- Kuranda eğitim yöntemleri 2

Adsense kodları


Kuranda eğitim yöntemleri 2

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sidretül münteha
Mon 27 September 2010, 07:27 pm GMT +0200
Kuranda eğitim yöntemleri 2



G- Cezalandırma
 

İradeye direkt tesiri olan eğitim yollarından biri de cezalan­dırmadır. Ailede otorite, okulda disiplinin sağlanabilmesi için her halükarda ebeveyn ve hocanın çocuk karşısında bazı yetkileri ol­malıdır. İşte bu yetkilerin kullanılması, ceza kavramını ortaya çı­kartır. [85]

Cezanın kaynağı insandaki korku psikolojisidir. Masalların ve efsanelerin dışında, korku insandan hiç ayrılmayan, kaçınılmaz ve temel bir duygudur. İnsanın hayatını ve varlığını sürdürebilme­sinin de şartı olmaktadır. Tehlike karşısında enerjiyi arttırdığı kişiyi uyanık tuttuğu da bilinen bir gerçektir.[86] Ceza ve cezalandırma işte bu duygunun üstüne oturtulmaktadır.

Korku duygusunu kamçılamayan, ondan faydalanan bir ceza­landırma yararlı olabilmektedir. Aşırı korkuya sebep olan ceza­landırma, gayesini aşmakta ve zararlı olmaktadır. Çünkü onda hayat baskılarına karşı direnme gücünü yok etmekte, çocuğun ha­yatında bir yalnızlık alanı meydana getirmektedir. Bunun için ce­zada ölçü şarttır.

Cezanın eğitimde önemli bir yeri vardır. [87] Bu yerin müsbet veya menfî olduğu yolunda çeşitli görüşler ileri sürülmüş, münakaşalar yapılmış, halen de kesin bir sonuca ulaşılamamıştır. Modern pedagojide her ne kadar cezanın, özellikle dayağın eğitim değeri olmadığı yolunda çok kuvvetli cereyanlar mevcutsa da bunun yanı sıra cezayı savunanlara da rastlanır. [88]

Cezaya karşı çıkanlar ceza ile yönetilen disiplin şekillerinin genellikle çocukta kızgınlık, nefret, intikam, karşı koyma, suçlu­luk, güvensizlik, kendine acıma, kaçış, aşırı itaat gibi olumsuz duygulara sebep olduğunu ileriye sürerler. Hatta "çocuk yaptığına pişman olacağına ve suçunu telafi etmesini öğreneceğine intikam hayallerine yönelir" derler. Bu durumda çocuk için artık işlenen suç ve onun getirdiği sonuçlar değil, cezanın ortaya çıkardığı duy­gular öne geçer ve ceza daha başka suçların oluşturucu mekaniz­ması olur. Cezalandırırken bu duruma meydan verildiği bilinme­lidir.[89] En iyisi cezalandırılacak davranış ortaya çıkmadan ço­cuğun iç kontrollü disiplini (öz denetim) oluşturmasıdır. Usta çırak ilişkisi içinde oluşan bu mekanizma ilk aşamada kural ve beklen­tileri çocuğa açıklamakla, ikinci aşamada ise onu desteklemekle gerçekleşir. [90]

Ceza, eğitimde çocuğu disipline etmenin bir yolu olarak düşünü­lür. Disiplin ise çocuğun yetiştirilmesi anlamına kullanılır. Yetiştirmek, amacı göz önüne alınarak şöyle tanımlanabilir. Yetiştirmek çocukta kendi kendini yönetmesini bilen, kendi seçi­mini yapabilen davranışlarını ayarlayabilen ve özgürlüğünü so­rumluluk bilinci ile sürdürebilen bir kişilik oluşturmaktır. Böyle bir amaç ise davranış yerleştirme çalışması ile gerçekleşir. Davranış yerleştirme ise şu şartlarda oluşur.

1- Çocuk öğrenmeye uygun şartların içinde olmalıdır.

2- Kabiliyetli olmalıdır.

