saniyenur
Wed 28 December 2011, 10:49 pm GMT +0200
1) Maslahat-ı Mürsele Ve Bid'at-i Hasene
Hasene ve seyyie açısından yapılan bid'at taksimi ister islemez akıllara, özellikle Hanefî hukukçuları tarafından fer’i deliller içinde sayılan maslahat-ı mürsele ile istihsan delilinin, bid'at-i hasene ile münasebetinin ne olup olmadığı sualini getirmektedir. Burada konuyu bu açıdan ele almak istiyoruz.
Maslahat-ı Mürsele: Mutlak yararlılık mânâsına gelen bu ifade, usûlcülerin terminolojisinde "Şâri'in, gerçekleşmesi için bir hüküm koymadığı, şerî bir delilin de onun muteber sayılıp sayılmamasını göstermediği nesnedir."
Bu tarifin açıklaması şöyledir: Hükümlerin konmasından maksad, insanlara yararlı olan nesneleri temin etmek yani menfaatlerini celbetmek ve zararlarını savmak ve sıkıntılarını kaldırmaktır. İnsanların yararına olacak şeyler sınırlı değildir ve sayıları sonlu da değildir.[399] "İslâm'da muteber olan maslahatlar (insanların faydasına olan şeyler) şu beş esasta toplanır: 1- Dini koruma, 2- Canı koruma, 3- Aklı koruma, 4- Nesli koruma ve 5- Malı koruma. İnsan hayatı ancak bu beş şey sayesinde ona lâyık bir yaşayış olabilir."[400]
"Maslahat-ı mürsele veya ıstıslah, İslâm'ın amaçlarına uygun olan, hakkında muteber veya ilga edilmiş özel bir delil bulunmayan maslahatlardır. Eğer maslahatları gösteren bir delil bulunursa, bu gibi maslahatlar, kıyasın şümulüne girer; ilga edildiklerine dair bir tanık bulunursa, onlar da bâtıl olup, kabul edilmeleri İslâm'ın amaçlarına aykırı düşer."[401]
Maslahat-ı mürsele konusu, ihtilaflı bir konudur, İslâm hukukçuları delil olup olmayacağı konusunda ihtilafa düşmüşlerdir. Hanefî ve Şafiîler, bunu müstakil bir delil olarak kabul etmeyip kıyasa dahil saymışlardır. İmam-ı Malik ve Hanbeliler belli şartları haiz ve İslâm'ın amaçlarını gerçekleştiren maslahatları delil olarak kabul ederler. Aradıkları şartlar:
1- Maslahat ile Şâriin amaçları arasında bir uygunluk olmalıdır. O, şerî delile aykırı düşmemelidir.
2- Maslahat akla yatkın olmalı, akıl erbabınca kabul edilebilir nitelikte olmalıdır.
3- Maslahata göre verilen hüküm, zarurî bir güçlüğü kaldırmalıdır.[402]
Konu, gerçekten ayakları kaydıran bir konudur. Zira bid'atı geniş kapsamlı değerlendirerek, bid'atların hasenesinin de seyyiesinin de bulanabileceğini savunanlar, bid'at-ı hasene konusunda iddialarını ispatlama sadedinde, maslahat-ı mürselede kullanılan delilleri ileri sürmektedirler. Halbuki maslahat-ı mürsele ile bid'at-ı hasene birbirini karşılamazlar. Maslahat-ı mürselenin gayesi, zorluluğu kaldırmak, şiddeti defetmek ve zarureti korumaktır. Bu ise amaç olmayıp araç durumundadır. Halbuki bid'atte böyle bir durum söz konusu değildir. Teklifte ziyâdelikler getirmektedir. Bu ise, teklifte hafifletme değil fazlalıktır.[403] Şurası muhakkak ki, bu problem, bid'atı geniş kapsamlı olarak anlayanlar içindir. Ama bid'ati dar kapsamıyla anlayanlar için bid'at-ı hasene diye bir şey olmadığı için, böyle bir problem de söz konusu değildir.[404]
[399] Abdulvahhab Hallaf, İlmu Usûli'l-Fıkıh, s.93; (krş. Trc. H. Atay, İslam Hukuk Felsefesi, s.265)
[400] Muhammed Ebû Zehra, Usûlü'l-Fıkıh, s. 278 (Trc. A. Şener, İslam Hukuku Metodolojisi, s.239)
[401] Muhammed Ebu Zehra, a.g.e., gösterilen yer.
[402] Muhammed Ebu Zehra, a.g.e., 280; (Trc. A. Şener, s.241)
[403] Şâtıbî, a.g.e., 11,135. 140
[404] Ali Çelik, Kavram ve Mahiyet Olarak Sünnet ve Bid’at, Beyan Yayınları, İstanbul, 1997: 139-140.