- Konuşma ve davranış bozuklukları

Adsense kodları


Konuşma ve davranış bozuklukları

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafız_32
Fri 8 October 2010, 04:26 pm GMT +0200
Konuşma Bozukluğuna Dikkat Edin
Davranış bozukluğu olan çocuklarınızı hasta gibi görmeyin. Yoksa daha fazla komplekse sokarsınız.
İLK SÖZ
Konuşma bozukluğu ve kekemelik, büyük ölçüde psikolojik sebeplerle ortaya çıkan bir güçlüktür.
BU MEKTUBU OKUYUN
Halit Bey Hocam Merhaba,
Mesajın ardından hemen mektubu gönderemedim. Dolayısıyla elinize geç geçmiş olabilir.
Anlattığım gibi, üç çocuk annesiyim. Büyük olan er¬kek, lise son sınıfta... Konuşma bozukluğu var. Da¬ha çok kekemelik. Çok ağır değil. Ama her cümlede, bazı kelimelere takılıyor.
Artık genç... Birçok şeyin de farkında... Küçükken çok büyük problem olmuyordu ama, artık öyle değil... Utanıp sıkılıyor, kendini arkadaş grubundan ve toplumdan soyutluyor. Psikolojik bir bozukluk veya depresyona gireceğinden korkuyorum.
Kendi çapımızda tedavi girişimlerimiz oldu. Ama galiba en büyük eksikliğimiz, zamanında dikkat etmeyişimiz ve "geçer" ümidiyle bek¬leyişimiz. Şimdi de çaresiz kaldık.
Çok üzülüyorum hocam. Ne yapalım? Bize önerileriniz nedir?
Dualarımla...
Neziha Diker
NE YAPMALI?
Bilindiği gibi konuşma bozukluğu, konuşma akışını doğru ve düzgün bir şekilde ifade edememedir. Kekemelik de bunlardan bi¬risidir. Zaten konuşma bozukluğu veya güçlüğü denildiğinde akla ilk olarak kekemelik gelir.
PROBLEMİN TESPİTİ
Yapılan araştırmalar, bu tür konuşma bozukluğu olan çocukla¬rın hemen hemen yarısının dört-beş yaş civarında kekelemeye baş¬ladıklarını göstermektedir.
Çocuk, önceleri belli kelimelerde takılırken, zamanla birçok ke¬limede takılmaya başlar, ilk heceleri çıkarmada güçlük çeker, sözü uzatır, sıkılır, bunalır, kızarır, el, kol veya baş oynatarak konuşmaya uğraşır. Kimi çocuk belli kelimelerde, kimi çocuk ilk kelimelerde takılır. Eğer çocuk ilk kelimeyi çıkarabilirse çoğu zaman arkasını da getirebilir.
Kekeleyen çocuğun o sırada yüz ifadesi de değişir. Genellikle yanaklar şişer, gözler kırpışır, dudaklar uzar ve çocuk kızarır. Ço¬cukların genellikle 2,5 ilâ 3,5 yaşları arasında kekelemeye başlama¬larının sebebi, bu sırada çocuğun özellikle heyecanlıyken, düşün¬ceyle dili birbirine karıştırmasından kaynaklanmaktadır. Kelime hazinesi kısıtlı olmasına rağmen çok şey söylemek isteyen çocuk, çoğu zaman konuşmada zorluk çeker ve sonuçta da kekeler.
Yetişkinler çocuğun üzerine fazla düştükleri ve onda durmadan kusur buldukları zaman çocukta kendine karşı bir güvensizlik olu¬şur. Bu durumdaki çocuk hata yapmaktan çok korkar, kendine aşırı dikkat eder. Aşırı dikkatin neticesinde de zamanla bazı harflerde takılmalar, uzun süreli tekrarlar görülür.
Kekemeliğin heyecanla da ilgisi büyüktür. Mesela, yeni bir kar¬deşin doğumu, eve misafirin gelmesi, aile üyelerinden birinin vefatı gibi çocukta heyecana sebep olan hadiseler kekemelik için birer se¬bep olabilir.
