neslinur
Wed 3 March 2010, 05:28 pm GMT +0200
Reddü´l Muhtar / Köle Azadı
KÖLE ÂZÂDI BAHSİ
KÖLENİN BİR KISMININ ÂZÂDI BEYANINDA.
ÂZÂDA YEMİN BAHSİ
CUUL: MAL KARŞILIĞINDA YAPILAN ÂZÂD BEYANINDA (BÂB)
TEDBÎR BÂBI
KÖLE ÂZÂDI BAHSİ
METİN
İhtisar için bazı isimlerle ıskâtat ayrılmıştır. Öldürülenin velisinin kâtilde olan kısâs hakkını düşürmesi afdır.
Alacaklının borçlusunun zimmetindeki alacak hakkını düşürmesi ibrâ (borçtan beri kılmak) dır.
Zevcin zevcesine cinsi yakınlıkta bulunma hakkını düşürmesi talâkdır.
Efendinin kölesinden hizmet hakkını düşürmesi ıtk (âzâd etmek) dır. Musannıf, ümm-i velede ve hür olan bir kimse kendisinin köle bulunan bir zirahm-i mahrem (usûl ve furû´) i akrabasına mâlik olmaya şamil olsun diye bahse i´tâk demeyip ıtk adını vermiştir. (Çünkü bu suretlerde ıtk vardır, i´tâk yoktur.)
Itk lügatta, kölenin mülk olmaktan çıkmasıdır. «Ataka» kelimesi «darabe» bâbından olup masdarı: ıtk, atâk ve atâka gelir.
Şer´i ıstılâhda ıtk: «Efendisinin kölesi üzerinde olan malik olma hakkını hususi bir şekil ile düşürmesinden ibarettir ki, köle bu sayede âzâd olarak hürriyete kavuşur.»
Itkın rüknü yani, âzâd etmenin rüknü âzâd etmeye delâlet eden lâfızlar yahut onun yerini tutan hür bir kimsenin, kendisinin köle bulunan bir akrabasını satın alması veya harbî (pasaportlu) olan bir kimsenin satın aldığı Müslüman bir köleyi dar-ı harbe götürmesi gibi bazı fillerdir.
İZAH
Iskâtât, ıskâtın cemi´dir, bundan murad şâri´ (Allah Teâtâ yahut Resulullah) in bir kimsenin diğer bir şahısda olan hakkını düşürmesi için koymuş olduğu bazı isimlerdir.
Musannıfın talâktan sonra ıtkı getirmesinin sebebi bunlardan her birinin hakkı düşürmekte ortak olduklarına işaret etmek içindir. Nikâhla ilgisi olduğu için önce talâk zikredilmiştir.
Şârihin «ihtisâr için» demesi "i´tâk kelimesi efendinin kölesi üzerindeki hakkını düşürdü" demekden daha kısa olduğu içindir. Geri kalan kısaltmalar da böyledir.
«Itk lügatta kölenin mülk olmaktan çıkmasıdır.» Bahır sahibi bu sözü Ziyaü´l-Hulûm adlı kitaba nisbet etmişdir. Musannıf bu sözle bazı fukâhanın: «Itk lügatta, kuvvettir, şer´iatta ise, kölede şer´i bir kuvvetin subûtudur» sözünü reddetmiştir, çünkü lügat ehli bunu dememişdir. «Nehir» sahibi «musannıfın reddettiği söz «Mebsût» da nakledilmiştir» diye itiraz etmiştir. Birçok âlimler bazı fukâhanın sözünü kabul etmişlerdir. Nakleden itimadlı bir kimse olduktan sonra reddedenin sözüne bakılmaz.
«Fethü´l-Kadir» de bu mevzu tam olarak incelenmiştir. Kenz ve diğer kitablarda âzâd şöyle tarif edilmiştir: «Köle için şer´i tasarruflara gücünün yetmesi, velâyet ve şahadete ehil olması ve başkasının kendi üzerinde olan tasarrufunun kaldırılmasıdır.» Sonra bilmiş ol ki; ileridegörüleceği vecihle, İmam-ı Âzam´a göre âzâd etme bölünmeyi kabul eder (yani bir kimse kölesinin yarısını âzâd etse yarısı derhal âzâd olur, diğer yarısı muvakkaten köle olarak kalır).
İmameyn´e göre âzâd etme bölünmeyi kabul etmez. (Bir kimse kölesinin yarısını azâd etse, kölenin tamamı âzâd olmuş olur.)
«Harbi olan bir kimsenin ilh...» Meselesinin sureti şudur: Bir harbî İslâm memleketinden satın aldığı Müslüman bir köleyi dâr-ı harbe (Müslümanlar ile aralarında anlaşma bulunmayan gayr-ı Müslimlerin memleketidir) götürse İmam-ı Âzam´a göre, iki memleketin birbirine zıd olması azad etme yerine geçtiği için o köle âzâd olur. İmameyn´e göre âzâd olmaz. Âzâd edilmeksizin kölenin âzâd olduğu dokuz mesele vardır ki birisi budur, çünkü bu hükmen âzâddır. İnşaallâh müste´men bâbından önce Cihad bahsinde gelecekdir.
METİN
Köle âzâd etmenin sıfatı (yani nevileri) beştir:
1 - Vacibdir. Bu. keffaretler için yapılan âzâddır.
2 - Mübahdır. Hiç bir şeye niyet edilmeksizin yapılan âzaddır. Çünkü köle âzâd etme ibadet değildir. İbadet olmadığı için kâfir tarafından yapılan âzâd da sahihtir.
3 - Menduptur. Bu, Allah rızası için yapılan âzâddır. Çünkü bu hususta köle âzâd eden kimsenin uzuvlarının ateşten âzâd edileceğini bildiren hadis-i şerîf vardır. Bir kimse kölesini müdebber kılsa veya zirahm-i mahrem olan akrabasını satın alsa hadis-i şerifte bildirilen sevaba nail olur mu? Zahire göre nail olur.
4 -Mekruhdur. Bu, başkası namına yapılan âzâddır.
5 - Hadamdır. Hatta küfürdür. Bu, şeytan namına yapılan âzâddır.
(Âzâdın sahih olmasının şartı) Âzâd eden kimsenin hür ve mükellef olması lâzımdır. Bu bakımdan sarhoşun, mükreh (zorla kölesi âzâd ettirilen) in, hataen azâd edenin, hastanın âzâd etmesi sahih olduğu gibi kendi mülkü olduğunu bilmeyen kimsenin de âzâdı sahihdir. Meselâ; Gasbeden kimse gasbetmiş olduğu köleyi sahibine yahut satan kimse satmış olduğu köleyi satın alan şahsa göstererek «benim şu kölemi âzâd et» deyip köle sahibi veya satın alan şahıs o kölenin kendi mülkü olduğunu bilmiyerek «âzâd ettim» dese o köle âzâd olur. Bu suretlerde köle sahibi kölesini almış sayılacağı için gasbedene bir şey lâzım gelmez, satın alan şahıs da köleyi teslim almış sayılacağı için kölenin parasını vermesi lâzım gelir.
İZAH
«Keffaretler için yapılan âzâd» Yani katilden, zıhardan, niyet edilmiş ramazan orucunu kasden bozmaktan ve yeminden dolayı keffâret olarak köle âzâd etmek vâcibdir. Buradaki vacib ile murad, ıstılâhı vacip midir? yoksa farz mıdır? İki kavil vardır. T.
Allah´a yaklaşmaya yahut günaha niyet edilmeksizin yapılan âzâd mübahdır. «Çünkü köle âzâd etmek asıl itibariye ibadet değildir.» Diğer ibadetler gibi âzâd da niyet ile ibadet veya günah olur. Rahmetî.
«Köle âzâd edenin uzuvlarının ateşten âzâd edileceğini bildiren hadis-i şerif vardır.» Ebû Hüreyre (R.A.) den, Rasûlullah (S.A.V.):
«Herhangi Müslüman bir kimse, bir Müslüman´ı âzâd ederse, Allahü Teâlâ onun her uzvu mukabilinde âzâd eden zâtın bir uzvunu ateşten kur-tarır.» Bir lâfızda da «Bir kimse, mü´min bir rakabe (köle) âzâd ederse Allah o rakabenin her uzvu karşılığında o kimsenin âzâsından bir uzvu hatta tenasül uzvuna mukabil tenasül uzvunu cehennemden âzâd eder.» buyurdu, dediği rivayet edilmiştir. Bu hadis-i şerifi Kütüb-i sitte Ebû Hüreyre´den rivayet etmişlerdir.Peygamberimiz (S.A.V.) :
«Herhangi Müslüman bir kimse, Müslüman bir şahsı âzâd ederse, âzâd edilen şahıs, o zatın cehennemden kurtuluşu (na sebep) olur. Herhangi Müslüman bir kadında, Müslüman bir kadını âzâd ederse, âzâd edilen kadın da onun cehennemden kurtuluşu (na sebep) olur.» buyurmuşlardır.
Bu hadis-i şerifi Ebû Davûd ile İbn-i Mâce tahric etmişlerdir. Peygamberimiz (S.A.V.):
«Herhangi bir kimse Müslüman iki kadını âzâd ederse, bu kadınlar o kimsenin cehennemden kurtuluşu (na sebep) olurlar, o kadınların iki kemiği yerine âzâd eden zatın bir kemiği mükâfatlandırılır.» buyurmuşlardır. Bu hadis-i şerifi Ebû Davûd tahric etmiştir. Bu hadis-i şerif «Hidaye» de «erkeğin erkeği, âzâd etmesi; kadının da kadını âzâd etmesi müstehabdır» dediğine delildir. Çünkü bu hadis-i şerifden anlaşıldı ki erkeğin cehennemden âzâd edilmesi iki kadını âzâd etmekle olur. Fakat bir erkek, bir erkeği âzâd ederse cehennemden âzâd olur. Fethü´l-Kadir´de de böyle zikredilmiştir.
«Müdebber kılsa ilh...» Yani ileride âzâd olduğu için geçen hadis-i şerifteki sevab kazanılır.
«Zahire göre nail olur.» Yani zirahm-i mahrem olan akraba satın alınmakla hem âzâd olma hem de sıla bulunduğu için gecen hadis-i şeriflerdeki sevab elde edilir. Çünkü Peygamberimiz (S.A.V.):
«Çocuk babasının hakkını ödeyemez. ancak onu köle bularak satın alır da âzâd ederse o başka.» buyurmuşlardır.
Çocuğun babasını satın alması, babasının âzâd olmasına sebep olur, çünkü çocuğun babasını satın aldığı andan itibaren babası âzâd olmuş olur. Rahmetî.
Musannıf «başkası namına yapılan âzâd mekruhdur» demiş, fakat Fethü´l-Kadir´de bunun mubah olduğu açıklanmıştır. Muhît´den naklen Bahır sahibi de böyle zikretmişdir. Bundan sonra Bahır sahibi «insan namına yapılan âzâdla şeytan namına yapılan âzâd arasında farkvardır» demiş. Şeytan namına yapılan âzâdın haram olmasını «çünkü şeytana tâzim kasdetmiştir» diyerek ta´lilde bulunmuştur. Yani insan namına yapılan âzâdda insana tâzim kasdı bulunmadığı için o yasaklanmamıştır, demek istemiştir. Teemmül et!
«Şeytan namına yapılan âzâd haramdır.» Kezâ put namına yapılan âzâd da haramdır. Nitekim ileride gelecektir. Şeytan ve put namına yapılan âzâdın küfür olmasının sebebi bunlara tâzim etmek kalbde gizli olan küfrün delili olduğu içindir. Nitekim bir kimse şakadan olsa bile puta secde etse o kimsenin küfrüne hükmolunur. İnsan, put veya şeytan namına yapılan âzâd ile bunlara yaklaşmak ve ibadet etmek kastedilmediğinde mekruh veya haram olur, eğer âzâd ile bunlara yaklaşmak ve ibadet etmek kasdedilirse küfür olmasında hiç şüphe yoktur.
Fethü´l-Kadir´de «bir kimse kölesini âzâd ettiğinde kölesinin dar-ı harbe gideceğinden yahut mürted olacağından yahut hırsızlık yapacağından veya yol keseceğinden korkarsa onu âzâd etmesi haramdır. Ama haram olmakla beraber âzâd ederse, âzâdı geçerlidir. Zahirilere göre; böyle kölenin âzâd edilmesi sahih değildir.
Efendi, kölesinin bu zikredilenleri yapacağından korkmazsa müslümanlara cizye temin etmek maksadı ile zimmî olan kölesini âzâd etmesinde sevap vardır» diye zikredilmiştir.
FER´İ MESELE : Muhît´den naklen Bahır sahibi «köle kitabete kesildiğinde borç alıp vermede olduğu gibi inkârdan ve mücadeleden sakınmak için kuvvetli şahitlerle senet tanzim edilmesi müstehabdır, diğer ticaretler bunlar gibi değildir. Çünkü diğer ticaretler çok vaki olduğu için bunlarda senet zorluğa vardırır. Fakat kitabet (bedel karşılığında köle âzâd etmek) böyle değildir» diye zikretmiştir.
Musannıf; «âzâd eden kimsenin hür ve mükellef olması lâzımdır» dedi. Çünkü bağışlardan men edildiği için mükateb olsa bile kölelerin ve çocukların âzâdı sahih değildir.
Âzâd eden kimsenin Müslüman olması şart değildir. Mürted olsa bile kâfir tarafından yapılan âzâd sahihdir. Yalnız mürted olan kimsenin yaptığı âzâd İmam-ı Âzam´a göre; muvakkatten durdurulur, imameyn´e göre; geçerlidir. Âzâdın yapılması için lisan ile söylemek şart değildir, maksadı ifade eden yazı ile ve dilsizin anlaşılan işareti ile de âzâdın yapılması sahih olur.
Musannıf «âzâd eden kimse hür ve mükellef olduktan sonra sarhoş veya mükreh olsa bile yaptığı âzâd sahihdir» ifadesi ile şuna işaret etmiştir: Azâd eden kimsenin ayık olması, kendi isteğiyle olması, âzâd etmeyi kasdetmesi, hasta olması âzâd ettiği kölenin kendi kölesi olduğunu bilmesi şart değildir. Çünkü haram olan bir şeyle sarhoş olan kimse mazûr sayılmayıp bütün hükümlerde ayık gibidir. Mükreh iki işden kolayını seçerek rızası olmasa bile seçtiği işi kasden yapmıştır. Şaka ile yapılması sahih olan bir iş razı olmaya bağlı olmadığı için o işin zorla yaptırılmasıda sahihdir. Bundan dolayı hata ile yapılan âzâddasahihdir.
METİN
Çocuğun, bunamışın, çıldırmışın, saralının, baygının, mecnunun, uyuyanın âzâdı sahih değildir. Nitekim bunların talâklarıda sahih değildir.
