- Kur an mahluk mu meselesi ve çektikleri

Adsense kodları


Kur an mahluk mu meselesi ve çektikleri

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sidretül münteha
Thu 16 September 2010, 07:41 pm GMT +0200
KUR´AN MAHLUKMU MESELESİ VE ONUN ÇEKTİKLERİ

46- Kur´an Mahlûk mu, Değil mi Mes´elesi Nasıl Başladı?


Bu mes´ele şöyle başladı: Halife Me´mun: Kur´an mahlûktur, hadistir kanaatındaydı, bunu Mutezileden öğrenmişti. Şimdi, âlimle­ri, fakihleri, hadis ulemasını da bunu kabule, bunu böyle söylemeğe dâve^ediyordu. Me´mun´un akıl hocaları, Mutezileydi, Vezirleri, yakın­ları, danıştığı konuştuğu kimseler onlardandı. Onları kendi gibi sayardı. Burada İmam Ahmed´in bu mes´ele hakkındaki görüşünü açık­layacak değiliz. Çünkü onun bu konudaki görüşünün ne olduğunda, ondan sonra âlimler ihtilâfa düşmüşlerdir. Biz de bunu, onun görüşlerini açıklayacağımız bahisteki yerine bırakalım. Ancak burada şu kadarcık İşaret edelim ki, ulemanın birleştiği nokta şudur: Ahmed, Me´mun´un bu görüşüne katılmadı ve onun dediği gibi konuşmadı, o yüzden ona bu çok şiddetli ezayı yaptı, sert işkencelerde bulundu. Bu iş Halife Me´mun zamanında başladı,Me´mun´un vasiyeti gereğince Halife Mutasım ve Vâsık devirlerinde de devam etti, aynıtutum sürdü gitti. Biz burada bu belânın ve sınamanın beyaniyle yetinelim, Ahmed´in valilere, halifelere hitabiyle iktifa edelim. Çünkü biz şimdi onun yaşamı­nın safhalarını anlatmaya çalışıyoruz.


47- Mutezile´ninVe Bazı Sapıkların İddiaları: Tarihe Mihnet:


Sınama adiyle geçen bu mes´eleyi başlatan madem ki, Halife Me´mun dur, Kur´an mahlûk mu, değil mi konu­sunu ortaya atarak İmam Ahmed´i de kendi dediği gibi dedirtmeğe

çalışmıştır. Öyleyse Me´munun dediği nedir, sapık fırkalar ve ulema ne demişlerdir, onları bilelim.

Rivayete göre ilk defa; Kur´an mahlûktur diyen Emeviler dev­rinde Ca´d b. Dirhem olmuştur. Bundan dolayı Halîd b. Abdullah Kasri onu kurban bayramında Kûfe´de öldürmüştür. Bayram günü sabahı eli kolu bağlı olarak onu meydana getirdi, bayram namazını kılıp hutbeyi irad etti ve hutbenin sonunda şunları söyledi:

« Gidiniz, kurbanınızı kesiniz, Allah kabul etsin. Ben de Ca´d b. Dirhem´i kurban edeceğim. Çünkü o: Allah Musa ile söyleşmedi, Allah İbrahimi dost edinmedi, diyor. Allah onun dediğinden ne yücedir.» Bundan sonra minberden indi ve onu öldürdü.»[1]

Cehm b. Saf vân´da buna benzer sözler söylemiştir. O, Allah´tan (kelâm) sıfatını nefî etmiş, Havadise ve sıfatlarına muhalif olması gere­kiyor diye bundan tenzih etmiş, böylece Kur´an mahlûktur, kadîm değil­dir diye hükmünü vermiştir.

Mutezileye gelince; Maâni sıfatlarını nefî ettiler, sonra daha mübalağaya kaçtılar, Allah Teâlâ müîekellim olmasını inkâr ettiler, Kur´ân-ı Kerim´de, Allah Teâlâ´nın Musa ile konuştuğunu beyan eden ayeti tevil ederek Allah ağaçta kelâmı halketti manasına aldılar. On-lar.Allah Teâlâ´yı herşeyi yarattığı gibi, kelâmı da yaratır, derler. İşte davalarını bu inanç üzerine kurdular ve Kur´an Allah´ın mahlûku­dur, dediler.

Mutezile Abbasiler devrinde Kur´an´ın mahlûk olduğu konusuna şiddetle taraftar çıktılar ve çok sarıldılar. Bu konuda, az da olsa, bazı fakihler onlara katıldılar. Bişir b. Gıyâs Merîsi bu konuda ısrar edenlerdendi. Ebû Hanife´nin talebesi olan İmam Ebû Yusuf onun hocasıydı, onu bundan nehyetti, vazgeçirmeğe çalıştı., fakat o vaz­geçmedi, bunun üzerine Ebû Yusuf onu dersinden kovdu.