3- Ceza ve dayak son çaredir. Kötü ve zararlı davranışların ön­lenmesinde  başvurulmalıdır.

4- Ceza vermeden davranış nedenini ortadan kaldırmak gerekir.

5- Engellemek istediğimiz davranışları ile hiç ilgilenmemek en iyi yoldur.

6- Yapmasını istediğimiz hususlarda teşvik edici unsurlara baş­vurulmalıdır.

7- Her iyi davranışın takdir edilmesi ve övülmesi gerekir. Övmek için amaca ulaşana kadar beklememek lazımdır.

8- Davranış ilerledikçe teşvik azaltılabilir.

9- Öğrenilecek konunun ilk basamakları daima kolay olmalı­dır.

Çocuğu disiplin altına almak içinde şu sıra takib edilebilir:

1- Önce çevre kontrolü yapılmalıdır.

2- Teke-tek ilişkiler kurulmalıdır.

3- Çevresini tanıması ve kendi kendini yönetmesi için ona im­kan  tanınmalıdır.

4- Duygularına farklı, davranışlarına farklı tutum izlenmelidir.

5- Bilinçsiz taklid muhakkak sağlanmalıdır.

6- Duygusal yakınlık gösterilmeli ve çocuk desteklenmelidir.

7- Öğrenme, olayların tabii sonuçlarına bırakılmalıdır.

8- Cezalandırma  önem verdiği  bir  şeyden yoksun  bırakarak gerçekleştirilebilir. (Hayatî durumlar hariç)

9- Çevreden tecrit edilebilir.

10- Dövülebilir.

Yoksun bırakma cezasında sürenin etkileyici oluşuna ve gad­darlık ve aşırılık olarak yorumlanacak kadar hayati derecede önem verdiği hususları kapsamamasına dikkat edilmeli, ayrıca verilecek cezanın işlenen suç ile bağıntılı olması göz önüne alın­malıdır. Tutarlılık göstermek ve suç ile ceza arasında zaman aşımı meydana getirmemek diğer dikkat edilecek hususlardandır.[91]

Ceza konusunda en iyi yol, çocuğu ceza alacak hale düşmeden, önceden tedbir alarak onun bu tür davranışlarına engel olmaktır. Tabii böyle bir durum oluşturmanın imkansız denecek kadar zor olduğunu da hemen belirtmek gerekir..

Kur'an'da çocuklara verilecek ceza ile ilgili bir ayete rastlan­maz. Ancak bu konuda genel prensipler vaz' edilmiş, böylece ce­zaya eğitsel bir kavram olarak yer verilmiştir. Kur'an'da cezalan­dırma manasına ceza kelimesi 22 yerde geçmekte, bu kelimelerden türeyen aynı anlamdaki kelimeler 30 yerde, ıkab kelimesi ise 20 yerde geçmektedir. Böylece toplam 72 yerde cezalandırmadan bah­sedilmektedir. Mükafata göre cezanın daha az geçmesi Kur'an'ın temel metodunun mükafat olduğu, cezanın ise ancak son çare ola­rak ortaya sürüldüğü yolunda bir kanaat uyandırmaktadır. [92]

Öyle ise cezalandırma yöntemine geçmeden onun yerine kulla­nılabilecek yöntemlerin denenmesi, Kur'an mantığına da uygundur. Ceza, iyi bir alışkanlığı kazandırmadan çok, genellikle kötü davranışları engellemek için kullanılır. Kötü bir davranışı engellemek için cezaya başvurmadan alınabilecek bazı tedbirler vardır. Bunlar şöyle sıralanabilir:

1) Davranışı yapmadan önce,

a) Davranışı önleyici açıklamalar yapmak

b) Çocuğun içinde bulunduğu fizik çevrede değişiklikler yap­mak

c) Davranışı terketmede örnek olmak

d) İyi alışkanlıkları geliştirmesine yardımcı olmak

2) Davranış sırasında,

a) Olumsuz davranışın nedenlerini bulmak

b) Olumsuz davranışa nötr veya olumlu alternatifler sunmak

c) Olumsuz davranışa (duygusal ortamı bozduğu yolunda) tep­kiyi söz ile belirtmek