Bir köle, kendisini efendisinin âzâd ettiğini dava edip efendiselde âzadın zikredilen hallerden birinde vaki olduğunu iddia etse, bu hallerden biri efendide mevcut olduğu bilinirse, efendinin sözü kabul edilir.
Bir köle kendisinin dâr-ı harbde harbî olduğunu iddia edip kendisininde harbî olduğu bilinse sözü kabul edilir. Âzâd edilenin, âzâd edenin mülkünde bulunması şarttır. Velev ki mükâtebte olduğu gibi yalnız şahsı itibarıyla mülkü olsun, ama cariyenin karnındakini âzâd meselesi bundan hariçtir. Bir kimse şu cariyenin karnındaki çocuk hürdür» dese, eğer çocuk bu sözden itibaren altı ayda veya daha sonra doğarsa hür olmaz, altı aydan az bir müddet içinde doğarsa hür olur.
Âzâd edilenin mülke veya mülkün sebebine izâfe edilmesi şarttır. Meselâ; bir kimse başkasının kölesine hitaben «ben sana mâlik olursam sen hürsün» yahut «ben seni satın alırsam sen hürsün» dese bu ta´lik sahih olur. Bundan sonra o köleye mâlik olsa veya onu satın alsa o köle âzâd olur. Fakat bir kimse kendisine miras bırakacak zâtın kölesine «bana miras bırakacak zât ölürse sen hürsün» deyip o zât da ölse, o köle âzâd olmaz. Çünkü ölmek köleye mâlik olmak için sebep değildir.
Âzâdın şarta ta´lik edilmesinin nüktelerindendir ki: Bir kimse kendi cariyesine «babam ölürse sen hürsün» dese sonra bu cariyeyi babasına satsa, daha sonra bu cariyeyi kendisine nikâhlayıp cariyeye «babam ölürse iki talâk boş ol» dese babası öldüğünde bu cariye boş da olmaz, âzâdda olmaz. Bunun sebebi şu olsa gerektir: Bu kimsenin cariyeye mâlik olması âzâd ve talâkla beraber olarak ölümle sabit olmuştur. Meselenin inceliğini düşün. Zahiriyye.
İZAH
Delinin deliliği halindeki âzâdı ve talâkı sahih olmaz, fakat bazan iyi olup bazan deliren cinsden olursa iyi olduğu zaman yapmış olduğu âzâdı sahihdir,
«Âzâd edilenin âzâd edenin mülkünde olması şarttır.» Çünkü bir kimse, mâlik olmadığı bir köleyi âzâd etse sahih olmaz. Şu kadar var ki, böyle fuzulî bir surette yapılan âzâd, kölenin sahibinin iznine bağlıdır. İzin verirse âzâd olur, izin vermezse âzâd olmaz.
«Âzâd edilenin izâfe mülke veya mülkün sebebine izâfe edilmesi şarttır.» Çünkü âzâd bir şarta ta´lik edilmeden derhal yapılırsa, âzâd zamanında kölenin âzâd edenin mülkünde bulunması şarttır. Hasılı mülke veya sebebi mülke ta´lik suretiyle yapılan âzâdda, kölenin ta´lik zamanında âzâd edenin mülkünde bulunması şart değildir. Âzâd mülke veya mülkünsebebinden başkasına ta´lik edilirse, meselâ: Bir kimse kölesine «sen eve girersen âzâd ol» dese bu surette kölenin ta´lik vaktinde ve cezanın vakî olduğu yani eve girdiği zamanda bu kimsenin mülkünde bulunması şarttır.
Efendi kölesine Arapça olan «Hür» adını koyduktan sonra Arapça´nın Farsça mürâdifi (eşanlamlısı) olan «Ey âzâd» yahut Farsça olan «Âzâd» adını koyduktan sonra Farsça´nın Arapça mürâdifi olan «Ey hür» diye kölesini çağırsa, gerek Arapça «Hür» kelimesi, gerek Farsça olan «Âzâd» kelimesi alem (özel isim) olmadıkları için köle âzâd olur.
İZAH
Sarih lâfızlar ile murad âzâd için vaz´ edilmiş lâfızlar olup bu lâfızları şeriat, örf ve lügat âzâdda kullanmıştır. Binaenaleyh bu lâfızlar lügata uygun olarak şer´iatta hakikattirler. Tamamı Fethü´l-Kadir´dedir.
«Bu sarih lâfızlar ile niyetsiz âzâd vaki olur.» Yani niyete bağlı değildir. Binaenaleyh niyet etse de, etmesede azâd vaki olur. Başkasını niyet etsede kazaen hüküm yine budur. Meselâ; efendi kölesine «sen benim mevlâmsın» deyip sonra «mevlâ» ile yardımcı mânâsını niyet ettim» dese, kazaen köle âzâd olur. Fakat kendisi ile Allah arasında âzâd vaki olmaz. Eğer bu cümle ile şakaya niyet etse hem kazaen, hem diyaneten kölesi âzâd olur. Nitekim İmamı Muhammed´in sözü de bunu gerektirir. Tamamı Fethü´l-Kadir´dedir. Hâniyye´den naklen Bahır sahibi de «bu cümle ile eğlenmek murad ettim dese, yine hem kazaen, hem diyaneten kölesi âzâd olur» demiştir.
Efendi «Âzâddır» dese efendiye «kimi kasdettin» denildiğinde «kölemi» dese, kölesi âzâd olur. Efendi, kölesine «Allah seni âzâd etti» dese, esah olan kavle göre, köle âzâd olur. Zira "Allah seni âzâd etti" sözünün mânâsı «çünkü ben seni âzâd ettim» demektir. Efendi kölesine «Bu benim mevlâmdır» dese, bu tâbir sarih olan lâfızlara katılan lâfızlardandır. Mevlâ kelimesinin yirmiden fazla mânâsı olduğunu İbn-i Esir beyan etmiştir. Mevlâ kelimesinin mânâlarından bazıları: Yardımcı, amca çocuğu, köle âzâd eden kimse, âzâd edilen köledir. Ancak mevlâ kelimesi köleye izâfe edildiğinde «âzâd edilmiş» mânâsı taayyün eder. Esah olan da budur. Efendi kölesine «ey mevlam» dese, köle âzâd olur. Fakat «ey efendim» yahut «ey efendi» yahut «ey mâlikim» dese ancak âzâda niyet ederse, kölesi âzâd olur. Zira bu tâbirler bazan tazîm ve ikrâm kasdedilerek zikredilir. Bahır.
Bir kimse kölesine «Ben senin kölenim» dese esah olan kavle göre köle âzâd olmaz.
Kasım-ı Saffar´dan nakledildiğine göre; kendisine sorulmuş: «Bir kimseye cariyesi kandil getirip huzurunda dursa, bunun üzerine efendisi ona «kandili ne yapayım, senin yüzün kandilden daha parlakdır, ey kişi, ben senin kölenîm» dese böyle diyen kimsenin cariyesi âzâd olur mu? denilmiş.» «Âzâda niyet etmedikçe âzâd olmaz, çünkü bu bir nezaketcümlesidir» diye cevap vermiştir. Bu cümle ile âzâda niyet ederse imam-ı Muhammed´den iki rivayet vardır. Bir rivayette âzâd olur, diğer rivayette âzâd olmaz. Hâniyye.
Bir kimse, kısâs ile kanı helâl olan kölesine «ben seni âzâd ettim» dese sonra ben bu tâbir ile «kandan azâd etmeyi niyet ettim» dese köle kazaen âzâd olup, ikrarından dolayı onu affetmesi de lâzım gelir. Kandan âzâd etmeye niyet etmese onu kandan affetmesi lazım gelmez. Allah rızası için köleyi kısâsdan dolayı azâd etse, kısâsdan âzâdı sahih olur.
Bir kimsenin bir şahıs üzerinde kısâs hakkı olup da o şahsa «ben seni azâd ettim» dese, hem kıyasen hem istihsanen onu affetmiş olur.
METİN
Keza kendisi ile bütün vücut ifade edilen lâfızla da âzâd vaki olur. Nitekim talâkta geçmişti. Meselâ; bir kimse kölesine «senin başın hürdür» yahut «senin yüzün hürdür» yahut bunlara benzer bütün bedenden tâbir edilen cümleler söylese kölesi âzâd olur. Efendi âzâdı kölesinin üçde biri gibi. cüz´i şayiine izâfe etse İmam-ı Âzam´a göre âzad bölünmeyi kabul ettiği için o kadar miktar âzâd olur. Nitekim yakında gelecektir.
Efendinin kölesine «sen hürresin» cariyesine «sen hürsün» demesi sarih lâfızlardandır. Hâniyye.
Efendinin kölesine «nefsini sana bağışladım». «nefsini sana sattım» demesi de sarih lâfızlardan olup niyete ve kölenin kabulüne muhtaç olmaksızın âzâd olur. Efendi kölesine «nefsini sana şu kadar meblağa sattım» dese, bu takdirde kölenin meclisde kabul etmesine bağlıdır. Çünkü bu, kitabete kesmedir. Fetih.
Masdar kelimeside sarih lâfızlardandır. Meselâ: Efendi kölesine «Azâdlık sanadır», «ıtkın benim üzerime vacibdir» dese âzâd olmaz. Çünkü keffaretten dolayı âzâdın vacib olması caizdir. Zahiriyye.
Bir kimseye «köleni âzâd ettin mi?» diye sorulduğunda başı ile «evet» diye işaret etse, âzâd olmaz, eğer «şu işten âzâd ettim» cümlesini ziyade ederse kazaen âzâd olur. Efendi «Ey sâlim» diye çağırdığında, Gânim adındaki kölesi cevap verse, efendide niyetlenmeksizin «sen hürsün» dese, cevap veren âzâd olur, efendi «sâlimin âzâdını kasdettim» dese, kazaen ikisi de âzâd olurlar. Bedayı´.
Bir kimse arapça bilmeyen bir şahsa «ente hürrün: sen hürsün» dese, kazaen kölesi âzâd olur. Bir kimse kölesine «re´süke re´s-ü hürrin: Senin başın hür başıdır» dese yani «re´s» kelimesini «hürrin» kelimesine izâfetle söylese köle âzâd olmaz. Çünkü burada teşbih mânâsı vardır, fakat «re´süke re´sün hürrün: Senin başın hür bir baştır» dese yani «re´sün» kelimesini «hürrün» kelimesine izâfe etmeyip tenvinle söylese köle âzâd olur. Çünkü bu takdirde sıfat tamlaması olup teşbih olmaz. «Sen hürsün» demiş gibi olur.
İZAH
Kendisi ile bütün vücut ifade edilen lâfızlarla ki; bir kimse kölesine veya cariyesine «senin fercin âzâddır» dese köle veya cariye âzâd olur, fakat kölesine «senin zekerin âzâd olsun» dese zâhir rivayette âzâd olmaz. Hâniyye.
«Rakaben hürdür» yahut «bedenin hürdür» yahut «bedenin hürrün bedeni gibidir» dese âzâd olur. «Üçte biri gibi» bir kimse kölesine «senden bir sehim hürdür» dese altıda biri âzâd olur. «Senden bir cüz´ hürdür» yahut «senden bir şey âzâddır» dese efendinin dilediği miktar âzâd olur. Bunu Hâniyye´den naklen Bahır sahibi zikretmiştir.
Musannıfın «İmam-ı Azam´a göre; âzâd bölünmeyi kabul eder» demesi, âzâd ile talâk arasında fark bulunduğuna işaret içindir. Çünkü talâk ittifakla bölünmeyi kabul etmez, talâkın bir cüz´ünü zikretmek hepsini zikretmek gibidir.
Gâyetü´l-Beyan´da «Âzâd da talâk gibi bölünmeyi kabul etmez» diye zikredilmesi hatadır. İhtimal ki Gâyetü´l-Beyan´ın bu sözü İmameyn´in kavline göredir. Bahır. «Nefsini sana bağışladım» dese Hâniyye´de burada «bir kimse kölesine nefsini sana tasadduk ettim» dese cümlesi ziyade edilmiştir. Metindeki iki cümle ile bu son cümlede sariha katılan lâfızlardandır, diyenler olduğu gibi, bazıları da bu tâbir kinaye lâfızlardandır» demişlerdir.
Bir kimse kölesine «nefsini sana bağışladım» yahut «nefsini sana sattım» dese, efendi âzâda niyet etsin etmesin, köle kabul etsin etmesin âzâd olur. Çünkü icab bağışlayandan ve satandan mülkün kaldırılmasıdır. Kendisine nefsi bağışlanan veya satılan kölenin kabul etmesine hacet mülkün sübutu içindir. Burada ise mülk kölenin kendi nefsi için sabit olmaz. Çünkü kölenin kendi nefsinin kölesi olması mümkün değildir. Binaenaleyh satmak, bağışlamak hiçbir kimseye verilmeksizin köleden mülkün kaldırılmasından ibaret kalmıştır. İşte âzâd etmenin mânasıda budur. Bu, Bedâyı´dan naklen Bahır´da zikredilmiştir.
Bir kimse kölesine «senin âzâdın bana vâcibdir» dese keffaret için âzâd etmek vâcib olacağı için köle âzâd olmaz. Fakat bir kimse zevcesine «senin talâkın bana vâcibdir» dese, zevcesi boş olur. Çünkü talâkın kendisi vâcib değildir, vâcib olan talâkın hükmü ise talâkın vaki olmasıdır. Âzâda gelince onun vâcib olması caizdir.
«Başı ile işaret etse âzâd olmaz.»
Âzad ile nesebin sübutu arasında fark vardır. Şöyle ki; âzâd etmek lisanla söylemeye muhtaçtır, söylemeye kudreti bulunan bir kimsenin işaretle anlatması söylemek yerine geçmez. Nesebin sübutu ise lisanla söylemeye muhtaç değildir. İkrar bahsinin evvelinde metin olarak gelecekdir. Metin şöyledir: Söylemeye kudreti olan bir kimsenin başıyla mala, âzâda, talâka, satışa, nikâha, icareye ve hibeye işaret etmesi ikrar değildir, fakat başıyla fetvaya, nesebin sûbutuna, Müslüman olmağa, kâfir olmağa işaret etmek ikrar sayılır. Kölehasta olan efendisine «ben hürrüm» deyip efendiside «evet» manâsına başını sallasa âzâd olmaz. Cevhere.
Bedâyı´den naklettiğimiz; «anlaşılan işaretle kölenin âzâd edilmesi sahihtir» sözü dilsize yorumlanmıştır.
Bir kimse kölesine «sen şu işten hürsün» dese, kazaen köle âzâd olur. Çünkü işlere nisbetle yapılan âzâd bölünmeyi kabul etmez. Binaenaleyh bütün işlerden ve bütün zamanlarda âzâd edilmiş olur. İşlerin veya zamanın bir kısmından âzâdı niyet etmek zahire muhalif olduğundan, bunu kâdı tasdik etmez.
METİN
(Âzâdın) kinaye lâfızları ki (âzâda da başka mânâya da) ihtimali olduğu için niyet edilirse âzâd sahih olur.
