hafız_32
Sat 30 October 2010, 03:14 pm GMT +0200
KULLAR ARASINDA HESABIN
GÖRÜLMESİ
GÖRÜLMESİ
Yaratılmışlar arasında hesabın görülmesi ve yargının sonuçlanmasına Allah’ın izin vermesiyle, bu konuda ilk hesaba çağrılacak olanlar peygamberlerdir. Peygamberlere, aldıkları görevin gereğini yapıp yapmadıkları, vazifelerini yerine getirip getirmedikleri sorulacaktır. Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Elbette kendilerine peygamber gönderilen kimseleri de, gönderilen peygamberleri de sorguya çekeceğiz.” (Araf, 7/6)
Peygamberler, biz, Rabbimizden aldığımız mesajları kendi kavimlerimize ilettik, ancak onlar bizi yalanladırlar –ki Allah zaten bu gerçeği bilmektedir- diye haber verdiklerinde, hemen ümmetler hesaba çekilmek üzere çağrılır. Bu konuda davet olunacak ilk ümmet de Peygamberimizin (as) ümmeti olacaktır. Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Rabbin hakkı için, mutlaka onların hepsini yaptıklarından dolayı sorguya çekeceğiz.” (Hicr, 15/92–93)
Mümin olan kişi inancını açıklayacak, inkârcı kâfir de inkârını, münafıkların da ikiyüzlülüğünü ortaya koyacaktır. İşte diğer ümmetler de bu şekilde hesaba çekileceklerdir. Allah katında Genel anlamdaki bu hesap görme ve arz olayından sonra bu defa insanların işledikleri ameller konusunda yapıp ettiklerinin tartışılması ve hesapların görülmesi için birer birer hesaba çekileceklerdir. Nitekim yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“Şüphesiz onların dönüşü sadece bizedir. Sonra onların sorguya çekilmesi de bize aittir.” (Ğaşiye, 88/25–26)
Ebu Hureyre’den (ra) Tirmizi rivayet ediyor, Ebu Hureyre demiş ki, Allah Resulü (as) şöyle buyurdu:
“Kıyamet gününde insanlar hesap görmek üzere üç defa huzura, mahkemeye çıkarılırlar. Bunlardan iki tanesi karşılıkla tartışma ve mazeretler ileri sürme gibi bahanelerle geçecektir. İşte bu sırada amel defterleri ellerde dağıtılır, kimisi defterini sağ tarafından alırken, kimisi de sol tarafından alacaklardır.”[1]
İşte ümmetler hesapları görülmek üzere böylece Allah’ın huzuruna arz olunurlar. İnsanların hesapları amelleri doğrultusunda oldukça farklı farklı olacaktır. Bunlardan kiminin hesabı gayet kolay geçecek, kiminin hesabı oldukça zor geçecek, kimisinin hesabı gizli olarak görülecek ve kimisinin de hesabı açıktan görülecektir. Kimisi Allah’ın dilemesiyle mağfiret olunacak, kimisi ise, Allah’ın dilemesiyle azap görecektir. Çünkü Allah her şeye kadirdir, her şeye gücü yetendir.
Kıyamet gününde ilk defa hesabı görülecek olan varlıklar hayvanlar arasında görülecektir. Onların hesaplarının bitiminden sonra, kendilerine “Toprak oluverin” denilecek ve onlar da hemen toprak olacaklardır. Kâfirler hayvanların bu durumunu gördüklerinde hayıflanarak: “Keşke biz de toprak oluverseydik” diyeceklerdir. Yani keşke bizler de insan değil de hayvanlar olsaydık, mutlaka biz de toprak olup kurtulurduk, anlamında söyleyecekler. Nitekim Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
“gün kişi önceden yaptıklarına bakacak ve inkârcı kişi: ‘Keşke toprak olsaydım!’ diyecektir.” (Nebe, 78/40)
Ebu Hureyre’den Müslim ve Tirmizi rivayet ediyor. Ebu Hureyre diyor ki; Allah Resulü (as) şöyle buyurdu:
“Kıyamet gününde mutlaka haklar hak sahiplerine ödenecektir. Öyle ki boynuzlu olan koyundan boynuzsuz koyunun hakkı, öcü alınacaktır.”[2]
Hayvanların kıyamet gününde diriltilmesi, mahşer yerine getirilmesindeki hikmet ve incelik bazı kimselere azap olsun içidir. Çünkü senin de bilip öğrendiğin gibi sahipleri onlardan gereken zekâtı vermemiştir. O hayvanları sahibinden haksız bir şekilde almıştır. Böylece bu hayvanları onların sırtına yükleyerek ve onlara taşıtarak mahşer yerine getirecektir. Yine de en iyisini yüce Allah bilir.