Harun Reşid devrinde mutezile işi daha da azıttı, çok ileri gittiler, insanları bu inanca davet etmeğe başladılar. Fakat Harun Reşid akaid mes´elelerini kurcalamaya taraftar değildi. Filozofların sözüne bakarak bunda münakaşa edilmesinden yana değildi. Onun için Mu­tezile bu konuya fazla dalmak cesaretini gösteremedi. Hattâ Reşid´in bu kanaattaki münakaşacı Mutezile´den bir kısmını hapis ettiği söylenir. Bişir b. Gıyas´m Kur´an mahlûktur sözü kendisine ulaşın­ca: Eğer bu herif elime geçer, onu yakalarsam, öldürürüm, demiştir. Reşid´in halifeliği müddetince Bişir, gizlenmiş, meydana çıkmamıştır.


48- Me´mun Devrinde Mutezile Yüzbuldu


Me´mun Halife olunca, Mutezile onun çevresini sardılar. Bütün haşiyesi, etrafındaki adamlar onlardandı. Onları kendine yaklaş- . tirdi, yanına aldı. Onlara son derece saygı gösterir, ikram ve izazda bulunurdu. Hattâ rivayete göre, Mutezile´nin ileri gelenlerinden Ebû Hişam, onun yanına girince, yerinden biraz kımıldanırmış, neredeyse ona ayağa kalkacak. Halbuki ondan başka kimseye karşı böyle bir hareket yapmazmış!

Halife Me´mun´un Mutezileye bu kadar meyletmesinin, bu derece onlar yanlısı olmasının sebebi şudur. Me´mun, Ebu Hüzeyl Allaf´ın talebesidir. Dinler ve Fırkalar hakkında onda okurdu. Ebû Huzeyl ise. Mutezilenin başıdır.

Me´mun, o zaman âdet olduğu üzere, milletler, dinler hakkında münakaşa ve münazara meclisleri kurup tartışmalar yapılınca, Mutezile karşılarındakilere üstün gelirler, yarışı kazanırlardı. Çünkü akıllarını işle­terek herşeyi incelerlerdi. Bu yüzden Me´mun üzerinde büyük tesir bırakmışlardı. Onlardan beğendiklerini kendine muhâsib alır, onlarla konuşur, müşavere eder, istediğini vezir yapardı. Özellikle aralarından A hm e d b. Ebû Duâd´ı son derece tutar, onu himaye eder, lütuf ve ihsanda bulunurdu. O derece ki, kardeşi Mutasım´a onu umurunda müşavir yapmasını bile vasiyet etmiştir. Vasiyette şöyle demektedir: «Ebû Abdullah Ahmed b. Duâd´ı kendinden ayırma, uzak tutma. Bütün işlerinde onu müşavir yap. O senin için bu mevkie lâyık­tır.»

Mutezile, halife nezdinde itibarlarının bu kadar arttığını görünce onun Kur´an´ın mahlûk olduğunu ilân etmesi için çalışmaya başladılar. Böylece kendi mezheblerini yayacaklar, akıllarınca umum halkın takdirini kazanacaklardı. Mutezile´nin bu arzusunu Me´mun ´ uygun buldu ve Hicri 212/Miladi 827 yılında Kur´an´ın mahlûk olduğu görüşünü açıkladı. Ancak herkesi bu konuda serbest bıraktı. Mes´ele münakaşa ediliyordu. Me´mun delillerini ortaya döküyor, davasını sa­vunuyordu. İnancında, kanaatında herkes serbestti. Kimse, uygun görmediği, aklının yatışmadığı bir düşünceyi kabule zorlanmıyordu.



49- Halife Me´mun´un Halkı, Kur´an mahlûktur Demeye Zorlaması:


Halife Me´mun´un tutumu bu kadarla kalmadı, Hicri 218, Milâdi 833 yılında ki bu, öldüğü yıldır. Elinde bulundurduğu hükümet kuvvetiy­le, halkı zorla Kur´an mahlûktur diye inandırmaya kalktştı. Buna zorla­ması için Rakkâdan, Bağdad ta bulunan Nâibî İshak b. İbra­him´e emirnameler göndermeye başladı, kendisi o zaman Rakka´dan bulunuyordu. Bu nâmelerde fukahayı, Hadis âlimlerini Kur´an mahlûk­tur demeleri için zorlamasını istiyordu.