«Benim sende mülküm yoktur», «Benim sende yolum yoktur», «Benim sende kölelik hakkım yoktur», «Sen benim mülkümden çıktın», «Ben senin yolunu serbest bıraktım» denilmesi gibi.
Bir kimse cariyesine «seni serbest bıraktım» yahut âzâd edilmiş cariyeden kinaye olarak «sen falanca cariyeden ziyade âzâd edilmişsin» veyahut zevcesine boşanmış bir kadından kinaye olarak «sen falanca kadından ziyade boşanmışsın» dese eğer bu sözleriyle âzâda ve talâka niyet ederse âzâd ve talâk vaki olur. Nitekim âzâd ve talâk lâfızları niyetle hecelendiğinde hüküm budur.
Hulâsa´da, bir kimse kölesine «sen köle değilsin» dese âzâd olmaz. Fakat köle için hürlerin hükmü sabit olur, ancak köle kendisinin onun kölesi olduğunu ikrar edip, efendi de onu tasdik ederse efendisi ona mâlik olur.
Bir kimse kölesine «bu benim kölem değildir» dese yine köle âzâd olmaz.
«Bahır» da «benim sende mülküm yoktur» ifadesini buna kıyas etmiştir. «Nehir» sahibi «Bahır» sahibine itirâzda bulunmuştur.
İZAH
Hamevî «usûlda sabittir ki, kinayede niyet veya niyet yerine geçen halin delâleti şarttır, ta ki kinayede bulunan şübhe zail olsun» demiştir.
«İhtimal olduğu için benim sende mülküm yoktur» ifadesinde ve me-tinde zikredilen diğer ifadelerde mülkün ve köleliğin kaldırılmasının satış ve kitabetle caiz olduğu gibi, âzâd ile de caizdir.
«Sende yolum yoktur» İfadesinde köleden razı olup, ondan ceza ve kınama yolunun kaldırılmasının ihtimali bulunduğu gibi âzâd ile de ondan mâlikiyyet yolunun kaldırılmasının ihtimali vardır.
«Niyetle hecelendiğinde ilh...» Yani «talâk ve ıtk lâfızları niyetle he-celendiğinde vaki oldukları gibi.»
Zahire´de «Ebû Yusuf´a, bir kimse cariyesine «elif, nun, ta, hâ, râ, he» yahut zevcesine «elif, nun, ta, tı elif lâm, kaaf» dese cariyesi âzâd veya zevcesi boş olur mu? diye sorulduğunda Ebû Yusuf, «eğer talâka ve âzâda niyet ederse zevcesi boş, cariyesi âzâd olur.» denilmiştir.
Talâk ve ıtk lâfızları hecelenip harflerinin isimleri söylendiğinde kinaye yerindedir. Çünkü bu harflerden sarih sözden anlaşılan mânâ anlaşılır. Ancak bu harfler sarih söz gibi kullanılmadıklarından kinaye gibi olup niyete ihtiyaç hasıl olmuştur.
Hulâsa´nın ibâresi şöyledir: «Bir kimse kölesine «sen köle değilsin» dese âzâd olmaz, fakat efendisi «bu benim kölemdir» diye dava edip ondan hizmet isteyemez, köle öldüğünde velâ ile ona vâris olamaz, sonra bu köle «ben onun kölesiyim» deyip efendisi de onu tasdik ederse zahiren köle olur. Kezâ «bu benim kölem değildir» dese yine âzâd olmaz.
Ben derim ki: «Zahire» de «birinci mesele zikredildikten sonra ikinci mesele Farsça ibâre ile zikredilip cevabında kazaen âzâd olur. Çünkü efendi kölenin âzâd edilmiş olduğunu ikrar etmiştir.» denilmiştir. Sahih olan kavil, İmam-ı Âzam´a göre niyetsiz âzâd olmamasıdır. Nitekim bir kimse zevcesine «bu benim zevcem değildir» dediğinde niyetsiz boş olmadığı gibi. Çünkü o köle onun kölesi olmamakla hür olması lâzım gelmez. Bu sözü birinci mesele te´yid eder.
Hasılı iki meselede ki lâfız kinayedir. Niyet edilirse iki meselede de âzâd sahih olur, niyet edilmezse âzâd olmaz. Fakat efendinin kendi nefsi üzerine ikrarı geçerli olduğu için «bu benim mülkümdür» diye dava edemez, bundan dolayı Bahır´da «zahiren köle hür olup, fakat azâd edilmiş olmaz. Binaenaleyh kendisine hürlerin hükmü sabit olur. Hatta efendi bu kölenin kendi mülkü olduğunu dava edip isbat ederse bu takdirde köle onun mülkü olur» denilmiştir.
«Bahır´da «benim sende mülküm yoktur» ifadesini buna kıyas etmiş-tir.» Yani: «benim sende mülküm yoktur» ifadesine Hulâsadaki «sen köle değilsin» ve «bu benim kölem değildir» meselesinin hükmünü vermiştir. Azâda niyet etmediğinde «bu benim kölemdir» diye dava etme hakkı yoktur. Çünkü kölenin kendi mülkü olmadığını ikrar etmiştir.
«Nehir sahibi Bahır sahibine itiraz etmiştir.» Şöyle ki: Nehir sahibi bana göre Hulâsa´nın meselesi metnin yani «benim sende mülküm yoktur» meselesine uymaz, metnin meselesinde efendi ancak kendinin onda mülkü olmadığını ikrar etmiştir. Bu ise başkasının mülkü olmasına münafi değildir.
«Hulâsa´» daki meselenin mevzuu efendinin kölenin asla köle olmamasını ikrardır. Bu ise ya kendisi onu âzâd ettiği için veya o kimse aslında hür olduğu içindir. Buna dikkat et. Çünkübu mühimdir, demiş. Halebi diyor ki «biraz düşünülürse Bahır sahibinin haklı olduğu meydana çıkar. Çünkü Nehir´de ileri sürülen farkın tesiri yoktur» demiştir.
Ben derim ki: Velhasılı metnin mes´elesi ile Hulâsa´nın iki meselesinden her biri âzâdda kinayedir, bu itibarla âzâdın sahih olması için niyet lâzımdır.
METİN
Efendinin kendinden yaşça küçük veya büyük olan kölesine veya cariyesine «bu benim oğlumdur» yahut «bu benim kızımdır» kezâ «bu benim babamdır» yahut «bu benim dedemdir» yahut «bu benim anamdır» demesi ile her ne kadar bunlar baba, dede ve ana olmaya salih olmadıkları gibi kendisi de âzâda niyet etmese bile -yine âzâd sahih olur. Çünkü bu lâfızlar kinaye olmayıp sarihdirler, bundan dolayı (musannıf) bi hazâ ibnî: Bu benim oğlumdur kavlini harfi cer olan «ba» ile getirmiştir. Tafsilât vermek için bu lâfızları tehir etmiştir: Köle ve cariye söylenenlere salih olup, doğdukları yerde nesebleri meçhul olsa ve babam diyen kimsenin meşhur babası bulunmasa âzâd olduğu gibi nesebde sabit olur. Yalnız benim zinadan oğlumdur dememiş olması şarttır, (eğer bu davada bulunursa) ancak âzâd olur, (nesebi sabit olmaz). Oğulluk davasının başkasında kölenin tasdiki şart mıdır? Burada iki kavil vardır, anası ümm-i veled olmaz.
Bir kimse kölesine hitaben: «Bu benim kızımdır» veya cariyesine «bu benim oğlumdur» dese niyete muhtaç olur. Bir kimse kölesine «bu benim dayımdır» yahut «bu benim amcamdır» dese âzâd olur, fakat «bu benim kardeşimdir» dese nesebdendir diye niyet etmedikçe âzâd olmaz, ama «ey oğlum», «ey kardeşim», «ey kız kardeşim», «ey babam» veya «benim senin üzerinde sultan ve kudretim yoktur» dese âzâd olmaz. Talâk lâfızlarının sarih ve kinayeleriyle de her ne kadar niyet etse bile âzâd olmaz. Fakat aksi böyle değildir, nitekim geçmiştir. Metindeki «niyet ederse» kavli talâk lafızlarının kaydıdır. Çünkü nida suretinde âzâd niyete bağlıdır, nitekim İbn-i Kemal bunu nakletmiştir. Sultan ve kudretim yoktur ifadeside böyledir. Nitekim Kemal de bunu tercih etmiştir ve Bahır sahibi de bunu ikrar etmiştir.
İZAH
Musannıf «bi hazâ ibni» kavlini harfi cer olan «ba» ile getirmiştir. Çünkü bu kavil «bi kinayetihi» kavli üzerine matufdur. «Ba» yı zikretmeseydi kinayenin misalleri üzerine atfedilmiş olduğu vehimini verirdi. Halbuki bunlar sarih lâfızlardandır. Ancak, bu lâfızları tehir edip kinaye lâfızlarından sonra zikretmiştir. Çünkü bunlarda tafsilat vardır: «Köle ve cariye söylenenlere salih olup» cümlesinin hülasası şudur: «Bu benim oğlumdur» sözünde iki vecih vardır. Ya bu köle onun oğlu olmaya salih olup, bu çocuk o gibi kimseden dünyaya gelebilir. Yahut gelemez. Kölenin nesebi ya bilinmez ya bilinir. Bu köle onun oğlu olabilecekyaşta olup nesebi de bilinmezse ittifakla âzâd olup nesebi ondan sabit olur. Nesebi bilinirse şüphesiz nesebi ondan sabit olmaz. Fakat bize göre âzâd olur. Köle onun çocuğu olacak yaşta olmazsa İmam-ı Âzam´a göre yine böyledir. İmameyn´e göre âzâd olmaz. «Bu benim babamdır» veya «bu benim anamdır» tâbirlerine de hüküm böyledir. Yani köle efendinin babası olacak, cariye anası olacak yaşta olup efendinin meşhur babası veya anası olmazsa ihtilafsız neseb sabit olup âzâd olurlar. Babası olacak yaşta olup «babamdır» diyen efendinin bilinen babası olursa neseb sabit olmaz, bize göre âzâd olur. Babası olmayacak yaşta olursa neseb sabit olmaz. Fakat İmam-ı Âzam´a göre âzâd olur, İmameyn´e göre âzâd olmaz. Bir kimse küçük kölesine «bu benim dedemdir» dese bu mes´elede ihtilâflıdır, esah olan budur. Çünkü o kimse küçük köleyi kendisine mâlik olmakla âzâd olacak bir kimsenin sıfatıyla vasfetmiştir.
«Doğdukları yerde nesebleri meçhûl olup ilh..." Kınye´de «kitablarda zikredildiğine göre nesebi meçhûl olan kimse, bulunduğu şehirde nesebi ma´rûf olmayandır» denilmiştir. Hidaye şârihlerinin muhakkıkları ile diğer ûlemanın tercihine göre, nesebi meçhûl olan kimse doğduğu yerde nesebi meşhur olmayandır. Tamamı Dürer´dedir.
«Oğulluk davasının başkasında kölenin tasdiki şart mıdır? İki kavil vardır.» Yani: Nesebin sübûtunda efendinin ikrar ettiği şeyde kölenin onu tasdik etmesi şart mıdır? Bazıları «efendinin kölesine ikrarı tasdiksiz sahih olmakla kölenin tasdiki şart değildir.» demişlerdir. Bazıları da «oğulluk davasından başka yerde nesebi başkasına yüklemek olmakla kölenin tasdik etmesi şarttır.» demişlerdir. Zeylai.
«Anası ümmü veled olmaz.» Fethü´l-Kadir´de, «efendi kölesine bu benim oğlumdur» dese bu kölenin anası onun mülkünde olsa ümmüveled olur mu? Bazıları «çocuğun nesebi bilinsin veya bilinmesin ümmüveledi olmaz» demişlerdir. Bazıları «çocuğun nesebi bilinsin veya bilinmesin ümmüveledi olur» demişlerdir. Bazıları ise «nesebi bilinirse, nesebi ondan sabit olmayacağından ümmü veledi olmaz, nesebi bilinmezse nesebi ondan sabit olacağından ümmüveledi olur» demişlerdir. Bu daha doğrudur, denilmiştir.
«Bir kimse kölesine hitaben: «Bu benim kızımdır» veya cariyesine «bu benim oğlumdur» dese niyete muhtaç olur.» Şârihin bu ifadesi söz götürür. Müctebâ´da bir kimse kölesine «bu benim kızımdır» veya cariyesine «bu benim oğlumdur» dese İmameyn´e göre âzâd olur. İmam-ı A´zam´a göre âzâd olmaz. Bazıları «üç imamıza göre de âzâd olmaz» demişlerdir, azhar olan da budur» denilmiştir. Zahire ile Kuhistânî´de de böyle zikredilmiştir.
«Bir kimse kölesine «bu benim dayımdır» veya «bu benim amcamdır» dese âzâd olur.» Yani: ihtilâfsız âzâd olur. Fetih. Fakat lâyık olan rüyete bağlı olmasıdır. Teemmül et! «Bu benim kardeşimdir» dese, niyetsiz âzâd olmaz. Bahır´da. «Bedayi´ sahibi bu tâbirler arasında farkgörmüş, çünkü «bu benim kardeşimdir» ifadesinin tazîme ihtimali olduğu gibi nesebden kardeşi olmaya ihtimali de vardır. Fakat «bu benim amcamdır» ifadesi» böyle değildir. Çünkü bu ifade âdette tazîm için kullanılmaz» denilmiştir.
«Bu benim kardeşimdir» denildiğinde niyete ihtiyaç vardır. Eğer «bu benim babadan» yahut «anadan» yahut «nesebden kardeşimdir» denilse âzâd olur. Nitekim Fetih ve diğer fıkıh kitablarında da böyledir. «Bu benîm kardeşimdir» İfadesi kinaye lâfızlardan olup niyetle âzâd olacağı gizli değildir.
«Ey oğlum ilh...» İfadesinde niyetsiz âzâd olmaz. Nitekim ileride gelecektir. Dürrü´l-Müntekaa´da İmam-ı Azam´dan bir rivayete göre; «âzâd olur» denilmiştir, fakat zâhir olan âzâd olmamasıdır. Çünkü çağırmaktan maksad çağrılanın gelmesini istemektir. Eğer nida «ey hür» gibi efendi tarafından hürriyetin isbatını mümkün kılan bir vasıfla olursa nida o vasfı için olur. Oğulluk gîbi hürriyetin isbatını mümkün kılan bir vasıfla olmassa nîda sadece i´lâm için olur. Fetih´de «ey oğlum» ifadesinin sadece i´lâm içîn olması, kölenin nesebi meşhur olduğu takdirdedir, nesebi meşhur olmazsa mesele müşkildir. Çünkü efendiyi tasdik îçin nesebin sübûtu vâcib olup âzâd olur" denilmiştir. Yukarıda geçtiği gibi «ey anadan» yahut «ey babadan» yahut «ey nesebden kardeşim» denilse âzâd olur.