Kullar arasında ilk sorgulaması yapılacak olanlar, kan davasıdır. Buhari, Müslim ve başkaları İbn Mesud’dan (ra) rivayet ediyorlar. İbn Mesud demiş ki Allah Resulü (as) şöyle buyurdu:
“Kıyamet gününde insanlar arasında ilk başta bakılacak olan dava, kan davasıdır.”[3]
Öyle ki öldürülen kimse, kendisini öldürmüş olan kimsenin yakasına yapışarak der ki: “Rabbim! Beni öldüren bu adamdan hakkımı al.”
Kulun hesaba çekileceği amellerin ilki ve en başta geleni namazdır. Eğer namazını istenilen manada kılmış ve kabul edilmiş ise, gerçekten kurtulur ve felaha ulaşır. Eğer namazdan geçer not almaz ise, namazı da kabul edilmemişse, eli boş döner ve hüsrana uğrar.
Tirmizi ve Nesai Ebu Hureyre’den (ra) rivayet ediyorlar. Ebu Hureyre diyor ki Allah Resulünden (as) şöyle buyururken işittim:
“Kıyamet gününde kulun ameli bakımından hesaba çekileceği ilk ameli nanmazıdır. Eğer namazını tüm esaslarına göre kılıp eda etmişse, felah bulur ve kurtuluşa erer. Eğer namazını gereği gibi yerine getirmemişse, kılmamışsa, geçer not almamışsa, boşa çıkar ve hüsrana uğrar. Eğer farz namazlarından bir eksikliği varsa, rahmet ve bereketi bol olan yüce Allah buyurur ki: ‘Hele bir araştırın bakalım, bu kulumun hiç nafile namazı yok mudur? Böylece bulunan nafile namazı ile eksiği tamamlanır. Daha sonra diğer amellere gelir. Şüphesiz Allah kulunu hesaba çeker ve ona dört şeyden hesap sorar; Ömründen, ilminden, malından ve bedeninden dolayı hesaba çeker.”[4]
Tirmizi Ebu Berze’den (ra) rivayet ediyor. Ebu Berze diyor ki: “Allah Resulü (as) şöyle buyurdu: “Kıyamet gününde kul, dört şeyden hesaba çekilmedikçe hesap yerinden ayrılamaz. Ömrünü nerelerde çürüttü, diye ömründen, ne gibi bir işledi, diye amelinden, nereden kazandı ve nereye harcadı diye malından ve bedeninin nerelerde çürüttü, diye bedeninden sorguya çekilecektir.”[5]
Allah her kuluna bu dört şeyi soracak ve onları bundan dolayı yargılayacaktır.
Ey kardeşim! Bir düşün hele. Kıyamet gününde bekleme yerinde Allah’ın huzurunda hesap vermektesin. Rabbin sana ömründen, hayatından soru sormaktadır. Şu anda her geçen dakika ve saniyeler senin aleyhinde geçip gitmektedir ve sen bu ömürden ötürü sorgulanacaksın. Bunu bir düşün! Sen bu ömrünü Allah’a itaat yolunda mı geçirdin, yoksa ona isyan ile mi?
Allah’ın san öğrettiği ilimden ve bilgiden ötürü de hesaba çekileceksin, kısaca dinin ve dünyan ile alakalı olarak her ne öğrendiysen bütün bunlardan hesaba çekileceksin. Çünkü tüm bu öğrendiklerin ilim adı altında değerlendirilecektir. Acaba sen öğrendiklerinin gereğini olumlu manada yerine getirdin mi, yoksa olumsuz manada mı uyguladın, ilminle amel ettin mi, etmedin mi?
Toplayıp biriktirdiğin ve sonra da harcadığın malından da hesaba çekileceksin. Sen bu malı nereden kazandın, helal olarak mı kazandın, yoksa haramdan mı elde ettin? Bunu nerelere harcadın, Allah yolunda mı, yoksa Allah’a isyan yolunda mı? Kısaca kazandığın her bir kuruş ve her bir paranın hesabını vereceksin, bunlardan ötürü sorgulanacaksın. Bu kazancının kaynağı ne idi ve nelere harcandın, diye sorulacaktır.
