- Köle azad etmek

Adsense kodları


Köle azad etmek

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
hafız_32
Wed 13 October 2010, 01:41 pm GMT +0200
KÖLE AZAD ETME


Annenin Yerine Sen Azat Et
 

Sa'd b. Ubade, Resulullah'a (as), "annem öldü. Ama ödemediği adağı var. Ben onun yerine köle azad edebilir miyim?" diye sordu. Resulullah (as), "annenin yerine sen bir köle azad et" dedi.                               

Bu hadisi İmam Ahmed kitabına almıştır.

îmam Malik'e göre bu haber şöyledir: "Annem öldü. Şimdi ben onun yerine bir köle azad etsem ona fayda verir mi?" diye soran Sa'd b. Ubade'ye Resulullah (as), "evet" diye cevap verdi. [438]

 
Hizmetçiyi Kaç Kez Affedeyim?
 

Bir adam, Resulullah'a (as), "hizmetçiyi kaç kez affedeyim" diye sorun­ca, Resulullah (as) cevap vermeksizin sustu. Adam, "ey Allah'ın elçisi! Hiz­metçiyi kaç kez affedeyim?" diye sorusunu yineledi. Resulullah (as), "hizmet­çinin suçlarını bir günde 70 kez dahi olsa affet" diye cevapladı. [439]

Bu hadisi Ebu Davud kitabına almıştır.

 
Köleye Velilik Etme Hakkı Alnızca Onu Azat Edene Aittir
 

Hz. Aişe, Resulullah'tan (as) fetva isteyerek şöyle dedi: Bir cariye satın alarak azad etmek İstiyordum. Ne var ki cariyenin sahibi, "sana köleyi (cari­yeyi) yalnızca vela (velilik) hakkı hizim olmak koşuluyla satarız" diyor. Re­sulullah (as), "onların bu tutumu seni engellemesin. Kölenin vela hakkı yal­nızca onu azad edene aittir" dedi.

Bu hadis, Buharî'nin Sahihi'nde şöyle geçmektedir: B,azı kimseler kae alım satımında şart ileri sürmenin ve sözleşme yapmanın doğru olduğunu söylüyor, ama bu ahm-satımın vela hakkım gerektirdiği fikrini kabul etmiyor­lar. Bir başka gurup bu alım satımda şart ve sözleşmeyi kabul etmiyor. Yal­nızca Hz. Aişe şart ve sözleşmeyi kabul ediyor. Zira önşart, sözleşmenin met­ninde ancak sözleşme yapılmazdan önce verilen vaad (söz verme) derece­sindedir. Ama bu özellik dikkate alınsa da ona uymak gerekmez. Bu hususla belirtilen görüşler hemen hemen bu merkezdedir. Eğer bu önceki şart anlaş­ma metni şartlarından birisi olsaydı Resulullah (as) onlar için deliller sunmaz hadiste de onlara herhangi bir şekilde işaret etmezdi. Sözleşmeler yapılmaz­dan önce sürülen şart İki tarafı eşitleyen dengeleyici bir unsur gibidir. Bir başka guruba göre ise, sözde şart öne sürmek ifadenin gizlediği hususları cr-taya çıkarmak demektir. Bu gizlilik, vela hakkının köleyi satın alan kişiye şart olarak sunulmuş olması ya da olmamasıdır. Vela hakkının şart koşulması hiç­bir anlam İfade etmez. Zira vela hakkı zaten köleyi satın alıp azad eden kişi­ye aittir. İşte bu durum her ne kadar lafzın dış anlamı itibariyle bir ihtilaf o-İuştursa da daha önce geçen anlatımlara yakındır. Bir diğer gruba göre de, "vela hakkı köleyi azad eden kişiye aittir yahut kişi içindir" derken kullanı­lan, "aittir" ve "içindir" anlamını ifade eden edat, "üzerinedir" anlamına gelir. Bu da daha önce geçen, "vela hakkı, satın alıp azad eden kişiye aittir" ifade-sindeki sorumluluk yükleme keyfiyetinden daha hafiftir. [440]