3) Davranıştan sonra,

a) Olumsuz davranışın sonuçlarını göstererek pişmanlık duymasını sağlamak

b) Olumsuz davranışın sonuçlarını ona yaşatmak[93]

Kur'an'a göre cezalandırma fiili için, aşağıdaki bağlantının tamamlanması şarttır. [94]

Bilgi + Sorumluluk ------- Ceza

Bu bağlantıya göre bilgi verdiğimiz hususlarda, kişiyi sorumlu tutabiliriz. Bilgi verdikten sonra sorumluluğunu yerine getirmeyene ceza verebiliriz. Bu konuda Kur'an'da birçok ayet mevcuttur. Ayrıca, kıssalarda da bu hususa temas edilmektedir. [95] Şimdi bu ayetlerden birinin üzerinde duralım:

"Allah (c.c.), bir kavme hidayet ettikten sonra, sakınacakları şeyleri apaçık bildirinceye kadar onlar(ın) sapıklığına (hükm) edecek değildir. Şüphesiz ki Allah (c.c.) herşeyi hakkıyla bilen­dir." [96]

Ayetin sorumluluk hakkında ortaya koyduğu kesin çizgiler şunlardır:

1) Sorumluluğun meydana gelmesi için o konuda geniş açıkla­maların yapılmış olması ve kişinin o mevzuu etraflıca öğrenmiş olması gerekir.

2) Bilgiden önce yapılmış, yanlış hareketlerden dolayı insan so­rumlu tutulamaz.
[97] Bu hususta "düşünsün ve bulsun" gibi hükümler ileriye sürülemez. Çünkü insan aklıyla yalnız Allah'ın (c.c.) varlığını ve birliğini bulmakla yükümlüdür. Bunun dışında hangi konuda olursa olsun  kendisine bilgi verilmeden sorumlu tutulamaz.[98]

Öyle ise ceza, ancak, hata olduğu bilinerek şuurlu olarak yapı­lan hareketlere verilebilir. Özellikle çocuğun şuursuzca yaptığı ha­reketler cezalandırılmaz. Ayrıca ceza verirken çocuğa, bu cezaya niçin maruz kaldığı da anlatılmalıdır. Böylece çocuk cezayı hakettiğine ikna edilmelidir. Çünkü, otoriteye ve itaate kalben değer vermeyen çocukta pasif direnme meydana gelir.[99] Kayıtsızlık, yalancılık ve umursamazlık huylarını kazanır. Giderek cezaya alışkanlık kesbeder. Böylece cezanın iradeye olan direkt tesiri yok olur. Bunun sonucu iyi ve etkili bir eğitim aracı, olumsuz davranış­ların ortaya çıkmasının sebebi olur.

Ayrıca ceza verirken çocuğun yaşı, bedenî ve psikolojik du­rumu, cezanın şekli, miktarı ve özellikle gayesini dikkate almak gerekir.[100] Kızgınlığı gidermek ve öfkeyi yatıştırmak için ceza verilmez. Cezanın gayesi eğitmektir. Bu iki husus, malesef bir çok ana baba ve eğitici tarafından karıştırılmaktadır.

Cezanın ölçüsü de Kur'an'da şu şekilde konmaktadır,

"Eğer ceza vermek isterseniz, size yapılanın aynı ile mukabele edin," [101]

Verilecek cezanın ölçüsü işlenen suçla orantılı olmalı, kesin­likle suçun boyutlarını aşmamalıdır. Çünkü ceza konusunda ada­let, onun ancak suçun misli olması, bu sınıra tecavüz edilmemesi ile elde edilir. Eğer suçun üzerine çıkarsa, fazla kısım zulümdür. Zulüm ise haramdır.[102] Ve yasaktır. Böyle bir tutumun eğitim değeri de yoktur.

