hafiza aise
Wed 11 May 2011, 01:16 pm GMT +0200
KUTLU DOGUM
Abdulmuttalib'in tevekkül ve teslimiyetiyle birlikte, Ebrehe ve ordusunun başına gelenler dilden dile dolaşır olmuştu. Zihinler bir kez daha silkelenmiş ve Hz. İbrahim'le Hz. İsmail'in dua dua yalvararak inşa ettikleri Kabe'ye ilişilemeyeceği bir kez daha perçinlenmişti. İşte şimdi dünya, bu duaların kabul edilişini yaşamaya hazırlanıyordu.
İnsanlığın beklediği Son Kurtaneı'ya hamile kalan Hz . .Amine, diğer anne adaylan gibi sıkıntılar yaşamıyor ve tatlı bir meltem gibi kendisini kucaklayan rahmet esintileri altında bir hamilelik süreci geçiriyordu. Üstüne üstlük bir de, kulağına fısıldanan müjdeler oluyordu. Bir gün şunlan duydu, Hz . .Amine:
- Şüphesiz ki Sen, ümmetin efendisine hamilesin. Onu dünyaya getirdiğin zaman; O'nu, her türlü hasetçinin şerrinden, Bir olana istiaze ediyor ve O'nun korumasına bırakıyorum, de ve ardından, adını da "Muhammed" koy.s"
.Amine, şahit olduğu bu olaydan oldukça etkilenmişti.
Evet, yetim bir çocuk dünyaya getirecekti. Ama bu yetimin, ümmetin efendisi olması ne demekti? Hem, Muhammed diye
bir isim bilmiyordu. Zira o gün için Muhammed ismi, bilinen bir ad değildi. Bütün Hicaz' da, sadece üç kişiye verilmiş bir isimdi. Bunlann üçünün babası da, kral ve meliklerle birlikte bulunmuş, ehl-i kitap insanlardı. Her biri de, hanımlannın hamile olduklan dönemde vefat etmişler ve vefat etmeden önce de, şayet doğacak çocuk erkek olursa adını Muhammed koyması konusunda eşlerine vasiyette bulunmuşlardı. Zira biliyorlardı ki, ahir zamanda gelecek Son Nebi'nin adı Muhammed olacaktı ve artık O'nun yıldızı doğmak üzereydi.v
Karnında taşıdığı emanet, onun rüyalanna konu oluyor ve böylelikle onun yükü hafifletilmiş oluyordu. Bir gün anne .Amine, rüyasında vücudundan büyük bir nurun çıktığını görecek ve bu nurla, Basra ve Şam bölgesinin saraylannın aydınlığa kavuştuğuna şahit olacaktı."
Tarihin, 20 nisan 571'i gösterdiği bir gündü. Fil hadisesi üzerinden yaklaşık 50 gün geçmişti. Karneri takvim, Rabiiilevvel ayının ıa'sini gösteriyordu. Günlerden pazartesi idi. Tan yerinin aydınlığa durduğu bu demde, bütün karanlıklan aydınlığa kavuşturacak bir doğum yaşanıyordu. Hz . .Amine'nin yanında, Abdurrahman İbn Avfın annesi Şifa Hatun ile Osman İbn Ebi'ı-As'ın annesi Fatıma Hatun vardı. Derken, asırlardır dilden dile muştusu dolaşan Son Sultan Hz. Muhammed (sallallalıu aleyhi ve sellern), olanca bir sühület içinde dünyaya teşrif ediverdi. .Amine'nin yetimi dünyaya gelmişti; ama başka çocuklara hiç benzemiyordu. Dudaklan kıpırdıyor ve bir şeyler söylüyordu. Şifa Hatun biraz dikkat edince, "Allah sana merhamet etsin!" dediğini duydu. Odanın içi bir anda aydınlanıvermiş; Doğu ile Batı bu aydınlıkla nura gark olmuştu. Hatta bu nurla, Rum diyarının saraylan görülür olmuştu. 49 Fatıma Hatunun da şehadetiyle evin her bir köşesi, adeta nur
47 İbnü Seyyidi'n-Nas, Uyılnu'l-Eser, 1/88
48 Bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/127; 5/262; İbn Hişam, Sire, 1/293 49 Kastallani. Mevahib, 1/122
kesilmiştİ. Sanki gökteki yıldızlar salkım salkım uzanmış ve üzerlerine dökülecek gibi olmuştu.
Hemen Abdulmuttalib'e haber gönderildi ve Kabe'de ibadetle meşgulolan dede Abdulmuttalib, heyecanla eve geldi. Alemin beklediği Nfır'u kucağına aldığında sevinçten sakalı, gözyaşlarıyla yıkanıyordu. Oğulları arasında en çok sevdiği Abdullah'ın yetimi, sağ-salim dünyaya gelmiş; manôlı bakışlarla kendini süzüyordu. Kürek kemikleri arasında bulunan işaret, herkesin dikkatini çekrnişti; zira bu, din bilginlerinin tarif ettikleri gibi gelecek Son Nebi'nin 'risôlet mührü' idi.
