sumeyye
Thu 14 April 2011, 12:52 pm GMT +0200
Kudüs’ün Fethi
Bu yıl Ömer (r.a.), Şam diyarına gidip Kudüs'ü fethetti. Havran'ın kasabası olan Cabiye'ye gelip orada kendisinden mütevatir olarak rivayet edilen meşhur hutbesini okudu.[521]
Kudüs'ün fethine gelince:
Taberi bu hususta (özetle) şöyle nakleder:
-Ömer (r.a.)'m Şam seferine çıkışı -denildiğine göre- şu sebepten olmuştur: Ebu Ubeyde, Kudüs'e geldiğinde halk ondan aynen Şam halkının sulh şartları üzere anlaşma yapmak isteyip bu işin imzalanmasını bizzat Ömer (r.a.)'ın üstlenmesini istediler. Ebu Ubeyde de durumu Hz. Ömer'e yazdı ve şehirden ayrıldı.
Bir de ona Amr'ın gelmesi için yazdı. O hadise de şudur:
Amr b. El-Âs Ecnadeyn'e geldiğinde Rumların Artabûn adlı bir komutanı vardı ki, Rum dahisi idi. Muazzam bir ordu kurmuş idi. Amr yardım isteyen ve Artabun'u anlatan bir mektubu Ömer'e yolladı. Ömer onu okuyunca; biz Rum Artabûn'a Arab'ın Artabun'unu gönderdik deyip istişare ederek ona yardım gönderdi. Bu .yardımlarını hep birden Amr'a değil, Şam şehirlerini fetihle uğraşan .diğer komutanlara yolluyordu ki, o şehirlerden kimse Artabun'a yardıma gelmesin.
Amr, Ecnadeyn'de onu bir türlü tuzağa düşüremedi. Elçilerden de sadra şifa verecek netice çıkmadı. Bunun üzerine elçiliği bizzat kendi yapmaya karar verip elçi kılığında Artabun'a gitti. Ona gerekeni söyledi. Onun dediklerini dinledi. Bu arada Atabun'un kalelerini iyice bakıp öğrenerek, ne yapması gerektiğini anladı. Artabun da içinden: "Vallahi bu olsa olsa Amr dedikleridir, değilse de Amr'ın danışmanlarından biridir. Ben Müslümanlara bunu öldürmekten daha büyük bir darbe indiremem." diye geçirdi. Bir nöbetçi çağırıp ona gizlice: "Çık şu noktaya var, bu oraya gelince onu öldür" diye emretti.
Amr b. El-As bu telaştan durumu sezdi ve ona: "Sen beni dinledin ben de seni! Senin söylediğin benim kafama tam yattı. Lakin ben danışma kurulundaki on kişiden biriyim. Ömer bizi Amr'a yardım etmemiz, ve onun yaptıklarına bakmamız için yolladı. Ben varıp bu on kişiyi alıp geleyim. Onlar da senin bana yaptığın teklife benim gibi bakarsa baş komutan ve diğer komutanlar onların görüşüne katılır. Benim gibi görmezlerse onları yerlerine geri yollarsın!" dedi. O da: "Tamam!" dedi. Artabûn birini çağırıp gizlice ona yolladığı adamı çağırttı. O gelince Amr'a haydi git de arkadaşlarını getir!" dedi. Amr gidip gelmeyince durumu anlayan Rum komutan: "Herif beni kandırdı, bu insanların en dehası." dedi. Amr'ın bu hilesini Ömer duyduğunda çok sevindi ve: "Allah için bu Amr çok yaman bir herifi yendi" dedi. Çaresiz kalan Artabûn savaşa girdi. Yermuk'taki gibi çok çetin bir çarpışma oldu, çok ölü verildi.
Sonra Artabun yenilip İliya'ya (Kudüse) sığındı. Artabun İliya'ya geldiğinde Müslümanlar onun girişine müsaade ettiler. İliya'daki İslâm ordusu da Ecnadeyn'deki Amr'a katıldı. O sırada Artabun: "Sen benim dostum ve dengimsin, zira sen kendi milletinin arasında makamca benim gibisin. Vallahi Ecnadeyıı'den sonra Filistin'de fethedebileceğin bir yer yok, aldanma, geri dön. Yoksa senden evvelkilerin uğradığı hezimete uğrayacaksın." dedi.