«Benim senin üzerinde sultan ve kudretim yoktur» dese âzâd olmaz. Çünkü sultan, huccetten ve elde bulundurmaktan ibarettir. Bunlar yoktur demek mülk yoktur demek değildir. Nitekim mükâtebde efendinin mülkü sabittir, eli sabit değildir.
"Talâk lâfızlarının sarih ve kinayeleriyle de her ne kadar niyet ederse de âzâd olmaz, aksi böyle değildir." Yani: Azâd lâfızlarıyla talâk vaki olur. Çünkü şahsına mâlik olamaması gibi ki mülk-i mût´anın ortadan kalkmasını gerektirir. Fakat faydalanma mülkünün kaldırılması, kölelik mülkünün kaldırılmasını gerektirmez. Dürer.
METİN
Bir kimse kölesine «sen hür gibisin» dese yine niyet ile âzâd olur. Bunu İbn-i Kemal ve diğer fukahâ zikretmiştir. Efendinin kölesine olsa bile «seni salıverdim» yahut «emrûki bi yediki: emrin elindedir» yahut «ihtari: ihtiyar et» dese niyet ederse âzâd olur. Çünkü bu lâfızlar talâkın kinayelerinden olduğu gibi âzadında kinayelerindendir. Bunda ise bir karabet yoktu», Bedayi´.
Bu «emrin elindedir» yahut «ihtiyar et» lâfızları ile âzâdın olması talâkda olduğu gibi kölenin meclisde kabul etmesine bağlıdır. Efendinin kölesine «âzâdını ihtiyar et» yahut «âzâdın emri senin elindedir» dese bu ifadelerde âzâd lâfız zikir olunmakla sarih olduğundan her ne kadar niyete muhtaç değilse de talâk gibi temlik olup temlikin hükmü ancak meclisde olmakla âzâd da meclisde kölenin kabul etmesine bağlıdır.
Bir kimsenin cariyesine «sen benim üzerime haramsın» kavliyle her ne kadar azâda niyet etse bile âzâd olmaz fakat o cariyeye cinsi yakınlıkta bulunursa kendisine keffaret lâzım gelir.
Efendinin «kölem» yahut «merkebim» yahut «duvarım» hürdür sözüyle azâd sahih olur. Nitekim bir kimse zevcesi ile hayvan veya taş arasını cem edip «ikinizden biriniz boş olsun» dese zevcesi boş olur. Fakat diri ve ölü olan iki zevcesinin arasını cem edip «ikinizden biriniz boş olsun» dese diri olan boş olmaz veya diri ve ölü olan iki cariyesinin arasını cem edip «biriniz âzâd olsun» dese diri olan âzâd olmaz. Cevhere. Zeylaî.
Bir kimsenin zirahm-i mahrem, yani nikâhı kendisine ebedi haram olan akrabasına mâlik olmasıyla yine âzâd sahih olur. Ve (mâlik olduğu her ne kadar tamamı olmayıp) bir bölüğü olsa bile İmamı Azam´a göre o kadarı âzâd olur veya (cariyenin karnındaki) yavruya mâlik olsa bile o yavru âzâd olur. Meselâ; bir kimse babasından hamile olan babasının cariye zevcesini satın alsa, bu cariyenin karnında olan yavru âzâd olur. Mâlik olan çocuk veya mecnun olsa bile yine âzâd sahih olur, Yahut İslâm memleketinde bir kafir zirahm-i mahrem olan akrabasına mâlik olsa akrabası âzâd olur: Fakat Müslüman veya harbî, kölesini dar-ı harbde âzâd etse, yalnız âzâd etmekle âzâd olmayıp ancak ondan elini çekip onu serbest bırakmakla âzâd olup ve kendisi için o kölede velâ hakkı da yoktur. İmam Ebû Yusuf´a göre âzâd sahih olup kölenin velâsı da kendisi için sabit olur. Dar-ı harbde âzâd edilen köle Müslüman veya zimmî olursa bunlar köle olmaya mahal olmadıkları için ittifakla âzâd olur.
İZAH
"Efendinin kölesine olsa bile «ihtârî: ihtiyar et» dese niyet ederse âzâd olur." Ben derim ki: Bu ifade mezhebe muhalifdir. Zahire´de, İmamı Muhammed Asıl adlı kitabda bir kimse cariyesine «emrin elindedir» deyip bununla âzâda niyet etse âzâd etme cariyenin elinde olup o mecliste kendi nefsini âzâd ederse âzâd caiz olur. Eğer cariyesine «ihtârî: ihtiyar et» deyip âzâda niyet etse âzâd etme cariyenin elinde olmaz, demiş ve âzâd hususunda «emrin elindedir» ifadesi ile «ihtiyar et» ifadesi hususunda fark görmüş, fakat talâkta bu ifadeler arasını müsavi kılmıştır, diye zikredilmiştir. Yine Fetih´te açıklandığına göre; bir kimse cariyesine «ihtiyar et» deyip cariyede nefsini ihtiyar etse efendi âzâda niyet etse bile cariye âzâd olmaz. Hâkim´in Kâfî´sinde de ihtilâfsız olarak yine böyle açıklanmıştır. Sen bilirsin ki Asıl ile Kâfî´de olan mezhebin ibaresidir. Bundan sapılmaz, bunu tenbih eden bir kimse görmedim.
"Fakat o cariyeye cinsi yakınlıkta bulunursa kendisine keffaret lâzım gelir.´ Çünkü helâlı haram kılma yemindir. Sanki «Vallahi ben sana cinsi yakınlıkta bulunmam» demiş olur. H.
"Veya diri ve ölü olan iki cariyesinin arasını cem edip biriniz "âzâd olsun" dese dîri olanâzâd olmaz." Cevhere. Cevhere´nin metni şöyledir: Bir kimse kölesiyle hayvan, duvar, direk gibi âzâd edilmeyecek şeyin arasını cem edip «kölem hürdür veya şu hürdür» yahut «biriniz hürdür» dese İmam-ı Azam´a göre; köle âzâd olur. İmameyn´e göre; âzâd olmaz. Eğer kölesine «sen hürsün veya değilsin» dese îcma ile âzâd olmaz. Eğer kendi kölesiyle başkasının kölesine «biriniz hürdür» dese icma´en kendi kölesi ancak niyetle âzâd olur. Çünkü başkasının kölesi ancak efendisi tarafından hürriyetle vasıflandırılır. Efendisinin icazetine bağlı olarak hür olmasıda caiz olabilir. Kezâ bir kimse diri ve ölü olan iki cariyesinin arasını cem edip «sen hürsün veya şu hürdür» yahut «bîriniz hürdür» dese diri olan cariye âzâd olmaz. Çünkü ölü olan cariye hürriyetle vasıflandırılıp «hürre öldü» ve «cariye öldü» denilebilir. Binaenaleyh hürrîyet cariyeye mahsus değildir. H.
"Bîr kimsenin zirahm-i mahrem yanî; Nikâhı kendisine ebedi haram olan akrabasına mâlik olmasıyla yine âzâd sahih olur" îfadesinde «mâlik olma» lâfzı satın alma, hibe, vasiyet ve başka suretle mâlik olmaya şâmildir. Kuhustânî. Mâlik olma lâfzı bir kimsenin bizzat kendisinin satın aldığına şamil olduğu gibi nâibînîn satın aldığına da şâmildir. Binaenaleyh ticaret için izin verilmiş bir köle borçlu olmadığı halde efendisînden zirahmi-i mahram akrabasını satın olsa âzâd olur. Ama borçlu olursa satın aldığı akrabası İmam-ı Azam´a göre; âzâd olmaz. İmameyn´e göre; olur. Fakat mükateb efendisinin oğlunu satın aldığında ittifakla âzâd olmaz. Bu, Zahîriyye´den naklen Bahır´da zikredilmiştir.
TENBİH : Kınye´de «bir kimse babasının cariyesine cinsi yakınlıkta bulunup cariye ondan doğursa -bu cinsi yakınlığın şüphe ile olduğunu iddia etsin etmesin- bu çocuğu satmak caiz olmaz. Çünkü bu çocuk oğlunun oğludur. Binaenaleyh bu çocuğun nesebi sabit olmasa bile kendi mülküne girdiğinde aleyhine âzâd olur. Nitekim bir kimse başkasının cariyesi ile zina edip cariye ondan doğurduktan sonra o çocuğa mâlik olsa neseb kendinden sabit olmasa bile aleyhine âzâd olur» diye zikredilmiştir.
Gayetü´l-Beyan´dan naklen Hamevî Haşiyesinde «Bir kimse zinadan kardeşini satın alsa aleyhine âzâd olmaz. Çünkü bu kardeş kendisine babası vasıtasıyla nisbet edilir, babasına nisbeti kesilmiş olacağından kardeşlik sabit olmaz. Bazıları «anadan kardeş olursa ona mâlik olduğunda aleyhine âzâd olur, çünkü çocuğun anasına nisbeti kesilmiyeceğinden kardeşlik sabit olur." demişlerdir» diye zikredilmiştir. Musannıf «Bir kimsenin zirahm-i mahrem ilh...» demiş.
Dürrü´l-Müntekâ´da «Bundan sonra iki mahrem; bunlardan sonra iki mahrem; bunlardan biri erkek diğeri kadın farz edildiğinde aralarında nikâh caiz olmayan kimselerdir. Binaenaleyh bir kimse rahimsiz nikâhı haram olan süt kardeşine, babasının ve oğlunun karısına mâlik olsa ittifakla âzâd olmaz. Bir kimse amcazâde ve dayızâde gibi nikâhı haram olmayanakrabasına mâlık olsa ittifakla âzâd olmaz» denilmiştir. Diğer fıkıh kitablarında da böyledir.
«Bir kimse babasından hamile olan babasının cariye zevcesini satın alsa ilh...» Yavru âzâd olur, anası âzâd olmaz. Bu cariyenin doğum yapmadan önce satılması caiz değildir. Çünkü o kimse kardeşine mâlik olduğundan kendi aleyhine âzâd olur.
Musannıf «mâlik olan çocuk veya mecnun olsa bile yine âzâd sahih olur» demiş. Çünkü bunlar yakınlarını âzâd etmek için ehil kılınmışlardır. Buna kul hakkı taalluk etmekle nafakaya benzemiştir.
Musannıf «İslâm memleketinde bir kâfir zirahm-i mahrem olan akrabasına mâlik olsa akrabası âzad olur.» ifadesinde kâfirin zirahm-ı mahrem olan akrabasının âzâd olmasını, kâfirin ona İslâm memleketinde mâlik olmasıyla kayıtlamış. Çünkü kâfir dar-ı harpte harbî olan akrabasına mâlik olursa âzâd olmaz. Dar-ı harpte bizim onlara hükmümüz yoktur. Fetih.
Musannıf «Müslüman veya harbî, kölesini dar-ı harbde âzâd etse ilh...» demiştir. Azhar olan; «bir kimse akrabasına dar-ı harbde mâlik olsa» de-nilmesiydi. Fakat bunu evlâ olan ile ifade etmiştir. Çünkü dar-ı harbte sârih olan lâfız ile âzâd etmek caiz olmayınca, mâlik olmakla evleviyetle caiz olmayacağını bildirmek için iki ifade arasını birleştirmiştir.
Fetih´de «Bir kimse akrabasına dar-ı harbte mâlik olsa yahut bir Müslüman akrabasını dar-ı harbte âzâd etse, âzâd olmaz. İmamı Ebû Yusuf´a göre; âzâd olur. Harbî, kölesini dar-ı harbte âzâd etse yine böyle ihtilâflıdır» denilmiştir. İzâh´ta da böyle ihtilâflı olarak zikredilmiştir. Hâkim´in Kâfi´sinde «Harbînin dar-ı harbte akrabasını âzâd etmesi batıldır» denilmiş. İhtitâf zikredilmemiş, «ama akrabasını âzâd edip elini ondan çekerse, ihtitâflı olup, imamı Ebu Yusuf´a göre; âzâd olur, velâsı da kendisi için olur. İmam-ı Azam´la İmamı Muhammed´e göre; velâsı kendisi için olmaz. Fakat âzâd etmekle âzâd olmayıp elini ondan çekip serbest bırakmasıyla âzâd olur. Bu, mürâğım yani Müslüman olarak dar-ı harbten Müslüman memleketine kaçan yahut kaçtıktan sonra Müslüman memleketinde Müslüman olan köle gibidir» denilmiş, bundan sonra bir Müslüman dar-ı harbe girerek harbî bir köle satın alıp, orada âzâd etse, kıyasen elini ondan çekip serbest bırakmadıkça âzâd olmaz. Çünkü o Müslüman dar-ı harpte olup onun üzerine İslâm hükümleri geçerli değildir. İstihsanen ondan elini çekip serbest bırakmasa bile âzâd olur. Çünkü o kimseden Müslümanların hükmü kesilmiş değildir.
İmam-ı Azam´la İmamı Muhammed´e göre o kölenin velâsı kendisi îçin olmaz. Kıyas budur. imamı Ebû Yusuf´a göre; onun için velâ hakkı vardır. İstinsan da budur. Kitabü´s-Siyer´de İmamı Muhammed´in kavli, İmamı Ebû Yusuf´la beraber zikredilmiştir. Buna göre; Kâfi ile îzâh´da olan meselenin arası şöyle birleştirilebilir: "«Dar-ı harpteki Müslüman ile murat; dar-ı harpte büyüyüp orada Müslüman olan kimsedir. Fakat burada o Müslüman, Müslümanmemleketinde olduktan sonra dar-ı harbe giren kimsedir.» İbâresi vardır. Bundan dolayı kendisinden Müslüman hükümleri kesilmez." Fetih´te olan burada nihayet buldu. Hasılı harbî, dar-ı harpte Müslüman olsa yahut harbî olarak kalsa böyle bir kimse orada zîrahm-i mahrem akrabasına mâlik olsa veya onu âzâd etse âzâd olmaz. İmamı Ebu Yusuf´a göre; âzâd olur. Ancak o köleden elinî çekip onu serbest bırakırsa âzâd etmekle değil onu serbest bırakmakta âzâd olur. Kendisi için velâ da yoktur. İmamı Ebû Yusuf´a göre; onun için velâ vardır. Ama asli bir Müslüman dar-ı harbe girip harbî bir köle satın alıp âzâd etse, îstihsanen ondan elini çekip onu serbest bırakmasa bile o âzâd olur, velâsı da onun için sabit olur. Buna göre şârihin «Müslüman» lâfanı mutlak söylemesi dar-ı harpte yetişip orada Müslüman olmasıyla kayıtlanmıştır. Binaenaleyh en güzeli bazı nûshalarda «harbî olan Müslüman yani dar-ı harpte yetişip Müslüman olandır» diye zikredilenidir. Musannıf «kendisi için velâ hakkı yoktur» demiş. Çünkü velâ âzâd etmenin hükümlerindendir. Bu köle ise âzâd etmekle âzâd olmayıp yolunu serbest bırakmakla âzâd olmuştur.