Kekemelik, büyük ölçüde ruhi sebeplerden kaynaklanmaktadır. Bedendeki bir bozukluğa bağlı olsaydı, belli sözlerde sürekli takıl¬ma olması gerekirdi. Oysa günlerce akıcı konuşan bir kişinin belli bir gerginlik ve heyecan neticesinde tutukluk göstermesi, bu bo¬zukluğun büyük ölçüde ruhi sebeplerden ileri geldiğini göstermek¬tedir. (Ertuğrul, 2002: 168)
KEKEMELİĞİN ÇIKIŞ NEDENİ
Kekemeliğin, genellikle erkek çocuklarda, kızlardan dört beş kat yüksek olduğu görülmektedir. Kimi araştırmacılar kekemeliğin ateşli hastalıkları izlediğine dikkat çekmişlerdir. Gözlemler bu gö¬rüşü destekler niteliktedir. Zira kekeme çocukların geçmişleri ince¬lendiğinde çeşitli hastalıklara, yaralanmalara ve ruhi rahatsızlıklara rastlanmaktadır.
Kekemeliğin başlangıcı konusunda ülkemizde yapılan bir araş¬tırmada, ruhi yaşantının başlatıcı etken olarak sıklıkla görüldüğü ortaya çıkmıştır. Son bir yıl içinde kekelemeye başlayan 75 çocu¬ğun incelendiği bir başka araştırmada da kekemeliğin büyük ço¬ğunlukla belirgin bir korkutucu olayı izlediği görülmüştür.
Kekemeliğin önemli sebeplerinden birisi de ebeveyn ile çocuk arasında kurulan ilişkinin derecesidir. Eğer ebeveynler aşırı titiz ve kuralcı ise, çocukların kekeme olma ihtimali de artmaktadır. Çün¬kü bu tür ebeveynler çocuğu sürekli kontrol altında tutmakta, ken¬di başına hareket etmesini engellemektedirler. Özellikle çocuğun konuşmasına aşırı önem verirler. "Efendim"siz, "Lütfen"siz konuş¬turmazlar. Bir yere gezmeye gittiklerinde çocuğun yanlarından ay¬rılmasına, serbestçe dolaşmasına, varsa yaşıtları ile oynamasına mü¬saade etmezler. Kısaca çocuktan yaşının üstünde bir edeb ve düzen beklerler. En küçük bir hatasında çocuğu ağır bir dille eleştirirler. Böyle bir ortamda, konuşmaya yeni başlamış bir çocuk neyi söyle¬yip, neyi söylemeyeceğini bilemez. Hangi sözüne ebeveynin tepki göstereceğini kestiremez. Çocuk bu tepkiyi kestirememesine rağ¬men, ebeveynin önceki tepkilerini iyi bildiğinden sürekli tedirgin ve gergindir. Ağzından çıkacak yanlış bir sözün başına büyük işler açacağının farkındadır. Böyle bir ortamda çocuk, ister istemez ko¬nuşurken sık sık duracak, hata yapmamak için kendini zorlayacak¬tır. İşte kekemelik, bu duraklamaların ve iç sıkıntıların dile yansı¬masından başka bir şey değildir. Kekemeliğe yatkınlığı olmayan bir çocuk, bunun yerine başka bir ruhi belirti de gösterebilir. Misal: Bazı tikler geliştirebilir, tırnaklarını kemirebilir.
Kekemeliğin ortaya çıkışı, hiç kuşkusuz çocuğun sosyal duru¬munu da etkiler. Çocuk, alay konusu olmaktan korktuğu için ko¬nuşmaktan çekinir. Her an yeniden kekeleyeceği korkusu içindedir.
Bu durumdaki çocukta zamanla kekemeliğin yanı sıra çekingenlik, utangaçlık, güvensizlik de görülebilir; çocuğun okul başarısı, arka¬daş ilişkileri de bozulabilir. Özellikle baskının fazla olduğu aileler¬de bu vb. uyumsuzluk belirtilerini sıkça görmek mümkündür. (Ge¬zer, 196: 87-90)
NASIL BİR TEDAVİ
Konuşma bozukluğu ve kekemelik güçlüğünün iki temel tedavi yöntemi vardır.
1 Telkin ve ilaçla...
2 Bol bol sesli kitap okumakla...
Anne babalar, konuşma güçlüğü çeken çocuklarına bol bol sesli olarak kitap okutmalı ve kendileri de zaman zaman buna iştirak et¬melidirler.