Sonra bedeninden, Allah’ın sana bahşeylediği göz, kulak, konuşma ve akıl gibi duyu organlarından ve benzeri şeylerden sorgulanacaktır. Yani bu şeyleri Allah’ın rızasını kazanma yolunda mı, yoksa Allah’a masiyet uğrunda mı çürüttü, diye sorulacaktır.
O halde sorulara cevap hazırla! Çünkü seni hesaba çeken zat, her şeyi biliyor, görüp gözetliyor. Hesaba çekecek olan o yüce zat, her şeyden haberdardır. Ona hiçbir gizli şey asla gizli kalmaz. Allah gözlerin haince bakışını da bilir, sinelerde saklı ve gizli olarak tutulanı da bilir. Nitekim Peygamberimiz (as) şöyle buyuruyor:
“Hak eskimez, kaybolmaz, yapılanlar unutulmaz, Allah asla ölmez. İstediğin gibi amel işle, neye layıksan, onunla cezalandırılırsın.”[6]
RİYAKÂRLARIN HESABA ÇEKİLMELERİ
Ey kardeşim! Şimdi de sana riyakâr yani münafık, ,ikiyüzlü kimselerin nasıl bir hesap ile karşı karşıya olduklarını göstereyim. Çünkü bunlar yaptıkları işleri ya da amelleri Allah için değil başkası için yapıyorlardı. Bunun nedeni, insanların niyetlerine ve amellerine göre hesaba çekilecekleri gerçeğinin ortaya çıkması içindir. Çünkü yüce Allah, ancak samimi olarak ihlâs ile yapılan ve kendisinin rızası murat olunan ibadetleri kabul eder.
Müslim, Ebu Hureyre’den (ra) rivayet ediyor. Ebu Hureyre demiş ki Allah Resulü (as) şöyle buyurdu:
“Şüphesiz kıyamet gününde ilk defa hakkında hüküm verilecek, yargılanacak olan kimse, şehit düşen bir kimse olacaktır. Bu kimse huzura getirilir. Allah Teala ona verdiği nimetlerini hatırlatır, o da o nimetleri hatırlar, bunları elde ettiğini itirafta bulunur. Yüce Allah ona:
— Sen, söyle bakalım bu nimetlere karşılık nasıl bir amel işledin, diye buyurur. O kimse de, bunları elde edebilmek için şehit düşene dek, senin yolunda cihad ettim, savaştım, der. Yüce Allah ona: Yalan söylüyorsun. Çünkü sen, “Sana ne babayiğit ve kahraman bir kimse imiş” desinler diye savaştın, nitekim o beklediğin de denildi, diye buyurur. Daha sonra emir verilir de o kimse yüzüstü cehenneme atılır. Bu defa da ilim öğrenmiş, öğretmiş ve Kur’an okumuş olan kimse huzura getirilir. Allah ona da verdiği nimetleri hatırlatır. Bu kimse de söz konusu nimetleri hatırlar ve o kimse de verilen nimetleri itiraf eder. Yüce Allah kendisine:
— Söyle bakalım, sen, bu nimetlere karşı ne yaptın? diye sorar. O kulu da şöyle cevap verir:
— Bununla ilim öğrendim, öğrendiğini öğrettim ve senin rızanı kazanmak için Kur’an okudum. Yüce Allah onun bu cevabına karşılık şöyle buyurur:
— Sen yalan söylüyorsun. Çünkü sen, sana “âlim” desinler diye ilim öğrendin, “ne güzel Kur’an okuyor” desinler diye Kur’an okudun. Nitekim bu istediklerinde senin hakkında söylendi. Daha sonra emir verilir ve bu kimse yüzüstü cehenneme atılır.
Bundan sonra da yüce Allah’ın kendisine her türlü mal ve imkân sağladığı, verdiği bir kimse getirilir. Allah ona da verdiği nimetleri kendisine hatırlatır. Bu kimse de onları hatırlar ve itirafta bulunur. Yüce Allah ona da:
— Söyle o halde, sen verdiğim bu nimetlere karşılık ne yaptın? diye buyurur. O kişi de, verilmesini istediğin, hoşnut kaldığın hiçbir hizmet yolundan onları esirgemedim, harcadım. Bunu da sırf senin rızanı ve hoşnutluğunu elde etmek için yaptım ve harcadım, der. Yüce Allah ona da
— Sen yalan söylüyorsun. Oysaki sen, tüm yaptıklarını, “bu adam ne kadar cömert bir imiş” desinler diye yaptın. Kaldı ki bu da senin hakkında söylendi, diye buyurur. Sonra emir verilir ve bu kimse de yüzüstü cehenneme atılır.”[7]
Bir rivayete göre de bu sayılanlar, kıyamet gününde kendileriyle cehennem ateşinin tutuşturulacağı Allah’ın yarattığı kullarından ilk kimseler olacaktır.
