- Kur'an-i İşaretler

Adsense kodları


Kur'an-i İşaretler

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Eslemnur
Fri 1 October 2010, 01:12 pm GMT +0200


Kur'an-i İşaretler

Şimdi beyefendilerinin dikkatini Kur'an-ı Kerim'e doğru çekelim. Bu aslî kaynak, insanın elde etmiş olduğu bu hilâfetin hakikatde İlâhî hilâfet olduğunu en Kesin şe­kilde bildirir. Kur'an-ı Kerim, Hak Taalâ'nın insanı en gü­zel şekilde yarattığını beyan eder.

"İşte biz, insanı en güzel şekilde yarattık."

(Et - Tin: 4)


Biz onu kendi elimizle yarattık.

Dedi: "Ey iblis, benim kendi elimle yarattığıma senin secde etmen için ne mani oldu."

(Sad: 75)

"Sonra biz kendi indimizden ona ruh üfürdük."

(Secde: 9).

Sonra onu güzel bir şekle koydu ve O'nun ruhundan ona üfürüldü.

Daha sonra ilim ve nimet vermekle şereflendirildi.

"Ve ademe bütün isimleri öğretti."

(Bakara: 31).

"Ve sizin için göklerde ve yerde ne var ne yoksa on­ların hepsini emrinize verdi."

(El - Casiye, 13).

İşte bu saydığımız vasıflar, insanın yaradılışından kemal derecesine yükselmesine kadar elde ettiği şeyler­dir. Hak Taalâ, o zaman, Adem'e (İnsana) secde etmeleri için meleklere emir buyurdu. Bu mevzu Sâd Sûresinin sonunda öyle bir şekilde beyan edilmiştir ki, üzerinde uzun uzun düşünmek icabeder.

"O zaman, senin Rabbin, Meleklere dedi ki; işte ben beşeri topraktan yaratmış bulunuyorum. Onu güzel bir şekilde ortaya çıkardım ve kendi ruhumu ona üfledim; simdi siz de onun karşısında secde ederek durunuz. Melekler hep birlikte secde ettiler. Ancak iblis şanına yediremedi (kendini büyük saydı) ve kafirlerden oldu. Dedi ki: Ey İblis benim elimle yarattığıma secde etmekten seni ne alıkoydu (ne mani oldu). Acaba sen şanına ya­kıştıramadın mı? ( kendini büyük mü saydın?) Yoksa sen (hakikaten) yücelerden misin? Dedi ki: Ben ondan iyiyim. Sen beni ateşten yarattın, onu ise topraktan yaratmışsın. Dedi ki: çık oradan, sen kovulmuşsun."

(Sad, 71 - 77)


Bu âyetlerden anlaşıldığına göre, Meleklerin insana secde etmeleri için emir verilmesinin sebebi, Allahu Taalâ'nın kendi eli ile manen insanı yaratmış olmasıdır. Bu itibarla insan, Hak Taalâ'nın sanat ve kudretinin tam bir göstergesidir. Aynı zamanda insanın içine Hak Taalâ kendi ruhunu üfürmüştür. Ve mahdud miktarda insana Hak Taalâ kendi sıfatlarından bir şeyler de vermiştir. Bu şekilde hiçbir mahlûkun erişemediği yüksek bir seviyede Hak Taalâ'ya yaklaşmak imkânı insana armağan edilmiş­tir. İşte Hak Taalâ'nın sıfatlarından bir miktar, insanda tezahür edince de insanın yeryüzünde "Halife" kılınması ilân edilmiştir. Nitekim Sûre-i Bakara'nın dördüncü rükû­unda işaret buyurulmuştur. Melekler de bu hususta te­reddüde düşmemişlerdi. O zaman da Allahu Taalâ, Me­leklerin karşısına insanın faziletini ortaya koymak istemiş ve kendisine en yakın mahlûkunun ilmî vasfını Meleklere anlatmıştı Bununla da Meleklere, insanın "halife" olmak kabiliyetini bildirmiş ve Meleklere insanın halifeliğini kabul etmeleri emredilmişti. Kabul edip etmiyeceklerin de mey­dana çıkması için ona secde edilmesi buyurulmuştu. Bu emri bütün melekler kabul etmişler, baş eğip secdeye kapanmışlardı. Ancak Şeytan o zaman bu Halifeliği kabul etmek istememiş ve bunun neticesinde de ilahi huzurdan kovulmuştur.

Bütün bu işaretlerden, bu cümlelerden acaba neler anlaşılmaktadır? insanın bütün mahlûkattan efdal olma­sının sebebi ne olabilir? Bütün bu Önemli suallerin ceva­bını yine Kur'an-ı Kerim'de bulmaktayız. Buyuruluyor ki:

"Biz onu kendi sıfatlarımızdan iyi bir mazharı kıldık. Ona kendi ruhumuzdan bir şeyler üfledik."

Ve diğer mahlûklardan çok üstün olan bu yaratığa, meleklerin secde edilmesi emrediliyor. Bütün bu safha­lardan sonra da "Biz onu halife kıldık." diye ilân ediliyor. Hilâfeti ilân edilen bu "Halife", nasıl olur da yeryüzünün eski sakinlerine hâlife olabilirdi?

Yeryüzünün eski sâkinlerinin yerine başka biri gele­cek ve bu yeryüzünün eski sakinlerine halife olacaksa o zaman meleklerin karşısında insanın halife ilân edilme­sine, onun faziletlerinin sayılıp dökülmesine, onun bu makama lâyık olduğunu ispat etmeğe ne lüzum vardı? Sonra yine bu Meleklere emir verilerek, "gidin şu toprak küresini yani yeryüzünü imar edin, sonra da siz orada bulunan eski sakinlerin yerini alın da orada secde edin" mi deniliyordu?