Ayet ayrıca verilecek ceza ile yapılan suç arasındaki bağıntının kurulması kuralına[103] da dikkat çekmektedir. Çocuk, olumsuz davranışın sonuçlarını yaşayacak şekilde cezalandırılmalıdır. [104]

Ayette zikri geçen cezanın, suçun misli (aynı) olması kavramı, bazı eğitimcilerin ileri sürdüğü (tabiî ceza) kavramına da yakın bir sistemdir.[105] Bu sistemde insaf, edep ve güzellik gibi iyi huylar şefkat, merhamet gibi insani duygular başlıca temellerdir. Ancak, amacına  ulaşabilir.

Ceza, itaate alıştırma, itaati meydana getirme metodudur. Ancak, itaat etmesini bilen kişi muhatabına itaat telkin edebilir. Kendi kendini idare edebilen kişiler emretmesini bilirler.[106] Öyle ise, çocuğun kendi kendini ve zamanı gelince de başkasını idare edebilmesi için itaatkâr davranışları benimsemesi gerekir. Eğer bu önemli şart çocukta kendiliğinden oluşmuş veya doğuştan gelmiş ise, artık o çocuk için ceza verme metoduna başvurmanın gereği yoktur. Fakat çocuğun davranışlarında, ne doğuştan, ne de daha sonra oluşmuş, itaatkâr bir tutum görülmüyorsa, onda cezaya başvurmak suretiyle itaatkâr temayüller oluşturmak eğitimcinin görevidir. İtaatkâr temayüllerden maksat, dış görünüş itibariyle di­sipline olmak demek değildir. Disiplin ve otoriteyi çocuğun benli­ğinde hissetmesi, bunun yararına inanması ve bu duygular sebe­biyle olumsuz bazı davranışlardan vazgeçmesidir. Aksi takdirde eğitimle ceza kavramlarının yan yana gelişi son derece çirkin bir manzara sergiler.[107] İşte bu görüntüden dolayı bir çok pedagog, eğitimi, eğitmek maksadı ile çocuğu rahatsız etmek suçu gibi gör­müşler, eğitimciyi, çocuğun tabii hareketlerine müdahaleden men etmek istemişlerdir. [108]

Ceza konusundaki bütün bu düşünceler eğitim hususunda bir nevi gelişme olarak kabul edilmiş bile olsa, bunlar bize otorite de­nen o kuvvetlendirici tadı kaybettirmemelidir. Yoksa ailede eğitim zayıflar ve tatsızlaşır. Baskı yolu ile kişiliğin gelişmeyeceğini, bi­lakis, ferdi, büyük tehlikelere sürükleyeceğini iddia ederek, en iyi eğitimin hiç bir şeyi yasaklamayarak, öğütler vermeden, teşvik etmeden, haylazlıkta çocuğa müdahele etmeden, tam bir hürriyet içinde yetiştirmek olduğunu ileri sürenler; kastettikleri anlamda bir hürriyet disiplininin gelişmesini, insanın manevi hayatının derinliklerinde yatan ve ancak, ferdi yapımızın ve ferdiyetçiliği­mizin basit isteklerine karşı koyarak, sağlayabileceğimizi, aksi halde gerçek kişiliğimizi, menfaatlerimizin tutsağı olarak geliş­tirmemize sebep olabileceklerini unutmamalıdırlar. İnsan ferdi­yetçi tutkularına kendi kendine gem vuramaz, dış müdaheleye ih­tiyaç duyar.

Otoritenin üç yönlü bir eğitim değeri vardır.

1- Otorite, disipline etmek suretiyle, çocuğun zaaf ve kaprisle­rine göre hareket etmesini önler. Ona dıştan gelen bir engel çıka­rır.

2- Çocuğun aile içindeki yerini belirler.

3- Çocuğa kendine hakim olmayı öğretir. İradesini kuvvetlendi­rir. Böylece hürriyetten doğan şımarıklığın tutsağı olmasını önler.