Öyle anlaşılıyor ki, önce devlet makamlarında bulunanları, idarede herhangi bir vazife alanları, hakimleri zorlamakla bu işe başlamak istiyordu. Bağdad´dakı naibi İshak´a gönderdiği ilk emirnamenin so­nunda şöyle diyordu:

«Orada bulunan kadıları topla. Emîr´ül-Mü´mininin sana gönder­diği emirnameyi onlara oku. Bu konuda ne dediklerini denemekle işe başla. Kur´an´ın mahlûk ve hadis olduğu hususundaki kanaatlarını anla! Onlara şunu bildir ki, Emır´ül-Mü´mininin görüşüne muva­fakat ederlerse, onlar hidayet ve necat üzere olmuşlar demektir, orada bulunan şâhidlere de sor, Kur´an hakkındaki kanaatlarını anla., Kur´an mahlûktur, hadistir diye ikrar etmeyenlerin şehadeti makbul sayılmaya­cak, o gibi kadılara vazife verilmeyecek, işten el çektirilecek. Oradaki kadılardan alacağın neticeyi Emır´ül-mü´minine. bildir, yaz. Bu onlara benim emrimdir. Bundan sonra onları murakabe et. kadılar: Kur´an mahlûktur demeyenin şehadetıyle hüküm vermesin. Allah´ın hükmü ancak dinde basiret üzere olan ve n.´vhıde ihlasla bağlananların şeha-detiyle nafiz olur.»[2]

Görüldüğü üzere birinci emırrumede: Kur´an mahluktur inancı kabul etmeyenlerin cezası sadece devlet memurluğundan mahrum bırakmak ve birde şahitliklerinin kabul olunmaması. Bağdad´daki Naibi İshak b. İbrahim, mektubu alınca kadıları davet etti. onlara mektup-dakileri anlatıp onları sınava çekti. O, yalnız kadılarla işi bırakmadı. Hadis âlimlerini, fetva veren, tebliğ ve irşadda bulunan bütün âlimleri, müderrisleri de sorguya çekip hepsinin bu husustaki kanaatlerini tesbit etti, aldığı cevaplan, Halk-ı Kur´an hakkındaki görüşlerini, Halife Me´mun´a gönderdi.[3] Bu cevaplan alınca Halife Me´mun arzusuna uygun olmayan bu müdafaalar karşısında küplere bindi. Kızgın bir ifade ile: Bu cevapların saçma şeyler olduğunu söyledi, en sert ifadelerle onları haşlarcasına azarladı. Ve ikinci emirnamesinde, onun dediği gibi Kur´an mahlûktur demeyen, onun görüşünü kabul etmeyenlere yapıla­cak muameleyi, verilecek cezayı bildirdi. Zehir gibi olan bu mektupta, kur´an mahlûktur demeyenlerin tevkif edilerek bağlı bir halde kendi yanına gönderilmesini istiyor ve şöyle diyor:

«Mektupta yazdığın veçhile Kur´an mahlûktur demeyenlerden olanları buraya gönder,Bunların içinde bulunan Bişr b. Velîd ile İb­rahim b. Mehdi[4] ve diğerlerini hepsi bağlı olarak Emîrül-Mümininin ordugâhına teslim etsinler. Emin ellere teslim etmeye dikkat göstersin­ler. Emlr´ül-Mü´minin onları sorguya çekecek. Eğer eski dediklerinden dönmezler ve tevbe etmezlerse, inşaaliah, hepsinin boynunu kılıçla vuracak Lâ kuvvete illâ billahi.»


50-Tehdit Karşısında İki Kişi Kanaatından Dönmedi: İbn-i Hanbel ve İbn-İ Nuh.


Me´mun baştan inanca baskı yapmazken yavaş yavaş işi azıttı. Birinci emrinde Kur´an mahlûktur demeyenleri vazifeden atmakla işe başladı, ikinci emrinde ise, işi idam sehpasına kadar götürdü!

Bu sert emri alınca, Bağdad´daki Naibi İshak b. İbrahim, hemen paçaları sıvadı, Halifenin emrini yerine getirmeğe koyuldu. Hadis âlimlerini, fukahayı, müftüleri (içlerinden Ahmed b. Hanbel de dahil) topladı, kendilerinden isteneni yapmazlar, Kur´an mahlûktur sözünü söylemezler ve Me´mun´un istediği, hükmü kabul etmezlerse sert ceza göreceklerini söyledi,onları ölümle tehtid etti ve bu işden dönüş olmadığını bildirdi. Bunun üzerine dördü dışında, hepsi de isteneni kabul edip Kur´an mahlûktur sözünü söylediler ve bu görüşünü kabullenmiş oldular.

Ancak dört kişi bu baskıya boyun eğmedi, Allah onların kalbine kuvvet verdi, Allah´ın hükmüne razı oldular, baki ahireti, fani dünyaya tercih ettiler, inançlarında direndiler, cesaretle sebat gösterdiler, onlar da; Ahmed b. Hanbel, Muhammed b. Nuh, Kavâriri ve Si-cade olup dördü de bağlandı, kelepçe vuruldu. Geceyi böyle zincirler içinde geçirdiler. Ertesi gün olunca: Sicade söyleneni kabul etti, eli ayağı çözülerek serbest bırakıldı. Diğer üçü aynı halde durdu.

