- Kuran'a göre İsâ Mesîh ve hıristiyanlık

Adsense kodları


Kuran'a göre İsâ Mesîh ve hıristiyanlık

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
Hadice
Fri 14 January 2011, 01:02 pm GMT +0200
Kur’an’a Göre İsâ Mesîh ve Hıristiyanlık


1039. Kur’an bütün insanlığa hitap eden bir kitaptır. Bu durumda onun diğer din mensuplarına olduğu kadar Hıristiyanlara da hitap ediyor olması normaldi. Kur’an’da anlatıldığı şekliyle İsâ (AS)’nın hayatı esas itibariyle iki görünüşe sahiptir: Onun bir insan olarak sürdürdüğü hayatı ve dünyaya gelişindeki özel ve ayrıcalıklı durum.

1040. İsa’nın kişisel hayatıyla ilgili olarak Kur’an, birçok yerde onun “bir Peygamber, halkını her şeyin yaratıcısı olan Allah’ın çizmiş olduğu doğru davranışların yoluna iletmek üzere Allah tarafından gönderilmiş bir elçi” olduğunu tekrarlayıp durur.

           “Hatırla ki, Meryem oğlu İsa: Ey İsrail Oğulları! Kuşkusuz ben, size Allah tarafından gönderilmiş bir elçiyim. Benden önce gelen Tevrât’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek adı Ahmed olan bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim, demişti…”1374

           Bir başka yerde geçen bir ayette de:

           “Ve o (İsâ), İsrail Oğullarına bir elçi olacak…”1375

           İsa da diğer bütün peygamberler gibi, saf ve temiz bir hayat sürmüştür. Kur’an bu konuda şöyle der:

           “O salihlerden olarak beşikte iken ve yetişkinlik halinde insanlara (peygamber sözleri ile) konuşacak.”1376

           Yine Kur’an, İsa’nın ağzından şu sözleri nakleder:

           “Kuşkusuz ben Allah’ın kuluyum. O bana Kitâb’ı verdi ve beni Peygamber yaptı; nerede olursam olayım O beni mübarek kıldı, yaşadığım sürece bana namazı ve zekatı emretti. Beni anneme saygılı kıldı; beni bedbaht bir zorba yapmadı.”1377

           Yine Kur’an şunları tekrarlar:

           “O (İsa) sadece kendisine bol bol nimet ve rızık verdiğimiz ve İsrail Oğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.”1378

           Başka bir âyette ise şu konu üzerinde durmaktadır:

           “Ne Mesîh ve ne de Allah’a yakın melekler, Allah’ın kulu olmaktan geri dururlar.” (Nisâ: 4/172)

           Bu arada hatırlatalım ki Kur’an, “Allah’ın Kulu” deyimini Muhammed (AS) de dahil bütün peygamberler için kullanmaktadır. Allah yegâne hüküm sahibi varlık olduğuna göre, aşağıdaki âyetteki şu ifadelerin bizi şaşırtmaması gerekir:

           “Göklerde ve yerde olan herkes istisnasız, kul olarak Rahmân (olan Allah’ın huzurun)a gelecektir.”1379

           Bir başka ayette (Zuhruf: 43/19), meleklerin de Allah’ın kulu oldukları belirtilmektedir.

1041. İslâm inancına göre mucizeler, Allah’ın işleyip yapmış olduğu, genellikle tabiat olayları gibi fiillerdir. Allah, böylece göndermiş olduğu peygamberlerin doğruluk ve gerçekliğine bir kanıt olmak üzere ve böylece ilâhî tebliği yaymakla görevli Elçilerinin öğretimi karşısında onların hitap ettiği kişileri inatçılıktan ve ayak diremekten vazgeçmeye ikna eder. Bu hususta peygamberler asla mucizeye ihtiyaç duymazlar ve zaten onlar kendiliklerinden, tek başlarına mucizeler gösterme gücüne de sahip değillerdir. Mucizeleri tek başına yaratıp yapan ancak Allah’tır. Kur’an’da İsa (AS) ile ilgili olarak sıralanan mucizeler, yani Allah’ın İsa’ya yardım etmek için yapmayı istediği şeyler, önce doğumu sırasında yaşanan olaylardan başlayarak, dünyaya gelişi ve daha sonra da, aşağıda ele alacağımız başka konuları kapsamaktadır. Kur’an’a göre İsa, insanlar arasından herhangi bir babası olmaksızın dünyaya gelmiştir. Kendisinin bir çocuk dünyaya getireceğini bildiren ilâhi hitap karşısında:

           “Meryem: Rabbim! dedi, bana bir erkek eli değmediği halde nasıl çocuğum olur?”1380