Diğer taraftan kıyamet gününde hesaba çekilecek olanlar iki kısımdırlar. Bunlardan ilk kısma girenler işledikleri günahlarından dolayı tevbe edip, pişmanlık duyarak hakka dönenlerdir, diğer bir kısmı ise, ölünceye kadar masiyetlerinde, günah işlemekte ısrarcı olanlardır. Bunların her ikisini de işledikleri amelleri sebebiyle yüce Allah hesaba çekecektir. Bunlardan tevbe edenler ve Allah’ın kendilerini mağfiret buyurmasını dilediği kimseler var ya, işte bu durumdakileri yüce Allah dilerse bağışlar, dilerse onları azap eder. Çünkü Allah çok mağfiret eden ve pek merhamet edendir. Allah bu durumda olanları o gün hesaba çeker ve fakat yaptıklarını deşifre edip ifşa etmez, onları Allah kendisine yaklaştırır ve hatalarını mahşer halkından gizler. Onların günahlarını onlara gösterir ve onlar da yaptıklarını itirafta bulunurlar, daha sonra da Allah onları mağfiret buyurur ve bağışlar. Çünkü Allah Teala ikramı ve fazlı büyük olandır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Şu da muhakkak ki ben, tevbe eden, inanan ve yararlı iş yapan, sonra böylece doğru yolda giden kimseyi bağışlarım.” (Ta Ha, 20/82)
Buhari ve Müslim İbn Ömer’den (ra) rivayet ediyorlar. İbn Ömer diyor ki, ben Allah Resulünden (as) şöyle buyurduğunu dinledim:
“Kıyamet gününde mümin Aziz ve Celil olan Rabbine yaklaşacak, öyle ki Allah onun üzerine affını indirecek ve ona işlediği günahlarını ikrar ettirecektir. Yüce Allah o kuluna: ‘Sen filan günahını biliyor ve itiraf ediyor musun?’ diye sorar. Bunun üzerine kulu da: ‘İtiraf ediyorum Rabbim! Evet, Rabbim!’ diyecektir. Bunun üzerine yüce Allah: ‘Ben de dünyada senin yaptıklarını gizledim, bugün de seni bağışlıyorum. Bundan sonra artık o kimseye yaptığı iyiliklerinin sahifesi verilir. Ancak diğer gurup olan kâfirlerle münafıklara gelince, onlara, mahşerdeki toplanmış olan insanların huzurunda seslenilir ve; işte bunlar var ya, bunlar Rableri adına yalan söyleyenlerdir. Allah’ın laneti zalimler üzerine olsun!”[8]
Bu durum aslında bir daha dönmemek üzere işlediği günaha samimi olarak içtenlikle tevbe edenler içindir -ki buna Nasuh tevbesi denir-. Allah bunların günahlarını bağışlar. İşlediği günahları, azalarıyla yaptıklarını unutturur, hatta Kiramen kâtip meleklerinin bu kimsenin ameline ilişkin yazdığı kötü amellerini de meleklere unutturur. Hatta işlenen bu günahlar, o kişinin kesin olarak ödemek niyetinde olduğu halde kul hakkıyla alakalı günahları da olsa, ödeyemeden ölmesi durumunda Allah bu kimseyi bağışlayacaktır. Dolayısıyla yüce Allah kıyamet gününde o hak sahiplerine de onların haklarını fazlasıyla karşılayacak ikramda bulunur ve o hasımları, hak sahiplerinin rızasını alarak affettiği kimselere karşı aralarında memnunluk oluşturur, davalarından vazgeçmelerini sağlar.
