müzzemmil
Thu 15 September 2011, 08:37 pm GMT +0200
Kur'an'ın Üslûbündekî Mucize
Mûcuze, peygamberlerden sadır olan ve aynını, yahut da benzerini yapmak istiyenlerin, âciz kalıp yapamadıkları, aynı zamanda itiraz da edemedikleri hadiseler demektir. Meselâ:
Nemrudun ateşe attığı Hz. İbrahimin yanmaması ve bulunduğu yerin sulak bir bahçe haline gelmesi, Hz. Musânın asasını vurduğu taştan 12 pınarın fışkırması ve ajderha olan asasının, sihirbazların göstermelik yılanlarını yutması, Hz. İsâ’nın ise, ölüleri diriltmesi ve hastaları da derhal şifaya kavuşturması gibi.
Bunlara benzer olağanüstü hadiselerin, veli denen Allah'ın has kullarından da sadır olduğu görülmüştür. Bunlara mûcie değil, keramet denir. Meselâ :
İnsanlardan uzak bir yere çekilip ibadetle meşgul olan Hz. Meryemin yanına giren Hz. Zekeriyyanın karşılaştığı ve mevsimleri olmadığı için “bunları nereden buldun» dîye sorduğu yiyeceklerin bulunması, Hz. Süleymanın eshabından Asaf İbni Berhiyanın, göz açıp yumacak kadar kısa bir zaman içinde olmak üzere, melike Belkısı taciyle ve tahtiyle çok uzak mesafelerden getirip Peygamber Süleymana “işte getirdim» diyerek keramet göstermesi gibi.
Söz konusu edilen bu mucize ve kerametler, geçici zamanlar içinde meydana gelmiş, yalnız hadiselere şahid olanlarca görülmüş, ancak Kur'an'ın haber vermesiyle unutulmaktan kurtulmuş hadiselerdir. Fakat Kur'an'm mûcizelik vasfı, muvakkat değil ebedîdir. Nitekim bu husus, bir meydan okuma heybetiyle Kur'an'ın beş ayetinde şöyle belirtilir :
“Eğer İnsu Cin, bu Kur'an'ın bir benzerini (meydana) getirmek üzere toplansa, bîri birlerine de yardımcı olsalar, yine onun benzerini getiremezler.» [698]
“Yoksa onu (Kur'an-ı Muhammed) kendiliğinden mi uydurdu? diyorlar. De ki; öyleyse, eğer doğru soyleyenlerdenseniz, siz de onun (Kur'an'ın) benzeri bir sûre getirin. Allâh'dan başka, takatiniz yettiği (yardımcınız) kim varsa, onları da çağırın.» [699]
“Yoksa onu (Kur'an-ı) kendisi (Muhammed) mi uydurdu diyorlar? De ki : O halde haydi siz de onun (Kur'an) gibi, uydurma olarak on sûre getirin, gücünüz kime yetiyorsa onları da (yardımınıza) çağırın, eğer sözünüzde doğruysanız.» [700]
“Eğer onlar doğru söylüyorlarsa, onun (Kur'an) gibi bir söz getirsinler.» [701]
“Eğer kulumuzun (Muhammed'in) üzerine indirdiğimiz (Kur'an)ın (Allah katından geldiğine dair) şüphedeyseniz, hadi onun benzerinden siz de (ortaya) bir sûre getirin. Allâh'dan başka (varsa) şahitlerinizi de (yardıma) çağırın, eğer doğru söyliyenlerdenseniz.» [702]
Nüzul sırasına göre yukarıya meallerini aldığımız ayetlerin beşi de “Kur'an-ı Muhammed uyduruyor diyorsunuz, eğer sözleriniz doruysa, o halde siz de, yardımcılarınızla birleşip Kur'an'ın bir ayetine olsun, benzer bir metin getirin bakalım» diyerek müşrikleri isbata davet etmekte acizliklerini suratlarına çarpmaktadırlar. Şüphesiz bu meydana okuma, bu isbata davet hususu, Kıyamete kadar geçerli olacaktır.
Kur'an'ın bu ulvî hususiyetini bildikleri içindi ki müşrikler, Kur'an'ın aşikâre okunmasına tahammül edemiyorlardı. Birisi Hz. Ebubekire, diğeri de Hz. Ömere ait olan ve altta yazılan olaylar, durumu açıklayan iki örnek okunmaya değerler. [703]
[698] İsra: 17/88.
[699] Yunus : 10/38.
[700] Hud: 11/13.
[701] Tur : 52/34.
[702] Bakara: 2/23.
[703] Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 225-227.