KÖLE ÂZÂDI BAHSİ
KÖLENİN BİR KISMININ ÂZÂDI BEYANINDA.
ÂZÂDA YEMİN BAHSİ
CUUL: MAL KARŞILIĞINDA YAPILAN ÂZÂD BEYANINDA (BÂB)
TEDBÎR BÂBI
KÖLE ÂZÂDI BAHSİ
METİN
İhtisar için bazı isimlerle ıskâtat ayrılmıştır. Öldürülenin velisinin kâtilde olan kısâs hakkını düşürmesi afdır.
Alacaklının borçlusunun zimmetindeki alacak hakkını düşürmesi ibrâ (borçtan beri kılmak) dır.
Zevcin zevcesine cinsi yakınlıkta bulunma hakkını düşürmesi talâkdır.
Efendinin kölesinden hizmet hakkını düşürmesi ıtk (âzâd etmek) dır. Musannıf, ümm-i velede ve hür olan bir kimse kendisinin köle bulunan bir zirahm-i mahrem (usûl ve furû´) i akrabasına mâlik olmaya şamil olsun diye bahse i´tâk demeyip ıtk adını vermiştir. (Çünkü bu suretlerde ıtk vardır, i´tâk yoktur.)
Itk lügatta, kölenin mülk olmaktan çıkmasıdır. «Ataka» kelimesi «darabe» bâbından olup masdarı: ıtk, atâk ve atâka gelir.
Şer´i ıstılâhda ıtk: «Efendisinin kölesi üzerinde olan malik olma hakkını hususi bir şekil ile düşürmesinden ibarettir ki, köle bu sayede âzâd olarak hürriyete kavuşur.»
Itkın rüknü yani, âzâd etmenin rüknü âzâd etmeye delâlet eden lâfızlar yahut onun yerini tutan hür bir kimsenin, kendisinin köle bulunan bir akrabasını satın alması veya harbî (pasaportlu) olan bir kimsenin satın aldığı Müslüman bir köleyi dar-ı harbe götürmesi gibi bazı fillerdir.
İZAH
Iskâtât, ıskâtın cemi´dir, bundan murad şâri´ (Allah Teâtâ yahut Resulullah) in bir kimsenin diğer bir şahısda olan hakkını düşürmesi için koymuş olduğu bazı isimlerdir.
Musannıfın talâktan sonra ıtkı getirmesinin sebebi bunlardan her birinin hakkı düşürmekte ortak olduklarına işaret etmek içindir. Nikâhla ilgisi olduğu için önce talâk zikredilmiştir.
Şârihin «ihtisâr için» demesi "i´tâk kelimesi efendinin kölesi üzerindeki hakkını düşürdü" demekden daha kısa olduğu içindir. Geri kalan kısaltmalar da böyledir.
«Itk lügatta kölenin mülk olmaktan çıkmasıdır.» Bahır sahibi bu sözü Ziyaü´l-Hulûm adlı kitaba nisbet etmişdir. Musannıf bu sözle bazı fukâhanın: «Itk lügatta, kuvvettir, şer´iatta ise, kölede şer´i bir kuvvetin subûtudur» sözünü reddetmiştir, çünkü lügat ehli bunu dememişdir. «Nehir» sahibi «musannıfın reddettiği söz «Mebsût» da nakledilmiştir» diye itiraz etmiştir. Birçok âlimler bazı fukâhanın sözünü kabul etmişlerdir. Nakleden itimadlı bir kimse olduktan sonra reddedenin sözüne bakılmaz.
«Fethü´l-Kadir» de bu mevzu tam olarak incelenmiştir. Kenz ve diğer kitablarda âzâd şöyle tarif edilmiştir: «Köle için şer´i tasarruflara gücünün yetmesi, velâyet ve şahadete ehil olması ve başkasının kendi üzerinde olan tasarrufunun kaldırılmasıdır.» Sonra bilmiş ol ki; ileridegörüleceği vecihle, İmam-ı Âzam´a göre âzâd etme bölünmeyi kabul eder (yani bir kimse kölesinin yarısını âzâd etse yarısı derhal âzâd olur, diğer yarısı muvakkaten köle olarak kalır).
İmameyn´e göre âzâd etme bölünmeyi kabul etmez. (Bir kimse kölesinin yarısını azâd etse, kölenin tamamı âzâd olmuş olur.)
«Harbi olan bir kimsenin ilh...» Meselesinin sureti şudur: Bir harbî İslâm memleketinden satın aldığı Müslüman bir köleyi dâr-ı harbe (Müslümanlar ile aralarında anlaşma bulunmayan gayr-ı Müslimlerin memleketidir) götürse İmam-ı Âzam´a göre, iki memleketin birbirine zıd olması azad etme yerine geçtiği için o köle âzâd olur. İmameyn´e göre âzâd olmaz. Âzâd edilmeksizin kölenin âzâd olduğu dokuz mesele vardır ki birisi budur, çünkü bu hükmen âzâddır. İnşaallâh müste´men bâbından önce Cihad bahsinde gelecekdir.
METİN
Köle âzâd etmenin sıfatı (yani nevileri) beştir:
1 - Vacibdir. Bu. keffaretler için yapılan âzâddır.
2 - Mübahdır. Hiç bir şeye niyet edilmeksizin yapılan âzaddır. Çünkü köle âzâd etme ibadet değildir. İbadet olmadığı için kâfir tarafından yapılan âzâd da sahihtir.
3 - Menduptur. Bu, Allah rızası için yapılan âzâddır. Çünkü bu hususta köle âzâd eden kimsenin uzuvlarının ateşten âzâd edileceğini bildiren hadis-i şerîf vardır. Bir kimse kölesini müdebber kılsa veya zirahm-i mahrem olan akrabasını satın alsa hadis-i şerifte bildirilen sevaba nail olur mu? Zahire göre nail olur.
4 -Mekruhdur. Bu, başkası namına yapılan âzâddır.
5 - Hadamdır. Hatta küfürdür. Bu, şeytan namına yapılan âzâddır.
(Âzâdın sahih olmasının şartı) Âzâd eden kimsenin hür ve mükellef olması lâzımdır. Bu bakımdan sarhoşun, mükreh (zorla kölesi âzâd ettirilen) in, hataen azâd edenin, hastanın âzâd etmesi sahih olduğu gibi kendi mülkü olduğunu bilmeyen kimsenin de âzâdı sahihdir. Meselâ; Gasbeden kimse gasbetmiş olduğu köleyi sahibine yahut satan kimse satmış olduğu köleyi satın alan şahsa göstererek «benim şu kölemi âzâd et» deyip köle sahibi veya satın alan şahıs o kölenin kendi mülkü olduğunu bilmiyerek «âzâd ettim» dese o köle âzâd olur. Bu suretlerde köle sahibi kölesini almış sayılacağı için gasbedene bir şey lâzım gelmez, satın alan şahıs da köleyi teslim almış sayılacağı için kölenin parasını vermesi lâzım gelir.
İZAH
«Keffaretler için yapılan âzâd» Yani katilden, zıhardan, niyet edilmiş ramazan orucunu kasden bozmaktan ve yeminden dolayı keffâret olarak köle âzâd etmek vâcibdir. Buradaki vacib ile murad, ıstılâhı vacip midir? yoksa farz mıdır? İki kavil vardır. T.
Allah´a yaklaşmaya yahut günaha niyet edilmeksizin yapılan âzâd mübahdır. «Çünkü köle âzâd etmek asıl itibariye ibadet değildir.» Diğer ibadetler gibi âzâd da niyet ile ibadet veya günah olur. Rahmetî.
«Köle âzâd edenin uzuvlarının ateşten âzâd edileceğini bildiren hadis-i şerif vardır.» Ebû Hüreyre (R.A.) den, Rasûlullah (S.A.V.):
«Herhangi Müslüman bir kimse, bir Müslüman´ı âzâd ederse, Allahü Teâlâ onun her uzvu mukabilinde âzâd eden zâtın bir uzvunu ateşten kur-tarır.» Bir lâfızda da «Bir kimse, mü´min bir rakabe (köle) âzâd ederse Allah o rakabenin her uzvu karşılığında o kimsenin âzâsından bir uzvu hatta tenasül uzvuna mukabil tenasül uzvunu cehennemden âzâd eder.» buyurdu, dediği rivayet edilmiştir. Bu hadis-i şerifi Kütüb-i sitte Ebû Hüreyre´den rivayet etmişlerdir.Peygamberimiz (S.A.V.) :
«Herhangi Müslüman bir kimse, Müslüman bir şahsı âzâd ederse, âzâd edilen şahıs, o zatın cehennemden kurtuluşu (na sebep) olur. Herhangi Müslüman bir kadında, Müslüman bir kadını âzâd ederse, âzâd edilen kadın da onun cehennemden kurtuluşu (na sebep) olur.» buyurmuşlardır.
Bu hadis-i şerifi Ebû Davûd ile İbn-i Mâce tahric etmişlerdir. Peygamberimiz (S.A.V.):
«Herhangi bir kimse Müslüman iki kadını âzâd ederse, bu kadınlar o kimsenin cehennemden kurtuluşu (na sebep) olurlar, o kadınların iki kemiği yerine âzâd eden zatın bir kemiği mükâfatlandırılır.» buyurmuşlardır. Bu hadis-i şerifi Ebû Davûd tahric etmiştir. Bu hadis-i şerif «Hidaye» de «erkeğin erkeği, âzâd etmesi; kadının da kadını âzâd etmesi müstehabdır» dediğine delildir. Çünkü bu hadis-i şerifden anlaşıldı ki erkeğin cehennemden âzâd edilmesi iki kadını âzâd etmekle olur. Fakat bir erkek, bir erkeği âzâd ederse cehennemden âzâd olur. Fethü´l-Kadir´de de böyle zikredilmiştir.
«Müdebber kılsa ilh...» Yani ileride âzâd olduğu için geçen hadis-i şerifteki sevab kazanılır.
«Zahire göre nail olur.» Yani zirahm-i mahrem olan akraba satın alınmakla hem âzâd olma hem de sıla bulunduğu için gecen hadis-i şeriflerdeki sevab elde edilir. Çünkü Peygamberimiz (S.A.V.):
«Çocuk babasının hakkını ödeyemez. ancak onu köle bularak satın alır da âzâd ederse o başka.» buyurmuşlardır.
Çocuğun babasını satın alması, babasının âzâd olmasına sebep olur, çünkü çocuğun babasını satın aldığı andan itibaren babası âzâd olmuş olur. Rahmetî.
Musannıf «başkası namına yapılan âzâd mekruhdur» demiş, fakat Fethü´l-Kadir´de bunun mubah olduğu açıklanmıştır. Muhît´den naklen Bahır sahibi de böyle zikretmişdir. Bundan sonra Bahır sahibi «insan namına yapılan âzâdla şeytan namına yapılan âzâd arasında farkvardır» demiş. Şeytan namına yapılan âzâdın haram olmasını «çünkü şeytana tâzim kasdetmiştir» diyerek ta´lilde bulunmuştur. Yani insan namına yapılan âzâdda insana tâzim kasdı bulunmadığı için o yasaklanmamıştır, demek istemiştir. Teemmül et!
«Şeytan namına yapılan âzâd haramdır.» Kezâ put namına yapılan âzâd da haramdır. Nitekim ileride gelecektir. Şeytan ve put namına yapılan âzâdın küfür olmasının sebebi bunlara tâzim etmek kalbde gizli olan küfrün delili olduğu içindir. Nitekim bir kimse şakadan olsa bile puta secde etse o kimsenin küfrüne hükmolunur. İnsan, put veya şeytan namına yapılan âzâd ile bunlara yaklaşmak ve ibadet etmek kastedilmediğinde mekruh veya haram olur, eğer âzâd ile bunlara yaklaşmak ve ibadet etmek kasdedilirse küfür olmasında hiç şüphe yoktur.
Fethü´l-Kadir´de «bir kimse kölesini âzâd ettiğinde kölesinin dar-ı harbe gideceğinden yahut mürted olacağından yahut hırsızlık yapacağından veya yol keseceğinden korkarsa onu âzâd etmesi haramdır. Ama haram olmakla beraber âzâd ederse, âzâdı geçerlidir. Zahirilere göre; böyle kölenin âzâd edilmesi sahih değildir.
Efendi, kölesinin bu zikredilenleri yapacağından korkmazsa müslümanlara cizye temin etmek maksadı ile zimmî olan kölesini âzâd etmesinde sevap vardır» diye zikredilmiştir.
FER´İ MESELE : Muhît´den naklen Bahır sahibi «köle kitabete kesildiğinde borç alıp vermede olduğu gibi inkârdan ve mücadeleden sakınmak için kuvvetli şahitlerle senet tanzim edilmesi müstehabdır, diğer ticaretler bunlar gibi değildir. Çünkü diğer ticaretler çok vaki olduğu için bunlarda senet zorluğa vardırır. Fakat kitabet (bedel karşılığında köle âzâd etmek) böyle değildir» diye zikretmiştir.
Musannıf; «âzâd eden kimsenin hür ve mükellef olması lâzımdır» dedi. Çünkü bağışlardan men edildiği için mükateb olsa bile kölelerin ve çocukların âzâdı sahih değildir.
Âzâd eden kimsenin Müslüman olması şart değildir. Mürted olsa bile kâfir tarafından yapılan âzâd sahihdir. Yalnız mürted olan kimsenin yaptığı âzâd İmam-ı Âzam´a göre; muvakkatten durdurulur, imameyn´e göre; geçerlidir. Âzâdın yapılması için lisan ile söylemek şart değildir, maksadı ifade eden yazı ile ve dilsizin anlaşılan işareti ile de âzâdın yapılması sahih olur.
Musannıf «âzâd eden kimse hür ve mükellef olduktan sonra sarhoş veya mükreh olsa bile yaptığı âzâd sahihdir» ifadesi ile şuna işaret etmiştir: Azâd eden kimsenin ayık olması, kendi isteğiyle olması, âzâd etmeyi kasdetmesi, hasta olması âzâd ettiği kölenin kendi kölesi olduğunu bilmesi şart değildir. Çünkü haram olan bir şeyle sarhoş olan kimse mazûr sayılmayıp bütün hükümlerde ayık gibidir. Mükreh iki işden kolayını seçerek rızası olmasa bile seçtiği işi kasden yapmıştır. Şaka ile yapılması sahih olan bir iş razı olmaya bağlı olmadığı için o işin zorla yaptırılmasıda sahihdir. Bundan dolayı hata ile yapılan âzâddasahihdir.
METİN
Çocuğun, bunamışın, çıldırmışın, saralının, baygının, mecnunun, uyuyanın âzâdı sahih değildir. Nitekim bunların talâklarıda sahih değildir.
Bir köle, kendisini efendisinin âzâd ettiğini dava edip efendiselde âzadın zikredilen hallerden birinde vaki olduğunu iddia etse, bu hallerden biri efendide mevcut olduğu bilinirse, efendinin sözü kabul edilir.