           Nuh, İbrahim, Yahya (Jean-Baptiste), kısacası bütün insanoğlu için bir baba ve bir de anne söz konusudur;1381 ancak az önce gördüğümüz ayette, İsa (AS):

           “Beni anneme saygılı kıldı” (Meryem: 19/32),

           derken, sadece annesinden bahsetmektedir. Ayrıca, İsa’nın doğumu ile ilgili olarak Kur’ân’da bütün bu anlatılanlar,1382 çocuğun, namus ve iffeti Allah tarafından doğrulanan bir “bâkire”den dünyaya geldiği esasına dayanmaktadır; ve nihayet Kur’an’ın doğruladığı bir hakikat daha vardır:

           “Allah katında İsa’nın durumu, Adem’in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı. Sonra ona “Ol!” dedi ve oluverdi.”1383

           Dikkat edilirse burada bir çocuğun babasız dünyaya gelişi, birincisine göre kolay bir şeydir: Gerçekten de Allah, Âdem’i (ve Havva’yı) ne annesi ne de babası olmaksızın yaratmıştır. Bu Allah’ın bir lutfudur; ve tıpkı Nuh’u Tufan’dan, İbrahim’i Nemrut’un ateşinden kurtardığı, ve Musa ile konuştuğu gibi, İsa’yı da babasız olarak dünyaya getirmiştir. Böyle bir özellik, o kimseyi insanlığın üzerine çıkarıp ilâhî bir seviyeye ulaşmasını sağlamaz ama, her peygamberin kendisini farklı kılacak bir özelliği olmuştur. Aksine bu mucizeler istisnai olaylar olup, sadece Tek olan Allah’ın Mutlak Kudret sahibi olduğunu kanıtlar.

1042. Kur’an’da şöyle bir âyet vardır:

           “Şüphesiz ki o, kıyametin (ne zaman kopacağının) bilgisidir. Ondan hiç şüphe etmeyin ve ona (Muhammed’e) uyun; çünkü bu, dosdoğru yoldur.” (Zuhruf: 43/61)

           Ayetin başında yer alan O zamirinin neyin veya kimin yerine kullanıldığını açıklarken tefsir bilginleri sıkıntıya düşmüşlerdir. Bunlardan bazıları O zamirinin İsa’yı temsil ettiğini söylemiştir. Biz ise bunu Kur’an’ın yerini tutan bir zamir olarak kabul edenlerin görüşünü tercih ediyoruz. Zira Kur’an, vahiy yoluyla inmiş Kutsal kitapların hepsinden daha fazla Öte Dünyadan bahseder ve Kıyamet Gününü, öldükten sonra dirilmeyi, Hesap Gününü, Cenneti, Cehennemi, Cennetten sonra olacak şeyleri tasvir eder. Bu âyetin sonunda tartışmasız olarak Muhammed (AS)’den bahsedilmesi de bizim bu tefsirimize uygun düşmektedir. Bu arada şunu belirtelim ki, Hıristiyanların inancına göre İsa, “çarmıha gerilip” idam edildikten sonra göğe çıkmıştır ve “hem canlıları ve hem de ölüleri hesaba çekmek” üzere tekrar yeryüzüne inecektir. Allah’ın onu kendisine yükselttiğini (urûc) kabul eden Kur’an (Nisâ: 157-158) ise onun tekrar yeryüzüne ineceğinden bahsetmez. Ancak hadiste de aynı konuya değinilmektedir (bk. Müslim, 52,. Nº 110, 116):

           “Yeryüzü adaletsizlik ve zulüm ile dolduğu zaman “O”, Muhammed ümmetinden biri olarak yeryüzüne dönecek, Deccâl’i öldürerek, zamanın Müslüman Halifesi el-Mehdî Muhammed ibn Abdillah ile işbirliği yapacak vs. ..ve ölümünden sonra yeryüzü tekrar küfre dalacak ve o zaman dünyanın sonu (Kıyamet Günü) gelecektir.”

           Ahmed ibn Hanbel’den (bk. 5/13) nakledilen metninde ise, şunları okuruz:

           “Sonra İsa, Muhammed’in (Resûllüğünü) tasdik eden ve onun milletinden (yani ümmetinden) biri olarak yeniden (dünyaya) gelecektir.”