 
Allah'a İnanmış Bir Cariyenin Azadı
 

Eş-Şerîd Süveyd, Resulullah'a (as) şöyle sordu: -'Annem, kendisi yerine Allah'a inanını? bir cariye azat etmemi vasiyet etmişti. Şimdi benim yanım­da Sudanlı zenci bir cariye var. Onu annemin yerine azad edebilir miyim''" Resulullah (as), "onu bana getir" dedi. (Cariye getirildikten sonra) Resulullah (as) ona, "Hahbin kimdir?"'diye sordu. Cariye, "Allah'tır" dedi. Resulullah (as), "ben kimim?" diye sordu. Cariye, "sen Allah'ın elçisisin" d^di. Resulul­lah (as), Şerîd Süveyd'e hitaben, "onu azad et. Zira o Allah'a inanmış bir mü'm indir "dedi.

Sünen sahipleri bu hadise kitaplarında yer vermektedirler.

Bir adam Resulull'ah'a (as) şöyle dedi: "Mü'min bir cariye azad etmen gerekiyor." Sonra Resulullah'a (as) siyah bir yabancı cariye getiidi. Resulullar. (as) ona, "Allah nerededir?" diye sordu. Cariye şehadet parmağıyla gögi gösterdi. Resulullah (as), "ben kimim?" dedi. Bu defa cariye parmağıyla fc sulullah'ı (as) ve göğü gösterdi. Yani "sen Allah'ın elçisisin" der gibiydi. Bu­nun üzerine Resul ullan (as) adama hitaben, "onu azad et" dedi.

Bu hadisi îmanı Ah med rivayet etmiştir.

Muaviye el-Hakern es-Sülemî Resulullah'a (as), "Necd ve el-Cevvabv.? taraflarından olan ve koyunlarımı güden bir cariyem vardı. Bir gün bir kır-dun sürüden bir koyun alıp gittiğini gördüm. Ben de diğer insanlar gibi bir insanım, onlar gibi üzülürüm. Bu nedenle onu fena dövdüm" dedi. Bu <JU~ rum Resulullah'a (as) çok ağır geldi ve "onu azletmeli değil miydin?" diye sorup, "git onu bana getir'" dedi. Cariye geldiğinde ona, "Allah nerede?" diye sordu. Cariye, "gökte" dedi. Resulullah (as), "ben kimim?" dedi. Cariye, "sen Allah'ın elçisisin" dedi. Resulullah (as) adama hitaben, "onu azad et, çünkü o mü 'mindir" dedi.

İmam Şafiî şöyle demiştir: Resulullah (as) cariyeye, "Allah nerede?" diye sorduğunda Allah Teala'nın göklerde olduğunu söylediği için mü'min olarak nitelendirilmiştir. Nitekim Resulullah (as) adama hitaben, "onu azad et çün­kü o cariye muinindir"demiştir.

Resulullah (as), "Allah nerede?" diye sorduğunda kendisine soru spruUO kişi, "göklerde" diye.cevap vermiştir. Resulullah (as) bu cevaptan hoşnut ol­muş ve onun, Rabbı olan Allah'a gerçekten iman etmiş olduğunu anlamıştır. Resulullah (as) kendisine, "kim ona Allah nerededir diye soru sordu"denik'i-ğinde cevap vermiş ve bu sorudan dolayı soruyu soranı kınamamış ve az'tf-lamamıştır. Cehmiye ekolüne göre "Allah nerededir?" sorusu, "Allah'ın rengi nedir?" "Allah ne yer?', "Allah'ın cinsiyeti nedir?", "Allah'ın soyu nedir?" v'e benzeri batıl, boş ve saçma sorularla aynı değerde bir sorudur. MüslümanU-rın böyle sorulara cevap vermeye çabalamamaları, bu tip tehlikelerin fime °~ iuşturmasına ve birer fitne olmalasına müsaade etmemeleri gerekir.

Mü'minlerin annesi Hz. Meymune Resulullah'a (as), "biliyor musun b<?n cariyemi azad ettim" dedi. Resulullah (as), "eğer cariyene sahib olduğt'n mallardan da verdinse bu sana sevap bakımından çok büyük bir şey olü^ dedi.

SüleymoğuJlarından biri, Resulullah'a (as), "adam öldürmesinden dolay1 cehennemi haketti" denen bir arkadaşının durumunu sordu. Resulullah (a-*5)» "onun yerine köle azad edin. Zira Allah Azze azad edilen kölenin her bir or­ganı için o arkadaşınızın bir organını cehennemden (ateşten) kurtarır" de' di.