Ayrıca, kekeme çocuğa her gün 15-20 dakikalık bir sunuş yaptı¬rılması, problemi ciddi ölçüde azaltır.
En önemlisi de, anne babanın çocuğu sürekli konuşturarak, bir anlamda çocuğu topluma hazırlamaları gerekir.
SON SÖZ
Konuşma güçlüğü çeken çocuklar, alay konusu olmaktan kork¬tukları için, konuşmaktan da çekinirler. Bu ise, utangaçlık, kendine güvensizlik ve toplumdan dışlanma gibi tehlikeli sorunlara yol açar. Bu şekilde arkadaş ilişkileri bozulabilir ve okul başarısı etkilenir.
BİR ÖYKÜ ) Son gününmüş gibi...
Geçen hafta, ailemle birlikte, babamın Loretta Teyzesinin sek-senbeşinci doğum gününü kutladık.
Loretta Teyze, kendimi kendisine yakın hissettiğim biridir. O da beni
kendine yakın hissediyor olmalı ki, doğum gününde:
"Seninle aynı ruha sahibiz" dedi. "Her zaman böyle hissettim."
Sonra, şaşırtıcı bir şey oldu. Söz, en önemli hayat ilkelerinden filan açılmıştı ki:
"Ben kendime hep şunu derim" dedim. "Her gününü, o gün hayatta¬ki son gününmüş gibi yaşa."
Loretta Teyze:
"Ben de kendime şunu derim: Karşılaştığın her insana, o insan dünyadaki son gününü yaşıyormuş gibi davran."
Selim Gündüzalp-lsmail Örgen/Ümit Öyküleri s.118
Davranış bozukluğu olan çocukları, iyi olacakları konusunda ümitlendirin.
Çocuğunuz fedakârlığınızı gördükçe, problemlere karşı direnci artar.
Kuvvetli iman, sabrı artırır. Sabır ise, hastalıklara karşı en büyük ilaçtır...
Çocuğunuza, çaresizliğinizi değil, ümidinizi gösterin. Çaresizlik çocuğun psikolojisini alt üst eder.
Konuşan ve konuşturulan çocuk, hatayı en az yapan çocuktur.
Çocuklarınızı sıkmayın, evinizde demokrasi ilan edin. Ama kuralları ve denetimleri de oluşturun.
Çocuğunuzun Davranış Bozukluklarını ve Zararlı Alışkanlıklarını Takip Edin
En zararlı çocuk, kontrolsüz ve ilgisiz olandır.
İLK SÖZ
Zararlı alışkanlıklar bir sonuçtur. Bunun bir başlangıcı vardır. Eğer anne baba, başlan¬gıçta iyi bir gözlemci olsaydı, kötü bir so¬nuç çıkmayabilirdi.
BU MEKTUBU OKUYUN
Sevgili Halit Bey Hocam,
Bugüne kadar böyle bir sıkıntı yaşamamıştım. Sıkıntımın nedeni ise, lise birinci sınıfa başlayan oğ¬lum Alper...
Biz babasıyla ne kadar üzerine düşüyoruz, ne kadar titizlik gösteriyoruz, anlatamam. Her istediğini, her ihtiyacını karşıladık. Onu arkadaşları içinde hiç mahcup etmedik. Odasını zev¬kine göre döşedik. Bilgisayar aldık. Babası sık sık arabasını veriyor, bol bol da harçlıklar, tatiller... Daha neyi anlatayım size?..
Ama onu kaybetmek üzereyiz, sayın hocam. Arkadaşları onu yoldan çıkardı. Şimdi eve de gelmiyor. Başına bir felâket geleceğinden korku¬yoruz. Ne yapacağımızı da bilmiyoruz. Evimiz iki aydan beri bir matem yerine döndü.
Nasıl çıkılır bu işin içinden? Bize bir yol gösterin hocam...
Meliha Kutlu
Çözüm İçin
ZARARLI ALIŞKANLIKLAR
Bir anne ve baba için, çocuklarının zararlı alışkanlıklara düşme¬si ve evi terk etmesi kadar onlara elem ve ıstırap veren başka bir şey olur mu?
Onların ruhunda kopan fırtınayı tahmin etmek zor değil. Çün¬kü hayatlarını bağladıkları evlâtları onlar için ölmüşten beterdir.