Daha sonraki gün yine sorguya çekildiler, sorular tekrar soruldu ve cevap istendi. Bu hal canına tak diyen Kavâriri, olumlu cevap verdi. Onun da bağları çözülerek serbest bırakıldı. Onca ulemadan kala kala ikisi kelepçeli kaldı Ahmed b. Hanbel ile Muhammed b. Nuh.. Bu ikisi, o zaman Tarsusta bulunan Me´mun tarafından sorguya çekilmek için kelepçeli oldukları halde Bağdad´dan yola çıkarılıp Tar­sus´a gönderildi. Muhammed b. Nuh yolda ecel şerbetini içip hakkın rahrribtine kavuştu. Bu garip yolculukta Ahmed yalnız kaldı.


51- Azrail İmdada Yetişti, Fakat Vasiyet İşi Bozdu:


Ahmed b. Hanbel, yolda kanaat arkadaşı Muhammed b. Nuh ta ölünce bu dâvanın tek adamı kaldı ve Tarsus´a doğru yolculuk devam etti. Yolda Me´mun´un ölüm haberi duyuldu. Acaba Azrail imdada mı yetişmişti? Evet. Me´mun göçtü, fakat arkada vasiyet bırak­mıştı. Yerine geçen kardeşi Mutasım a vasiyeti vardı. Kur´an mahlûk­tur dâvasından vazgeçmemesini vasiyet etmiş, bu dünyadan öyle göçmüştü, Allah af etsin, ölüm ile dâvasının öleceğinden korktuğundan, kuvvet kullanarak bu dâvayı yürütmesini vasiyet etmişti, bu dâvayı o. o kadar benimsemişti ki, bunu boynuna borç bilmişti.

Vasiyetin baş tarafında şöyle diyordu: «İşbu vasiyet Emir´ul-Mü´minin Abdullah b. Harun Reşid hazır bulunanlar huzurunda yaptığı vasiyettir, onların hepsini şahid göstererek der ki. Allah Teâlâ birdir, mülkünde, O´nun ortağı yoktur. O´ndan başka emrini yürüten yoktur. Hâlık ancak O´dur. O´ndan gayrisi hepsi mahlûktur. Kur´an-ı Kerim´de: Herşeyin Halikı O, denir, Kur´an kendisi de o herşeyde dahildir. Allah Teâlâ´nın misli hiçbir şey yoktur:..» Vasiye­tin orta yerinde şunlar var: «Ey Ebû Ishak, bana yaklaş, gördüğünden ibret al. Kur´an mahlûktur mes´elesinde kardeşinin tutumuna uy!!»

İşte bu vasiyet yüzünden Me´mun´un ölümünden sonra da Kur´an mahlûktur dâvası bitmedi, belki daha çok yayıldı ve acıları arttı. Başta Ahmed b. Hanbel olmak üzere Hadis ve fıkıh âlimlerinin , zahidlerin başına bitmez tükenmez bir belâ olmakta sürdü gitti.


52- Bu Bitmez Davanın Sürüp Gitmesi: Yazışmalar:


Halife Mutasım devrinde bu belâ daha arttı. Zahmetler, işken­celer çoğaldı. Ondan sonra Vâsık zamanında hal böyle devam etti. Biz bunları anlatmaya geçmeden önce, Halife Me´mun ile. Bağdad´daki Naibi İshak arasındaki geçen yazışmayı nakledelim. Çünkü onlarda

Me´mun´un insanlara zorla kabul ettirmeğe kalkıştığı bu dâvanın delil­leri var. Ahmed´in cevabı. Me´mun´un tehditleri orada yazılı. Bu yazılar, Taberî Tarihinde kayıtlı olup oradan alınmıştır.


Me´mun´un Birinci Emirnamesi

Bağdad´da Naibi İshak B. İbrahim´e:


«Müslümanların imam ve halifeleri üzerinde Allah´ın haklarından biri de onların. Allah´ın Dininin hükümlerini yerine getirmeye çalışmala­rı, Peygamberlerin mirasını korumaları, kendilerine verilen ilmi yayma­ları, teb´aya hak üzere adaletle muamele etmeleri. Allah´a itaat husu­sunda gayret göstermeleridir. Emir´ül-Mü´minin, Allah Teâlâ´dan dile­diği şudur ki. onu doğru yolda muvaffak kılsın, teb´a hakkında merha­met ve şefkat göstererek adaletle hükmetmeyi nasıb eylesin.

