- Liyakat elbisesinin terzileri

Adsense kodları


Liyakat elbisesinin terzileri

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Sat 4 August 2012, 12:06 pm GMT +0200
Liyakat elbisesinin terzileri
Said YAVUZ • 84. Sayı / KİTAP


Büyük Osmanlı Sultanı Kanuni, Zigetvar Kalesi’nin düşmesiyle birlikte savaş meydanında vefat ettiğinde 71 yaşındaydı. Harp meydanından defnedilmek üzere kendi adına yaptırdığı Süleymaniye Camii avlusundaki türbesine getirildi. Tam kabre konulmak üzereyken oradakilerin tanımadığı biri elindeki sandıkla çıkageldi. Sandığı tabutun yanına gömmek istedi. Bu olayı dikkatle izleyen Kanuni’nin şeyhülislamı, büyük âlim Molla Ebussuud Efendi, bu davranışın dinde yeri olmadığını, bunun bir Mecusi âdeti olduğu için caiz olmadığını haykırdı. Sandığı taşıyan adam, sandığın padişahın vasiyeti gereği mutlaka kabre konulmasını istemekteydi. Ebussuud Efendi’nin fetvasının kesin olduğunu bilen askerler, sandığı adamın elinden alıp şeyhülislama vermek isterlerken sandık düştü ve içinden bir sürü kâğıt yere saçıldı. Bunlar Şeyhülislâm Ebussuud Efendi’nin fetvalarıydı. Kanuni bu davranışı ile “Ne yaptımsa fetva ile yaptım. Kabirde bu kanunlardan sorguya çekilirsem şahit olarak bunları göstereceğim ve Allah’ın huzuruna öyle çıkıyorum” demek istemekteydi. Fetvaları gören Şeyhülislâm, taşıdığı mesuliyetin ağırlığı altında “Ah hünkârım, sen kendini kurtardın, ya biz ne yapacağız?” demişti.

Kitaplar bazen zaman denilen o hapishaneden çıkarır insanı, bedenle kayıtlı kılınmaktan azat eder; sizi, birbirlerini hiç görmemiş yazarların, birbirlerinden hiç haberdar olmamış öykülerine aynı mecliste uslu birer dinleyici yaparlar. Yukarıdaki hadiseyi H. Bahadır Türk’ün Çoban ve Kral adlı eserini okurken hatırladım. Kadim bir tür olan siyasetnamelerle ilgili derinlemesine bir inceleme olan bu kitabın sayfaları arasında mükemmel bir hükümdar olma yollarını gösterme çabasındaki siyasetname yazarlarını dinlerken tarihin o ulu hakanlarına bir bir uğradım, onlarda biraz eğlendikten sonra, küçük kasaba yöneticilerine, belediye başkanlarının muhayyilelerine, İstanbul’un o eski Dalan’lı, Sözen’li susuz günlerine uçuverdim. Okuyup bildiğim bütün idarecilerin hükmetme yöntemlerine şöyle bir göz gezdirirken, Çoban ve Kral’daki uzun sakallı derviş edalı nasihat vericilerin tok sesleriyle ünledikleri o muhteşem kelime peşimi hiç bırakmadı: Liyakat. Demek ki büyükten küçüğe bütün yöneticiler için anahtar kelime bu. Süleyman’ı muhteşem yapan bu. Bir belediye başkanını kaçak halde oradan oraya koşturan da... Sanki Çoban ve Kral’ı ben yüksek sesle okuyorum, orada aynı meclisteki Kanuni de sakalını sıvazlayarak benim okuduklarımı onaylarcasına başını sallıyor. Gazali’nin Sultan Melikşah ya da Sultan Sancar’a yazdığı nasihat kitabındaki “hükümdar, âlimlerden görüş aldıkça, onların fikrini sordukça, bilenlere danıştıkça zulüm tehlikesinden, dünya malı kaygısından uzaklaşır ve adalete yönelir” sözlerini okuyunca kabre konulmak istenen sandığın nasıl bir liyakatin nişanı olduğu daha bir anlaşılıyor.