Zararlı alışkanlıklar derken; içki, kumar, uyuşturucu ve diğer alışkanlıklardan söz etmekteyiz.
Çocuğu günümüzde iki büyük tehlike tehdit etmektedir:
Birisi içki, kumar ve benzeri olan zararlı alışkanlıklar...
ikincisi de hırsızlık, yalancılık, söz dinlememe, başarısızlık ve inatçılık gibi davranış bozuklukları...
Yapılan bilimsel çalışmalarda anne babaların bu iki temel tehlike karşısında eğitimsiz ve yetersiz oldukları tespit edilmiştir.
DUYARLI OLUN
Zararlı alışkanlıklar, okul çağındaki çocukların ve gençlerin en büyük başarısızlık nedenlerindendir. Sigaranın çocuk yaşa kadar düşmesi, lise dönemlerinde içki ve uyuşturucuya başlanması, tehli¬kenin boyutlarını göstermektedir.
Öte yandan aile büyüklerinin alkol alması neticesinde her yıl bir buçuk milyon çocuğun içkiye başladığı tespit edilmiştir. Bu kor¬kunç bir seyirdir. Çünkü alkol, gerek toplumda gerekse aile içinde suç işleme oranını artırmaktadır. Mesela 1999 yılındaki resmî ra¬porlara göre işlenen genel suçların %66'sı, trafik kazalarının %61'i, cinayetlerin %85'i, ırza tecavüzlerin %50'si, şiddet olaylarının %50'si, eşlerini dövenlerin %70'i, akıl hastalarının %50'si, boşan¬maların %80'i alkollü iken ya da alkol sebebiyle meydana gelmek¬tedir. Ve ülkemizde 5 milyonu aşan özürlünün en büyük faili alkol¬dür! (Ekiz, 2000: 87)
Uyuşturucu da okullara kadar inen çok büyük bir tehlikedir. Ai¬leler, okul yönetimi, sürekli iletişim içinde olmalıdır. Tabii ki bu¬nun en büyük sebebi arkadaş çevresidir.
Sigara da zararlı alışkanlıkların ilki durumundadır. Yapılan araş¬tırmalar, sigaranın bütün zararlı alışkanlıklara basamak olduğunu göstermektedir.
UNUTMAYIN
1 Sigara; dudak, dil, yanak, damak, gırtlak ve akciğer kanser¬lerine sebep olur.
2 Damar sertliğine ve tansiyona zemin hazırlar.
3 Sinir sisteminde tahribata sebep olur.
4 Hücrelerimize hayat ve enerji veren C ve B vitaminleri başta olarak, birçok önemli kimyevî maddelerin etkisini azaltır veya yok eder.
5 Kronik bronşit ve amfizeme sebep olur.
6 Sigara, tıbbî mecburiyetlerle alınması gereken ilâçların ya te¬sirini azaltır veya yok eder.
7 Sigara içenler devamlı bir zehirlenme zemini üzerinde ha¬yatlarını sürdürürler.
8 Sigara, insanı bir katran küpü haline getirir.
9 Sigara, insanın estetiğini bozar.
10 Sigara sesi, ses tellerini ve sesin ahengini bozar.
11 Aile içi huzursuzluklara ve boşanmalara sebep olabilir.
12 Aile bütçesine ve ülke ekonomisine büyük yük getirmekte¬dir.
13 Sigara içilen bir ailede çocukların sağlığı da tehlike altında¬dır.
Araştırmada, inceledikleri hiçbir ürünün, kendi başına sigarayı bırakmaya bir çare olmadığını belirten uzmanlar, bu konudaki en başarılı yolun güçlü bir irade olduğunda birleşmektedirler. Tabii ki, insana böyle güçlü bir iradeyi kazandıracak olan da manevî dina¬miklerdir. Eğer insan manen boşluk içinde ise, sigara ile giriştiği mücadelede de başarılı olma şansı azdır.
Sigara ve benzeri zararlı alışkanlıkların önüne geçilmesinde en etkili yol, anne babanın örnek tutumlarıdır. Çocuk eğitiminde bun¬dan daha etkili bir yol yoktur.
BİLİYOR MUSUNUZ?