Emir´ül-Mü´minin şunu anlamıştır ki, halkın çoğunluğu, teb´anın ekserisi bilgisizlik içinde olup Allah´ın dinini ve hidayetini lâyıkıyla kav­ramamış, ilmin nurundan nasibini alamamış. Her tarafta cehalet ve dalâlet yayılmış bir halde olup dininin ve tevhidin, imanın hakikatından gafil kalmış. Allah´ı hakkıyla bilmekte kusurlu, O´nun künhü marifetini idrakte âciz. Hâlık ile mahlûku, akıllarının noksanı sebebiyle tefrik ede­miyorlar. Allah Teâlâ ile inzal etmiş Kur´an-ı müsavi tuttular. Onu da kadım saydılar. Onu Allah yaratmamış, ihdas etmemiş gibi addettiler. Halbuki Allah Teâlâ kalblere şifa. mü´miniere rahmet ve hidayet kılmış olduğu Kur´an hakkında şöyle buyurmaktadır:

«Biz onu Arapça bir Kur´an kıldık» Allah kıldığı, yaptığı şeyi halketmiştir. Yine Allah Teâlâ şöyie buyurur: «Hamd olsun O Allah´a ki, gökleri ve yeri yarattı, karanlığı ve aydınlığı da yarattt.» Yine buyurur: «Böylece sana geçmişlerin kıssalarını, haberlerini anlattık.» Allah Teâlâ haber veriyor ki. bunlar sonradan olmuş olayların kıssalarıdır. Yine buyurur: -Elif, Lam, Ra, bu öyle bir kitap ki, ayetleri muhkem kılınmış, sonra da hakim ve herşeyi haber veren tarafından tafsil olunmuştur.» Her muhkem ve mufassal olanın bir yapanı vardır. Onu yapan da yaratıcı Allah´tır.

«Sonra onlar batılla mücadele edip kendi sözlerine çağırıyorlar. Kendilerini Sünnete nisbet ederler, halbuki Allah´ın kitabının her bö­lümü onların sözlerini çürütmekte, onların dâvalarını yalanlamaktadır. Böyle iken kendilerini ehli hak ve din sayıyorlar. Başkalarını batıl ve küfür üzerinde görüyorlar.Cahilleri aldatıyorlar... Allah´ın kitabini yanlış anlatıp iftira ediyorlar. Halbuki Allah onlardan doğru söylemeleri için ahd almıştır. Onların kulakları tıkalı, gözleri kör. Kur´an´ı düşünmüyor­lar, sanki kalblerine kilit vurulmuş...

«Emır´ül-Mü´minin anladığı, bunlar ümmetin kötüleri, dalâlet baş­larıdır, imandan nasibleri az, Cehalet kapları, yalan başlan, şeytan lisanları gibidirler. Bunların sözüne güvenilmez, ameline bakılmaz. Çünkü amel yakînden sonra gelir. İslâmın hakikati tevhîd de ıhlas iledir. Bir kişi rüşd ve hidayetini kaybederse, imandan nasibi kalmaz...

«Orada bulunan kadıları topla, onlara Emir´ül-Mü´minin mektu­bunu oku. Onları imtihana tâbi tut, Kur´an mahlûktur, konusunda ne diyorlar, bunu anla. onlara bildir ki, Emîr´ül-Mü´rninin bu konuda kimse­den meded ummuyor, kimsenin yardımına muhtaç değil. O teb´asından dinine güvenilemeyenlere bakmaz. Eğer onlar bu hususta Emîr´ül-Mü´minin görüşüne muvafakat ederler, bunu ikrarda bulunurlarsa, o takdirde hidayete ermişler ve necat bulmuşlar demektir. Orada bulunan şahidlere sor, Kur´an mahlûk mu, değil mi hakkında bilgileri nasıl. Kur´an mahlûktur diye ikrar etmeyenlerin şahidliği kabul olunmayacak­tır. O gibi kadiiara vazife verilmeyecektir. Alacağın neticeyi Emîr´ül-Mü´minine yaz, bildir. Bu emir onlaradır. Bundan sonra onları murakabe et, ahvallerini araştır. Allah´ın hükümleri dinde basiret ve tevhld´de ıhlas sahibi olanların şahidliğiyle nafiz olsun. Bundan sonra olanları Emîr´ul-Mü´minine yazıp bildiresin.»



Yazılış: Rebiulevvel 218 Hicri






Me´mun´un İkinci Emirnamesi


ikinci mektupta Me´mun, Ishak b. İbrahim´e yedi kişinin adını verdi ki, onlar Muhammed s. Sa´d Vafcıdî ve diğerleri. Onlan ya­nına çağırdı ve sınava çekti. Onlara Kur´an mahlûk mu, değil mi diye sordu. Hepsi de mahlûktur diye cevap verdiler. İshak b. İbrahim onlara me´munun emri gereğince bunu Hadis âlimlerinin ve fukahanın huzu­runda sordu. Hepsi de Me´mun´un dediği gibi cevap verdiler. Sonra serbest bırakıldılar.


Me´mun´un, Naibi İshak b. İbrahim´e İkinci Emirnamesi Şudur.