Fakat gene de bu avantajlar, bize, otoriteyi zulme götürme hak­kını vermez. Hele hele aile yuvasındaki sıcaklık ve şefkat duygu­larının oluşturduğu ortamı yok etmemizi hiç gerektirmez. Eğitim olayında ferdi özellikleri ve şefkat duygularını göz ardı etmek, eğitsel faaliyetleri öldürür. Şurası hiç hatırdan çıkarılmamalıdır ki: çok ağır otorite altında zayıf kişilikler, zahiren boyun eğer, kuvvetliler ise, gittikçe sertleşir. Bu soğuk ortamda hiçbir zaman iyi tohumlar yeşermez.[109]

Bundan dolayıdır ki otorite ile boyunduruğun, ceza ile zulmün, hürriyet ile şımarıklığın çok hassas olan dengelerini iyi belirle­mek, birinin esprisini elde etmeye çalışırken diğerinin hududuna girmemeye kesinlikle dikkat etmek gerekir. Yoksa cezalandırmak suretiyle engel olmayı umduğumuz, yanlış davranışlar, kayıtsız­lıklar ve dikkatsizlikler tekrarlanır kötü alışkanlıklar yerleşir. Böylece amaçlarımızı gerçekleştiremeyiz.[110] Çünkü bu tutum çocuğun kafasında, yapılan hata ile cezadan dolayı duyulan acı arasında, kurulması gereken bağ ve çağrışımı ikinci plana atıp, inat ve kızgınlık gibi duyguları ön plana çıkartır. Böylece elde etmeyi arzuladığımız sonucu gerçekleştiremez, sadece çocuğa eziyet et­mekle kalmış oluruz.

Ceza verilirken dikkat edilecek hususlar şu başlıklarda topla­nabilir:

1- Çocuk aşağılanmamalıdır.

2- Tehdit edilmemelidir.

3- Rüşvete alıştırılmamalıdır.

4- Çocuktan söz alınmamalıdır.

5- Aşırı koruyuculuktan kaçınılmalıdır.

6- Söz gereksiz yere uzatılmamalıdır.

7- Körü körüne itaat ve anında söz dinleme beklenmemelidir.

8- Aşırı hoşgörü ve aşırı şımartmaya meydan verilmemelidir.

9- Tutarsız kural ve sınırlamalardan kaçınılmalıdır.

10- Yaşa uygun olmayan kurallar konmamalıdır.

11- Çocukta suçluluk duygusu uyandıracak disiplin yöntemle­rine  başvurulmamalıdır.

12- Bir davranış sonunda engellenemeyecekse çocuktan başlangıçta istenmemelidir.[111]

Ayrıca çocuk ve ceza yan yana getirildiğinde İslam hukukçula­rının ve eğitimcilerinin şu ilkeleri ortaya koyduğu bilinmelidir.

a) Çocuk, yaşı itibarı ile sorumlu tutulamaz.

b) Küçük çocuklara bedensel ceza uygulanamaz.

c) Bedensel cezaya başvurulursa, bunun amacı sadece eğitmek olmalıdır.

d) Vurulacak yerler sınırlandırılmıştır.

e) Vurma miktarı sınırlandırılmıştır.

f) Vurma aletleri sınırlandırılmıştır.
[112]

Birbirleriyle çok yakın etki-tepki ilişkileri içinde olan ceza ve hürriyet kavramları, hassas ve karmaşık yapılarından dolayı pe­dagoglar arasında bir takım görüş ayrılıklarına sebep olmuştur. Ceza konusundaki değişik fikirler, bu gün de devam ederken, hü­manist filozof ve pedagogların gayretiyle bir ceza nevi olan daya­ğın eğitim aracı özelliği taşımadığı kaide olarak kabul edilmiş ve dayak eğitsel faaliyetlerden çıkartılmıştır.

Kur'an'da çocuğa dayak atılması ile ilgili bir tavsiye mevcut olmadığı gibi Kitab-ı Mukaddes'te bahsedilen  "disiplin sopası"[113] gibi bir kavrama da yer verilmemiştir. Ceza konusundaki hüküm ise şudur.