           Başka bir hadiste de şunları okuruz:

           “Meryem’in oğlu sizin aranıza inip geldiği saman, imamınız sizin kendi içinizden (Müslümanlar arasından) biri olacaktır” (bk. Buhari, 60/49/2)

1043. Kur’an’a göre İsa’nın diğer özellikleri arasında şunlar göze çarpmaktaydı: O, henüz beşikteki bir bebek iken konuşmuştu;1384 Allah’ın izniyle körleri tedavi edip, çamurdan yapılmış kuş heykellerine can verme ve ölüleri diriltme yeteneğine sahip olduğunu ifade etmiştir.1385

1044. İsa’nın sıfatları arasında sayılan “Allah’ın Ruhu”, “Allah’ın Kelimesi” ve “Rûh’ul’-Kudüs tarafından yardım edilmiş” gibi özellikler çok karmaşık bir nitelik taşımaktadır:

           “Ey Ehli Kitap! Dininizde aşın gitmeyin ve Allah hakkında, gerçekten başkasını söylemeyin! Meryem oğlu İsa Mesih ancak Allah’ın Resulüdür. (O), Allah’ın Meryem’e ulaştırdığı “kün: Ol” kelimesi(nin eseri)dir. Ondan bir ruhtur. (Onun tarafından gönderilmiş, yahut teyit edilmiş, yahut da Cebrail tarafından üfürülmüş bir ruhtur) Şu halde Allah’a ve O’nun peygamberlerine îman edin: “Tanrı üçtür” demeyin, sizin için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Allah ancak bir tek Allah’tır. O çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi onundur. Vekil olarak Allah yeter.”(Nisâ: 4/171)

           “O Peygamberlerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Allah onlardan bir kısmı ile konuşmuş, bazılarını derece derece yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa’ya açık mucizeler gösterdik ve onu Ruhu’l-Kudüs ile güçlendirdik.” (Bakara: 2/253; Ruhu’l-Kudüs hakkında bk. İsrâ: 17/85).

1045. Bana öyle geliyor ki, Kur’an, (örneğin Hıristiyan’lar arasında) halen yaygın olan terimlerin kullanılmasına izin vermektedir. Ancak o, bu terimlere saf tek tanrıcılık inancına uygun yeni bir anlayış ve kavrama biçimi yüklemektedir. Peygamberlerin ve hattâ sıradan insanların1386 bile imdadına koşan melekler Kur’an’da “Ruhu’l-Kudüs” adıyla sık sık ele alınmaktadır. (Burada hatırlatalım ki, Muhammed (AS) bir hadisinde, nazmettiği şiirler aracılığıyla Allah yolunda mücâdele eden sahabesi şâir Hassân ibn Sabit gibi peygamber olmayan bir kimse için de bu terimi kullanmış ve bu şiiri yazdığı sırada Ruhu’l-Kudüs’ün kendisine yardıma geldiğini beyan etmiştir.)1387 Dolayısıyla, bu terim kesinlikle peygamberlikle doğrudan ilişkili bir sıfat, bir özellik değildir. “Allah’ın Sözü” ya da “Kelimesi” ise, Allah’ın emir ve irâdesi dışında bir anlam taşımıyor gibi gözükmektedir. Allah “Ol” demiş ve kâinat da oluvermiştir; aynı şekilde Allah, Meryem’in üzerine Söz’ünü (Kelime’sini) atıp bırakmış ve bu sayede o, İsa’nın annesi olmuştur. Yine hatırlatalım ki Kur’an, İsa ile ilgili olarak “Allah’ın Sözü” ve “Allah’ın Ruhu” terimlerini kullanmakla birlikte, hiçbir zaman “Allah’ın Oğlu” terimini kullanmaz. Bu, çok uzak da olsa bir antropomorfizm (Allah’ı insan şeklinde düşünme) ihtimalinin önüne geçmek içindir. Benzer terim ve ıstılahları kullanan bütün dini inanışlara karşı İslâm’ın açtığı bu şiddetli mücadele, tektanrıcılık anlayışını temizleyip saflaştırmak, Tek ve Bir olan Allah’ın zâtını yüceltmekten başka bir amaç taşımamaktadır. Gerçekten de Yahudilerde, “Allah’ın Çocukları”, Çinlilerde “Göğün Oğulları”, Japonlarda “Güneş’ten İnen”, Eski Yunanlılarda, Brahmanlarda vb. “Tanrıların Soyundan Gelenler” şeklinde dinsel terimler vardır. Allah’ın (hâşâ) “babamız” olarak gösterilmeye çalışılması çok ilkel bir yaklaşımdır. Resulullah (AS), her biri ayrı bir sıfatı temsil etmek üzere Allah’ın “doksan dokuz” güzel adı (Esmâ’ul-Hüsnâ) olduğunu söylemiştir: O, Allah’tır, Yaratan’dır, Rahmân’dır, her şeyin sahibi ve efendisidir, Öldüren ve Yeniden diriltendir, Ödüllendiren ve Cezalandırandır vs… İslâm, dil imkânlarının gelişip ilerlemesi ve en soyut düşüncelerin bile ifade edilmesine yetecek imkân ve yeteneklere kavuşulması sayesinde, artık bizim, örneğin aile topluluğunda diğer sıfatları arasında “bizi besleyen, ve gerekirse bizi cezalandıran, bizden daha büyük, daha kudretli ve daha akıllı bir varlığı belirtmek için”, ailevi ilişkilerde kullandığımız baba terimine artık ihtiyacımız olmadığını ısrarla belirtir. Hıristiyanlıktaki Teslis (Üçleme) inancı, Tek Tanrıcılığa uygunluk arz etse ve hiç bir şekilde “üç Tanrı”yı temsil etmese bile İslâm, “eşyayı kendisine özgü isim ve kelimelerle ifade etmek gerektiğini” söyler.