Ahmed b. Hanbel, Buhari ve daha başkaları Ebu Hureyre’den (ra) rivayet ediyorlar. Rivayete göre Allah Resulü (as) şöyle buyurmuştur:
“Kim, tekrar ödemek üzere insanların mallarını alırsa, Allah da ona ödeme imkânını verir. Kim de başkalarından aldığı malı, ödememek, telef etmek niyetiyle alırsa, Allah da onu yok eder, telef eder.”[9]
Peygamberimizden (as) rivayet olunan bir hadise göre, şöyle buyurmuştur: “Ümmetimden iki kişi, Aziz olan Rabbimin önünde diz çökerler. Bunlardan bir der ki: Rabbim! Kardeşimden benim hakkımı al. Yüce Allah, peki ne istiyorsun, buyurur. O da, bana onun iyilik ve güzelliklerinden, iyi amellerinden ver, der. Allah, ya adamın iyi amelleri yoksa ne yapacaksın? diye buyurur. Adam, benim üzerimdeki günahları al, ona üzerine at, der. Allah bu kuluna; ey kulum, gözünü şöyle bir kaldır da bak, buyurur. Adam baktığında ne görsün gümüşten inşa olunmuş muazzam bir şehir. Hemen hayretler içerisinde adam, ey Rabbim! Bu şehir hangi peygambere veya hangi şehide aittir, diye sorar. Allah, bu şehir, bana bunun değerini ödeyene ait olacaktır, buyurur. Kul, Rabbim! Kim bunun parasını sana ödeme gücüne sahip olabilir ki? der. Allah, ey kulum, sen buna güç yetirebilirsin, buyurur. Kul, ey Rabbim! Peki ya bunun karşılığında benden ne istiyorsun, diye sorar. Yüce Allah, bu kardeşinde olan hakkından vazgeçmendir, affetmendir buyurur. O kul da, Rabbim, ben kardeşimi affettim, der. Yüce Allah, öyleyse kardeşinin elinden tut birlikte her ikinizde cennete girin, buyurur. İşte bu sırada Allah Resulü (as) şöyle buyurdu: Allah’ın emir ve yasaklarına dikkat ederek, gerekeni yaparak Allah’ın azabından kendinizi koruyun. Kardeşlerinizin arasını bulun, çünkü Allah kıyamet gününde kullarının arasını bulup barıştıracaktır.”[10]
İşte kıyamet gününde yüce kimi kullarını, sırf onlara ikram olunsun, onun bir fazlı olsun diye bu şekilde affolunacaklardır. Çünkü Allah’ın mümin kullarına karşı, ikramı ve fazlı bol olandır.
Kâfirler, münafıklar ile suçlulara gelince, işte bunlar, Allah’ın kendilerine azap etmeyi dilediği kimselerdir. Çünkü her şeyden münezzeh olan Allah, hesapları konusunda onlarla tartışacak ve onları mahşer toplumu içerisinde çok ağır bir hesap ile rezil edecektir. Nitekim Allah Teala şöyle buyuruyor:
“Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.” (Kehf, 18/49) “Ve ben kullara asla zulmedici değilim.” (Kaf, 50/29)
Buhari, Müslim ve başkaları Hz. Aişe annemizden rivayet ediyorlar. Hz. Aişe demiş ki; Allah Resulü (as) şöyle buyurdu: “Kim hesaba çekilirse, azap olunur.”[11]
Bu anlattıklarımızdan eğer biri Allah’ın huzuruna getirilirse, bunlardan kafir olanlar, herhangi bir inkara kaçmaksızın açıkça inkarcı olduğunu söyler, ancak münafık olan kişi ise, yaptıklarını inkara kalkışır ve mazeret ileri sürer. Sanır ki, görünürde kendisini inanmış gibi göstermesi ona yarar sağlayacak, oysa bunun ona bir yararı olmayacaktır. Hatta yine zanneder ki dünyada sırf çıkar amacıyla işlediği amelleri ona bir fayda sağlayacak, oysa bu da onun sandığı gibi olmayacaktır. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“O gün Allah onların hepsini diriltecek, onlar da dünyada size yemin ettikleri gibi, Allah’a yemin edeceklerdir. Kendilerinin bir şey, bir hakikat üzerinde olduklarını sanırlar. İyi bilin ki onlar gerçekten yalancıdırlar.” (Mücadele, 58/18 )