"Eğer ceza vermek isterseniz, size yapılanın aynı ile mukabele edin. Sabrederseniz andolsun ki bu sabredenler için daha iyidir."[114]

Ayete göre yapılan bir hatayı cezalandırma hareketinin eğitim değeri taşıyabilmesi için, ceza, hatanın misli veya benzeri olmalı­dır. Kesinlikle hatayı aşmamalıdır. Daha iyi sonuç verecek hareket ise, sabredip, o hatayı affedebilmektedir.

Cezaya bu şekilde esnek bir ölçü konması onun karakteristiğin­den gelmektedir. Cezanın yapısı bizi esnek bir tutuma mecbur et­mektedir. Bundan dolayı Kur'an'da mutlak ceza veya mutlak af diye bir ölçü konmamıştır. Eğer çocuğun eğitimine yararı olacaksa, hataya göre bir ceza verilmeli, aksi takdirde af yoluna gidilmeli­dir.

Kur'an'ın ceza karşısındaki bu esnek tutumu İslam eğitimcile­rine de adeta yansımıştır. Onların içinde, belirli şartlarda cezaya izin verenler olduğu gibi cezaya karşı olanlar da vardır. Birinci grubun içinde yer alan İbn Sahnun, belirli suçlara on vuruşa kadar ceza verilebileceğini, Kur'an okumadaki hataların ise en çok üç vuruşla cezalandırılabileceğini söylemektedir. Yiyecek ve içecek­ten mahrumiyet cezasının verilemeyeceğini söyleyen İbn Sahnun, öğretmenin cezalandırmasının zulüm boyutlarına hiçbir zaman vardırılmamasını istemektedir.

İbn Sahnun'un bu konudaki takibçilerinden Kabisî, her çareye başvurduktan sonra, amaç elde edilmezse son olarak dayağa başvu­rulabileceğini belirtmektedir.

İbn Mıskeveyh ise suç işleyen çocuğun, ilk seferinde affedilme­sini, ikinci seferinde dikkatinin çekilmesini ve azarlanmasını, daha sonra kulağının çekilmesini ve sonunda hafifçe dövülmesini tavsiye eder. Eğer bu da fayda etmezse, çocuğun bir müddet kendi haline terk edilmesini ister.

Büyük İslam düşünürü Gazali de dayağa son çare olarak başvu­rulabileceğini kabul eder. İbn Kayyım el-Cevzi de on vuruşluk sı­nıra riayet eden bir tutum izler. [115]

Dayak konusunda nisbeten radikal sayılabilecek görüşü ise İbn Sina ileri sürmektedir. İbn Sina, tenbih, kınama, azarlama gibi usullerden sonra tavsiye ettiği dayağı, az fakat etkili (acıtıcı) keli­meleri ile tarif eder. Dayağın şiddetinin ölçüsünü çocuğun kafa­sında bundan sonrakinin daha da şiddetli olacağı yolunda bir fikir uyandıracak boyutlarda olması olarak tayin eder.[116]

Bu eğitimcilerden farklı olarak cezaya ve özellikle dayağa karşı olan eğitimciler de vardır. Bunlardan Maverdi, İbn Haldun, Taşköprizade, Erzurumlu İbrahim Hakkı sayılabilir.

Din eğitiminde mükafat ve cezanın etkileri son yıllarda bir an­ket araştırmasına konu edilmiştir. M. Emin Ay'ın gerçekleştirdiği bu araştırma hem okul hem de aile bazında yapılmıştır. [117]

Cezayı gerektiren konular, hiçbir surette mükâfat vererek halle­dilmeye çalışılmamalıdır. Cezanın en ileri noktası olan dayağın eğitimciler tarafından olumsuz karşılanması, onu, mutlak an­lamda mahkum etmek anlamma alınmamalıdır. Dudson, böyle bir anlayışın modern eğitimi bilmemek olduğunu söyler. "Dayağın her türlüsünün çocuğa faydasını hiç kimse ileriye sürmez. Fakat özel­likle saldırgan çocukların dövülmeden iyi yetişeceğini söylemek de pek yerinde değildir. Böyle bir kanaatle yetiştirilen çocuğun psiko­lojik açıdan sağlıklı olacağını söylemek bir hayli zordur"[118] der. Ona göre dövme, gaddarlık ve sadistlikten uzak olmalı. Çocuğu aşağılayıcı biçimde olmamalıdır. Vururken yüz yerine kaba etler tercih edilmeli, ve dayak sınırlı tutulmalıdır. [119]