1046. Gerçeği söylemek gerekirse, Hıristiyanlık, tarih sahnesine çıktığı çok uzun yüzyıllar boyunca bütünlüğünü koruyamamıştır. Örneğin, Sosiniyenler1388 ve Unitaristler1389 ile Katolikler arasında hiç bir ortak yön bulunmamaktadır. Bir yandan Arianizm,1390 diğer yandan Blachère vb. tarihçilerin1391 işaret ettiği Koliridiyenler gibi Meryem’e tapmaya varacak kadar ileri gidenler, aynı konunun ikinci bir örneğini oluştururlar. Günümüzde sadece “Science Chrétienne” (Hıristiyan İlmi) mezhebinin taraftarları arasında bile öyle ayrılıklar ortaya çıkmıştır ki, bu mezhebin bir “düşünce topluluğu” mu, yoksa “inanç topluluğu mu” olduğunu belirlemek oldukça güçtür. Her birinin birbirine yönelttikleri itham ve töhmetler bir yana, bunların hepsi de gerçek Hıristiyanların kendileri olduğunu iddia ederler. Ne yazık ki bu durum, dünyadaki bütün dini cemaatlerde oldum olası görülen bir durumdur. Bir Katolik ve hatta bir Protestan’ın, Kur’an’da geçen ve “Hıristiyanların, Allah’ın dışında kendilerine papaz ve rahipleri Rab edindikleri”1392 mealindeki âyetteki ithamı ele alarak, Kur’an’ı doğru olmayan, haksız bir şey yapmakla suçlaması kolaydır. Ancak azizlerin kutsallığına ve beşerî varlıkların (Peygamberler dışında) kusursuz olabileceğine olan inanışlarda aşırıya kaçan mezhepler, geçmişte olduğu gibi bugün de vardır. Hattâ bu âyetlerde yer alan tespitlerin, Muhammed (AS) ile aynı çağda yaşayan Hıristiyanlara ait olduğu da düşünülebilir. Örneğin bu durumu, İsa A.S.’nın şu gayet kesin ve sağlam sözü ile mukayese edelim:

           “Sakın benim Tevrat (‘daki Şeriat)’ı yahut Peygamberleri (n Kitaplarını iptal) etmeye geldiğimi sanmayın. Ben yıkmaya değil, ikmal etmeye geldim. Zira, gerçekten ben size şunu söylüyorum: Gökyüzü ve yeryüzü yok olup gitmeden ve her şey olup bitmeden önce, Şeriat’ın tek bir harfi bile yok olmayacaktır. Öyleyse, onun en küçük bir kuralını bile kim bozar veya insanlara da aynı yanlış şeyleri öğretirse, göklerin hükümranlığında kendisine en küçük denilecektir; aksine, kim onları doğru bir biçimde yerine getirir ve öğretirse, o da göklerin hükümranlığında büyük (azim) muamelesine tabi tutulacaktır.” (Matta İncili, 5: 17-19)

           Yine Matta İncili’nde şöyle denilir:

           “Size emrettiğim her şeyi gözetmelerini onlara öğrettiğiniz zaman…” (Matta, 28/20)

           İsa (AS)’nın verdiği bu talimat ve emirlere rağmen uygulamada neler olduğuna bir bakalım:

           ‘‘Ruhu’l-Kudüs ve biz, yapılması kaçınılmaz olan şu emirlerden fazlasını size yüklememeye karar verdik: Putlara kurban edilen hayvanların etinden, kandan ve boğulmuş hayvanların etlerinden ve zinadan çekinin. Bunlardan sakınırsanız iyi edersiniz” (İncil, Havarilerin İşleri, 15: 28-29).

           Bir de Aziz Paul’ün şu tasdikine bakalım:

           “İsa, Şeriat’ın (Tevrat’ın) sonudur” (İncil, Romalılara Mektup, 10/4).

           Oysa İslam’da, dini ya da dünyevi alanda yetkili kim olursa olsun, Allah’ın ya da O’nun gönderdiği Peygamberin sözünü iptal veya ilga edemez.