Amr, Rumca bilen birini ona yollayıp: "Rumca bilmez gibi davran, ve ne dediğini iyi anlayıp bana haber ver." dedi. Adamın eline bir mektup verdi. İçinde: "Mektub'un bana geldi. Sen kendi toplumunda benim dengimle benim gibisin. Eğer bir özellik sana yanlış yaptırırsa benim üstünlüğümü kavrayamazsın. Sen de biliyorsun ki, bu ülkeyi fethedecek olan kimse (eski kitaplara göre) benim. Ben sana falan, falan ve falancaya yardımcı olmanı teklif ederim, benim bu kitabımı onlara oku, onlar aramızdaki bu meselede bir görüş belirtsinler." diye yazıldı.
Elçi mektubu alıp Artabun'a onların huzurunda verdi. Onlar mektubu okuyunca gülüştüler ve Artabun'a: "Peki bu ne diyor, sen onun burayı fetheden kimse olmayacağım nereden biliyorsun?" dediler. O da: "Bu fethin sahibi eski kitaplara göre adı üç harfli O-m-r olan biridir." dedi. Elçi bunları duyup geri döndü ve Amr'a söyledi. Amr da bu fethin Ömer (r.a.)'ın elinde olacağını anladı.
Amr, Ömer'e yardım isteyen bir mektup yollayıp: Ben çok zor, çok çarpıcı bir harbe, fethi senin için saklanan bir ülkeye harbe hazırlanıyorum, görüşünü bildir!" diye yazdı. Ömer mektubu okuyunca Amr'ın bu lafının bir teşvike değil, bir bilgiye dayandığını anladı ve insanlara yola çıkıyoruz, diye ilan ederek hazırlandı. Sonra yola çıkıp Cabiye denen yere kadar geldi. Ömer (r.a.) tam dört defa Şam'a gelmiş oldu.
1- Atı ile geldiği
2- Deve üzerinde geldiği
3- Veba hastalığını duyup geri döndüğü yolculuk
4- Bu son yolculuğu, bunu da eşeğin üstünde yaptı. Şam diyarındaki komutanlara da, Cabiye'de şu gün buluşalım diye yazdı. Ona ilk önce Yezid, Ebu Ubeyde ve Halid geldiler. Elbiseleri ipekli idi. Ömer onları böyle süslü püslü görünce taş alıp onlara attı ve: "Beni bu kılıkla mı karşılıyorsunuz. Sizin iki yıldır karnınız doydu, bu tokluk sizi ne çabuk yoldan çıkardı! Vallahi siz bu işi ikinci yüz yılın başına kadar böyle yaparsanız Allah bu nimeti sizden alıp başkalarına verecektir!" dedi. Onlar da: "Ey Mü'minlerin Emiri! Bu sadece yalmak dedikleri (kaşındırmayan sağlam) bir elbise, üzerimizde silah var, ondan giydik." deyince Ömer: "Tamam öyleyse." dedi.
Hz. Ömer'in torunu Salim b. Abdillah der ki:
-Ömer Şam diyarına girince, kendisini Şam yahudilerinden birisi karşıladı ve: "Esselamu aleyke ya Faruk! Tliya'nm (Kudüs'ün) sahibi sensin. Vallahi Allah İliya'yı fethetmeden seni geri döndürmeyecek." dedi. Kaç kere Amr'ı heveslendirdiler, o da askerlerini heveslendirdi ama ne Kudüs ne de Remle'ye gücü yetmedi.
Ömer Cabiye'de iken birden insanlar silahlara sarıldılar. Ömer: "Ne oluyorsunuz?" deyince: "Gelen kılıçlı süvarileri görmüyor musun?" dediler. O bakınca bir bölüğün kılıçları panldayarak geldiklerini görünce: "Korkmayın bunlar güvenlik istemeye geliyor, onlara güvenlik verin!" dedi. Onlara güvenlik verildi. Onlar geldiler ki, meğer Kudüs halkı imiş. Onlara İliya ve ona bağlı yerlerde bir de Remle ve civarındaki yerlerde geçerli olmak üzere bir belge yazdırdı. Böylece Filistin birisi İliya ve civarı, diğeri Remle ve civarı olmak üzere ikiye ayrılmış oldu. Onlar tam on tane büyük iskan yerinden ibaretti. Filistin ise Şam'ın bütün şehirlerine denkti.
Bu sulha o gelen Yahudi de şahit oldu. Hz. Ömer ona Deccal hakkında bazı sorular sordu.