Kişide davranış bozuklukları, aile ve çevrenin yanlış eğitimleri sonucu ortaya çıkar. Yani davranış bozukluklarının hazırlayıcı bir ortamı vardır.
Genel Davranış Bozuklukları:
* ilgisizlik.
* içine kapanıklık.
* Aşırı çekingenlik.
* Sebepsiz aşırı korku.
* Anneden veya evden ayrılamamak.
* Aşırı huzursuzluk.
* Arkadaş edinememek.
* Sebepsiz sıkıntı.
* Dikkati çeken şımarıklık.
* Söz dinlememek.
* Sık sık kabahat yapmak.
* Kurallara ve disipline uymamak.
* Okul eşyalarına zarar vermek.
* isyankârlık.
* Yalan söylemek.
* Yerinde duramamak (Aşırı hareketlilik).
* Orayı burayı karıştırmak.
* Kavgacılık.
* Saldırganlık.
* Ders çalışmamak.
* Evden kaçmak.
* Suça yönelmek.
Kibritle, ateşle oynamak.
* Sigara ve benzeri şeylere heves etmek.
* Arkadaşlarının eşyalarına zarar vermek.
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Davranış bozuklukları içinde, çok ciddî sonuçlara yol açan önemlilerden bir kısmını inceleyelim:
Tırnak Yeme
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilir. Aile içinde aşırı baskılı ve otoriter bir eğitimin uygulanması, çocuğun sürekli azarlanarak eleştirilmesi, kıskançlık, yetersiz ilgi ve sevgi, sıkıntı ve gerginlik tırnak yemeye sebep olan başlıca faktörler ara¬sında sayılabilir.
Çocukların hemen hemen yarısında görülen bu alışkanlığın ka¬zanılmasında, aile içinde tırnak yiyen bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir faktör olabilir.
Tırnak yeme daha çok sinirli ve endişeli çocuklarda görülür. Bu hal çocuklarda genelde uyku bozuklukları veya aşırı hareketlilik ile birlikte bulunur.
Uyku Bozukluğu
Allah'ın kullarına bahşettiği nimetlerin en önemlilerinden birisi de uykudur. Uyuyamamanın zorluğu herkesçe malumdur.
Çocuğa gerekli olan uykunun süresi bazı faktörlere bağlıdır; bunlardan en önemlisi, çocuğun yaşıdır. Küçük çocukların uykuya daha çok gereksinimleri vardır. Yeni doğan bebekler, günde ortala¬ma 16-18 saat uyuyarak zamanlarının %80'ini uykuda geçirirler¬ken, 1 yaş bebeklerinde bu süre %50'ye düşmektedir.
Uyuyamayan çocukta, çeşitli biyolojik ve psikolojik etkiler ara¬nır. Yeri rahat değildir. Çok soğuk veya çok sıcakta bulunabilir. Karnı veya kulağı ağrıyabilir. Annesini isteyebilir. En çok da anne¬sinden uzak kalmanın sıkıntısını çeker, bunun için uyuyamaz.
Korku
Bebek, ansızın oluşan değişikliklerden, yabancı gürültü, insan ve hayvanlardan korkar. Okul çağındaki çocuklar ise, imtihandan, yoklamalardan korkarlar ve karnelerinden endişe ederler. Bunlara ilâve olarak genelde bütün çocuklar, her çeşit zorlama ve sertlikten, kendilerinin veya anne babalarının hastalığından, anne ve babaları¬nı üzecek her şeyden korku duyarlar.
Ülkemizde anne babalar, nineler, dedeler korkuyu bir disiplin vasıtası olarak bol bol kullanmaktadırlar. Özellikle doktorla kor¬kutmak, çok sık başvurulan bir yoldur. Ancak anne ve babalar ço¬cuğu doktora, hastaneye götürmek gerektiğinde bu usulün acısını çok çekerler.
Öfke
ilk çocukluk çağında en sık görülen, belki de tek olan öfke belirti¬si ağlamadır. Fakat bu durum çocuğun yaşı ilerledikçe azalmaya baş¬lar. Zamanla öç alma, saldırma gibi davranışlar daha sık görülür. Ço¬cuk bu tür tepkilerini doğrudan göstermek yerine, eşyaları devirme ve yasaklanmış hareketleri yapma şeklinde dolaylı yoldan gösterebilir.
