35] Maturidîlik ile Eş'arîlik arasındaki farkları ve ihtilaflı meseleleri tesbit için eskiden beri çalışmalar yapılmış ve muhtelif eserler yazılmıştır. Bunlardan bazıları şunlardır: Şeyhzâde, Nazmu'l-ferâid.(İst. 1288/1871); Ebu Uzbe,el-Ravzu'l-behİyye jîmâ beyne'l-Eş'ariyye ve'î-Maturidîyye (Haydarabad, 1322/1904); Halid Ziyaeddin, es-Simtu'l-abkerî jî şerhi ikdi'l-cevheri ji'l-fark beyne kesbeyi'l-Maturidî ve'î-Eş'arî (îst. 1305/1887); Beyazı, İşâratu'l-merâm, s.53-56, (Mısır, 1949); Tacuddîn Sübkî, Kaside ji'l-hilaf beyne'UEş'ariyye ve'l-Maturidîyye (Zebidî, İthafu's-sade, II, 8-10); Zebidî, îthafu's-sade (îhya, şerhi, Mısır, 1199/1776); Abdullah b. Osman b. Musa, Hİlafiyatu'l-hükemâ maa'l-mütekellimin ve hilafiyâtu'l-Eş'arîyye maa'l-Maturidîye; Ahmed Asım, Mevhu'l-meâli /t şerhi'l-Emâlî (İst. 1304/1886); Hadimi, Tarikat-t Muhammediye şerhi.
[36] Bk. Beyazı, s. 56.
[37] Şeyhzâde, s. 42.
[38] Gazali, el-îktisad, s. 97 (Mısır, 1962).
[39] Taftazânî, Şerhu'l-Makûsid, II, 261.
[40] İzmirli, Yeni ilm-i kelâm, I, 89.
[41] İzmirli, a.g.e, I, 81, 108.
[42] Sadreddin Taftazani, Kelâm İlmi ve İslâm Akaidi (Şerhu’l-Akaid, Hazırlayan Süleyman Uludağ), Dergâh Yayınları: 40-51.