«Allah Teâlâ´nin yeryüzünde kulları için emin olarak seçtiği halifesi üzerindeki haklarından bir takımı da: Dinin hükümlerini yerine getirmek, halkı korumak, onlara hükmünü ifa etmek, adalet üzere iş görmek, onlann hayrına çalışmaktır. Allah´ın kendine ihsan ettiği ilmi onlara da aktarmak, yoldan sapanları hidâyete getirmek, onları iman hududu içinde korumak,fevz ve nacat yollarını göstermek, kapalı şeyleri açıkla­mak, şüpheleri gidermek ve onları aydınlığa kavuşturmaktır. Onların bütün maslahatlarını koruyup dünya ve âhiret mutluluğuna kavuştur­maktır. Allah Teâiâ kullarını gözetmekte olup, yaptıkları her şey sorula­caktır. Emlr´ül-Müminin tevfiki Allah´ın kudretiyledir. Allah kuluna yeter. «Emir´ül-Mü´minin basiret ve dikkatiyle şunu beyan eder ki, Müs­lümanlar için İmam ve nur kıldığı, Resulü Kibriyasına vahyettiği Kur´an-ı Kerim hakkında müslümaniar arasında şüpheli şeyler uyanmış, o mah­lûk değildir sanılmış... Halbuki Allah Teâlâ, her şeyi halk edendir. Her-şey.O´nun mahlûkudur. Müslümanların Kur´an mahlûk değildir sanma-lan, Hristiyanların Hz. İsa mahlûk değildir İddiasına benzer bir şeydir. Onlar İsa, Allah´ın kelimesidir, mahlûk olamaz dediler. Müslümanların tutumu da bunu andırır. Halbuki Allah Teâlâ şöyle buyurur: «Biz onu Arapça Kur´an kıldık» Buradaki kıldık - yarattık demektir. Nasıl ki başka âyetlerde ceale - yarattı manasınadır. «Ona eş yarattı.» «Geceyi elbise, gündüzü geçim için yarattı», «sudan herşeyi diri kıldı.» Allah Teâlâ, Kur´an ile kendi kudret ve azametine delil kıldığı bu mahlûkları beraber tuttu. Kur´an´ı yaratan O´dur, «O Levhi Mahfuzda olan bir şanlı Kur´an-dır.» Bu âyet gösteriyor ki, Kur´an Levhi Mahfuzdadır, Levh onu ihata

etmiştir. İhata edilen hersey mahlûktur. Yine Allah Teîlâ şöyle buyurur: "Kur´an´ı dilinle acele söyleme». «Rablarından hadis olan bir zıkr, her geldikçe^. Allah Teâlâ Kur´an´a: Zikr, iman. nur, hüdâ, mübarek . arap-ça, kıssa» isimlen vermiştir. Onun önünden, ardından, basından ve sonundan batıl gelmez buyurmuştur. Bu Kur´an´ın mahdud ve mahlûk olduğuna delâlet eder. Bazı cahiller Kuran hakkında yanlış söylüyor­lar... Allah´ın sıfatı olan şeylerle Allah´ın mahlûklarını vasfedıyoriar. Mü´mınlerın emin. böyle hatalı konuşmaların dinden nasibi yok, diyor. Onlardan birine ıtımad edemez. Onların adaleti yoktur, şehadetlerı kabul edilmez... Bir kimse Allah´ın dinini bilmezse, başka şeyleri hıc bilmez, her sey hakkında kördür, yolunu görme/

Emlr´ül-Mü´mininin sana yazdığı bu mektubu Cafer b. İsa´ya, Kadı Abdurrahman b. İshak´a oku. Onların Kur´an konusunda görüşlerini tesbit et. Onlara şunu duyur ki, Emîr´ül-Mü´minin, Müslü­manların işleri hususunda ancak tevhld ıhlası olanlara ve mevsuk kim­selere itimad eder ve Kur´an mahlûktur, demeyenlerden başkasının tevhidi tam olmaz. Eğer bu ikisi Kur´an hakkında Emîr´ül-Mü´mininin dediği gibi derlerse, onlar meclislerine şâhid olarak gelenlere sorsun­lar, Kur´an hakkındaki kanaatlerini öğrensinler. Eğer Kur´an´ın mahlûk onlduğunu kabui etmeyen bulunursa, onların şehadetlerini kabul etme­sinler. Onların sözlerine bakarak hüküm vermesinler. Diğer kadılar hakkında da ayni şeyi yap, onları murakabe et, basiretle gözet, bu konuda olup bitenleri Emîr´ül-Mü´mıntne yazıp bıldır.»



53- Belâ Kapısını Açan iki Mektup:


İşte Kur´an olayı bu iki resmi emirle başladı. Birinci mektup gelir gelmez, Ishak b. İbrahim imtihana başladı, bu iş ancak ikinci mek­tup geldikten sonra tamamlandı. Burada bu âlimlerin cevaplarını beyan etmemiz yerinde olur. Sonra Me´mun´un, daha doğru ve ince bir tâbirle Ahmed b. Duâdın onlara yaptığı ek cevapları, ondan sonra da bu sınavın en cetın safhasını, dayak ve işkence faslını dinleriz.