Çocuklarda görülen bedenî rahatsızlıklar ve kusurlar da öfkeye sebep olabilir. Rahatsız ve hasta oldukları, sıkıntı veren bir durumda bulundukları zaman gerekli ilgi gösterilmezse, meselâ; altını ıslatan çocuğun altı temizlenmezse, ateşi yükselen çocukla ilgilenilmezse, midesi rahatsız çocuğun ağrılarını dindirecek ilâç verilmezse çocuk öfkelenebilir.
Çocuklar öfke nöbetleri ile ebeveyne bazı mesajlar vermektedirler. Öfke nöbetlerini işaret olarak kullanan çocuklar, ebeveynin bu
durum karşısında heyecanlanacağını ve kendilerini yatıştırmaya kalkışacağını genellikle çok iyi bilirler. Buna karşılık belli bir disiplinin uygulandığı bir evde çocuk, göstereceği öfke nöbetlerinin bir işe yaramayacağını bilir. Çünkü göreceği tepkiyi az da olsa tahmin edebilmektedir.
Hiperaktiflik
Çocuğun aşırı hareketli olması bir köşede sessizce oturmasından, insanlardan kaçmasından elbette daha iyidir. Ama bu hareketliliğin ölçüsü ne olmalıdır? Çocuğun dilediği her şeyi yapmasına göz mü yumulmalıdır? Bu ve benzeri sorular sanıyorum birçok ebeveynin aklına geliyordur.
Çocuklar genellikle canlı, hareketli ve hayat doludurlar. Gün boyu oynar, koşar ve zıplarlar. Sürekli bir faaliyet içinde, durmadan bir şeyler yaparlar. Yorulmak nedir bilmezler. Dışarıda oynadıkları yetmiyormuş gibi aynı hareketli oyunlar çoğu zaman evde de devam eder. Ebeveyn ise, çocuğun peşinden koşarak, onu ikaz ederek, çoğu zaman çocuktan daha fazla yorulur. Bu durum aynı zamanda ebeveyni gergin ve sinirli de yapmaktadır.
Aşırı hareketlilik, çoğu zaman evdeki veya okuldaki bir olaya tepki olarak görülür. Çok sevilen bir yakının vefatı, ebeveynin an¬laşmazlıkları, okulda yeterince başarılı olamama, başka çocukların sürekli eziyet etmesi gibi olaylar bir çocuğa öyle ağır baskı yapabilir ki, bu baskılara maruz kalan çocuk aşırı hareketlilik ile bunu dışa vurabilir. Bu durumun düzelmesi ancak hareketliliğe sebep olan olayların tespiti ve aynı zamanda da gerekli tedbirlerin alınması ile mümkündür.
Parmak Emme
ilk 1 yaş içinde, bebeklik döneminde çocuk doğal olarak parmak emebilir. Daha çok başparmağını hatta bazen ayak parmağını bile emebilir. Bu davranışın çevreyi tanıma ve keşfetme ihtiyacından doğduğu kabul edilir. İlk yaş içinde doğal olan bu davranış daha sonraları da devam ederse veya ileriki yaşlarda ortaya çıkarsa, bir uyumsuzluk sorunu veya alışkanlık bozukluğu olarak kabul edilir. Bu hareket çocuklarda, korktukları zaman, acıktıklarında, anneden ayrıldıklarında veya uykuya dalarken görülebilir. Temelinde anne-çocuk ilişkisindeki yetersizlik ve çocukta güven hissinin yeterince gelişmemiş olduğuna işaret eder.
Evden Kaçma
Büyükçe çocuklarda veya ergenlik döneminde evden izinsiz ayrılmalara firar, kaçma denir. Bu kaçmalar bir geceden günlere, haftalara kadar uzayabilir. Kaçma çeşitli psişik, sosyal ve organik nedenlerin rol oynadığı impulsif (atakça) bir davranıştır. Bazen 7-8 yaşındaki bir çocuğun birkaç saat kaybolduğu, sonra kuytu bir köşede, bodrumda veya bir harabede bulunduğu görülür. Bu davranışa çoğu zaman bir sebep bulunmaz. Ama önemli sebepler arasında aile içi çatışmaları, yeni bir yuvaya kavuşma hayalini, sevilmediğine inanmayı, okul başarısızlığını, hor görülmeyi, dayağı, işe zorlanmayı sayabiliriz.