Dudson ayrıca kızgınlıkla çocuk dövmeyi de tasvib ettiğini, si­nirlerin yatışmış olduğu bir zamanda atılacak dayağa çocuk tara­fından hiç bir anlam verilemeyeceğini ileri sürer. Biz bu kanaati taşımıyoruz. Çocuğu anne-babanın öfke boşaltma hedefi haline geti­recek bu düşünce, anne-baba-çocuk ilişkilerini zedeler. Onun için sinirli ve kızgın halde çocuğu dövmenin faydalı olacağını sanmı­yoruz. Zaten dayağa eğer ona gerçekten ihtiyaç duyarsak başvurabi­leceğimiz bir araç olarak bakmak herhalde en doğru tavırdır. Dudson'da kitabının bir yerinde çocuk dövmenin anne-babanın ku­suru olduğunu itiraf etmekte "Hiç kusursuz anne-baba olsak, çocuklarımızı dövmememiz gerekir." der.[120] Yörükoğlu da modern eği­timin dayağı reddettiğini ama kendisinin kişisel olarak dayağı, zaman zaman başvurulduğunda faydalı olarak bir usul olarak gör­düğünü söyler. [121]

Eğitimde cezanın insandaki korku psikolojisi üzerine oturtul­duğunu biliyoruz. Din eğitiminde ayrıca çocuk için onu korkutma­nın bir yöntem olduğunu düşünen anne-babaların varlığı da bili­nen bir gerçektir. Çocuğu gizli güçlerle özellikle cehennem ve ateş korkusu ile Allah'ın azabı, çarpması, taş yapması gibi esrarengiz tehditlerle korkutarak eğitmeye çalışmanın yanlışlığı; sevgi, şef­kat, rahmet ve merhamet peygamberinin getirdiği dinin eğitim il­kelerine olan zıtlığından açık seçik ortaya çıkmaktadır. Bu tutum, dini, bir sevgi halesi olmaktan çıkarıp bir korku heyulası haline dönüştürmektedir. Bu alanda işlenebilecek cinayetlerin en büyüğü rahmeti ile kainatı kuşatan Yüce Varlığın, bir korku sembolü ha­line dönüştürülmesidir.

Bu noktada ölüm korkusuna da temas etmek gerekmektedir. Din olgusu bir bakıma insanın en büyük korkusu olan ölüm korku­sunu aşmak ve yenmek içindir. Ölüm korkusu ve onun oluşturduğu bırakılmışlık, yalnızlık, çaresizlik, boşlukta kalma gibi korku ve endişelerin en etkili karşıtı din duygusudur. Din, bunların gide­rilmesi için kullanılır. Ölüm ötesi hayat sadece dinde vardır. Öyle ise eğitimde din ile ölüm korkusu özdeşleştirilerek kesinlikle yan-yana getirilmemelidir. Din duygusu, bu korkuları yenerek yaşama sevincine kaynaklık işlevini yüklenmiştir. Eğitimde de onun bu özelliği öne çıkarılmalıdır. [122]




[85] İ. Canan, Hz. Peygamber'in Sünnetinde Terbiye, s. 285.

[86] A.T. Jersüd, Çocuk Psikolojisi, s. 373

[87] F. Kanat, Kısaltılmış Pedagoji, s. 71.

[88] Ceza, bir bakıma sosyal hayatın zorunlu bir fonksiyonudur. Dış düzeni korumak için cezaya başvurulması tabiîdir. Zira, cezanın yarattığı korku ve acı sayesinde çocuklar anti-sosyal hareketlerde bulunmaktan ve toplumun rahatını kaçırmaktan çekinirler (F. Kanat, Kısaltılmış Pedagoji, s. 71). F. Dodson, Çocuğunuzu Tanıyor musunuz?, s. 17-18; A. Yörükoğlu, Çocuk Ruh Sağlığı, s. 155.