Allah, onların küçük olsun, büyük olsun ne gibi bir amel işlemişlerse hepsini onlara ikrar ettirir. Kaldı ki Allah Teala şöyle buyuruyor:
“O gün Allah onların hepsini diriltecek ve yaptıklarını kendilerine haber verecektir. Allah onları bir bir saymıştır. Onlar ise unutmuşlardır. Allah her şeye şahittir.” (Mücadele, 58/6)
Kulun amelinden bir şeyi inkâra kalkışması veya mazeret ileri sürmesi durumunda, Allah Teala o kimsenin tüm vücut organlarına emir vererek onların tanıklıkta bulunmalarını isteyecektir. Onlar da kendilerinin aleyhinde olarak tanıklıkta bulunacaklardır. Dil, daha önce ne söylemişse, onları dile getirecektir. Kulaklar neyi duyup dinlemişlerse, onları konuşacaklar. Gözler neleri görmüşse onlar da onu anlatacaklar, eller kazandıklarını, ayaklar kötülük için nasıl yürüyüp gittiklerini söyleyeceklerdir. Kısaca her organ ayrı ayrı konuşacak, deri bile ne gibi ve hangi amaçla bir amel işlemişlerse hepsi işlediklerini konuşacaklardır. Yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
“Yapmış olduklarına dilleri, elleri ve ayaklarının, aleyhlerinde şahitlik edeceği gün onlar için çok büyük bir azap vardır.” (Nur, 24/24)
Allah Teala yine şöyle buyurmaktadır: “Nihayet oraya geldikleri zaman kulakları, gözleri ve derileri, işledikleri şeye karşı onların aleyhine şahitlik edecektir. Derilerine: Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz? derler. Onlar da: Her şeyi konuşturan Allah, bizi de konuşturdu, derler.” (Fussilet, 41/20–21)
Yine yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “O gün onların ağızlarını mühürleriz; yaptıklarını bize elleri anlatır, ayakları da şahitlik eder.” (Yasin, 36/65)
Kaldı ki insanın üzerinde yaşadığı ve gezip dolaştığı bu yeryüzü de ayrıca insanın aleyhinde veya lehinde yapıp ettiklerinden ötürü şahitlikte bulunacaktır. Nitekim Allah Teala şöyle buyurmaktadır:
“Yerküre kendisine özgü sarsıntısıyla sallandığı, toprak ağırlıklarını dışarı çıkardığı ve insan ‘Ne oluyor buna!’ dediği vakit, işte o gün yer Rabbinin ona bildirmesiyle bütün haberlerini anlatır.” (Zilzal, 99/1–4)
Ahmed b. Hanbel, Beğavi ve Tirmizi’nin sahih kabul ederek Ebu Hureyre’den yaptıkları rivayete göre demiş ki: Allah Resulü (as): “İşte o gün yer Rabbinin ona bildirmesiyle bütün haberlerini anlatır.” (Zilzal, 99/4) mealindeki bu ayeti okudu ve bunun üzerine şöyle buyurdu: “O gün haberlerinin ne olduğunu bilir misiniz? Oradakiler: Allah ve Resulü daha iyi bilirler, dediler. Allah Resulü de (as) şöyle buyurdu: O günün erkek veya kadın kul olsun, o kimselerin bu topraklar üzerinde yaptıklarını şu sözlerle açıklamalarıdır. Bu erkek veya kadın benim üzerimde şu ve şu günlerde şu ve şu fiilleri işledi. İşte o günün haberleri bunlar demektir.”
Ey kardeşim iyi bil ki: Senin tanıkların seninle birliktedir. Başka tanık aramaya gerek yok. Çünkü bilmelisin ki tüm organların, bedenin tıpkı bir kaset ve kamera gibi yaptıklarını ve konuştuklarını kayda almaktadır. Dolayısıyla hesaba çekilmezden önce kendini hesaba çek. Çünkü Rabbin yaptığın ve söylediğin her şeyi gözetip durmaktadır. Şunu da bilmelisin ki, sen yapıp ettiğin her şeyden sorguya çekileceksin. Dolayısıyla kendi adına yapıp ettiklerinden dolayı ya azap olunacaksın veya ödüllendirileceksin. Ameline göre muameleye tabi tutulacaksın.