Yalan Söyleme
Yalan, yapılan hatayı gizlemek ve başkalarını yanıltmak için yapılan bir davranıştır. Çocuklarda doğruyu söylemek zamanla gelişir, iyiyi, kötüyü ya da gerçek olanı olmayanı öğrendikten sonra da yalan söylemeye devam ediyorsa, bu davranışın temelinde yatan uyumsuzluğun ortaya çıkarılması gerekir.
Aşağılık kompleksi, kıskançlık ve suçluluk hissi çocuğu yalan söylemeye sürükler. Çocuğa suçunu zorla kabul ettirmek de onu yalana zorlar. Çocuğun her hareketine karışmak, rahat bırakmamak iyi bir davranış değildir. Fazla ilgilenme çocuğu yalan söylemeye alıştırır.
Hırsızlık
Küçük yaşlarda çok sık görülen bu davranışlar, çocukların kurallara uyma bilinci gelişmediğinden ileri gelmektedir. Çalma, bir uyum ve davranış bozukluğu olarak kabul edilmektedir.
Başkalarına ait olan mal ve eşyalara saygı gösterilmesi hususu ve çalmanın doğru bir hareket olmadığı çocuğa öğretilmelidir. Yedi yaşından itibaren düzenli harçlık verilmeli ve özel eşyaları olmalıdır. Çocuk bu şekilde dürüst davranmayı zamanla öğrenecektir. Anne baba da bu konuda başka kimselere saygılı davranarak, kişilik haklarını gözeterek çocuğa örnek olmalıdır. Anne babaların dengeli ve tutarlı bir kişilik göstermeleri çok önemlidir. Aşırı sevgi ve katı tutumdan özenle kaçmalıdırlar.
Saldırganlık
Saldırganlık; vurma, kavga etme, başkalarının isteklerini engelleme gibi incitme veya kaygı yaratan davranışlardır. Ancak bir çocuğun diğer çocuğa kasıtlı vuruşu, çeşitli şekillerde yorumlanabilir.
Öfke de çocuklarda küçük yaşlarda meydana gelir. Bu nedenle çocuğun öfkeye alıştırılmaması gerekir. Yoksa bu durum değişik biçimlerde devam eder. Öfke karşısında çocuğun her isteğinin yapılması doğru bir davranış değildir. Çocuk her isteğini yaptırmak için böyle bir harekete başvurur ve bunu alışkanlık haline getirir.
İnatçılık
İnatçılık çocukta benliğini gösterme ihtiyacından kaynaklanır. Bu durum 3-4 yaşına kadar devam eder. Bu yaştan sonra başkalarının varlığından haberdar olur. isteklerinin onlar tarafından da karşılandığını görür. Bu durumda çocuk kendisinin büyükler gibi olması gerektiğini anlar. Bu şekilde bağımsız hareket etmeye başlar. "Yap" denileni yapmaz. Aksini yapar, "yapma" denileni yapar. Bu davranışlar 3-4 yaşlarındaki çocuklar için tamamen normaldir.
Çocuk inatçılık belirtilerine gösterilen tepkilerle karşılaşarak bu huyundan zamanla vazgeçer. Fakat anne baba ve öğretmenler tarafından uygulanacak dayak, kötü söz ve onu yalnızlığa itme gibi davranışlar, çocuğu menfi yöne sürükler. Kendini savunmak için bu davranışlarını sürdürür. Baskı daima mukavemeti davet eder, inadın artmasına yol açar. Eğitimcilerin bu şekil sert tutumları çocukta yeni uyanmaya başlayan ve sağlam bir kişilik için gerekli olan "benlik"in körleşmesine ve bunun neticesi olarak da "silik, pısırık" bir kişilik gelişmesine sebep olur. (Yakut, 1997: 60)
UYGULAYIN
Zararlı alışkanlıklar ve davranış bozuklukları için;
1 Çocuklarını zararlı alışkanlıklardan korumak ve onlara olumlu ve düzenli bir hayat yaşatmak isteyen ailelerin yapacakları en önemli iş, yaşantılarıyla çocuklarına örnek olmak ve onlara doğruları göstermektir.
