GizEmLi_yAzaR
Tue 11 December 2007, 12:26 pm GMT +0200
Allah-u Zülcelal, insanı on maddeden yaratmıştır. Bunların beş tanesi, mahlukat âlemi denilen, "halk alemi"ndendir. Bunların başkanı, hakimi, nefistir.
Diğer beş unsur ise, (asılları) "alem-i emir" den olan, kalp, ruh, sır, hafa ve ahfâ'dır. Bu letaiflerin vücuttaki yerleri ise şöyledir:
Kalp, sol memenin dört parmak altındadır. Ruh, sağ memenin dört parmak altındadır. Sır, sol memenin iki parmak üstündedir. Hafa, sağ memenin iki parmak üstündedir. Ahfâ, gırtlak boşluğunun iki parmak kadar altındadır. Alem-i emirde bulunan bu beş letaifin lideri, sultanı, hakimi ise ruhtur.
Ruh ile nefs, biraraya gelince nefis ruha galip gelir. Aralarında bir sevgi ve ilgi belirir. Bunun sebeb-i hikmeti ise; ruhun nefis vasıtasıyla kemâle ermesidir. Bu hikmete binaen; ruha karşı üstünlük kuran nefis, onu bedene ( bağlayıp) yerleştirirken, kendi âleminden ve asıl yurdundan habersiz hale getirmektedir. Onun nurâni aydınlığı ile cezbesinin şevkini söndürür.
Kalb, ruhun sarayı hükmündedir. Nefis, zamanla kalbi istilâ edip (orada kendi) prensiplerini koyar.
Nefis; dünyalık arzuları bakımından çöplüğe, düşmanlık bakımından yılana, zalimlik ve güç bakımından sırtlana benzer.
Nefis kalbi tamamen istilâ ettiği zaman, orada Allah için hiçbir şey kalmaz. Ruh bu durumda, nefsin arzularına bağımlı hale gelir. Artık makbul olacak hiçbir durum kalmaz. (İkisi de) Ölmüşcesine gaflete düşerler.
İnsanın bu durumu, bir mürşid-i kâmilin elinden tevbe alıp, intisab ederek terbiye edilinceye kadar devam eder. Mürşid-i kâmil, (kendisine) intisab eden müride, önce zikri telkin eder. Bu zikrin nuru, ilk olarak kalbe, daha sonra diğer letaiflere sirayet eder. İlk önce, kalpden masiva gider. Kalb, (İlâhi) zikre geçer, böylece gaflet yok olur. Zikir sâyesinde insanın sıfatları değişir. Allah-u Zülcelal'in sıfatları tecelli etmeye başlar.
Münâfıklık, nefsin sıfatlarından birisidir. Vücudun maddi unsurlarından suya bağımlıdır. Bu sıfat, mürşid-i kâmilin himmet ve tasarrufu ile mütevâziliğe (alçak gönüllülük) dönüşür. Bunun neticesinde de Allah-u Zülcelal'in şu ayeti tecelli eder:
"Mü’minlerden sana tabi olanlara (şefkat ve tevazu) kanadını indir." ." (Şuara; 215)
Bu hale karşılık, ateş unsuruna bağlı oluşan celâl, zulüm ve hiddet sıfatı, İslâmın emir ve hükümleri karşısında ince davranmaya ve (Rahmani) taraftarlığa dönüşür. Vücudun ana unsurlarından birisi olan havadan ileri gelen, kibir ve üstünlük taslama sıfatı da aynı özellikleri taşıyan iyi huylara dönüşür.
Toprak unsurundan kaynaklanan tembellik, uyuşukluk gibi durumlar, sabır ve efendilik sıfatına dönüşür
Diğer beş unsur ise, (asılları) "alem-i emir" den olan, kalp, ruh, sır, hafa ve ahfâ'dır. Bu letaiflerin vücuttaki yerleri ise şöyledir:
Kalp, sol memenin dört parmak altındadır. Ruh, sağ memenin dört parmak altındadır. Sır, sol memenin iki parmak üstündedir. Hafa, sağ memenin iki parmak üstündedir. Ahfâ, gırtlak boşluğunun iki parmak kadar altındadır. Alem-i emirde bulunan bu beş letaifin lideri, sultanı, hakimi ise ruhtur.
Ruh ile nefs, biraraya gelince nefis ruha galip gelir. Aralarında bir sevgi ve ilgi belirir. Bunun sebeb-i hikmeti ise; ruhun nefis vasıtasıyla kemâle ermesidir. Bu hikmete binaen; ruha karşı üstünlük kuran nefis, onu bedene ( bağlayıp) yerleştirirken, kendi âleminden ve asıl yurdundan habersiz hale getirmektedir. Onun nurâni aydınlığı ile cezbesinin şevkini söndürür.
Kalb, ruhun sarayı hükmündedir. Nefis, zamanla kalbi istilâ edip (orada kendi) prensiplerini koyar.
Nefis; dünyalık arzuları bakımından çöplüğe, düşmanlık bakımından yılana, zalimlik ve güç bakımından sırtlana benzer.
Nefis kalbi tamamen istilâ ettiği zaman, orada Allah için hiçbir şey kalmaz. Ruh bu durumda, nefsin arzularına bağımlı hale gelir. Artık makbul olacak hiçbir durum kalmaz. (İkisi de) Ölmüşcesine gaflete düşerler.
İnsanın bu durumu, bir mürşid-i kâmilin elinden tevbe alıp, intisab ederek terbiye edilinceye kadar devam eder. Mürşid-i kâmil, (kendisine) intisab eden müride, önce zikri telkin eder. Bu zikrin nuru, ilk olarak kalbe, daha sonra diğer letaiflere sirayet eder. İlk önce, kalpden masiva gider. Kalb, (İlâhi) zikre geçer, böylece gaflet yok olur. Zikir sâyesinde insanın sıfatları değişir. Allah-u Zülcelal'in sıfatları tecelli etmeye başlar.
Münâfıklık, nefsin sıfatlarından birisidir. Vücudun maddi unsurlarından suya bağımlıdır. Bu sıfat, mürşid-i kâmilin himmet ve tasarrufu ile mütevâziliğe (alçak gönüllülük) dönüşür. Bunun neticesinde de Allah-u Zülcelal'in şu ayeti tecelli eder:
"Mü’minlerden sana tabi olanlara (şefkat ve tevazu) kanadını indir." ." (Şuara; 215)
Bu hale karşılık, ateş unsuruna bağlı oluşan celâl, zulüm ve hiddet sıfatı, İslâmın emir ve hükümleri karşısında ince davranmaya ve (Rahmani) taraftarlığa dönüşür. Vücudun ana unsurlarından birisi olan havadan ileri gelen, kibir ve üstünlük taslama sıfatı da aynı özellikleri taşıyan iyi huylara dönüşür.
Toprak unsurundan kaynaklanan tembellik, uyuşukluk gibi durumlar, sabır ve efendilik sıfatına dönüşür