1047. Kur’an’a göre İsa’nın çarmıha gerilmesi de önemli bir şey değildir. Gerçekten, Kur’an’da insanların kurtuluşu için (hâşâ) Allah’ın oğlunun ölümü kesinlikle söz konusu edilmemektedir: Her insan, bu dünyada yaptığı işlerden dolayı Allah’a karşı bireysel olarak sorumludur; ve Allah, onu kendi adalet ve bağışlama ölçütlerine göre, mükâfatlandırır, affeder ya da cezalandırır. Bununla birlikte Kur’an, İsa’nın bizzat çarmıha gerilmek suretiyle idam edildiğini tarihsel bir gerçek olarak kabul etmez ve bu işi yapanların bir benzerlik dolayısıyla yanıldıklarını ifade eder.1393 Yine burada, bu tür tarihi yaklaşımların sadece Kur’an’a has bir görüş olmadığını; aslında Hıristiyanlar arasındaki Modalist’ler ve Gnostiklerin de aynı görüşte olduklarını hatırlatmak gerekmektedir.

1048. Bu çeşit bazı ayrılıklar dışında Kur’an, Hıristiyanlar konusunda genellikle çok hoşgörülü bir tutum sergiler: Onları, sıradan inançsız ve küfre sapmış kimselerden üstün tutar; çünkü onlara “Kutsal kitabın sahibi kimseler” (Ehli Kitab) olarak bakar. Bu bağlamda, bir Müslüman erkek bir Hıristiyan kadınla nikahlanırsa -ki putperest yahut Allah inancı taşımayan bir kadınla nikahlanması haramdır-, bu kadın isterse kendi dininde kalma hakkına sahiptir ve ibadetlerini yerine getirebilmek için kiliseye bile gider.1394 Hatta bazı İslam Hukukçuları, kendi dininde yasaklanmadığı için, o kadının şarap bile içebileceğini savunurlar. Ve o kadın, bir Müslüman erkeğin karısı olarak, bu konuda, yahut İslam ile Hıristiyanlık arasındaki diğer farklılıklar nedeniyle, hakkını ve özgürlüğünü kaybetmez.

1049. Kur’an’daki şu ifade belki daha şaşırtıcı ve daha beklenmedik bir şeydir:

           “… Onlar içerisinde iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da “Biz Hıristiyanlarız” diyenleri bulacaksın. Çünkü onların içinde keşişler ve rahipler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar.”1395

           Burada belki şöyle bir söz söylenmesi uygun olur: Kur’an, insanları yeni bir dine (başka bir deyişle ezeli ve ebedi dine), yani İslam’a davet ederken, eğer bunlar Allah inancına sahip bir dine mensup iseler, bu davete uymayıp Müslüman olmayanları, kendi dinleri konusunda asla ihmalkar davranmaya çağırmaz; aksine biz, Kur’an’da, gayet anlaşılır bir üslupla, bu insanların kendi dinlerinin gereğini yerine getirmeleri için ısrar edildiğini görürüz. Örneğin Kur’an, İsa’ya İncil’i verenin Allah olduğunu ve,

           “Onda hidayet ve nûr olduğunu,”1396

           hatta onun:

           “…İnsanlara doğru yolu göstermek üzere,”1397

           gönderildiğini ifade eder; ve sürekli olarak Hıristiyanların İncil’e sadık bir şekilde ibadetlerini yerine getirmelerini tekrarlar;

           “İncil’e inananlar, Allah’ın onda indirdiği (hükümler) ile hükmetsinler.”1398

           Aynı şekilde:

           “De ki: Ey Kitap ehli! Siz, Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirileni hakkıyla uygulamadıkça, (doğru) bir şey (yol) üzerinde değilsinizdir.”1399

           (Bu ayet, İslam Hükümetlerini, gayrı müslim tebaalarına hukuki ve adlî özerklik vermekle yükümlü kılmaktadır.)

1050. “Yahudilerle İlişkiler Bölümü”nde belirttiğimiz gibi, Kur’an, Muhammed (AS)’ın gelişinin, art arda gönderilen bütün peygamberlerce bildirilmiş olduğunu açıklar. Bu durumda, Hıristiyanların İncil’i baştan aşağı gözden geçirmeleri halinde muhakkak Muhammed (AS)’i tasdik edeceklerdir. Kur’an’daki şu ayeti hatırlatalım:

           “Yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî peygambere uyanlar …”1400

           İncil’le ilgili olarak ise, Kur’an, Muhammed (AS)’ın gelişini önceden haber veren bir çok bölüm bulunduğunu belirtir ki kuşkusuz en önemlisi şu ayettir:

           “Hatırla ki, Meryem oğlu İsa: Ey İsrail Oğulları! Ben size Allah’ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek, adı Ahmed olan bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim, demişti.”1401

           İlk İslami dönemlerden itibaren Müslüman bilginler, -örneğin H. 151 (M. 768) yılında vefat eden İbn İshak,1402- bu ayeti Yuhanna İncili’ndeki metinle (bk. 14/16) mukayese ederler:

           “Ben de Baba’ya yalvaracağım ve o da sizinle ebedi olarak1403 kalması için başka bir Teselliciyi (Ruhu’l-Kudüs) verecektir.”

