- Markiyânilerin Sözleri Ve Sözlerinin Batıl Olmasının Açıklanması

Adsense kodları


Markiyânilerin Sözleri Ve Sözlerinin Batıl Olmasının Açıklanması

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Sun 10 July 2011, 09:22 am GMT +0200
Markiyânilerin[138] Sözleri Ve Sözlerinin Batıl Olmasının Açıklanması.


Markiyanîler şöyle diyorlar : Ziya, yükselir, karanlık ise alçalır. Her ikisinin arasında mutavassıt bir varlık vardır ki, ne ziyadır ve ne de karanlık. O, his eden ve idrâk sahibi olan insandır. Onların katında insan, bedendeki hayattır. Bu üç varlık, birbirinden ayrı idiler, sonra imtizaç ettiler. Onlardan her cins kendisine doğru bulunanın hizasında olur. Tıpkı güneşin yüksekten gölgenin hizasında olduğu gibi. Ortada bulunan da zi-yânın hizasında olur ve altında da karanlık bulunur. îki cevher de ilk ge­çenlerin katında hizada bulunma hususunda böyledir.

Yıldıza tapanların sözü menânîlerin sözüne uygundur. Ancak ibni Şe-bib'in iddia ettiği gibi aralarında az bir fark vardır ki, pek nazarı itibare alınmaz. Menânîler, §u batıl fikri öne sürerek iddia ediyorlar ki, gerçek­ten ziya, karanlığı kuzeyde bırakıp kendisi güneydeki yerine gidiyor. Ka­ranlık da ziyayı güneydeki yerinde bırakıp kendisi kuzeydeki yerine gidi­yor. Her ikisi de karanlığın bazısının ziyaya girmesinde buluşuyorlar idi. Ve her ikisinin diğer yönlerden nihayetleri yoktur. Bunun üzerine onların ifade ettikleri hususların seneviyelerin[139] konuştuklarının aynı olduğu an­laşılıyor. Sonra ortada bulunanın âlemin işi hakkında her ikisinden bulu­nanın tedbiri olmasından veyahut ta âlemden hadis olan içtimadan hâli kalmaz. Eğer ortada bulunan idareci ise imtizaç bulma batıl olur. O, ziya ile karanlık arasına nereden gelir? Karanlığın yaratılışmdaki karakter, alçalmadır, ziyanın karakteri ise yükselmedir. Her ikisi arasında bu hu­susu meneden fasıla vardır. Ancak her ikisinin arasım cemeden ve onun da kendileri ile bulunan bir tedbir ile olması müstesna. Böylece asıl olan şerrin tamamı olur. Çünkü o, imtizaçtan meydana gelmiş idi. Eğer o, zi­ya, ile karanlığın arasını bağdaştırmasaydı onlardan birisinin diğerine ulaşması için bir yol bulamazdı. Böylece hayır ve şerrin idarecisinin bir olduğu meydana çıkar. Eğer ziya ile karanlık yaratılışları itibariyle ortada rol oynıyana galebe çalarak onu kendi hükümlerine almış olup imtizaç etmiş olsalardı bu takdirde ortada rol oynıyanm hissetmesi ve idrak et­mesinin kendisine bir yararı olmazdı. Çünkü o, tabiat sahibinin hükmü altında olur. Onun vasıta olmasının hiç bir manâsı yoktur. Sonra iş ziya ve karanlıktan hasıl olmuştur.

Sonra dediler ki : Onlar ortada vasıta olanın nihayeti bulunduğunu, diğer ikisinin ise nihayetsiz olduğunu ileri sürdüler. Nihayeti olanın da nihayetsiz olanın hükmü altındadır. Çünkü o, nihayetli olmayanın tamam olmasına nisbetle daha noksandır. Tıpkı kısa olanın uzun olana nisbetle daha noksan olduğu gibi.

însanda eğer bedeninde bulunan hayat, bedene hissettiren ve onu kul­lanan ise, ortada olup rol oynayanın, yükselmeyi ve alçalmayı idare eden ve her ikisini kullananın kendisi olması gerekir. Böylece, hakikatte ilâh bir olur; veyahut imtizaç ve hayal gibisinden adı geçen husus batıl ve fa-sid olur.

Sonra, insanın hayatından ibaret olan imtizaca işaret etmesi hatadır. Zira başlangıcını meydana getirecek ve kendisinde fesada uğrayanı ıslâh edebilecek insan yoktur, insan kendisine arız olanı da gideremez. Öyle ise var eden ve müdebbiri olamn bir olduğu sabit olur. O da zikrolunanin gayridir. Zikrolunan da bir olan Allah'ın idaresi ve hükmü altındadır.

Sonra, aslı bulunmayan ve olmayan bir mizacın var olup, imtizaç bul­ması arası ile sonradan aslında uyumsuzluk bulunmayan ve yok iken son­radan var olanın[140] arasında hiç bir fark yoktur.

Sonra, yok iken sonradan var olan, hadislerin tamam olmasından sonra kadir olan Cenab-ı Hakk'm kudretiyle değişikliğe uğramasıyla ha­dislerin Allah tarafından var edilmesinin arasında da bir fark yoktur. Çünkü her ikisinin de düşüncede aynı görüşte olması uzaktır. [141]


[138] Markiyûnîler Markİyon'un (Marcîon) mezhebini benîmsiyenlerdir. Onlar, Dîsânîler-den önce gelmişlerdir. Ve kendileri Hristiyanlardan bir taife olup Menâniyye ve Di-Şâniyye mezheplerine çok yakındır. Onlar, kadim olan ziya ve karanlıktan ibaret olan iki asim bulunduğunu ispat ettiler ve yine üçüncü bir asıl ispat ettiler ki, o, orta ve

ceraedici bir karakterde bulunup onunla imtizaç hasıl olmuştur. îbni Nedim'in, «El-Fihrist» adındaki eseri, s- 474, T. El-Mektebet'ül - Ticariyye, Kahire, Şehristânî'nİn .El-Milel Ve'n-Nihal», c. 2, s. 89-91, T. Bağdad eserine bak.

[139] Kitabın aslında bu kelimeden sonra «ba'de'ssuâli min ennehum min eyne kâlû» yani »onlardan sualden sonra, onlar nereden söylediler?» anlamını taşıyan ibare varid ol­muştur ki, onunla manâ doğru olmaz-

[140] Kitabm aslında buradaki kelime okunamamıştır.

[141] İmam Matüridi, Tevhid, Hicret Yayınları: 293-295.