54- Kimler Sorguya Çekildi, Neler Soruldu, Ne Dediler, Mektuplardan Dinleyelim:


Me´mun´dan aldığı talimat üzerine işe başlayan İshak İbn-i.İbrahim sorguya çekilmek için fakıhlar hâkimler ve Hadîs âlimlerinden bir cemaatı huzuruna topladı.Ebu Hassan Ziyadi,Bişr b. Velid Kindi, Ali b.Ebu Mukatil b. Ganim Zeyyal b. Heysem Sicade b. Ebu İsrail ,İbni Hirş İbni Aliye Ekber Yahya b. Abdurrahman Ömeri Rakkada kadı olan Ömer b.Hatlab evladından diğer şeyh, Ebu Nasr Termmar Ebu Ma?mer Kati, Muhammed b. Nuh,ibni Ferhan diğer bir cemaat ta onlara katıldı ki Nadr b. Sumey, ifcni Ali b Asım Ebul Avam Bezzaz, ibni Suca´, Abdurrahman b. Ishak, bunla­rın hepsi ishak b. İbrahim´in yanma geldiler, toplandılar.

lorouya Me´mun´un mektubunun onlara okunmasıyla baş ad. ve iyice anlasmlar diye mektup iki defa okundu^ Sonra sorular sorulmağa başlandı, ishak önce Bişr b. Velide sordu.

 Kur´an hakkında ne dersin?

Bir cok defalar Emîr´ül-Mü´minine ne söylediğimi biliyorsun. Gördüğün gibi Emîr´ül-MÜ´mininin´in mektubryle sorulan yenilendi.

 Ben derim ki, Kur´an Allah´ın kelâmıdır.

 Sana bunu sormuyorum. O mahlûk mü, değil mi?Buna cevap ver.

 Allah herşeyin Halikıdır.

Kur´an da şey midir?

 O da şeydir.

 Öyleyse o da mahlûk mu?

 Hâlık değildir.

Sana bunu sormuyorum. O mahluk mu?

İsana bü sidiğimden başka birsey söyleyemem. Bu konuda konuşmamak üzere Emîr´ül-Mü´minin´e and verdim. Benim bu söylediğimden başka diyeceğim yok.

İshak b.İbrahim önünde duran bir yazıyı aldı onu ona okuyup dedi ki- Alah n br gine sehade, ederim, O tekdir. O´ndan önce bir sey yokîl sonra da olmayacak, mahlûka.mdan hiç birsey O´na ne manada, ne suret bakımından hiçbir veçhile benzemez. ..

Bunun üzerine Bişr: Evet dedi, ben, insanlara bundan başka turlu mü söylerdim! Bunu duyunca Ishak kâtibe:

 Söylediğini yaz, dedi.

Sonra Ali b. Ebû Mukâti! sorguya çekildi:

 Ya Ali, sen ne diyorsun? Konuş bakalım.

 Defalarca Emîr´ül-Mü´minin ´e dediklerimi işittin. Benim o işittik­lerinden başka bir diyeceğim yok. Onu da yazılı kâğıt ile denedi, o da onda yazılı olanların hepsini ikrar etti. Sonra, ona sordu:

 Kur´an Mahlûk mudur?

 Kur´an Allah kelâmıdır.

 Sana bunu sormadım.

 O Allah kelâmıdır. Eğer Emîr´ül-Mü´minin bize birşey emre­derse başımız üzere, ona itaat ederiz, uyarız.

Bunun üzerine kâtibe:

 Onun sözünü yaz, dedi.

Bundan sonra Zeyyâle de, Ali b. Mukâtile sorduklarına benzer şeyler sordu, o da onun cevapları gibi cevap verdi. Sonra Ebû Hassan Ziyadi´ye sordu:

 Sen ne dersin?

 İstediğini sor, dedi. Ona da yazılı kâğıdı okudu, o da ondakileri ikrar etti ve bu sözü söylemeyen kâfirdir, dedi.

İshak ona sordu:

 Kur´an mahlûk mudur?

 Kur´an Allah kelâmıdır. Allah herşeyin halıcıdır. Allah´tan gayri herşey mahlûktur. Emîr´ül-Mü´minin bizim imamımızdır, onun saye­sinde bütün ilimleri öğrendik. O bizim duymadıklarımızı duydu, bizim bilmediklerimizi öğrendi. Allah bizim umurumuzu ona teslim etti, onun eline verdi. Haccımızı onun sayesinde yapıyoruz, namazımızı o kıldırı­yor, malımızın zekâtını o topluyor, onunla cihada gidiyoruz, Onun hak İmam olduğunu kabul ediyoruz. Bize bir buyruğu olursa ona uyuyoruz. Emrini trtuyoruz, birşeyden nehyederse ondan sakınıyoruz. Bizi bir-şeye davet ederse ona icabet ederiz.