2 Zararlı alışkanlıklara karşı çocuklar sürekli olarak izlenmeli, hissettirilmeden gözetim ve denetim altında bulundurulmalı.
3 Zaman zaman aileler, çocuklarıyla birlikte bir araya gelip, sigara, alkol, uyuşturucu ve saire gibi zararlı alışkanlıklarla ilgili konuşmalı. Zararlı alışkanlıkların fiziksel ve ruhsal açıdan kişiyi ne gibi olumsuz bir duruma sürüklediğini örnekleriyle birbirlerine anlatmalılar.
4 Çocuklara yeteri kadar para vermeyin. Eğer ihtiyaçtan fazla para verirseniz, lüzumsuz ve zararlı yerlere harcayabilirler, ihtiyaçtan az verilirse de para bulmak için bazı olumsuz alışkanlıklar edinebilirler. Buna dikkat edin.
5 Çocuklarınıza zararlı alışkanlıkların nedenleri ve sonuçlarıyla ilgili olarak çeşitli kaynaklar temin edin ve onların bu kaynakları okumalarına imkân tanıyın.
6 Sigara içen aileler, içtikleri sigaranın ne kadar olumsuz bir şey olduğunu çocuklarına anlatmalı. Ayrıca kesinlikle evde sigara içmemeli.
7 Aile, çocuğun arkadaşlarına ve içerisinde bulunduğu çevreye dikkat etmeli. Çocuğu kötü alışkanlıklara iten arkadaşları varsa, bu izlenilmeli, gerekli tedbir de alınmalı.
8 Aile yuvası, çocuk için çekici ve sıcak bir ortam haline getirilmelidir. Çocuk her türlü neşeyi, huzuru ve mutluluğu ailesinde bulursa, problemlerini ailesiyle paylaşırsa, dışarıyla paylaşacağı bir şeyi kalmaz. Bu şekilde zararlı alışkanlıklardan korunmuş olur.
9 Çocuğu asi, isyankâr ve söz dinlemez yapan sebeplerin başında, şiddetli huzursuzluk, kavga ve aile baskısı gelir. Çocuğun küçük hatalarını büyütüp, büyük bir adam gibi hesaba çekmek ve sürekli üstüne gitmek çocuğun davranışlarını bozar, çocuğu ailesine karşı soğutur.
10 Çocuklarınızın sürekli bir büyüme safhaları ve değişme dönemleri olduğunu düşünerek, onların çocuklarınız olmalarıyla birlikte sizden ayrı bir kişilik geliştirmekte olduklarını idrak ederek onları tanımaya ve anlamaya çalışın.
11 Evinizde bazı kurallar koyun ve siz dahil, bütün aile fertlerinin bu kurallara uymasını isteyin. Bu şekilde çocuk hayatını düzene sokmayı öğrenir ve bazı kurallara uymanın da, hayatın bir gereği olduğunu anlar. Çünkü kuralsız bir hayat, insana sınırsız zararlar sunar.
12 Çocuğunuzun gözünün dışarıda kalmaması için onu sınırlandırmayın. Gezmesine, oyun oynamasına, para harcamasına müsaade edin. Ancak, bunları bir disiplin dahilinde yapmasını temin edin.
13 Çocuklarınıza moral değerler aşılayın. Sevgi, saygı, hak, hukuk, tarih ve inanç gibi değerler çocuğun kişilik yapısına son
derece olumlu katkılar yapar. Bu değerler çocuğun kendi kendini denetlemesine, bir kişilik kazanmasına ve belli bir ideal oluşturmasına zemin hazırlar. Milli ve dini duyguları ve bilinci almış olan bir çocuk, örnek davranışlar sergiler ve zararlı alışkanlıklardan kaçmaya çalışır.
14 Onları yeteneklerinin üstünde işlere zorlamayın. Ancak başarabilecekleri işleri yapmalarını bekleyin ve başarabilmeleri hususunda da destekçi olun. Çabalarını övün. Onlara güvendiğinizi hissettirin. Onları başkalarıyla karşılaştırarak umutsuzluk girdabına sürüklemeyin. (Ertuğrul, 2002:118-119)
SON SÖZ
Çocukları zararlı alışkanlıklar ve davranış bozukluklarından korumanın yolu, anne babanın bilinçli ve eğitimli olmasıdır.