Halid ve Ubade anlatıyor: Hz.. Ömer Kudüs halkına şu metni yazdı:
-Bismillahirrahmanirrahim. İşte şu vesika, mü'minlerin emiri, Allah'ın kulu Ömer'in Kudüs halkına verdiği vesikadır. Canlarına, mail larına, kiliselerine, haçlarına, hastasına, sağlıklısına, diğer din mensuplarına, kiliselerinin eve çevrilmeyeceğine yıkılmayacağına, Kudüs ve civarından bir şey eksiltilmeyeceğine, haçlarından ve mallarından bir şeye ilişilmeyeceğine, dinlerine baskı yapılmayacağına, hiç kimseye zarar verilmeyeceğine, onlarla İliya'da hiçbir Yahudi'nin iskan ettirilmeyeceğine dair güvence veriyorum. îliya halkı da buna karşılık diğer şehir halkı gibi cizye vergisi verecek, Bizanslıları oradan onlar, bizzat kendileri çıkaracak. Bizans Rumlarmdan kim oradan çıkarsa istedikleri güvenli bir yere gidene kadar can ve mallan korunacak. Ama güvenle İliya'da oturmak isteyen kimse İliya halkı gibi vergi vererek oturabilecek. İliya halkından Rumlarla beraber malını alıp gitmek isteyen de güvenli yer varana kadar can ve mallan emniyette olacak, bunların kalan haç ve kiliselerine dokunulmayacak. Diğer yerlerden olup da bu Artuvan'la beraber savaşa gelenler de dilerse aynı vergi ile İliya'da kalabilecek, dileyen Bizans Rumlarıyla gidecek, ailesine dönmek isteyen de dönecek ve bunlardan bir şey alınmayacak. Bu anlaşma metninde bulunan maddelere Allah'ın taahhüdü. Peygamberinin zimmeti (koruması) Halifelerinin zimmeti ve mü'minlerin zimmeti, bu vergiyi vermek şartıyla- geçerli olacaktır. Bu anlaşmaya Halid b. Velid, Amr b. El-As, Abdurrahman b. Avf ve Muaviye b. Ebu Süfyan şahitlik etmiş imza atmışlardır. On beşinci yılda yazılmıştır.
Hz. Ömer bu anlaşmayı yollayıp Kudüs'e yöneldi. Varıp doğruca Mescid-i Aksa'ya gitti. Kapıya yaklaştı, açılınca: "Lebbeyk Allahümme Lebbeyk, dedi ve içeri girip Davud (a.s.)'m mihrabına yöneldi. Orada nafile kıldı. Biraz sonra sabah oldu. Müezzin ezan okudu. Ömer (r.a.) öne geçip birincide "Sad" suresini, ikinci rekatta da "Esra" suresinin baş tarafını okuyarak namaz kıldırdı. Ka'b'a: "Kıbleyi ne tarafa yapalım?" deyince Ka'b, kaya'ya (ağlama kayası) doğru deyince: "Ya Ka'b, vallahi Yahudilere benzedin, biz kıbleyi mescidin ortasına Peygamberimizin yaptığı gibi yapalım" deyip kıbleyi belirledi. Sonra kalkıp Hıristiyanların Kudüs'e hakim olduğu zaman, Hıristiyan Rumların yerin altına gömdükleri -o vakit- çöplük olan Yahudi kıblesine geldi. Oraya varınca bir kısmını çıkarıp bir kısmını bıraktılar. Hz. Ömer elbisesiyle orayı temizledi. Ka'b ve yanındakiler tekbir getirdiler. Hz.. Ömer onları yanma çağırdı ve nedenini sordu. Çünkü Ömer her yerde takva gösterilmesini sevmezdi. Ka'b: Rumlar Yahudilere saldırıp mağlup olunca kiliseyi gömmüşler. Sonra galip gelmişler ama onu çıkaramamışlar. İranlılar gelip Yahudilere saldırınca, Yahudilere isyan etmişler. Sonra "işte sen gelene kadar Rumlar onlara galiptiler" diye bazı geçmiş kıssalar da anlattı.[522]
Pekmezin Helal İlan Edilişi
Enes b. Malik der ki: Kudüs'te Ömer'le ben de bulundum. Bir papaz gelip, şarap haram olmasına rağmen, üzümden yapılan bir şeyden bahsetti. Ömer onu görmek istedi. Papaz getirip bunu gösterdi ve bunun, şıranın üçte biri kalana kadar kaynatılarak yapıldığını söyledi. O da parmağıyla tadına bakıp beğendi, ve komutanlara bunun yenileceğini ilan etti.[523]
Hz. Ömer'in Cabiye Hutbesi
Züheyr b. Muhammed el-Mervezî anlatıyor: Bana Abdullah b. Müslim b. Hürmüz, kendisinin Ebu'l Gadiye el-Müzenî'yi şöyle derken işittiğini anlattı:
-Cabiye'de Ömer (r.a.) yanımıza çıka geldi. Esmer bir deveye binmiş tüysüz başı güneşten parlıyordu. Kafasında ne sarık ve ne takke vardı. Şiltesi, necid koçu postu olup bir yerde konaklayınca onu yatak olarak kullanırdı. Heybesi, içi lif dolu kadife ya da alaca (dedikleri çizgili) bezinden yapılmış olup yastık olarak kullanırdı. Üzerinde bir kısmı parçalanmış cebi kirlenmiş bir gömleği vardı.