           Yine Yuhanna İncili’nin başka bir bölümünde şu satırlar gözümüze çarpmaktadır:

           “Şimdi, beni gönderene gidiyorum; ve sizden kimse bana “Nereye gidiyorsun?” diye sormuyor. Ama ben size bunları söylediğim için yüreğinizi keder kapladı. Ne var ki ben size gerçeği söylüyorum; gitmem sizin için hayırlıdır, zira gitmezsem, Tesellici size gelmez; ama gidersem, onu size gönderirim. Ve o geldiği zaman, günah, adalet ve yargı konusunda dünyayı ikna edecektir (…) Size söyleyecek daha çok şey var; ama şimdi bunlara dayanamazsınız. Tesellici olarak o Ruhu’l-Kudüs gelince, gerçeğe giden tüm yolları size gösterecektir; zira o kendiliğinden konuşmayacaktır; ama duyduğu herşeyi söyleyip, bunları size haber vermeye gelecektir. O beni aziz kılacaktır; çünkü bende olanı alıp size bildirecektir. Babanın sahip olduğu her şey bana da aittir; bu nedenle, onun bana ait olanı aldığını ve bunu size ileteceğini söylüyorum.” (Yuhanna İncili, 16, 5-15)

1051. İsa’nın hangi Aramca kelimeyi kullandığı bilinmemekle birlikte, bu metinlerde geçen yunanca paraklètos sözcüğü, Tesellici ya da İdareci anlamına gelmektedir. İncil uzmanları, bu kelimenin eski Yunan dilinde (Grekçe) daha çok periklytos şeklinde kullanıldığını ve bunun tam olarak Kur’an’da geçen (Ahmed) sözcüğünün karşılığı olduğunu düşünmektedirler. Gelecek olan Tesellicinin sıfatının “en çok övgüye değer” ya da “yönetici” olmasının hiç bir önemi yoktur: Bir tek kişinin binlerce sıfatı olabilir. Burada şunu belirtmek uygun olacaktır ki, Hıristiyanlara göre, (İncil’de geçen ve) İsa tarafından önceden haber verilen gerçek Ruhu’l-Kudüs, “Pentecôte Günü” ortaya çıkmıştır. Ancak o sırada İsa’nın öngörüde bulunduğu her şeyi Onun da bildirmiş olduğu yolunda bir kayıt yoktur. Ruhu’l-Kudüs daima İsa ile beraber bulunuyordu. Ancak İncil’deki vurgu gayet kesin ve serttir:

           “Eğer ben gitmezsem, Tesellici size gelmeyecektir.”

           Bunun dışında, “Hakikat Ruhu”nun özellikleri ile ilgili olarak şunlar söylenebilir:

1052. Kur’an, birçok ayette, Allah’ın İsa’ya Ruhu’l-Kudüs aracılığıyla yardım ettiğini belirtmektedir.1404 Aynı Kur’an’a göre, diğer peygamberler de aynı yolla Allah tarafından teyit edilip desteklenmişlerdir: Bizzat Muhammed’in şahsı1405 ve Allah’ın diğer seçkin kulları da böyledir.1406 Yine, İsa, Allah’ın Ruhu aracılığıyla yaratılırken,1407 Âdem de, yine Kur’an’a göre1408 Allah’ın Ruhu vasıtasıyla yaratılmıştır. Bir başka ayete göre,1409 Ruh, “Allah’ın emri ve iradesi”nden başka bir şey değildir. Daha önce Allah’ın Sözü (Kelimesi) deyimini incelerken belirttiğimiz gibi, burada da, Kur’an’ın, Hıristiyanlar arasında yaygın biçimi değiştirmeyip, ona yeni bir mefhum kazandırdığını, saf Vahdaniyet (Tek Allah) inancının esaslarına uygun, herhangi bir antropomorfizmle (Allah’ın cisimde maddeleşmesi) karışmasına imkân tanımayacak bir anlam verdiğini görürüz. Kur’an’a göre,1410 İsa Mesih Allah’ın bir kuludur, Allah’a kulluk etmeyi asla küçümsemeyen ve sürekli olarak, etrafındaki öğrenci ve havarilerini sadece tek ve ebedî olan Allah’a ibadet etmeye davet eden bir insandır. Öte yandan İsa Mesih de annesi de, yeryüzünde oturan herkes gibi ölümlü ve fani varlıklardır.1411

