sidretül münteha
Sat 19 March 2011, 09:04 pm GMT +0200
5- Kur'ân-ı Kerîm Okuma Karşılığı Ücret Almak
a- Giriş
aa- Sosyo-Psikolojik Bir Değinme Ve Yakınmalar
İnsanda, kendine hâkim görünmez bir güce inanma ihtiyacı fıtrîdir. Bu yüzdendir ki, değil batıl dinlere inananlar, dinsiz sayılan cemiyetlerin insanları bile, hayalî de olsa bu tür bir kuvvet icadeder ve hayatlarını onunla istikrara kavuşturmaya ve motive etmeye çalışırlar.
Dîni temelinden reddeden komünizm gibi idare sistemlerinde bile bu fıtrî ihtiyaç, halka sezdirilmeden, sun’i yollarla giderilmeye çalışılır. Meselâ Marks, Lenin, Stalin vs. gibi komünist liderlerin büyüklüğü, menkıbeleri, vecizeleri birer vird gibi terennüm ettirilip durulur. Bunlar ve benzerleri, aralıksız telkinlerle mitleştirilirler ve âdeta insanüstü birer varlık olarak telkin edilirler. Devrim için, komünizm için ölenler birer şehittirler. Halk, maveraya inanmayan bir sistemin şehitlikle ne kastedilebileceğini düşünmeye bile fırsat bulamadan, bu telkinlerle avutulmaya çalışılır.
Aynı özellik, komünizm gibi direk olmasa bile, dini dolaylı olarak reddeden sistemlerde de sözkonusudur. Dinin ve mutlak kudretin vereceği motivasyon, güven ve huzur, kişilerin veya başka mitlerin hayalî kuvvetlerinde aranır, onlara saygı duyulur, duyulması istenir. Sebebin; insanın moralman kuvvetli, icat ve üretimde motive edilmiş olabilmesi için gerekli olan, beşer üstü kuvveti oluşturmaya çalışmak ve bunu dinle karşılamaya karşı duyulan kin olduğu söylenebilir.
Bu konuda Mevdûdî şunları söyler:
"Tarih bize hiçbir şüpheye yer vermeden gösteriyor ki, eğer Allah'a inanmazsanız, düşünce ve davranışlarınızda O'nun yerini sun'î bir ilâh alacaktır. Hatta bir tek gerçek ilâh yerine, birçok sahte tanrıların, ilâh ve rablerin, size kendilerini kabul ettirmeleri bile mümkündür. ... Modern insan tabiata tapmaktan vazgeçmiştir, ama hâlâ insana tapmaktadır..." [111]
Bütün bu söylediklerimizle, başlık yaptığımız konu arasındaki ilişkiyi belirtmeye çalışacağız. Şöyle ki:
Temelde dini kabul eden, Allah'a inanan, fakat pratik hayatta bir kapitalist, bir müşrik, bir materyalist olarak yaşayabilen insanlarda bile -ki bugün cemiyetimizin çoğunu böylelerinin oluşturduğu söylenebilir- aynı konu, çeşitli belirtilerle kendini göstermektedir.
Sene boyu hem inanç, hem eylem olarak İslâmdan uzak bir hayat yaşayıp, Ramazan'da ve belki de oruç bile tutmadan, sırf teravihlerle, bayramlarla ve daha ötesi, ölümlerinin kırkıncı, elli ikinci... gecelerinde geçmişlerine bir sürü bid'at ve haramlarla dolu, şamatalı bir mevlit düzenlemekle manevî hazza kavuşmuş görünenler az değildir. Kur'ân-ı Kerîm'i kafasında kimbilir ne efsanevî vasıflarla niteledikten sonra, kendisi okuyamadığı için başkalarına okutmak suretiyle, geçmişlerini bir nefeste rahmet ve mağfirete gömdüğünü sananlar azımsanamazlar. İşte bu sosyo-psikolojik olgunun belirtileri ile, başta anlattıklarımız arasında pekâlâ ilişki kurulabilir.