Bir köle kendisinin dâr-ı harbde harbî olduğunu iddia edip kendisininde harbî olduğu bilinse sözü kabul edilir. Âzâd edilenin, âzâd edenin mülkünde bulunması şarttır. Velev ki mükâtebte olduğu gibi yalnız şahsı itibarıyla mülkü olsun, ama cariyenin karnındakini âzâd meselesi bundan hariçtir. Bir kimse şu cariyenin karnındaki çocuk hürdür» dese, eğer çocuk bu sözden itibaren altı ayda veya daha sonra doğarsa hür olmaz, altı aydan az bir müddet içinde doğarsa hür olur.
Âzâd edilenin mülke veya mülkün sebebine izâfe edilmesi şarttır. Meselâ; bir kimse başkasının kölesine hitaben «ben sana mâlik olursam sen hürsün» yahut «ben seni satın alırsam sen hürsün» dese bu ta´lik sahih olur. Bundan sonra o köleye mâlik olsa veya onu satın alsa o köle âzâd olur. Fakat bir kimse kendisine miras bırakacak zâtın kölesine «bana miras bırakacak zât ölürse sen hürsün» deyip o zât da ölse, o köle âzâd olmaz. Çünkü ölmek köleye mâlik olmak için sebep değildir.
Âzâdın şarta ta´lik edilmesinin nüktelerindendir ki: Bir kimse kendi cariyesine «babam ölürse sen hürsün» dese sonra bu cariyeyi babasına satsa, daha sonra bu cariyeyi kendisine nikâhlayıp cariyeye «babam ölürse iki talâk boş ol» dese babası öldüğünde bu cariye boş da olmaz, âzâdda olmaz. Bunun sebebi şu olsa gerektir: Bu kimsenin cariyeye mâlik olması âzâd ve talâkla beraber olarak ölümle sabit olmuştur. Meselenin inceliğini düşün. Zahiriyye.
İZAH
Delinin deliliği halindeki âzâdı ve talâkı sahih olmaz, fakat bazan iyi olup bazan deliren cinsden olursa iyi olduğu zaman yapmış olduğu âzâdı sahihdir,
«Âzâd edilenin âzâd edenin mülkünde olması şarttır.» Çünkü bir kimse, mâlik olmadığı bir köleyi âzâd etse sahih olmaz. Şu kadar var ki, böyle fuzulî bir surette yapılan âzâd, kölenin sahibinin iznine bağlıdır. İzin verirse âzâd olur, izin vermezse âzâd olmaz.
«Âzâd edilenin izâfe mülke veya mülkün sebebine izâfe edilmesi şarttır.» Çünkü âzâd bir şarta ta´lik edilmeden derhal yapılırsa, âzâd zamanında kölenin âzâd edenin mülkünde bulunması şarttır. Hasılı mülke veya sebebi mülke ta´lik suretiyle yapılan âzâdda, kölenin ta´lik zamanında âzâd edenin mülkünde bulunması şart değildir. Âzâd mülke veya mülkünsebebinden başkasına ta´lik edilirse, meselâ: Bir kimse kölesine «sen eve girersen âzâd ol» dese bu surette kölenin ta´lik vaktinde ve cezanın vakî olduğu yani eve girdiği zamanda bu kimsenin mülkünde bulunması şarttır.
Efendi kölesine Arapça olan «Hür» adını koyduktan sonra Arapça´nın Farsça mürâdifi (eşanlamlısı) olan «Ey âzâd» yahut Farsça olan «Âzâd» adını koyduktan sonra Farsça´nın Arapça mürâdifi olan «Ey hür» diye kölesini çağırsa, gerek Arapça «Hür» kelimesi, gerek Farsça olan «Âzâd» kelimesi alem (özel isim) olmadıkları için köle âzâd olur.
İZAH
Sarih lâfızlar ile murad âzâd için vaz´ edilmiş lâfızlar olup bu lâfızları şeriat, örf ve lügat âzâdda kullanmıştır. Binaenaleyh bu lâfızlar lügata uygun olarak şer´iatta hakikattirler. Tamamı Fethü´l-Kadir´dedir.
«Bu sarih lâfızlar ile niyetsiz âzâd vaki olur.» Yani niyete bağlı değildir. Binaenaleyh niyet etse de, etmesede azâd vaki olur. Başkasını niyet etsede kazaen hüküm yine budur. Meselâ; efendi kölesine «sen benim mevlâmsın» deyip sonra «mevlâ» ile yardımcı mânâsını niyet ettim» dese, kazaen köle âzâd olur. Fakat kendisi ile Allah arasında âzâd vaki olmaz. Eğer bu cümle ile şakaya niyet etse hem kazaen, hem diyaneten kölesi âzâd olur. Nitekim İmamı Muhammed´in sözü de bunu gerektirir. Tamamı Fethü´l-Kadir´dedir. Hâniyye´den naklen Bahır sahibi de «bu cümle ile eğlenmek murad ettim dese, yine hem kazaen, hem diyaneten kölesi âzâd olur» demiştir.
Efendi «Âzâddır» dese efendiye «kimi kasdettin» denildiğinde «kölemi» dese, kölesi âzâd olur. Efendi, kölesine «Allah seni âzâd etti» dese, esah olan kavle göre, köle âzâd olur. Zira "Allah seni âzâd etti" sözünün mânâsı «çünkü ben seni âzâd ettim» demektir. Efendi kölesine «Bu benim mevlâmdır» dese, bu tâbir sarih olan lâfızlara katılan lâfızlardandır. Mevlâ kelimesinin yirmiden fazla mânâsı olduğunu İbn-i Esir beyan etmiştir. Mevlâ kelimesinin mânâlarından bazıları: Yardımcı, amca çocuğu, köle âzâd eden kimse, âzâd edilen köledir. Ancak mevlâ kelimesi köleye izâfe edildiğinde «âzâd edilmiş» mânâsı taayyün eder. Esah olan da budur. Efendi kölesine «ey mevlam» dese, köle âzâd olur. Fakat «ey efendim» yahut «ey efendi» yahut «ey mâlikim» dese ancak âzâda niyet ederse, kölesi âzâd olur. Zira bu tâbirler bazan tazîm ve ikrâm kasdedilerek zikredilir. Bahır.
Bir kimse kölesine «Ben senin kölenim» dese esah olan kavle göre köle âzâd olmaz.
Kasım-ı Saffar´dan nakledildiğine göre; kendisine sorulmuş: «Bir kimseye cariyesi kandil getirip huzurunda dursa, bunun üzerine efendisi ona «kandili ne yapayım, senin yüzün kandilden daha parlakdır, ey kişi, ben senin kölenîm» dese böyle diyen kimsenin cariyesi âzâd olur mu? denilmiş.» «Âzâda niyet etmedikçe âzâd olmaz, çünkü bu bir nezaketcümlesidir» diye cevap vermiştir. Bu cümle ile âzâda niyet ederse imam-ı Muhammed´den iki rivayet vardır. Bir rivayette âzâd olur, diğer rivayette âzâd olmaz. Hâniyye.
Bir kimse, kısâs ile kanı helâl olan kölesine «ben seni âzâd ettim» dese sonra ben bu tâbir ile «kandan azâd etmeyi niyet ettim» dese köle kazaen âzâd olup, ikrarından dolayı onu affetmesi de lâzım gelir. Kandan âzâd etmeye niyet etmese onu kandan affetmesi lazım gelmez. Allah rızası için köleyi kısâsdan dolayı azâd etse, kısâsdan âzâdı sahih olur.
Bir kimsenin bir şahıs üzerinde kısâs hakkı olup da o şahsa «ben seni azâd ettim» dese, hem kıyasen hem istihsanen onu affetmiş olur.
METİN
Keza kendisi ile bütün vücut ifade edilen lâfızla da âzâd vaki olur. Nitekim talâkta geçmişti. Meselâ; bir kimse kölesine «senin başın hürdür» yahut «senin yüzün hürdür» yahut bunlara benzer bütün bedenden tâbir edilen cümleler söylese kölesi âzâd olur. Efendi âzâdı kölesinin üçde biri gibi. cüz´i şayiine izâfe etse İmam-ı Âzam´a göre âzad bölünmeyi kabul ettiği için o kadar miktar âzâd olur. Nitekim yakında gelecektir.
Efendinin kölesine «sen hürresin» cariyesine «sen hürsün» demesi sarih lâfızlardandır. Hâniyye.
Efendinin kölesine «nefsini sana bağışladım». «nefsini sana sattım» demesi de sarih lâfızlardan olup niyete ve kölenin kabulüne muhtaç olmaksızın âzâd olur. Efendi kölesine «nefsini sana şu kadar meblağa sattım» dese, bu takdirde kölenin meclisde kabul etmesine bağlıdır. Çünkü bu, kitabete kesmedir. Fetih.
Masdar kelimeside sarih lâfızlardandır. Meselâ: Efendi kölesine «Azâdlık sanadır», «ıtkın benim üzerime vacibdir» dese âzâd olmaz. Çünkü keffaretten dolayı âzâdın vacib olması caizdir. Zahiriyye.
Bir kimseye «köleni âzâd ettin mi?» diye sorulduğunda başı ile «evet» diye işaret etse, âzâd olmaz, eğer «şu işten âzâd ettim» cümlesini ziyade ederse kazaen âzâd olur. Efendi «Ey sâlim» diye çağırdığında, Gânim adındaki kölesi cevap verse, efendide niyetlenmeksizin «sen hürsün» dese, cevap veren âzâd olur, efendi «sâlimin âzâdını kasdettim» dese, kazaen ikisi de âzâd olurlar. Bedayı´.
Bir kimse arapça bilmeyen bir şahsa «ente hürrün: sen hürsün» dese, kazaen kölesi âzâd olur. Bir kimse kölesine «re´süke re´s-ü hürrin: Senin başın hür başıdır» dese yani «re´s» kelimesini «hürrin» kelimesine izâfetle söylese köle âzâd olmaz. Çünkü burada teşbih mânâsı vardır, fakat «re´süke re´sün hürrün: Senin başın hür bir baştır» dese yani «re´sün» kelimesini «hürrün» kelimesine izâfe etmeyip tenvinle söylese köle âzâd olur. Çünkü bu takdirde sıfat tamlaması olup teşbih olmaz. «Sen hürsün» demiş gibi olur.
İZAH
Kendisi ile bütün vücut ifade edilen lâfızlarla ki; bir kimse kölesine veya cariyesine «senin fercin âzâddır» dese köle veya cariye âzâd olur, fakat kölesine «senin zekerin âzâd olsun» dese zâhir rivayette âzâd olmaz. Hâniyye.
«Rakaben hürdür» yahut «bedenin hürdür» yahut «bedenin hürrün bedeni gibidir» dese âzâd olur. «Üçte biri gibi» bir kimse kölesine «senden bir sehim hürdür» dese altıda biri âzâd olur. «Senden bir cüz´ hürdür» yahut «senden bir şey âzâddır» dese efendinin dilediği miktar âzâd olur. Bunu Hâniyye´den naklen Bahır sahibi zikretmiştir.
Musannıfın «İmam-ı Azam´a göre; âzâd bölünmeyi kabul eder» demesi, âzâd ile talâk arasında fark bulunduğuna işaret içindir. Çünkü talâk ittifakla bölünmeyi kabul etmez, talâkın bir cüz´ünü zikretmek hepsini zikretmek gibidir.
Gâyetü´l-Beyan´da «Âzâd da talâk gibi bölünmeyi kabul etmez» diye zikredilmesi hatadır. İhtimal ki Gâyetü´l-Beyan´ın bu sözü İmameyn´in kavline göredir. Bahır. «Nefsini sana bağışladım» dese Hâniyye´de burada «bir kimse kölesine nefsini sana tasadduk ettim» dese cümlesi ziyade edilmiştir. Metindeki iki cümle ile bu son cümlede sariha katılan lâfızlardandır, diyenler olduğu gibi, bazıları da bu tâbir kinaye lâfızlardandır» demişlerdir.
Bir kimse kölesine «nefsini sana bağışladım» yahut «nefsini sana sattım» dese, efendi âzâda niyet etsin etmesin, köle kabul etsin etmesin âzâd olur. Çünkü icab bağışlayandan ve satandan mülkün kaldırılmasıdır. Kendisine nefsi bağışlanan veya satılan kölenin kabul etmesine hacet mülkün sübutu içindir. Burada ise mülk kölenin kendi nefsi için sabit olmaz. Çünkü kölenin kendi nefsinin kölesi olması mümkün değildir. Binaenaleyh satmak, bağışlamak hiçbir kimseye verilmeksizin köleden mülkün kaldırılmasından ibaret kalmıştır. İşte âzâd etmenin mânasıda budur. Bu, Bedâyı´dan naklen Bahır´da zikredilmiştir.
Bir kimse kölesine «senin âzâdın bana vâcibdir» dese keffaret için âzâd etmek vâcib olacağı için köle âzâd olmaz. Fakat bir kimse zevcesine «senin talâkın bana vâcibdir» dese, zevcesi boş olur. Çünkü talâkın kendisi vâcib değildir, vâcib olan talâkın hükmü ise talâkın vaki olmasıdır. Âzâda gelince onun vâcib olması caizdir.
«Başı ile işaret etse âzâd olmaz.»
Âzad ile nesebin sübutu arasında fark vardır. Şöyle ki; âzâd etmek lisanla söylemeye muhtaçtır, söylemeye kudreti bulunan bir kimsenin işaretle anlatması söylemek yerine geçmez. Nesebin sübutu ise lisanla söylemeye muhtaç değildir. İkrar bahsinin evvelinde metin olarak gelecekdir. Metin şöyledir: Söylemeye kudreti olan bir kimsenin başıyla mala, âzâda, talâka, satışa, nikâha, icareye ve hibeye işaret etmesi ikrar değildir, fakat başıyla fetvaya, nesebin sûbutuna, Müslüman olmağa, kâfir olmağa işaret etmek ikrar sayılır. Kölehasta olan efendisine «ben hürrüm» deyip efendiside «evet» manâsına başını sallasa âzâd olmaz. Cevhere.
Bedâyı´den naklettiğimiz; «anlaşılan işaretle kölenin âzâd edilmesi sahihtir» sözü dilsize yorumlanmıştır.
Bir kimse kölesine «sen şu işten hürsün» dese, kazaen köle âzâd olur. Çünkü işlere nisbetle yapılan âzâd bölünmeyi kabul etmez. Binaenaleyh bütün işlerden ve bütün zamanlarda âzâd edilmiş olur. İşlerin veya zamanın bir kısmından âzâdı niyet etmek zahire muhalif olduğundan, bunu kâdı tasdik etmez.
METİN
(Âzâdın) kinaye lâfızları ki (âzâda da başka mânâya da) ihtimali olduğu için niyet edilirse âzâd sahih olur.
