- Maruf ve münker kavramlarını doğru anlamak

Adsense kodları


Maruf ve münker kavramlarını doğru anlamak

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sidretül münteha
Fri 27 May 2011, 03:42 pm GMT +0200
Ma'ruf ve Münker Kavramlarını Doğru Anlamak


Ma'ruf ve münker, sadece Kur'an-ı Kerim'in asıl maksadına uygun olarak kullanıldığı iki kavramdır. Kur'an'ın kendi yöntemiyle bakıldığından, bu iki kavramla ne anlatılmak istendiği kolayca anlaşılır. Bu konuyu şu açılardan inceleyelim:
1- Kur'an-ı Kerim, peygamberlerin görevinden söz ederken, ma'ruf ve münker kavramlarını kullanmıştır. Hiç şüphesiz ki peygamberler, sadece insanların güzel huylu olmalarını sağlamak için gönderilmiş değillerdir. Bu, sadece onların gönderildikleri hedefleri gerçkleştirmek için görevlerinden biridir. Zira onların görevleri, açık ve net olarak; insanları tek Allah'a boyun eğmeye, şartsız itaata ve onun hâkimiyetini kabul edip, onun dışında her türlü beşerî otoriteyi reddetmeye da'vet etmeleridir. Allah'a şartsız itaat ise, yalnız Allah'ın hükümranlığı için hayatın tüm cephelerini kuşatma anlamındaki boyun eğişi ifâde eder. Mü'min, böylece hayatı, yalnız bir cephesiyle değil, onu kuşatan atmosferi bütün renk ve muhtevasıyla değiştirici ve kapsayıcı büyüklükte bir anlayış ve evrensel bir tasavvur çerçevesi içerisinde İslaha, yenilemeye ve yönlendirmeye koyulacaktır. Artık o, gerçek ve kâmil imanın ancak böyle bir ortamda yaşanabileceğine inanacak ve tüm gayretini bu yönde sarfedecektit Hedefi; Allah'ın emir ve nehiylerinin hayatın her sahnesinde söz sahibi olmasmr sağlamak olacaktır. İnançlarında.... Düşüncelerinde İbâdet ve ahlâk ölçülerinde....Medenî, sosyal, siyâsî ve insanî tüm ilişkilerinde göstereceği gayret, bu hedeflerin tahakkuku uğrunda olacaktır.
Anlaşılıyor ki ma'ruf, Allah Rasûlü'nün, tatbikatını emrettiği şer'i ölçülere uygun, hayatın her safhasını kuşatan Allah'ın rızası, münker ise tatbikatını arzu etmediği ve hayatın tüm safhalarında yaşanan Allah'ın rızası dışındakiler demektir. Yani ma'ruf ve münkerin sahası, hayatın her safhasıdır. Hayatı bütünüyle etkiler ve kucakar. 2- Nebi ve peygamberlerin gönderilişindeki gaye ve amaç; bizzat islâm ümmetinin varoluş gayesi'dir. Binaenaleyh bu ümmetin görevi; ma'rufu emretmek, münkeri yasaklamaktır. Bu yönüyle bu ümmet "en hayırlı ümmet" diye adlandırılmıştır.
Şayet ma'ruf ve münker kavramlarıyla yalnız "Ahlâki öğüt" kastediliyorsa, dünyanın her tarafında ve sürekli olarak bu görevi yapan topluluklar mevcuttur,
20. asır, ahlâki çözüntünün zirvede seyrettiği bir asırdır. Nice ahlâkî değerlerin, renk ve mekân değişikliğine rağmen bugün her yerde ahlâk öğretilmektedir. Konferanslar, edebî toplantılar ve makaleler sunulmakta, kitap ve broşürler yayınlanmaktadır. Kitlelere ahlâkın yüceliğini tanıtmak ve bu kitleleri ahlâki degerelere göre yönlendirmek için gayret sarfeden, çeşitli renk ve muhtevada yanşa giren kuruluşlar görmekteyiz. Bu kuruluşlara karşı İslâm ümmeti, geçmişteki aktif pozisyonunu takınarak, dünya insanına mesajını aktaracal ve toplumu inkılâbı bir ruhla yeniden İslâm'ın kucağına oturtacak