Sonuç

1053. Buraya kadar gördüklerimizden, İslamiyet ve Hıristiyanlık arasında İsa-Mesih ile ilgili temel farklılığın şu iki noktada toplanmış olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır: “Allah’ın Oğlu” terimi ve Teslis (Üçleme) inancı. Dediğimiz gibi Kur’an, İsa’nın çarmıha gerilerek idam edilmesinin günahkar insanlar için bir kurtuluş vesilesi olduğu inancından hiç bahsetmez. Kur’an, İsa’nın çarmıha gerilerek öldürülmesini reddettiği için ve başka nedenlerden ötürü, bu konuya değinmeyeceğiz. “Allah’ın Oğlu” konusuna gelince; Tevrat’ta (Tesniye, 14: 1) da ifade edildiği gibi, çok önceden beri Musa, “Allah’a gerçekten teslim ve tabi olmuş” ve “İnanan ve inandığı şeyi bizzat yaşayan” bir kimse olabilmek için çok çalışmıştır. Nitekim bu yolda çaba gösterenler için Tevrat’ta şöyle bir ifade vardır:

           “Sizler Allah’ınız Yahova’nın oğullarısınız” (Tesniye, 14/1).

           Aynı şey, Allah’ın Davud Peygamber’e şu sözlerle hitap ettiği Mezmurlar (2:7) için de söylenebilir:

           “Rab bana şöyle dedi: “Sen benim oğlumsun! Ben seni bugün doğurdum.”

           İsa ise, İncil’lerde genellikle “İnsan Oğlu”, kimi zaman da “Allah’ın Oğlu” diye adlandırılmaktadır. Görüldüğü kadarıyla, bizzat kendisi, bu ifade ve terimlerden neyin anlaşılması lazım geldiğini, kendi düşüncesinde nasıl bir mana taşıdığını şu sözlerle açıklamaktadır:

           1. “Ne mutlu barış ve huzuru sağlayanlara; çünkü onlar Allah’ın Oğulları diye çağrılacaklar” (Matta İncili, 5: 9).

           2. “Aksine, düşmanlarınızı seviniz, karşılığında hiç bir şey beklemeksizin iyilik yapınız ve ödünç veriniz; bu durumda sizin mükafatınız büyük olacaktır ve siz O Çok Yüce’nin Oğullan olacaksınız...”(Matta İncili, 5: 44-45)

           Acaba ‘‘Müslim, Müslüman” kelimesinin boyun eğen ve sulh ve selamet veren şeklinde iki anlamı olması sadece bir rastlantı mıdır, yoksa bunda ilahi bir hikmet mi vardır? İkinci anlam şu pek ünlü hadiste şöyle geçmektedir:

           “Müslüman, elinden ve dilinden diğer insanların emin ve selamet içinde olduğu kimsedir” (Buhari, 2: 4, 5; Müslim. 1: 64, 65; diğer kaynaklar için bk. Wensinck, Concordance, selim ve İslam maddeleri).

           Kur’an, her türlü yanlış anlamanın önüne geçmek için, “Allah’ın Oğlu” terimini kendi metni dışında tutmak istemektedir. Bugün elimizde bulunan İncil’lerde görülen İsa’nın sözleri ise, aşağıdaki örnekte olduğu gibi, bu terimin kapsamı hakkında hiçbir şüphe bırakmayacak bir açıklıktadır:

           “Fakat o Gün ve Saat hakkında Baba’dan başka kimse, ne göklerin melekleri ve ne de Oğul, hiç kimse bir şey bilmez.” (Matta, 24: 36; Markos, 13: 32)

1054. Teslis inancına gelince: Bu akide, İsa’dan birkaç yüzyıl sonra ortaya çıkmış, ancak Tek Tanrıcılık anlayışını benimseyen Arius ve taraftarlarının uzun bir süre gösterdikleri büyük direniş ve mücadelelere rağmen, Hıristiyanlar arasında kabul görmüştür. Bugün bile Hıristiyanlar arasında, Arius’un görüşlerini kabul eden ve kendilerine unitarien denilen mezhepler vardır. Teslisçiler, kendi görüşlerini desteklemek amacıyla Matta İncili’ndeki şu cümleleri örnek gösterirler:

           “Şimdi gidip bütün uluslardan şakirtler edinin, Baba, Oğul ve Ruhu’l-Kudüs adına onları vaftiz edin ve Size emrettiğim şeyleri yerine getirmeyi onlara da öğretin.” (Matta İncili, 28: 19-20)

           Müslüman biri, burada kastedilen varlıkların: 1. Vahyi gönderen Allah, 2. İlahi tebliği, yani vahyi alan Resul, ve 3. Bu tebliği Allah’tan alıp Resule ulaştıran bir Aracı olduğuna inanır. Ve Müslüman, bu üç ayrı şeyi birbirine karıştırma gereğini de duymaz. İsa, İncil’de (bk. Matta, 21: ll; Luka, 7:16, 26) “Peygamber” olarak kabul edilmiştir. Ayrıca Yuşa (AS)’nın önceden haber verdiği gibi (42: 1), İsa (AS), kendisine “Allah’ın kulu”1412 denmesiyle iftihar etmektedir.