Bu haberi İsmail el-Müeddeb de, İbnu Hürmüz'den o da, Ebu'l Âliye eş-Şâmî'den aynı metinle naklediyor.
Abdullah b. Ömer der ki: Ömer (r.a.) Cabiye'de bize şöyle bir hutbe okudu:
Rasulullah (s.a.v.) bizim aramızda şu kalktığım gibi kalkıp buyurduki:
"Size önce ashabımı iyi koruyup gözetmenizi, ikram etmenizi, sonra onları takiben gelen Tabiûn'u sonra da o nesli takiben gelen Tebe-i Tabiûn'u tavsiye ederim. O üç nesil, onlardan sonra yalan yaygınlaşacak, öyle ki kişi yemin teklif edilmeden yemin edecek. Şahitliği istenmeden yalan yere şahitlik edecek. Size cemaatle beraber olmak düşer. Bölünmekten sakının. Zira şeytan tek kişi ile beraber olur. İki kişiden ise -bize göre- daha uzaktır. Dikkat hiçbir erkek yalnız bir kadınla baş başa kalmasın (bunu üç kere söyledi), yoksa üçüncüleri şeytan olur. Cennetin en has yerini isteyen, cemaatle beraber olsun. Kimin yaptığı sevap kendini sevindirir, işlediği günah kendisini üzerse, işte mü'min kişi odur.[524]
[521] Her ne hikmet bilemiyorum, Zehebi merhumun Kudüs'ün fethi ile ilgili sözleri bundan ibarettir. Oysa gerek Vakidi, gerek Taberi konuyu gayet mufassal olarak anlatıyor. Kudüs fethi önemli bir hadise olduğundan onu atlamamız söz konusu olamaz. Ancak Vakidi gibi uzatmadan, Taberi ve diğer kaynaklardan özetleyerek verecesiz.
[522] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/253-258
[523] Taberi 2/448-451; Tarihi Dımışk 2/170,174
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/258
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/259-260
[524] Ömer (r.a.)'ın bu hutbesi mütevatirdir. Gerçi Darakutni IleFinde 2/122-125 bu haberin metnini değil de Abdulmelik b. Umeyr'den Cabir b. Semura'ya varan isnattaki ihtilafı tenkit eder. Lakin İbni kesir Müsned-i Faruk'ta (2/55) Abdulmelik Tabiin neslinin imamlarından ve liderlerinden biridir. Onun hadislerinde de muzdarip yok, diye bir şey olamaz. Ancak buradaki hadiste olamaz. Zira bu hutbeyi Ömer'den o kadar çok kişi dinledi ki, Abdulmelik de o cemaatten bunu aldı. Hem orada bulunan Cabir'den hem de Abdullah b. Zübeyr'den dinleyip her ikisinden de ayrı ayrı rivayet etmesi gayet mantıklıdır." der. Bu hadisi Cabir b. Semura, Ebu Salih, İbnu Ömer, ZUhri, Yesar, Kehmes el-Hilâlî ve diğerleri nakleder: hadisini etrafı için bak: Nesai, Süneni Kubra 5/387-389 no 9219-9225; Müsned 1/18, 26; Tirmizi 2165; Tahavi, Şerhu Meani'ul Asar 4/150-151; İbni Mace2363; Ebu Ya'la, Müsned 1/133 no 141, 143; Tayalisi, Müsned s.7 no 31; Ebu Ya'la 1/179 no 201, 202; Abdurrezzak 11/341 no 2071; Buharı, Sağir s. 98; Darakutni, İle! 2/122-123 no 155; İbni Ebİ Asım, Sünne 1/42 no 88, 2/435 no 897; Hakim l/l 13, 114; Beyhaki, Kübra 7/91: İbni Ebi Hatem, İlel no 1933, 2583, 2629; İbnu Mende, İman 3/962; İbnu Hibban, Sahih 7/442, 8/257; Hatib, Tarih 2/187; Abd. b. Humeyd, Müntehab 1/64 no 23 Hz Ömer'in bu hutbesi ne yazık ki bir bütün halinde değildir. Ancak onu yukarıdaki gibi parçalar halinde hadis kitaplarında görüyoruz. Hadis alimleri konuştukları konuyla ilgili olarak ondan birer parça naklediyorlar. Mesela Müslim Libas'ta (no 2069) "Suveyd b. Gafele'den Cabiye'de Ömer (r.a.)ı "Nebi (s.a.v.) ipek giymeyi yasakladı. Ancak kumaşta iki, üç ya da dört parmak kadar yer tutan hariç" derken duyduğunu nakleder.