«Benim sende mülküm yoktur», «Benim sende yolum yoktur», «Benim sende kölelik hakkım yoktur», «Sen benim mülkümden çıktın», «Ben senin yolunu serbest bıraktım» denilmesi gibi.
Bir kimse cariyesine «seni serbest bıraktım» yahut âzâd edilmiş cariyeden kinaye olarak «sen falanca cariyeden ziyade âzâd edilmişsin» veyahut zevcesine boşanmış bir kadından kinaye olarak «sen falanca kadından ziyade boşanmışsın» dese eğer bu sözleriyle âzâda ve talâka niyet ederse âzâd ve talâk vaki olur. Nitekim âzâd ve talâk lâfızları niyetle hecelendiğinde hüküm budur.
Hulâsa´da, bir kimse kölesine «sen köle değilsin» dese âzâd olmaz. Fakat köle için hürlerin hükmü sabit olur, ancak köle kendisinin onun kölesi olduğunu ikrar edip, efendi de onu tasdik ederse efendisi ona mâlik olur.
Bir kimse kölesine «bu benim kölem değildir» dese yine köle âzâd olmaz.
«Bahır» da «benim sende mülküm yoktur» ifadesini buna kıyas etmiştir. «Nehir» sahibi «Bahır» sahibine itirâzda bulunmuştur.
İZAH
Hamevî «usûlda sabittir ki, kinayede niyet veya niyet yerine geçen halin delâleti şarttır, ta ki kinayede bulunan şübhe zail olsun» demiştir.
«İhtimal olduğu için benim sende mülküm yoktur» ifadesinde ve me-tinde zikredilen diğer ifadelerde mülkün ve köleliğin kaldırılmasının satış ve kitabetle caiz olduğu gibi, âzâd ile de caizdir.
«Sende yolum yoktur» İfadesinde köleden razı olup, ondan ceza ve kınama yolunun kaldırılmasının ihtimali bulunduğu gibi âzâd ile de ondan mâlikiyyet yolunun kaldırılmasının ihtimali vardır.
«Niyetle hecelendiğinde ilh...» Yani «talâk ve ıtk lâfızları niyetle he-celendiğinde vaki oldukları gibi.»
Zahire´de «Ebû Yusuf´a, bir kimse cariyesine «elif, nun, ta, hâ, râ, he» yahut zevcesine «elif, nun, ta, tı elif lâm, kaaf» dese cariyesi âzâd veya zevcesi boş olur mu? diye sorulduğunda Ebû Yusuf, «eğer talâka ve âzâda niyet ederse zevcesi boş, cariyesi âzâd olur.» denilmiştir.
Talâk ve ıtk lâfızları hecelenip harflerinin isimleri söylendiğinde kinaye yerindedir. Çünkü bu harflerden sarih sözden anlaşılan mânâ anlaşılır. Ancak bu harfler sarih söz gibi kullanılmadıklarından kinaye gibi olup niyete ihtiyaç hasıl olmuştur.
Hulâsa´nın ibâresi şöyledir: «Bir kimse kölesine «sen köle değilsin» dese âzâd olmaz, fakat efendisi «bu benim kölemdir» diye dava edip ondan hizmet isteyemez, köle öldüğünde velâ ile ona vâris olamaz, sonra bu köle «ben onun kölesiyim» deyip efendisi de onu tasdik ederse zahiren köle olur. Kezâ «bu benim kölem değildir» dese yine âzâd olmaz.
Ben derim ki: «Zahire» de «birinci mesele zikredildikten sonra ikinci mesele Farsça ibâre ile zikredilip cevabında kazaen âzâd olur. Çünkü efendi kölenin âzâd edilmiş olduğunu ikrar etmiştir.» denilmiştir. Sahih olan kavil, İmam-ı Âzam´a göre niyetsiz âzâd olmamasıdır. Nitekim bir kimse zevcesine «bu benim zevcem değildir» dediğinde niyetsiz boş olmadığı gibi. Çünkü o köle onun kölesi olmamakla hür olması lâzım gelmez. Bu sözü birinci mesele te´yid eder.
Hasılı iki meselede ki lâfız kinayedir. Niyet edilirse iki meselede de âzâd sahih olur, niyet edilmezse âzâd olmaz. Fakat efendinin kendi nefsi üzerine ikrarı geçerli olduğu için «bu benim mülkümdür» diye dava edemez, bundan dolayı Bahır´da «zahiren köle hür olup, fakat azâd edilmiş olmaz. Binaenaleyh kendisine hürlerin hükmü sabit olur. Hatta efendi bu kölenin kendi mülkü olduğunu dava edip isbat ederse bu takdirde köle onun mülkü olur» denilmiştir.
«Bahır´da «benim sende mülküm yoktur» ifadesini buna kıyas etmiş-tir.» Yani: «benim sende mülküm yoktur» ifadesine Hulâsadaki «sen köle değilsin» ve «bu benim kölem değildir» meselesinin hükmünü vermiştir. Azâda niyet etmediğinde «bu benim kölemdir» diye dava etme hakkı yoktur. Çünkü kölenin kendi mülkü olmadığını ikrar etmiştir.
«Nehir sahibi Bahır sahibine itiraz etmiştir.» Şöyle ki: Nehir sahibi bana göre Hulâsa´nın meselesi metnin yani «benim sende mülküm yoktur» meselesine uymaz, metnin meselesinde efendi ancak kendinin onda mülkü olmadığını ikrar etmiştir. Bu ise başkasının mülkü olmasına münafi değildir.
«Hulâsa´» daki meselenin mevzuu efendinin kölenin asla köle olmamasını ikrardır. Bu ise ya kendisi onu âzâd ettiği için veya o kimse aslında hür olduğu içindir. Buna dikkat et. Çünkübu mühimdir, demiş. Halebi diyor ki «biraz düşünülürse Bahır sahibinin haklı olduğu meydana çıkar. Çünkü Nehir´de ileri sürülen farkın tesiri yoktur» demiştir.
Ben derim ki: Velhasılı metnin mes´elesi ile Hulâsa´nın iki meselesinden her biri âzâdda kinayedir, bu itibarla âzâdın sahih olması için niyet lâzımdır.
METİN
Efendinin kendinden yaşça küçük veya büyük olan kölesine veya cariyesine «bu benim oğlumdur» yahut «bu benim kızımdır» kezâ «bu benim babamdır» yahut «bu benim dedemdir» yahut «bu benim anamdır» demesi ile her ne kadar bunlar baba, dede ve ana olmaya salih olmadıkları gibi kendisi de âzâda niyet etmese bile -yine âzâd sahih olur. Çünkü bu lâfızlar kinaye olmayıp sarihdirler, bundan dolayı (musannıf) bi hazâ ibnî: Bu benim oğlumdur kavlini harfi cer olan «ba» ile getirmiştir. Tafsilât vermek için bu lâfızları tehir etmiştir: Köle ve cariye söylenenlere salih olup, doğdukları yerde nesebleri meçhul olsa ve babam diyen kimsenin meşhur babası bulunmasa âzâd olduğu gibi nesebde sabit olur. Yalnız benim zinadan oğlumdur dememiş olması şarttır, (eğer bu davada bulunursa) ancak âzâd olur, (nesebi sabit olmaz). Oğulluk davasının başkasında kölenin tasdiki şart mıdır? Burada iki kavil vardır, anası ümm-i veled olmaz.
Bir kimse kölesine hitaben: «Bu benim kızımdır» veya cariyesine «bu benim oğlumdur» dese niyete muhtaç olur. Bir kimse kölesine «bu benim dayımdır» yahut «bu benim amcamdır» dese âzâd olur, fakat «bu benim kardeşimdir» dese nesebdendir diye niyet etmedikçe âzâd olmaz, ama «ey oğlum», «ey kardeşim», «ey kız kardeşim», «ey babam» veya «benim senin üzerinde sultan ve kudretim yoktur» dese âzâd olmaz. Talâk lâfızlarının sarih ve kinayeleriyle de her ne kadar niyet etse bile âzâd olmaz. Fakat aksi böyle değildir, nitekim geçmiştir. Metindeki «niyet ederse» kavli talâk lafızlarının kaydıdır. Çünkü nida suretinde âzâd niyete bağlıdır, nitekim İbn-i Kemal bunu nakletmiştir. Sultan ve kudretim yoktur ifadeside böyledir. Nitekim Kemal de bunu tercih etmiştir ve Bahır sahibi de bunu ikrar etmiştir.
İZAH
Musannıf «bi hazâ ibni» kavlini harfi cer olan «ba» ile getirmiştir. Çünkü bu kavil «bi kinayetihi» kavli üzerine matufdur. «Ba» yı zikretmeseydi kinayenin misalleri üzerine atfedilmiş olduğu vehimini verirdi. Halbuki bunlar sarih lâfızlardandır. Ancak, bu lâfızları tehir edip kinaye lâfızlarından sonra zikretmiştir. Çünkü bunlarda tafsilat vardır: «Köle ve cariye söylenenlere salih olup» cümlesinin hülasası şudur: «Bu benim oğlumdur» sözünde iki vecih vardır. Ya bu köle onun oğlu olmaya salih olup, bu çocuk o gibi kimseden dünyaya gelebilir. Yahut gelemez. Kölenin nesebi ya bilinmez ya bilinir. Bu köle onun oğlu olabilecekyaşta olup nesebi de bilinmezse ittifakla âzâd olup nesebi ondan sabit olur. Nesebi bilinirse şüphesiz nesebi ondan sabit olmaz. Fakat bize göre âzâd olur. Köle onun çocuğu olacak yaşta olmazsa İmam-ı Âzam´a göre yine böyledir. İmameyn´e göre âzâd olmaz. «Bu benim babamdır» veya «bu benim anamdır» tâbirlerine de hüküm böyledir. Yani köle efendinin babası olacak, cariye anası olacak yaşta olup efendinin meşhur babası veya anası olmazsa ihtilafsız neseb sabit olup âzâd olurlar. Babası olacak yaşta olup «babamdır» diyen efendinin bilinen babası olursa neseb sabit olmaz, bize göre âzâd olur. Babası olmayacak yaşta olursa neseb sabit olmaz. Fakat İmam-ı Âzam´a göre âzâd olur, İmameyn´e göre âzâd olmaz. Bir kimse küçük kölesine «bu benim dedemdir» dese bu mes´elede ihtilâflıdır, esah olan budur. Çünkü o kimse küçük köleyi kendisine mâlik olmakla âzâd olacak bir kimsenin sıfatıyla vasfetmiştir.
«Doğdukları yerde nesebleri meçhûl olup ilh..." Kınye´de «kitablarda zikredildiğine göre nesebi meçhûl olan kimse, bulunduğu şehirde nesebi ma´rûf olmayandır» denilmiştir. Hidaye şârihlerinin muhakkıkları ile diğer ûlemanın tercihine göre, nesebi meçhûl olan kimse doğduğu yerde nesebi meşhur olmayandır. Tamamı Dürer´dedir.
«Oğulluk davasının başkasında kölenin tasdiki şart mıdır? İki kavil vardır.» Yani: Nesebin sübûtunda efendinin ikrar ettiği şeyde kölenin onu tasdik etmesi şart mıdır? Bazıları «efendinin kölesine ikrarı tasdiksiz sahih olmakla kölenin tasdiki şart değildir.» demişlerdir. Bazıları da «oğulluk davasından başka yerde nesebi başkasına yüklemek olmakla kölenin tasdik etmesi şarttır.» demişlerdir. Zeylai.
«Anası ümmü veled olmaz.» Fethü´l-Kadir´de, «efendi kölesine bu benim oğlumdur» dese bu kölenin anası onun mülkünde olsa ümmüveled olur mu? Bazıları «çocuğun nesebi bilinsin veya bilinmesin ümmüveledi olmaz» demişlerdir. Bazıları «çocuğun nesebi bilinsin veya bilinmesin ümmüveledi olur» demişlerdir. Bazıları ise «nesebi bilinirse, nesebi ondan sabit olmayacağından ümmü veledi olmaz, nesebi bilinmezse nesebi ondan sabit olacağından ümmüveledi olur» demişlerdir. Bu daha doğrudur, denilmiştir.
«Bir kimse kölesine hitaben: «Bu benim kızımdır» veya cariyesine «bu benim oğlumdur» dese niyete muhtaç olur.» Şârihin bu ifadesi söz götürür. Müctebâ´da bir kimse kölesine «bu benim kızımdır» veya cariyesine «bu benim oğlumdur» dese İmameyn´e göre âzâd olur. İmam-ı A´zam´a göre âzâd olmaz. Bazıları «üç imamıza göre de âzâd olmaz» demişlerdir, azhar olan da budur» denilmiştir. Zahire ile Kuhistânî´de de böyle zikredilmiştir.
«Bir kimse kölesine «bu benim dayımdır» veya «bu benim amcamdır» dese âzâd olur.» Yani: ihtilâfsız âzâd olur. Fetih. Fakat lâyık olan rüyete bağlı olmasıdır. Teemmül et! «Bu benim kardeşimdir» dese, niyetsiz âzâd olmaz. Bahır´da. «Bedayi´ sahibi bu tâbirler arasında farkgörmüş, çünkü «bu benim kardeşimdir» ifadesinin tazîme ihtimali olduğu gibi nesebden kardeşi olmaya ihtimali de vardır. Fakat «bu benim amcamdır» ifadesi» böyle değildir. Çünkü bu ifade âdette tazîm için kullanılmaz» denilmiştir.
«Bu benim kardeşimdir» denildiğinde niyete ihtiyaç vardır. Eğer «bu benim babadan» yahut «anadan» yahut «nesebden kardeşimdir» denilse âzâd olur. Nitekim Fetih ve diğer fıkıh kitablarında da böyledir. «Bu benîm kardeşimdir» İfadesi kinaye lâfızlardan olup niyetle âzâd olacağı gizli değildir.
«Ey oğlum ilh...» İfadesinde niyetsiz âzâd olmaz. Nitekim ileride gelecektir. Dürrü´l-Müntekaa´da İmam-ı Azam´dan bir rivayete göre; «âzâd olur» denilmiştir, fakat zâhir olan âzâd olmamasıdır. Çünkü çağırmaktan maksad çağrılanın gelmesini istemektir. Eğer nida «ey hür» gibi efendi tarafından hürriyetin isbatını mümkün kılan bir vasıfla olursa nida o vasfı için olur. Oğulluk gîbi hürriyetin isbatını mümkün kılan bir vasıfla olmassa nîda sadece i´lâm için olur. Fetih´de «ey oğlum» ifadesinin sadece i´lâm içîn olması, kölenin nesebi meşhur olduğu takdirdedir, nesebi meşhur olmazsa mesele müşkildir. Çünkü efendiyi tasdik îçin nesebin sübûtu vâcib olup âzâd olur" denilmiştir. Yukarıda geçtiği gibi «ey anadan» yahut «ey babadan» yahut «ey nesebden kardeşim» denilse âzâd olur.