Ebu Hureyre’den Buhari ve Müslim rivayet ediyor, demiş ki, sahabe Allah Resulüne dediler ki: Ey Allah’ın Resulü! Kıyamet gününde biz Rabbimizi görecek miyiz? Bu soru üzerine Allah Resulü (as) şöyle buyurmuştur:
“Gün ortasında, hiç bulutun olmadığı açık bir havada güneşi gördük veya görmedik diye herhangi bir şüpheye veya tartışmaya girer misiniz? Sahabe, hayır dediler. Bu defa yine dedi ki: Öyleyse hiçbir bulutun olmadığı bir gecede, ayın ondördünde ayı görmeme gibi bir sıkıntı olabilir mi? Sahabe yine hayır, dediler. Allah Resulü (as) şöyle buyurdu: Varlığım elinde olan Allah’a yemin ederim ki, siz de Rabbinizi görmede asla bir tartışmaya girmeyecek ve tartışmasız olarak göreceksiniz. Tıpkı gün ortasında güneşi ve açık bir gecede ayı görmeniz gibi, açık olarak göreceksiniz. Kul, Rabbine kavuşur, Rabbi de ona der ki: Ey filan kimse! Ben sana ikramda bulunmadım mı? Ben seni efendi, lider konumuna getirmedim mi? Seni evermedim mi? Sana atlar ve develer vermedim mi? Bir de seni istediğin gibi hareket etmede, istediğini yapmada serbest kılmadım mı? Kul da; evet Rabbim! diye cevap verir. Bunun üzerine Allah şöyle buyurur: Sen bana kavuşacağına, huzuruma çıkacağına inanıyor muydun? Kul da, “hayır” der. İşte bunun üzerine yüce Allah şöyle buyurur: “Sen beni nasıl unuttuysan, ben de aynen seni unuttum.” Bu defa ikinci birsi getirilir, ona da aynen birinciyle olduğu gibi yapılan yapılır, sorulan sorulur. Bu defa bir üçüncüsü getirilir, bu kişiye de tıpkı birinciye söylenenler ve sorulanlar söylenir. Bu da, “evet Rabbim!” der. Bu defa, “Peki öyleyse, sen, benim huzuruma geleceğine inanıyor muydun? diye sorar. Bu üçüncüsü der ki: “Ey Rabbim! Ben sana, senin kitabına ve gönderdiğin peygamberlerine iman ettim. Namaz kıldım, oruç tuttum, sadaka verdim ve adam yaptığı iyilikleri elinden geldiğince teker teker anlatır. Yüce Allah kendisine, o halde burada senin lehinde şahitlikte bulunabilecek biri var mı? diye sorar. Adam da, “hayır” der. Bunun üzerine yüce Allah şöyle buyurur: “İşte şimdi sana bir şahit getirilecek.” Adam kendi kendine düşünür ve benim hakkımda kim şahitlik edecek ki, der. Bu sırada ağzına mühür vurulur. Uyluğuna denir ki; konuş hele, uyluğu da, eti, kemikleri de konuşur ve işledikleri amelleri haber verirler. İşte bu da kendilerini mazur gösterenlerin, özür ileri sürenlerin halidir. Bunlar münafık olan ve yüce Allah’ın kendilerine kızıp gazapta bulunduğu kimselerdir.”[12]
Enes’ten Müslim rivayet ediyor, diyor ki; Allah Resulü (as) gülerek şöyle buyurdu: “Benin neden güldüğümü biliyor musunuz?” Biz de; Allah Ve Resulü daha iyi bilir, dedik. Allah Resulü (as) şöyle buyurdu: “Gülümsememin sebebi, bir kulun Rabbiyle şöyle bir görüşme yapması sebebiyledir. Kul Rabbine; Rabbim! sen beni zulmetmekten menetmedin mi?, der. Rabbi de, elbette, menettim, buyurur. Bunun üzerine kul der ki: Ben, bu gün kendimden başkasının hakkımda şahitlik etmesini doğru bulmam, der. Allah Resulü diyor ki, yüce Allah da şöyle buyurur: Gerçi şahit olarak Kiramen kâtibin melekleri de var ama peki bu gün kendi kendinin şahidi olman sana yeter. Allah Resulü diyor ki; bunun üzerine adamın ağzına mühür vurulur, bant çekilir ve tüm beden organlarına konuşun, emri verilir. Onlar da yaptıkları amelleri söylerler. Bu arada adam ile organları arasında serbestlik tanınır, adam organlarına dönerek; yazıklar olsun, size! Benim tüm bu çabalarım sizin için değil mi? Ben bütün bu mücadelemi sizin için veriyor değil miyim, der.”[13]
İşte tüm bu sahih hadisler gösteriyor ki yüce Allah, bizzat cesetlerin kendilerini dünyada iken nasıl idiyseler yeniden iade edecektir. Çünkü bu organlar dünyada iken ne yapıp etmişler ise, nelere şahit olmuşlarsa, neyi işlemişlerse hepsi de dile gelip konuşacaklardır. Eğer böyle olmamış olsaydı, organlar ve bedendeki her şey söz konusu işlenen amellere ve irtikâp olunan fiillere ait tanıklık etmeselerdi, nasıl şahitlik edebilirlerdi ki?