tır. Dünyamız, şartların zorladığı bir ortamda böyle ahlâkî bir islah; ne kadar da muhtaçtır. Bu, İslâmî anlamda bir cemaat işidir. (Gayelerini tahakkuk ettirecek bir lider etrafında toplanma ruhundar, mahrum olanlar cemaat olmaktan uzaktırlar. Biatlı toplum olmak mecburiyetleri vardır bugünkü müslümanlarm....) Fakat bu ümmet, dünyada yaşayan diğer ümmetlere nisbetle "en hayırlı ümmet" vasfını sadece bu çalışmasıyla elde etmiş değildir. Çünkü onun gerçek görevi yalnız "ahlâkî ıslah"dan ibaret değildir. Bunun dışında hayatın her safhasında ve tedricî usûllerle "İslâm insanını inşa" etmektir. Bu yönüyle bu ümmet, peygamberlerin görevini üstlenmekle diğer insanlar arasından seçilmiş bir ümmettir. Peygamberlerin insanlara nisbetle işgal ettikleri mevkî ve statükoyu koruma ve sürdürme anlamını taşır bu ümmetin üstlendiği görev. Aksi halde Allah Teâlâ'nın onu "en hayırlı ümmet" diye vasfetmesinin bir anlamı olmazdı. Zira mücerret ahlâka da'vet, dinin bir bölümünü ifade eder. Ümmet sadece bu yönüyle bu ismi almamıştır. Çünkü tarihî görevi itibariyle bu ümmet; Allah'ın dinini her türlü ve çok geniş boyutlu emperyalist tasullutlara karşı koruyacak ve dini bütün kurumlarıyla ayakta tutmak için, Allah'ın yeryüzündeki var olan şahitleridir. İnsanların arasından seçilip gönderilmiş oimasi da bu yönüyledir. Allâme Ebu'l-Hayyan el-Endülisi şöyle buyurur: "Kur'anı Kerim'in bu ümmeti "en hayırlı ümmet" diye vasfetmesi şu özelliklerinden dolayıdır:
"Bu ümmet, Allah'ın Rasûlü'ne iman etmeye da'vet ederek, Allah'ın yardımına güvenip dayanmış, şeriat ilmini koruyup kollamış, bunun için her şeyini feda etmeyi cana minnet bilmiş ve ülkeleri bu idealle fethederek diğer ümmetlerle yarışta birinciliği kazanmıştır.115
3-Allah Teâlâ Âl-i İmran sûresinde, İslâm ümmetinin, ma'rufu emredip münkeri yasaklama ve hayra da'vet görevinin birlikte yürütülmesini emretmiştir. Bu iki emirden biri, diğeri olmadan yürütülemez. Hayra da'vet ma'rufun açıklanmasıdır. Çünkü hayra da'vet etmek; tüm insanlağı Allah'ın dinine ve bütün kapsamıyla Allah'ın şeriatına da'veti ifade eder. (İnanç ancak amelle anlam kazanır. Aslolan ölçü yaşayıştır. "Diğer dinler, bağlılarından sadece iman etmelerini istemelerine karşılık İslâm, inanmak ve inandığı gibi yaşamayı da istemiştir. Hak olan bir davranıştan yoksun olan İman meziyet değildir. Tıpkı yerine geritirilmeyen bir görev gibi eksiktir. Ölçü yaşayıştır.")
Müfessirler derler ki: "Allah Teâlâ "hayra da'vet" kavramıyla ma'ruf ve münker ikilisini iki temel kabul ederek, İslâm'ı bütün kurumlarıyla bu kavramın hükmü ve otoritesi altına almak" istemiştir. İmam Râzî şöyle buyurur:
"Hayra da'vet cins bir kavramdır. Altında iki anlam yatar: Biri ma'rufu' emretmeyi gerektiren çalışmaya teşvik diğere münkeri yasaklamayı konu alan her çeşit çalışmaya teşviktir. 116
Netice olarak; "Hayra da'vet, ma'rufu emredip münkeri yasaklamaya çalışmak" kavramlarıyla, insanlığı Allah Teâlâ'nın dinine da'vet etmek ve tüm hükümranlık haklarını bu dine veren ve bunu açıkça ilan eden her çeşit çalışma anlaşılmaktadır.



115 Bahr-ul Muhit : 3/239
116 et-Tefsir-ul-Kebir: 3/20