Bu hadisi Ebu Davud kitabına almıştır. [441]

 
Annelerin Çocuklarla Birlikte Azat Edilmesi
 

Ne vasiyete konan ne de borç haline getirilen annelerin çocuklarıy'a birlikte azad edilmesi hususunda gelen haberler ne anlam ifade ederler?

"Vadıha" adlı eserde İbn-i Müseyyeb'den rivayet olunan bir hadis şöy'e" dir: Resulullah (as) çocukların annelerini de azad etmeyi emretti ve şöyle.de~ di: "Bu, kesin olarak ne vasiyette yer alır ne de borç haline getirilir."

İmam Müslim şöyle diyor: Said b. el-Müseyyeb'e, "Ömer'in, çocukla?**1 annelerinin azad edilmesi hakkımdaki görüşü ne idi?" diye sordum. Şöy'e dedi: "Ömer çocukların annelerini (doğurduğu çocuk nedeniyle olsa da) a~ zad etmezdi. Ne var ki; Resulullah (as) onların azad edilmesini, bir suç i$'e~ di diye bulundukları yerden çıkarılmamalarını ve bir borç nedeniyle -ya &a borca karşılık- satümamalarını emretmişti."

El-Berkî'nin "Kitabu Ricali'l Muvatta" adlı eserinde Said b. Abdulaziz'den yapılan şu rivayet yeralmaktadır: Resulullah'm (as) hanımlarından ibrahim'in annesi Mariye iskenderiye'den geldikten sonra Resulullah (as) ile evlenebil­mesi için üç adet müddeti bekledi.

Berkî Mariye'nin hicretin 16. yılında vefat ettiğini söylemektedir.

Sabit'in rivayet ettiği hadiste şöyle geçiyor: Büreyde yardım istemek ü-zere Hz. Aişe'nin yanma gelmişti. Buharî'de yeralan bir başka hadiste şu iba­re geçmektedir: Bureyde yardım istemek üzere geldi. Yanında beş yıllık bir sürede elde edebildiği 5 gümüş sikke (para) vardı.

Bu husustaki tüm hadisler Urve'den ve Hz. Aişe'den rivayet olunmuş yalnızca bir tek hadis Ömer'den ve Aişe'den nakledilmiştir. Muvatta ve Buha­rî'de şunlar geçiyor: Hz. Aişe şöyle diyor: "Eğer istersem onlar için hazırla­dıklarımı bertaraf edebilirim. Böylece senin (yani Büreyde'nin) velayetini de almış olurum, bunu yaptım da." Bunu duyan Büreyde hemen ailesinin yanı­na dönüp olanları anlattı. Onlar Hz. Aişe'nin teklifine itiraz ettiler. Böylece Büreyde ailesinin yanından ayrılıp Resulullah'a (as) gelerek yanına ilişti. Hz. Aişe'ye şöyle dedi: "Ben senin dediklerini aileme anlattım sana satacakları kölenin vela hakkının kendilerine ait olması koşulu dışında teklifini kabul etmiyorlar." Bunları Hz. Aişe'den dinleyen Resulullah (as), "cariyeyi satın al, vela hakkının onlara verilmesi şartım koy. Ama -bil ki- vela hakkı yalnızca köle veya cariyeyi azad edene aittir" dedi. Aişe de öyle yaptı. Sonra Resulul­lah (as) yerinden kalktı. Allah'a hamd etti. O'nu övdü ve "şimdi, şu insanla­ra da ne oluyor ki Allah Azze'nin kitabında olmayan birtakım şartlar ileri sürüyor ve Allah'ın kitabında olmayan her şartı ortaya koymak istiyorlar" dedi.

Muvatta'da yeralan bir başka hadiste İse "Allah Azze'nin kitabında yer almayan her şart bidattir, batıldır" ibaresi yeralmaktadır. [442]

 

KAN (ÖLDÜRME) KAZA ve DİYETLER


Kısas Ve Diyet
 

Allah Azze, "kısasta sizin için hayat vardır" buyurmaktadır.

Resulullah (as) yaralamalar hususundaki kısas hakkında herhangi bir hüküm vermiş midir? Diyet kabul olunmuş_ mudur? "Yaraların kısası yalnız­ca hasta iyileştikten sonra uygulanır" sözünün anlamı nedir?           