Nitekim başkalarına zulüm ve haksızlıkta bulunanlardan haksızlığa uğrayanlar kıyamet gününde o zalimlerden haklarını isteyeceklerdir. Kaldı ki zulme uğrayanlar, kıyamet gününde zalimlerin sevaplarından ve iyiliklerinden alınıp hak sahiplerine verilmek suretiyle haksızlığa uğradıkları oranda haklarına kavuşacaklardır. Eğer haksızlık yapmış olanların sevapları ve iyilikleri yoksa bu defa haksızlığa uğramış olanların günahlarından alınarak o zalimlere yüklenir.
Buhari ve Tirmizi Ebu Hureyre’den rivayet etmişlerdir. Ebu Hureyre şöyle diyor: Allah Resulü (as) buyurdu ki: “Bir kimsenin üzerinde bir kardeşinin kendisine veya malına karşı yapılan tecavüzden, saldırıdan dolayı doğmuş bir hakkı, alacağı varsa, hiçbir altın ve gümüşün (dinar ve dirhemin) geçerli olmayacağı kıyamet gününden önce, bugün, hemen dünyada iken gidip haksızlıkta bulunduğu o mazlumdan helallik dilesin, bağışlanmasını istesin. Çünkü helallik alınmadığı takdirde zalim kimsenin eğer salih bir ameli varsa, yapmış olduğu haksızlığı karşılayacak miktarda o zalimin salih amelinden alınıp mazluma, haksızlığa uğrayan kimseye verilir. Eğer zalimin bir güzel ameli yoksa bu defa alacaklının günahından alınıp zalime yüklenir.”[14]
Müslim Ebu Hureyre’den rivayet ediyor, demiş ki Allah Resulü (as) şöyle buyurdu: “İflas eden kim olduğunu bilir misin, kime iflas etmiş denir?” Orada bulunanlar dediler ki: Bize göre iflas etmiş olan kişi, elinde avucunda para pul olarak ne varsa hepsini kaybedendir. Allah Resulü (as) bunun üzerine şöyle buyurdu: “Ümmetimden iflas etmiş olan kimse, kıyamet gününde mahşer yerine namaz, oruç ve zekât ile gelir. Ancak kimine küfretmiş, kimine iftirada bulunmuştur. Şunun malını yemiş, bunun kanına girmiştir ve kimini de dövmüştür. Tüm alacaklılarına bu adamın sevabından alınıp verilir. Nihayet adamın iyi amelleri, sevabı biter, ancak geride alacaklılar vardır. Bu defa kalan alacaklıların günahlarından alınıp bu adama yüklenilir, sonra da adam cehennem ateşine atılır.”[15]
İşte yüce Allah bu şekilde hak sahibinin hakkını haksızlık eden kimseden yani zalimden alır, çünkü o hâkimlerin en adil olanıdır. Artık bundan sonra amellerin tartılması için mizan kurulur.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Tirmizi, Sıfatul Kıyame, h:2425
[2] Müslim, Birr ve Sıla, h:2582
[3] Buhari, Rikak, 8/138
[4] Nesai, Salât, 466; Tirmizi, Salât, 413. Tirmizi bu hadis Hasen gariptir, demiştir.
[5] Tirmizi, Kıyamet, h: 217. Tirmizi, bu hadis Hasen, sahihtir, demiştir.
[6] Acluni, Keşful Hafa, 2/126, h:1996. el-Leali’de, bu hadisin Beyhaki tarafından ez-Zühd vel Esmai vessıfat adlı kitabında Ebu Kılabe’den rivayet ettiği zikredilmiştir. Ebu Kılabe, bu Mürsel bir hadistir, demiştir. Süyuti, Camiussağir, h: 6411. İbn Adiy de el-Kamil adlı eserinde zikretmiştir.
[7] Müslim, İmare, h: 1905/152. Riyazussalihin, 1621
[8] Müslim, Tevbe, 1768/52
[9] Buhari, İstikraz, h:3/2387
[10] Hâkim, Müstedrek, Ahval, h:8718/43. Hâkim diyor ki, bu, isnad bakımından sahih olan bir hadistir, ancak Buhari ile Müslim bu hadisi tahric etmemişlerdir. Ancak Zehebi diyor ki, bu hadisin ravileri arasında Ubad b. Şeybe var ki, bu adam zayıftır ve bunun şeyhi, hocası da bilinmemektedir.
[11] Buhari, Rikak, 49/123 (6536)
[12] Buhari, Mezalim, 3/170
[13] Müslim, Zühd, h:2969
[14] Buhari, Mezalim, b:10,h: 12
[15] Müslim, Birr ve Sıla, h: 2581