«Benim senin üzerinde sultan ve kudretim yoktur» dese âzâd olmaz. Çünkü sultan, huccetten ve elde bulundurmaktan ibarettir. Bunlar yoktur demek mülk yoktur demek değildir. Nitekim mükâtebde efendinin mülkü sabittir, eli sabit değildir.
"Talâk lâfızlarının sarih ve kinayeleriyle de her ne kadar niyet ederse de âzâd olmaz, aksi böyle değildir." Yani: Azâd lâfızlarıyla talâk vaki olur. Çünkü şahsına mâlik olamaması gibi ki mülk-i mût´anın ortadan kalkmasını gerektirir. Fakat faydalanma mülkünün kaldırılması, kölelik mülkünün kaldırılmasını gerektirmez. Dürer.
METİN
Bir kimse kölesine «sen hür gibisin» dese yine niyet ile âzâd olur. Bunu İbn-i Kemal ve diğer fukahâ zikretmiştir. Efendinin kölesine olsa bile «seni salıverdim» yahut «emrûki bi yediki: emrin elindedir» yahut «ihtari: ihtiyar et» dese niyet ederse âzâd olur. Çünkü bu lâfızlar talâkın kinayelerinden olduğu gibi âzadında kinayelerindendir. Bunda ise bir karabet yoktu», Bedayi´.
Bu «emrin elindedir» yahut «ihtiyar et» lâfızları ile âzâdın olması talâkda olduğu gibi kölenin meclisde kabul etmesine bağlıdır. Efendinin kölesine «âzâdını ihtiyar et» yahut «âzâdın emri senin elindedir» dese bu ifadelerde âzâd lâfız zikir olunmakla sarih olduğundan her ne kadar niyete muhtaç değilse de talâk gibi temlik olup temlikin hükmü ancak meclisde olmakla âzâd da meclisde kölenin kabul etmesine bağlıdır.
Bir kimsenin cariyesine «sen benim üzerime haramsın» kavliyle her ne kadar azâda niyet etse bile âzâd olmaz fakat o cariyeye cinsi yakınlıkta bulunursa kendisine keffaret lâzım gelir.
Efendinin «kölem» yahut «merkebim» yahut «duvarım» hürdür sözüyle azâd sahih olur. Nitekim bir kimse zevcesi ile hayvan veya taş arasını cem edip «ikinizden biriniz boş olsun» dese zevcesi boş olur. Fakat diri ve ölü olan iki zevcesinin arasını cem edip «ikinizden biriniz boş olsun» dese diri olan boş olmaz veya diri ve ölü olan iki cariyesinin arasını cem edip «biriniz âzâd olsun» dese diri olan âzâd olmaz. Cevhere. Zeylaî.
Bir kimsenin zirahm-i mahrem, yani nikâhı kendisine ebedi haram olan akrabasına mâlik olmasıyla yine âzâd sahih olur. Ve (mâlik olduğu her ne kadar tamamı olmayıp) bir bölüğü olsa bile İmamı Azam´a göre o kadarı âzâd olur veya (cariyenin karnındaki) yavruya mâlik olsa bile o yavru âzâd olur. Meselâ; bir kimse babasından hamile olan babasının cariye zevcesini satın alsa, bu cariyenin karnında olan yavru âzâd olur. Mâlik olan çocuk veya mecnun olsa bile yine âzâd sahih olur, Yahut İslâm memleketinde bir kafir zirahm-i mahrem olan akrabasına mâlik olsa akrabası âzâd olur: Fakat Müslüman veya harbî, kölesini dar-ı harbde âzâd etse, yalnız âzâd etmekle âzâd olmayıp ancak ondan elini çekip onu serbest bırakmakla âzâd olup ve kendisi için o kölede velâ hakkı da yoktur. İmam Ebû Yusuf´a göre âzâd sahih olup kölenin velâsı da kendisi için sabit olur. Dar-ı harbde âzâd edilen köle Müslüman veya zimmî olursa bunlar köle olmaya mahal olmadıkları için ittifakla âzâd olur.
İZAH
"Efendinin kölesine olsa bile «ihtârî: ihtiyar et» dese niyet ederse âzâd olur." Ben derim ki: Bu ifade mezhebe muhalifdir. Zahire´de, İmamı Muhammed Asıl adlı kitabda bir kimse cariyesine «emrin elindedir» deyip bununla âzâda niyet etse âzâd etme cariyenin elinde olup o mecliste kendi nefsini âzâd ederse âzâd caiz olur. Eğer cariyesine «ihtârî: ihtiyar et» deyip âzâda niyet etse âzâd etme cariyenin elinde olmaz, demiş ve âzâd hususunda «emrin elindedir» ifadesi ile «ihtiyar et» ifadesi hususunda fark görmüş, fakat talâkta bu ifadeler arasını müsavi kılmıştır, diye zikredilmiştir. Yine Fetih´te açıklandığına göre; bir kimse cariyesine «ihtiyar et» deyip cariyede nefsini ihtiyar etse efendi âzâda niyet etse bile cariye âzâd olmaz. Hâkim´in Kâfî´sinde de ihtilâfsız olarak yine böyle açıklanmıştır. Sen bilirsin ki Asıl ile Kâfî´de olan mezhebin ibaresidir. Bundan sapılmaz, bunu tenbih eden bir kimse görmedim.
"Fakat o cariyeye cinsi yakınlıkta bulunursa kendisine keffaret lâzım gelir.´ Çünkü helâlı haram kılma yemindir. Sanki «Vallahi ben sana cinsi yakınlıkta bulunmam» demiş olur. H.
"Veya diri ve ölü olan iki cariyesinin arasını cem edip biriniz "âzâd olsun" dese dîri olanâzâd olmaz." Cevhere. Cevhere´nin metni şöyledir: Bir kimse kölesiyle hayvan, duvar, direk gibi âzâd edilmeyecek şeyin arasını cem edip «kölem hürdür veya şu hürdür» yahut «biriniz hürdür» dese İmam-ı Azam´a göre; köle âzâd olur. İmameyn´e göre; âzâd olmaz. Eğer kölesine «sen hürsün veya değilsin» dese îcma ile âzâd olmaz. Eğer kendi kölesiyle başkasının kölesine «biriniz hürdür» dese icma´en kendi kölesi ancak niyetle âzâd olur. Çünkü başkasının kölesi ancak efendisi tarafından hürriyetle vasıflandırılır. Efendisinin icazetine bağlı olarak hür olmasıda caiz olabilir. Kezâ bir kimse diri ve ölü olan iki cariyesinin arasını cem edip «sen hürsün veya şu hürdür» yahut «bîriniz hürdür» dese diri olan cariye âzâd olmaz. Çünkü ölü olan cariye hürriyetle vasıflandırılıp «hürre öldü» ve «cariye öldü» denilebilir. Binaenaleyh hürrîyet cariyeye mahsus değildir. H.
"Bîr kimsenin zirahm-i mahrem yanî; Nikâhı kendisine ebedi haram olan akrabasına mâlik olmasıyla yine âzâd sahih olur" îfadesinde «mâlik olma» lâfzı satın alma, hibe, vasiyet ve başka suretle mâlik olmaya şâmildir. Kuhustânî. Mâlik olma lâfzı bir kimsenin bizzat kendisinin satın aldığına şamil olduğu gibi nâibînîn satın aldığına da şâmildir. Binaenaleyh ticaret için izin verilmiş bir köle borçlu olmadığı halde efendisînden zirahmi-i mahram akrabasını satın olsa âzâd olur. Ama borçlu olursa satın aldığı akrabası İmam-ı Azam´a göre; âzâd olmaz. İmameyn´e göre; olur. Fakat mükateb efendisinin oğlunu satın aldığında ittifakla âzâd olmaz. Bu, Zahîriyye´den naklen Bahır´da zikredilmiştir.
TENBİH : Kınye´de «bir kimse babasının cariyesine cinsi yakınlıkta bulunup cariye ondan doğursa -bu cinsi yakınlığın şüphe ile olduğunu iddia etsin etmesin- bu çocuğu satmak caiz olmaz. Çünkü bu çocuk oğlunun oğludur. Binaenaleyh bu çocuğun nesebi sabit olmasa bile kendi mülküne girdiğinde aleyhine âzâd olur. Nitekim bir kimse başkasının cariyesi ile zina edip cariye ondan doğurduktan sonra o çocuğa mâlik olsa neseb kendinden sabit olmasa bile aleyhine âzâd olur» diye zikredilmiştir.
Gayetü´l-Beyan´dan naklen Hamevî Haşiyesinde «Bir kimse zinadan kardeşini satın alsa aleyhine âzâd olmaz. Çünkü bu kardeş kendisine babası vasıtasıyla nisbet edilir, babasına nisbeti kesilmiş olacağından kardeşlik sabit olmaz. Bazıları «anadan kardeş olursa ona mâlik olduğunda aleyhine âzâd olur, çünkü çocuğun anasına nisbeti kesilmiyeceğinden kardeşlik sabit olur." demişlerdir» diye zikredilmiştir. Musannıf «Bir kimsenin zirahm-i mahrem ilh...» demiş.
Dürrü´l-Müntekâ´da «Bundan sonra iki mahrem; bunlardan sonra iki mahrem; bunlardan biri erkek diğeri kadın farz edildiğinde aralarında nikâh caiz olmayan kimselerdir. Binaenaleyh bir kimse rahimsiz nikâhı haram olan süt kardeşine, babasının ve oğlunun karısına mâlik olsa ittifakla âzâd olmaz. Bir kimse amcazâde ve dayızâde gibi nikâhı haram olmayanakrabasına mâlık olsa ittifakla âzâd olmaz» denilmiştir. Diğer fıkıh kitablarında da böyledir.
«Bir kimse babasından hamile olan babasının cariye zevcesini satın alsa ilh...» Yavru âzâd olur, anası âzâd olmaz. Bu cariyenin doğum yapmadan önce satılması caiz değildir. Çünkü o kimse kardeşine mâlik olduğundan kendi aleyhine âzâd olur.
Musannıf «mâlik olan çocuk veya mecnun olsa bile yine âzâd sahih olur» demiş. Çünkü bunlar yakınlarını âzâd etmek için ehil kılınmışlardır. Buna kul hakkı taalluk etmekle nafakaya benzemiştir.
Musannıf «İslâm memleketinde bir kâfir zirahm-i mahrem olan akrabasına mâlik olsa akrabası âzad olur.» ifadesinde kâfirin zirahm-ı mahrem olan akrabasının âzâd olmasını, kâfirin ona İslâm memleketinde mâlik olmasıyla kayıtlamış. Çünkü kâfir dar-ı harpte harbî olan akrabasına mâlik olursa âzâd olmaz. Dar-ı harpte bizim onlara hükmümüz yoktur. Fetih.
Musannıf «Müslüman veya harbî, kölesini dar-ı harbde âzâd etse ilh...» demiştir. Azhar olan; «bir kimse akrabasına dar-ı harbde mâlik olsa» de-nilmesiydi. Fakat bunu evlâ olan ile ifade etmiştir. Çünkü dar-ı harbte sârih olan lâfız ile âzâd etmek caiz olmayınca, mâlik olmakla evleviyetle caiz olmayacağını bildirmek için iki ifade arasını birleştirmiştir.
Fetih´de «Bir kimse akrabasına dar-ı harbte mâlik olsa yahut bir Müslüman akrabasını dar-ı harbte âzâd etse, âzâd olmaz. İmamı Ebû Yusuf´a göre; âzâd olur. Harbî, kölesini dar-ı harbte âzâd etse yine böyle ihtilâflıdır» denilmiştir. İzâh´ta da böyle ihtilâflı olarak zikredilmiştir. Hâkim´in Kâfi´sinde «Harbînin dar-ı harbte akrabasını âzâd etmesi batıldır» denilmiş. İhtitâf zikredilmemiş, «ama akrabasını âzâd edip elini ondan çekerse, ihtitâflı olup, imamı Ebu Yusuf´a göre; âzâd olur, velâsı da kendisi için olur. İmam-ı Azam´la İmamı Muhammed´e göre; velâsı kendisi için olmaz. Fakat âzâd etmekle âzâd olmayıp elini ondan çekip serbest bırakmasıyla âzâd olur. Bu, mürâğım yani Müslüman olarak dar-ı harbten Müslüman memleketine kaçan yahut kaçtıktan sonra Müslüman memleketinde Müslüman olan köle gibidir» denilmiş, bundan sonra bir Müslüman dar-ı harbe girerek harbî bir köle satın alıp, orada âzâd etse, kıyasen elini ondan çekip serbest bırakmadıkça âzâd olmaz. Çünkü o Müslüman dar-ı harpte olup onun üzerine İslâm hükümleri geçerli değildir. İstihsanen ondan elini çekip serbest bırakmasa bile âzâd olur. Çünkü o kimseden Müslümanların hükmü kesilmiş değildir.
İmam-ı Azam´la İmamı Muhammed´e göre o kölenin velâsı kendisi îçin olmaz. Kıyas budur. imamı Ebû Yusuf´a göre; onun için velâ hakkı vardır. İstinsan da budur. Kitabü´s-Siyer´de İmamı Muhammed´in kavli, İmamı Ebû Yusuf´la beraber zikredilmiştir. Buna göre; Kâfi ile îzâh´da olan meselenin arası şöyle birleştirilebilir: "«Dar-ı harpteki Müslüman ile murat; dar-ı harpte büyüyüp orada Müslüman olan kimsedir. Fakat burada o Müslüman, Müslümanmemleketinde olduktan sonra dar-ı harbe giren kimsedir.» İbâresi vardır. Bundan dolayı kendisinden Müslüman hükümleri kesilmez." Fetih´te olan burada nihayet buldu. Hasılı harbî, dar-ı harpte Müslüman olsa yahut harbî olarak kalsa böyle bir kimse orada zîrahm-i mahrem akrabasına mâlik olsa veya onu âzâd etse âzâd olmaz. İmamı Ebu Yusuf´a göre; âzâd olur. Ancak o köleden elinî çekip onu serbest bırakırsa âzâd etmekle değil onu serbest bırakmakta âzâd olur. Kendisi için velâ da yoktur. İmamı Ebû Yusuf´a göre; onun için velâ vardır. Ama asli bir Müslüman dar-ı harbe girip harbî bir köle satın alıp âzâd etse, îstihsanen ondan elini çekip onu serbest bırakmasa bile o âzâd olur, velâsı da onun için sabit olur. Buna göre şârihin «Müslüman» lâfanı mutlak söylemesi dar-ı harpte yetişip orada Müslüman olmasıyla kayıtlanmıştır. Binaenaleyh en güzeli bazı nûshalarda «harbî olan Müslüman yani dar-ı harpte yetişip Müslüman olandır» diye zikredilenidir. Musannıf «kendisi için velâ hakkı yoktur» demiş. Çünkü velâ âzâd etmenin hükümlerindendir. Bu köle ise âzâd etmekle âzâd olmayıp yolunu serbest bırakmakla âzâd olmuştur.