Buharı ve Müslim'de yeralan ve Enes b. Malik'ten rivayet olunan bir ha­diste şunlar geçmektedir: Nadr'ın kızı olan Rebi'in kızkardeşi cariyesini öyle­sine tokatladı ki cariyenin öndişlerinden alt ve üstten ikişer olmak üzere 4 tane dişi kırıldı.

Müslim'de bu hadis şöyle geçiyor: Rebi'in kızkardeşi cariyesini tokatla­yınca iki dişi kırıldı. Bu nedenle Resuluüah'a (as) başvurdular. Resulullah (as) kısas yapılmasını emretti. Ümmü Rebî', "ey Allah'ın elçisi, falan hanım­dan kısas hakkı alınacak mı? Allah'a yemin olsun ki ondan kısasın hakkt a-lınmayacaktır" dedi Resulullah (as), "Allah'ı noksan ve kendisine yakışma­yan niteliklerden tenzih ederiz, Ey Ümmü Rehia, kısas Allah Azze'nin kita­bında yeralmış bir hükümdür" dedi. Ümme Rebi', "Allah Ja yemin ederim ki o kadına kısas asla uygulanmayacak, zarara uğrayanın velileri diyeti kabul edinceye kadar da bu durum sürecektir" dedi. Resulullah (as), "Allah'ın kul­larından bazıları vardır ki onlar Allah'a yemin edince Allah Azze onların yeminlerini doğru çıkarır, yeminlerinin karşılığını verir" dedi.

Buharı ve Müslim'in sahihlerinde şöyle geçiyor: Bir adam birisinin elini ısırmış, adam elini onun ağzından çekince ısıranın iki dişi kırılmıştı. Resulul-lah'a (as) geldiler. Resulullah (as), "aranızdan birisi kardeşini aygırın ısırdı­ğı gibi ısırıyor" dedi ve ısıran kişiye "sana diyet yoktur" buyurdu.

Ebu Davud'da şu rivayet kayıtlıdır: ResuluIIah (as), darbe yemiş, ama sağlam yerinde duran göz için üçte bir diyet kararlaştırdı

Müdevvene ve Muvatta'da yeralan Ibn-i Sabit'den rivayet olunmuş bir hadiste bu diyet 100 dinar olarak geçiyor.

İmam Malik, diyetin yalnızca içtihad yapılarak belirleneceğini söylemiş­tir.

"Yaraların kısas cezası yalnızca yaralı olanın iyileşmesinden sonradır" sözü İbn-i Cüreyc'in Amr b. Şuayb'dan rivayet ettiği bir haber olup Abdur-razzak'ın Musannefinde yeralmaktadır. Şuayb şöyle dedi; Birisinin boynuz parçasıyla ayağına dürterek yaraladığı bir adam Resulullah'a (as) gelerek, "ey Allah'ın elçisi benim kısasımı uygula" dedi. ResuluIIah (as), "yaran iyileşsin sonra" dedi. Adam kısasın uygulanmasında diretti. ResuluIIah (as) kısası uy­guladı. Kendisine Resulullah'ın (as) kısas uyguladığı kişinin yarası iyileşti, a-ma kısasın uygulanmasında ısrar eden sakat oldu. Bunun üzerine Resulul­lah'a (as), "beni sakat bıraktın, ama kısas uyguladığın kişi iyileşti" dedi. Re­suluIIah (as) kısasın uygulanmasında ısrar eden bu adama, "ben sana yaran iyileşsin sonra kısası uygulayalım demedim mi? Sense bana isyan ettin. Allah seni hayırdan uzak etsin ve sakatlığını da ağırlaşttrsın" dedi. Ve kısasın uy­gulanmasında ısrar edip sonra da sakatlığı ortaya çıkan bu adamdan sonra yaralanan herkesin yarasının iyileşmesini bekleyip sonra kısasın uygulanma­sını emretti. Zira yararın etkisi, iyileştikten sonra belli olmaktadır. Çolaklığa yahut topallığa neden olan yaralamalarda kısas uygulanmaz. Burada diyet söz konusudur. Bir yaralanmadan dolayı kısas isteyen kişi, kısas uygulanan kişinin kısasın uygulanması sonucu kendisinden daha fazla bir zarar görme­si halinde kısasın fazlasını diyet olarak öder.