“Hükümdarın şarap sarhoşluğuna benzeyen sarhoşlukları olduğunu” söyleyen Kelile ve Dimne’nin müellifi Beydaba’ya göre hükümdarlar bu sarhoşluktan ancak bilgelerin öğütleri ile ayılıyorlar. Hükümdarın görevi bilgelerin öğütlerini tutmak, bilgelerin görevi de dilleriyle hükümdarı düzeltmek, adaletli davranmaya çağırmak. Milattan önce 1 ila 4. yüzyıl arasında derlenip yazıldığı kabul edilen Beydaba tarafından Hint hükümdarı Debşelim’e sunulan eserin çağrısı yankısını bulmuş olacak ki doğunun hükümdarlarını uyaran, onlara ideal hükümdarın nasıl olacağını, devlet ile milletin nasıl kaynaşacağını, onların nelerden uzak dururlarsa saltanatlarını koruyacaklarını anlatan değerli ilim adamları yetişti. Bu bilgelerin yazdığı ve siyasetnâme adı verilen eserler, hem İslam toplumlarında kitle ve lider arasındaki ilişkiyi gözler önüne sermesi hem de ideal bir hükümdarın nasıl olması gerektiğine dair çok çarpıcı bilgiler içeriyorlar. Bu zengin birikimi görüp ideal yönetici imgesinin peşine düşen H. Bahadır Türk, kitabında türün en önemli kaynaklarını karşılaştırmalı okuyarak bugünün siyasetçisine de önemli bir rehber eser kazandırmış. Hükümdar ve tebaası arasındaki ilişki nasıl olmalıdır? Vezir ve bürokratların konumu nedir? Bu gibi yöneticilerde bulunması gereken vasıflar nelerdir? Adalet niçin önemlidir? Yöneticide bulunması gereken hasletler nelerdir? Bütün bu soruların cevapları bugünün yöneticisi için bile merak edilesi bir içeriğe sahip.

Çoban ve Kral’da Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat’a sunulan Zencâni’nin el- Letâif’i, Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Han’a sunulan Yusuf Has Hâcib’in Kutadgu Bilig adlı eseri, Sealibî tarafından yazılan ve Harizmşahlı Türk Emir Memun’a ithaf edilmiş Adabu’l Müluk adlı eseri, Nizamül Mülk’ün Melikşah’ın isteğiyle üst düzey bürokratlara yazılan Siyasetname’si, Ravendi tarafından kaleme alınıp Gıyaseddin Keyhüsrev’e sunulan Râhat-üs- Sudûr ve Âyet-üs-Sürûr adlı eseri, Sühreverdi’nin Selahaddin Eyyûbi’ye sunduğu Nehcü’s süluk Fî Siyâseti’l-mülûk adlı eseri, IV. Murad ve Sultan I. İbrahim’e sunulan Koçi Bey Risaleleri, Sadi’nin yazdığı ve Salgurlu veliahtı II. Sadd ‘a sunulan Gülistan… Bütün bu eserler derinlemesine incelenerek siyasetnamelerdeki incelikler, hükümdarlık sırları gün yüzüne çıkarıldı.

“Üç kişi yola çıktığında içlerinden biri başkan olsun.” diyen bir medeniyet, o başkanın sahip olması gereken özellikleri de mutlaka işaret edecekti. En üstten en alta kadar yönetici “en ehil” olan arasından seçilecekti. Yani bir kez daha liyakat. Bu eser, özellikle, partilerin belediye başkanı ya da milletvekili adayı belirlerken parti programıyla birlikte yanlarında bulunduracakları bir rehber kitap niteliği taşıyor. Eğer bu belirlemelerde paradan daha önemli bir şey olduğuna inanılıyorsa.

İdeal bir hükümdar, Allah korkusunu içinde duyarak ona sığınmalı. Sevincini dizginlemeli. Tefekkür etmeli, sünepeleşmeyecek kadar dikkatli, fevri davranmayacak kadar sakin, duvarı andırmayacak kadar vakur olmalı. Hükümdar adayı, tefsir, din, dilbilgisi, şiir, retorik, münakaşa ilmi, mantık, astronomi, silah kullanma, rehberlik ve geometri gibi ilimleri öğrenmeli. Hükümdarlıktaki bozulma dine sirayet ediyor. Din ve hükümdarlık bu yüzden kardeş. Başkalarının emeğini takdir etmeli, edip ve şairlerin yetişmesine özel önem vermeli, nefsini terbiye etmeli, ihsanı umumi kılmalı. Bu hasletler, siyasetname yazarlarının ortak kanaatlerini içeriyor.