Birbuçuk asır önceki İslâm toplumu için İbn Abidîn şöyle diyordu:
"Asrımızın insanfarı bu işi (parayla mevlit, Kur'ân vs. okutmak gibi şeyleri) Allah'a yaklaştırıcı en büyük ibadetlerden sayar oldular. Bunu diğerlerine tercih ettiler. Halbuki birçoğu malının zekâtından bir kuruş bile vermez. Gücü yettiği halde haccını yapmaz. Üstelik zimmetinde bir sürü keffaret, kurban ve nezir vardır. Üzerinde zorla gasbettiğî bir sürü kul hakkı mevcuttur. Ama görürsünüz ki, buna rağmen bu tür vasiyetlere önem verir... Ne diyeyim? Böyle, fitnenin, fesadın, fışkın, hıyanetin, güvensizliğin ve dinden uzaklaşmanın yaygınlaştığı bir zamanda bu iş çok görülmemeli!...
Allah'ımdan, dininde sebat dilerim. Bizi ölüm gelinceye dek sapmaktan korusun. Öyle zannediyorum ki, bu belânın bu kadar yaygın hale gelmesinin sebebi, mallarımızın ve yediklerimizin çoğunun helâl olmayan yollardan gelmesindendir." [112]
"Bunların hepsi bir tarafa, bir de Kur'ân okuma bahanesi ile zamanımızda işlenen münkeratı düşünün:
Okuyoruz diye yetimlerin evlerinde tertiplenen müzik, raks, eğlence ve oyun âlemleri... Defler, komşuları rahatsız etmeler... Parlak ve güzel yüzler... Âşıkların maşuklarını görmeye fırsat bulabildikleri yegâne toplantı... Ve daha neler neler..." [113]
İbn Abidîn'in bu yakınmasına Akif de nazımla katılır:
"Enfâs'i habîsiyle beş on rûh-ı leîmin solsun mu o parlak yüzü Kur'ân-ı Hakîm'in." [114]
"İbret olmaz bize, hergün okuruz ezber de, Yoksa bir maksat aranmaz mı bu âyetlerde? Lâfzı muhkem yalnız anlaşılan Kur'ân'ın Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz mânânın. Ya açar Nazm-ı Celîl'in, bakarız yaprağına, Yahut üfler geçeriz, bir ölünün toprağına. İnmemiştir hele Kur'ân bunu hakkıyla bilin Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için." [115] Öyleyse niçin indirilmiştir? Bunu yine Kur'ân-ı Kerîm'den öğrenmek mümkündür: "Bu Kur'ân (Muhammed'e) canlı olanları uyarması ve kâfirlere vadedilen azabın hak olması için indirilmiştir."[116]
Şair yine:
"O doymak bilmeyen mabuda kurbadan haya hissi, Hamiyyet, âdemiyyet hissi, ulvî hislerin hepsi" diyerek konunun bir başka boyutuna dikkat çeker. Ziya Paşa da:
"Lanet ola ol mala ki, tahsiline ânın,
Ya din ola, ya ırz, ya namus ola âlet" diye lanet eder. [117]
[111] İslâm'ın Bugünkü Meseleleri, Mevdûdî, Türkçesi: Dr. Erol Güngör, Ötüken Neşriyat, İst 1981, s. 266.
[112] İbn Abidîn, Şifâu'f-alîl ve bell'ül-ğailîl fi hükmi'l-vasıyyeti bil-hatemâti ve't-tehâlîl (Resâil içerisinde, Beyrut, tarihsiz, ofset), s. 171-172
[113] İbn Abidîn, el-'Ukûdü'd-düriyye, l1/l 17.
[114] Mehmed Akif Ersoy, Safahat, İnkilap ve Aka, İst. 1977, s. 213.
[115] age,s. 170.
[116] Yasin: 36/70
[117] Doç. Dr. Faruk Beşer, Fetvalarla Çağdaş Hayat, Nün Yayıncılık, İstanbul 1997: 60-63.