Ata b. Ebî Rebah şöyle demiştir: Yaralara kısas uygulanır. Kısas isteyen kişi, devlet başkanının -ya da yetkili otoritenin- kısas uyguladığı suçluya kı­sastan öte bir zarar veremez ve onu hapse de atamaz. Bu yalnızca bir yarala­ma karşılığı olan kısastır. Allah Azze herhangi bir hüküm verirken unutacak değildir. Eğer dileseydi yaralamalara karşılık olarak suçlunun hapsedilmesini ya da dövülmesini emrederdi.

İmam Malik ise şöyle demiştir: Herhangi bir kimseyi yaralayan kişiye bu suçundan dolayı kısas uygulanır ve böyle bir şeye cesaret ettiğinden dolayı da ayrıca bir ceza verilir. [443]

 
Ya Fidye Alır Ya Da Öldürülür
 

ResuluIIah (as), "öldürülen bir kimsenin velisi iki seçenek hususunda serbesttir- Ya fidyeyi alır yahut katili öldürür" diye hüküm verdi.

Bu hadis muttefekun aleyhtir.

ResuluIIah (as), "dökülen bir kanın ya da bir yaralamanın sahibi şu üç seçenekten birini seçmek konusunda serbesttir. Eğer bir dördüncü seçenek is­terse ona engel olunuz. Bu seçenekler şunlardır: Ya katili öldürür, ya affeder ya da diyetini alır. Bunların dışında başka bir şey isteyen kimse verdiği sözdeyi (yani İslam 'dan) dönmüş demektir. Onun dönüp varacağı yer yalnızca ■.cinden biç çıkmayıp sonsuza dek kalacağı cehennemdir." Yani bir öldürme olayından sonra velisi katili affettikten sonra vazgeçip onu öldürmesi veya divet alması ya da kimseyi öldürmemiş birini öldürmesi bu kabilden bir az­gınlıktır,

Resululiah (as) şöyle hüküm verdi: "Yaralama durumunda yaralana­nın yarası iyileşmedikçe kısas uygulanamaz."

Bu hadisi tmam Ahmed rivayet etmiştir. [444]

 
Kafirlerin Diyetleri Müslümanların Diyetlerinin Yansıdır
 

ResuluIIah (as) İslam ülkesi sınırlarında yaşayıp devlette zımmî olan halktan birinin diyetinin bir Müslümanın diyetinin yarısı olduğuna hüküm verdi.

Bu hadisi Nesaî kitabına almıştır.

Bu haber Tirmizî'de şöyledir: "Bir kâfirin diyeti bir Müslümanın diyeti­nin yansı kadardır."

Ebu Davud'da ise şöyledir; Diyetin değeri ResuluIIah (as) döneminde 800 dinar ya da 8000 dirhem idi. îslam devletinde yaşayan Yahudi ve Hıristi­yanların (Ehl-i Kitap'ın) diyeti Müslümanların diyetinin yarısıydı. Ama Ömer Müslümanların diyetini daha da yükseltip zimmet ehlinin diyetini terkedince diyetin yüksek olduğu hususlarda bile onların diyetlerinde hiçbir artış olma­dı. [445]

 
Onlar Onun Gözünü Çıkarabilirler
 

ResuluIIah (as) şöyle hüküm verdi: "Herhangi bir ahalinin evine izin almaksızın giren bir kimseyi ev halkı yakalayacak olurlarsa onun gözünü çıkarabilirler. Onların bu hususta herhangi bir günahı yoktur. Çünkü b on­lardan izin almaksızın evlerine girmiştir."

Bu hadis muttefekun aleyhtir.

Bu haber Müslim'de şöyle geçmektedir: "Bu ev halkının kendilerinden üinsiz evlerine giren kimsenin gözünü çıkarmaları helaldir."

tmarn Ahmed'in kitabında bu hadis hakkında şunlar söylenmektedir: Yukarıdaki durumda ev halkına ne diyet gerekir ne de kısas." [446]

 
Hataen, Bilmeden Öldürmek Yarı Yarıya Kasten Öldürmek Gibidir
 

ResuluIIah (as) şöyle hüküm verdi: "Hataen öldürmek, yarı yarıya kas-den öldürmek gibidir. Diyeti de 100 devedir. Bu develerin 40 tanesinin ha­mile olması gereklidir."