           “İşte insanlar arasından seçip çıkardığım ve lutuf ve inayetime mazhar kıldığım sevgili kulum! Ruhumu onun üzerine koyacağım ve o, bütün insanlara gerçek imanı bildirecek.”

           Hatta öyle anlaşılıyor ki bizzat Teslisçiler de, Amentü’lerinde İsa’nın “Göğe yükseltildiği ve Allah’ın sağ tarafında oturduğunu ifade ederken, Allah ile İsa (AS) arasındaki bu büyük farkı kabul ve itiraf etmektedirler. İnsan kendi kendisinin sağına oturamayacağına göre, İsa’nın da hem bu dünyada iken hem de gökte, yani Arş-ı Alâ’da Allah’tan ayrı ve farklı bir varlık olması gerekir.

1055. Bu durumda, İsa (AS)’nın zamanındaki Hıristiyanlıkta, İslam’a aykırı ve onunla çelişen hiçbir hususun olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Daha sonraki dönemlerde ortaya çıkan Hıristiyanlık anlayışlarında ise durum tamamen farklıdır.


1374 Saf: 61/6.

1375 Âl-i İmrân: 3/49.

1376 Âl-i İmrân: 3/46.

1377 Meryem: 19/30-32

1378 Zuhruf: 43/59

1379 Meryem: 19/93. İsa, bizzat kendisinden bahsederken, “Allah’ın kulu ve kölesi” olduğunu söylemiştir. Konuyla ilgili olarak bu konunun sonundaki “Sonuç” bölümüne bakınız.

1380 Âl-i İmrân: 3/47, Meryem: 19/20.

1381 Nuh: 71/28, İbrahim: 14 /14, Ahkâf: 46/15

1382 Meryem: 19/16-35.

1383 Âl-i İmrân: 3/59.

1384 Meryem: 19/29-33; Âl-i İmrân: 3/46; Mâide: 5/110.

1385 Âl-i İmrân: 3/49, Mâide: 5/110.

1386 Mücâdele: 58/22.

1387 Buhârî, 8: 68, vs.; Kenzu’l-‘Ummâl, V, 5269; Muslim, 44, Nº 151-153.

1388 Lelio ve Fausto Socin’in kurduğu, Hıristiyanlıktaki Teslis inancını ve İsa’nın kutsallığını kabul etmeyen bir öğreti. (Çev.)

1389 Teslis inancını reddeden ve Tanrı’yı tek bir varlık olarak kabul eden Hıristiyan. (Çev.)

1390 Teslis’i oluşturan üç varlığın birbiriyle ilişkisi olmadığını ve kutsallığın sadece Baba’da olduğunu ileri süren doktrin. (Çev.)

1391 Joseph Henninger, “L’influence du christianisme oriental sur l’Islam naissant”, C.-R. della accademia nazionale dei Lincei, 1964, Cilt: 62, s. 399 vd. (bu bilgiyi M. Labarrière’e borçluyum).

1392 Tevbe: 9/31.

1393 Nisâ: 4/157.

1394 Mâide: 5/8, 47.

1395 Mâide: 5/82.

1396 Mâide: 5/46.

1397 Âl-i İmrân: 3/3-4.

1398 Mâide: 5/47.

1399 Mâide: 5/68. krş. Mâide: 5/66.

1400 A’raf: 7/157.

1401 Saf: 61/6

1402 İbn Hişâm, s. 150

1403 Yani kendisinden sonra yeni bir ilahî kitap, yeni bir Peygamber gelmemek üzere.

1404 Bakara: 2/87, 253; Maide: 5/110.

1405 Nahl: 16/102; Şu’arâ: 26/193; Şûrâ: 42/52.

1406 Nahl: 16/2; Mümin: 40/15; Mücâdele: 58/22.

1407 Nisâ: 4/171; Meryem: 19/17; Tahrim: 66/12.

1408 Hicr: 15/29; Secde: 32/9; Sâd: 38/72.

1409 İsrâ: 17/85.

1410 Nisâ: 4/172; Mâide: 5/75.

1411 Mâide: 5/17.

1412 Matta İncili: 12/17-18.


Kaan8/B
Mon 9 February 2015, 10:15 pm GMT +0200
Allah onlari iman etmeyi nasib etsin insallah

ceren
Mon 9 February 2015, 11:20 pm GMT +0200
Esselamu aleykum.Rabbim razı olsun paylaşımdan kardeşim.Hz.İsanın peygamberliğinden de,İncil den de kur an da bilgiler vermiştir.