Yine Tayalisî Müsned'inde (10-11) Kehmes el-Hilâlî'nin Ömer (r.a.)'tan hadisini nakleder.
Hz Ömer'in bu hutbedeki bazı sözleri kendinin gibi de nakledilir ki, aslında Efendi-mizindir. Yine baktığımızda hadis kitaplarında bu hadisleri diğer sahabelerin direkt Efendimizden nakli mevcuttur. İbni Kesir "Müsnedi Faruk" adlı eserinde (2/297) Ebu Bekr el-İsnıailî'den El-Bâhilî yoluyla Cabiye hutbesinden şunu nakleder: -Kur'am iyi öğrenin, zira iyi öğrenirseniz onunla marifetiniz artar. Kur'an'la amel edin ki, Kur'an ehli olasınız. Çünkü Allah'a isyan hususunda itaat olunmak hak sahibi menziline ulaşamaz. Bilin ki hak bir sebeple yaklaşılmayan bir şeydir. Hak sözü söylemek, iyi bir ikazda bulunmak, Allah'ın size vereceği rızıktan sizi uzaklaştır-maz. Bilin ki, ku! ile rızkı arasında bir perde olup sabrederse rızkı gelir. Acele edip rızkın üzerine atılarak perdeyi yırtsa da rızkından fazlasını ele geçiremez. Harp atlarına iyi bakıp öğretin, at yarışı yapın, nallayın midenize iyi bakın, acem ahlakından sakının. Zalimlere komşu olmamaya (desteklememeye) bakın. Aranızda haç'm kıyamına fırsat vermeyin, şarap olan sofraya yanaşmayın. İzarsız (donsuz) hamama girmeyin, hanımlarınızı oraya çağırmayın. Zira bu helal olmaz. Acem topraklarına bir iş için vardığınızda, sizi onların diyarında alakoyacak şekilde kazancınızı bir acemin yanında elde etmemeye bakın. Zira onlar bu fırsatla sizin yurdunuza girmeye kalkar. Çocukları köle yapmaktan sakının. Şimdilik size Arapların öteden beri malı olan hayvanlar yeter. Onlarla dilediğiniz yere göçer konaklarsınız. Bilin ki içecekleriniz üç şeyden elde edilir: Üzüm, bal ve hurma. Bunların şerbetlerinin eskimişi şarap olur ve helal olmaz. Bilin ki Allah üç kişiyi tezkiye etmez, yüzlerine bakmaz, kıyamet günü onları kendine yakın etmez. Onlara acıklı bir azap vardır:
I- Devlet başkanına dünyalık kasdıyla biat elini veren, böyle kişi, malı götürürse vefalı olur, değilse vefasız
2- Malını ikindiye kadar gizleyip sonra çıkartıp da müşteriye "vallahi bu mala şu şu fiyatları verip aldım" diye yemin ederek bu yeminle malı alınan kimse
3- Yanında fazla su olduğu halde yolculara su vermeyen kişi; Müslümanların sövmesi fasıklık, bir birlerini öldürmeleri küfürdür. Üç günden fazla kardeşine küsmen helal olmaz. Sihirbaza, kahine ya da kitap açtık diyerek cinlerden bilgi alarak bilgiçlik taslayana gelip onları tasdik eden, Muhammed'e indirileni inkar etmiştir. Bu haberin ravileri arsında İbnu Lehî'a olmasına rağmen İbnu Kesir "İsnadı ceyyittir, bunun şahitleri de vardır" der. Bu hutbeyi İbn-i Kuteybe Uyûnu'l Ahbar'ının 96.cı sayfasında İbnu Mahrame'den nakleder. Orada olmayan bazı ilaveler burada vardır.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/261-262
[525] Kınnesrin: "Eski Halep" adındaki şehirdir. Ebu Ubeyde