[89] L. Navaro, Beni Duyuyor musunuz?, s. 37-38, 60-63.

[90] L. Navaro, a.g.e., s. 66.

[91] F. Dodson, Çocuğunuzu Tanıyor musunuz?, s. 201-226.

[92] M.E. Ay, Din Eğitimi ve Öğretiminde Mükafat ve Ceza, s. 43.

[93] L. Navaro, Beni Duyuyor musunuz?, s. 40 *7

[94] B. Bayraklı, Islâmda Eğitim, s. 169.

[95] Bak, Adem, Nuh, Hud, Salih, Şuayb peygamberler ve Fravun, Karun kıssa­ları.

[96] Tevbe, 9/115; Enam, 6/131, İsra, 17/15.

[97] H.B. Cantay, Kur'an-ı Hakîm ve Meali Kerim, s. 300 (dipnot)

[98] M. Vehbi, H. Beyan, c. V, s. 2136.

[99] F. Kanad, Kısaltılmış Pedagoji, s. 51.

[100] İ. Canan, Hz. Peygamber'in Sünnetinde Terbiye, s, 287-288.

[101] Nahl, 16/126.

[102] M. Vehbi, H. Beyan, c. VII, s. 2924.

[103] F. Dodson, Çocuğunuzu Tanıyor musunuz?, s. 225.

[104] L. Navaro, Beni Duyuyor musunuz?, s. 38.

[105] J.J. Rousseu, Emil, s. 63.

[106] J. Leiff, G. Rustin, Genel Pedagoji, s. 129

[107] J. Leiff, G. Rustin, a.g.e., s. 132.

[108] J. Leiff, G. Rustin, a.g.e., s. 136.

[109] C. Savard, Çağdaş Pedagojiden Seçmeler, s. 152

[110] F. Kanat, Kısaltılmış Pedagoji, s. 71.

[111] F. Dodson, Çocuğunuzu Tanıyor musunuz?, s. 227-234.

[112] M.E. Ay, İslam Hukuku Kaynaklarına Göre Pedagojik Açıdan Çocuk Eğitiminde Dayak Cezasına Getirilen Sınırlamalar, Uludağ Üni. İlahiyat Fak. Dergisi, c. III, s. 225.

[113] "Çocuktan te'dibi esirgeme.

Çünkü onu değnekle döversen ölmez.

Onu değnekle döversin.

Ve canını ölüler diyarından kurtarırsın."

Kitab-ı Mukaddes, Süleyman'ın Meselleri Bab, 23, Ayet 13-14.

"Değnek ve te'dib hikmet verir.

Fakat kendi haline bırakılan çocuk anasını utandırır. "

Kitab-ı Mukaddes, Süleyman'ın Meselleri, Bab; 29, Ayet 15.

Protestanlığın  kurucusu Lüther,  çocuğun  yaramazlıklarını ancak dayağın önleyeceğini söyleyerek, Kalvenizmin temsilcisi Wesley, çocuğun iradesini kırmak için günde on defa kırbaçlanabileceğini söyleyerek dayağı savunmuşlardır.

[114] Nahl, 16/126.

[115] M.E. Ay Din Eğitimi ve Öğretiminde Mükafat ve Ceza, s. 50-55.

[116] A. Dodurgalı, İbn Sina Felsefesinde Eğitim, s. 178.

[117] Geniş bilgi için bak. M. Emin Ay, Din Eğitim ve Öğretimindede Mükafat ve Ceza.

[118] F. Dodson, Çocuğunuzu Tanıyor musunuz?, s. 17-18

[119] F. Dodson, a.g.e-, s. 221.

[120] F. Dodson, a.g.e., s. 222.

[121] A. Yörükoglu, Çocuk Ruh Sağlığı, s. 155.

[122] Y. Doç. Dr. Abdurrahman Dodurgalı, Ailede Çocuğun Din Eğitimi, İfav Yayınları: 98-109.