Bu hadisi Ebu Davud kitabına almıştır. [447]

 
Bir Kimsenin Öldürülmesini Emreden Ve O Kimseyi Öldüren
 

Kan (adam öldürme) ve diğer adi suçlardaki Resulullah'm (as) fetvala­rından biri de şudur: Resulullah'a (as) bir kimsenin öldürülmesini emreden ve onu öldüren kimse ^hakkında sorulduğunda şöyle buyurdu: "Cehennem ateşi 70 kısma bölünmüştür. (Bir kimsenin haksız olarak öldürülmesini) em­reden kimseye bu ateşin 69 bölümü, o insanı aldığı bu emirle öldüren kimse­ye de bir bölümü haktır."

Bu hadisi İmam Ahmed kitabına almıştır. [448]

 
Kadınlardan Biri Diğerini Öldürürse
 

Resuhıllah (as) iki kadından biri diğerini öldürdüğü zaman onların her i-kisinin kocasına da katilin akrabalarının diyet ödemesine ve katil kadının mi­rasının, kocasına ve oğluna verilmesine hüküm verdi. Bunun üzerine öldürü­len hanımın akrabaları, "o kadının mirası bizimdir ey Allah'ın elçisi!" dedi­ler. Resulullah (as), "hayır, katilin mirası kocasının ve çocuğun hakkıdır" de­di.

Bu hadisi imam Ebu Davud kitabına almıştır. [449]

 
Bir Kadın Tarafından Vurulan Bir Kadının Cenini
 

Resuluüah (as) bir kadın tarafından vurulan bir hamile kadın hakkında, vuran kadının hamile kadına bir beyaz köle yahut cariye vermesi hükmünü verdi. Sonra aleyhine hüküm verilen kadın öldü. Bunun üzerine Resulullah (as) o, kadının mirasının çocuklarına ve kocasına verilmesine ve vermek zo­runda olduğu diyeti de kocasının akrabalarının vermesine hükmetti. [450]

 
Kadının Diyeti Ve Erkeğin Diyeti
 

Resulullah (as) kadının diyetinin erkeğin diyeti kadar olacağına hük­metti.

Hadisi îmam Müslim kitabına almıştır. [451]

 
Keffaret Orta Hallidir
 

Resulullah (as), bir kimseyi bilerek öldürenin, öldürülenin velilerine di­yet vermek zorunda olduğuna, velilerinin dilerlerse katili öldüreceklerine ve eğer isterlerse diyeti alacaklarına hüküm verip diyetleri şöyle sıraladı: "30 ta­ne dört yaşına girmiş deve, 30 tane iki yaşına girmiş sığır ve 40 tane de ha-mile deve olmak üzere 100 tane."Resulullah (as), "bunun haricinde anlaş­tıkları şeyler kendilerine aittir" buyurdu.

Bu hadisi îmam Tirmizî kitabına almış ve hasen olduğunu söylemiştir.

Resulullah (as), diyeti ödeyecek olanlar eğer deve sahibi iseler diyetin 100 deve, sığır sahibi iseler 200 sığır, küçük baş hayvan sahibi iseler 2000 davar ve eğer elbîseci iseler 200 hülle olduğunu söyledi.[452] O Bu hadisi tmam Ebu Davud kitabına almıştır. [453]

 
Bu Benim Kardeşimi Öldürdü
 

Bir adam Resulullah'm (as) yanına gelerek, "falan adam benini kardeşi­mi öldürdü" dedi. Resulullah (as), "git ve kardeşini öldürdüğü gibi sen de o-nu öldür."dedi. Bu adamın kardeşini öldüren adam ise, "Allah'tan kork. Be­ni affet. Beni affetmen, kıyamet gününde senin için beni öldürmenden daha hayırlı ve sevap bakımından daha büyüktür" dedi. Ölen adamın kardeşi de onun yolundan çekilerek öldürmekten vazgeçti. Bu haber Resulullah'a (as) ulaştığında Resulullah (as) ona söylediklerinin neler olduğunu sordu ve şöy­le dedi: "Eğer senin ona karşı gösterdiğin davranış kıyamette senin için o-nun sana yaptığından daha hayırlı ise şöyle de-. Ey Allahım! Bu adama kar­deşimi neden dolayı öldürdü onun hesabını sor".