 Kur´an mahlûk mudur, sen onu söyle?

Ebû Hassan aynı sözleri tekrar etti. Bunun üzerine İshak:

 Emîr´ül-Mü´minin sözü bu işte.

 Emîr´ül-Mü´mininin sözü bu olabilir, fakat onu insanlara emret­mez, insanları ona davet etmez. Eğer bana Emîr´ül-Mü´mininin bu söylememi emrettiğini haber verirsen, ben de o emir ettiğini söylerim. Çünkü sen ondan bana naklettiğin şeyde güvenilir bir kimsesin. Sen, ondan bir emir bana tebliğ edersen ben ona uyarım.

 Sana birşey tebliğ etmemi emir buyurmuş değil!

Ebû Mukatil söze karıştı:

 Onun sözü, Resûlüllah´ın ashabının ferâiz ve miras mes´eiele-rindeki ihtilâfları gibi olabilir. Onlar bunları kabule zorlamazlardı, dedi. Ebû Hassan sözünü şöyle bitirdi:

Ben emre itaattan başka birşey yapmam. Bana emret, ben de ona

uyayım!

İshak cevap verdi:

Sana emir etmemi bana emretmiş değil, bana ancak seni imtihan

etmemi, sorguya çekmemi buyurdu.

Bundan sonra Ahmed b. Hanbel´e döndü ve ona sordu:

 Kur´an hakkında ne dersin?

 O, Allah kelâmıdır.

 O, mahlûk mudur?

 O, Allah kelâmıdır, bundan başka diyeceğim birşey yoktur. Bunun üzerine yine Ahmed´i de kağıtta yazılı olanlarla imtihana

çekti. «Allah, hiçbir mâna ve hiçbir veçhile mahlûkatına benzemez» Sözüne gelince, burada Ahmed şöyle dedi:

 Onun misli hiç birşey yoktur. O işitir ve görür. İbni Bekka Asgar buna itiraz etti ve şunu söyledi:

 Allah hayrını versin, seni ıslah etsin, o kulakla işitir, gözle görür

mü? dedi.

İshak, Ahmed b. Hanbel´e yine sordu:

 Allah işitir, görür, sözünün mânası-nedir?

O cevap verdi:

 O zat-ı kibriyasını vasıfiadığı gibidir.

 Bunun anlamı ne?

 Gerçeği bilemem, o zat-ı kibriyasını tavsif ettiği gibidir. Bundan sonra oradakilerin hepsini birer birer çağırdı ve hepsi de

«Kur´an Allah Kelâmıdır» deyip kesti. Ancak Kuteybe, Ubeydullah b. Muhammed b. Hasan, İbni Alİyye Ekber, İbni Bekkâ, Abdülmünım b. İdris b. Bintî Veheb b. Münebbîh, Muzaffer b. Mercâ böyle demediler. Fıkıh ehlinden olmayıp bu konuda hiç birşey bilmediği halde araya sokuşturulmuş olan kör bir adam, Rak-ka´da kadı bulunan Ömer b. Hattab evlâdından bir zat, İbni Ahmed de onlar gibi söylediler. İbni Bekkâ.Ekbere gelince o, Kur´an mecûldür, yani kılınmıştır, dedi. Çünkü Allah Teâlâ; Biz onu arapça Kur´an kıldık,

buyurmuştur Keza Kur´an Hadistir, çünkü Allah: «Rabları tarafından Hadis olan zikir geldiğinde» buyurmaktadır. Bunun üzerine İshak ona:

 Mec´ul olan mahlûk olmaz mı? diye sordu. O da:

 Evet, dedi.

 Öyleyse Kur´an mahlûktur?

 Mahlûktur diyemem, fakat mec´uldür, dedi ve dedikleri böylece yazıldı.

Cemaatın bu suretle sorgulan tamamlanarak bu tatsız imtihan bitip dedikleri yazılınca, İbni Bekkâ Asgar itiraz etti:

 Allah seni ıslah etsin, bu iki kadı başımızdır, onlara emir etsen de sözleri tekrar etseler, dedi.

İshak b. İbrahim buna şu cevabı verdi:

 Onlar Emîr´ül-Mü´mininin huccetiyle kaim.

 İkisine emretsen sözlerini dinleyelim, onlardan bunu naklederiz, dedi,

İshak şöyle dedi:

 Onların huzurunda bir şahitlikte bulunursan, o zaman onların sözünü öğrenirsin.



[1] Serhul-Uyûn, s. 186. 58

[2] Taberi Tarihi.

[3] Bu cevaplar ve Me´mun´un onlara reddi aşağıda gelecek.

[4] Özellikle bu iki zat, eğer Kur´an mahlûktur demezierse ölüm cezası yiyecekler!