Sıra adını koymaya gelince Hz. !mine, görüp duyduklarını anlattı Abdulmuttalib'e ve adını 'Muhammed' koydular. Sonra da Abdulmuttalib, şükrünü eda etmek için torununu kucağına alıp doğruca Kabe'ye geldi. ilk defa Kabe, ikizi ile buluşuyordu. Abdulmuttalib'e, Abdullah'ın yetimi biricik torununa niçin bu ismi verdiği sorulunca o şunları söyleyecekti:
- Rüyamda, sanki gümüşten bir silsile gördüm; ortasından bir direk çıkmış, bir tarafı semaya, diğeri yerin derinliklerine, bir diğeri doğuya diğer biri de batıya doğru yönelip yükseliyordu. Daha sonra sanki bu, bir ağaç oluverdi. Her yaprağı nur doluydu. Doğu ve batıdaki herkes, bu ağaca müteveccih olup ona tutunma yarışına girmişlerdi.s'
Zira o, gördüğü bu rüyayı tabircilere sormuş ve onlar da, neslinden dünyaya teşrif edecek birisinin, doğu ve batılılar tarafından umde kabul edilerek arkasından gidileceğini, sema ve arz ehlinin de, O'nu takdis ederek başlarına taç yapacaklarını anlatmışlardı. Abdulmuttalib, bunları Hz. !mine'nin anlattıklarıyla birleştirince, tereddüdü kalmamış ve artık, torununa Muhammed diye seslenir olmuştu.
Aradan yedi gün geçmişti; Arapların genel adeti olduğu
5° Kadı İyaz, Şifa, 1/267
51 EbU Zehra, Hatemii'n-Nebiyyin, 1/140
şekilde Abdulnıuttalib de, Abdullah'ın yetimini aldı ve O'nu sünnet ettirdiY
Efendiler Efendisini annesinden sonra henüz bir haftalık iken emziren, Ebu Leheb'in cariyesi Süveybe'dir. Onu, yeğeninin doğumunu haber verdiğinden dolayı Ebu Leheb, bir sevinç nişanesi olarak hürriyetine kavuşturmuştu. Ancak, İslarn'ı tebliğle birlikte yeğeniyle yollarını sonsuza kadar ayıran bu öz amcanın, sırf bu hareketinden dolayı bir nebze de olsa ahiret azabından rahatlık duyacağı bilinmektedir. Zira, vefatından bir yıl sonra kardeşi Hz. Abbas'ın rüyasına giren ve perişan haliyle yürekler yakan Ebu Leheb'e:
- Bu ne hal, nelerle karşılaştın, diye sorulduğunda, iki parmağının arasını işaret edecek ve şu cevabı verecekti:
- Sizden sonra hayır adına hiçbir şey görmedim; sadece Süveybe'yi hürriyete kavuşturduğum için bir yudum su alma imkanım oluyor.P
Süt anne Süveybe, daha önce Abdulmuttalib'in bir diğer
52 Miibürekfüri, Safiyyürrahman, er-Rahiku'l-Mahtüm, Daml-Vefa, el-Mensüra, 2004, s. 61. Efendiler Efendisi'nin sünnetli olarak dünyaya geldiğine, yahut O'nu, süt annesinin yanındayken şakk-ı sadr hadisesinde Cibril'in sünnet ettiğine dair de bazı rivayetler vardır. Ancak, her yönüyle kemali temsil eden ve her haliyle ümmetine örnek olacak olan bir ZAt için sünnet gibi bir meselede böylesine harikulade bir hadise arayışına girmek pek uygun düşmemektedir. Aynı zamanda bu rivayetler, erbabınca tetkik edilmiş ve mevsükiyeti konusunda şüpheleriri olduğu tespiti yapılmıştır. (Bkz. İbnii'l-Kayyim, Zadü'l-Mead, 1/81, 82, 233; İbn Kesir, el-Bidaye, 2/265; Suyüti, Hasaisii'lKübra, 1/91; Halebi, Sire, 1/87, 88). Onun için biz, doğumunun yedinci gününde sünnet olduğunu ifade eden rivayeti esas aldık. .
53 Buhari, Sahih, 5/1961(4813); İbn Hişam, Sire, 1/110, 111; İbn Sa'd, Tabakat. 1/108. Siiveybe'nin, Efendimiz Mekke'de olduğu sürece kendisini ziyarete gittiği ve bu sebeple Hz. Hatice validemizin kendisini hürriyete kavuşturmak istediği, ancak Ebıl Leheb'in buna yanaşmadığı da gelen rivayetler arasındadır. Buna göre o, ancak hicretten sonra hürriyetine kavuşmuştur. Bkz. İbn Sa'd, Tabakat, 1/108. Konuyla ilgili rivayetlere bakıldığında Süveybe'nin Müslüman olma ihtimali çok zayıf gözükmektedir.
oğlu ve Efendimiz'in amcası olan Hz. Hamza'yı da emzirdiği için, Hz. Hamza ile Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellem) süt kardeş olmuşlardı