Bir başkası da koluna kılıçla vurarak eklemden itibaren kolunu koparan birisini ResuluÜah'a (as) getirdi. Resulullah (as) suçluya diyetini ödemesini emretti. Kolu kopan kişiye dönerek, "kısas uygulanmasını istiyor muşu " diye sordu. Sonra da, "bu adamdan diyet al. Allah seni bu kolun nedeniyle bereketlendirsin" dedi. Suçlu adama kısasın uygulanmasına hüküm vermedi.

Bu hadisi İbn-i Mace kitabına almıştır.

Resulullah (as) bir adamı tutup zoraki alıkoyarak hapseden kişinin hap­sedilmesine ve o adamı öldüren kişinin de öldürülmesine hüküm verdi.

Bu hadisi İmam Darekutnî kitabına almıştır.

Bir Yahudi, cariyesinin başını iki taşın arasına koyarak ezmişti. Resulul­lah (as) o Yahudinin de başının iki taş arasına konularak ezilmesini emretti.

Bu hadis muttefekun aleyhtir.                     

Resulullah (as) kasten öldürmeye benzeyen öldürmenin, kasten işlenen suç gibi ağır olduğuna, ama ayrı kasıtla öldürenin kısas olarak öldürülmeye­ceğine hüküm verdi.

Bu hadisi îmam Ebu Davud kitabına almıştır.

Hamile bir kadına vurulan bir darbeyle düşürülen cenin (ana rahminde­ki çocuk) için diyet olarak (beyaz) bir köle yahut bir cariye verilmesine hük­metti. [454]

 
Allah'a İnanan Bir Mü'minin Öldürülmesi
 

Nesaî, İbn-i Mace ve Ziya'nm Büreyde'den rivayet ettiği hadisin senedi hasendir. Bu hadisi İbn-i Mace Berra'dan rivayet etmiştir: Resulullah (as), "bir mü'minin öldürülmesi Allah katında tüm dünyanın yok olmasından daha büyük bir şeydir" buyurdu.

Bu hadis Berra'nın bir başka rivayetinde şöyle geçmektedir: "Allah ka­tında dünyanın yok olması haksız yere bir mü'minin öldürülmesinden daha değersizdir."

Bu hadisi de îbn-i Mace rivayet etmiştir. [455]

 
Resulullah'ın (As) Diyetler Halandaki Hükümleri
 

Resulullah (as) burnun tamamen kesilmesi durumunda bir tam diyetin gerektiği hükmünü verdi. Burnun bir ktsmının kesilmesi durumunda da ya­rım diyete karar verdi.

Resulullah (as) göz için yarım diyet, yani 50 deve veya aynı değere eşit gümüş sikke yahut 100 sığır ya da 1000 davar olarak hükmetti. Ayak için ya­rım diyet, el için yarım diyet, beyin zarına kadar varan yaralamalarda üçte bir diyet, iliğe varan kemik kırıklarında 15 deve, kemiğin üzerindekiler! sıyırarak kemiği dışıradı bırakan yaralamalarda beş deve ve diş kırmalarda ise bunun beşte biri olarak belirledi.

Bu hadisi imam Ahmed kitabına almıştır.

Resulullah (as) şu hükümleri verdi: Dişlerde, kesicilerle öğütücüler ara­sında bir fark yoktur. Bunlar birbirlerine eşittirler. Ayak ve el parmaklarında diyet tam diyetin onda biri kadardır.

Tirmizî hadisin sahih olduğunu söylemiştir.

Şaşı olan gözlerden birisinin kör edilmesi, ama yuvasından oyulmak ve başka bir şekilde dışarı çıkarılmaması durumunda tam diyetin üçte biri diyeti vardır, el kesilip çolak olduğu zaman diyetin üçte biri vardır.

Bu hadisi Ebu Davud kitabına almıştır.

Dilin> dudakların, erkeklik uzvunun koparılması durumunda, iki gözün çıkarılmasında tam diyet uygulanır. Tek ayağın koparılmasında yarım diyet vardır.

Bu hadisi İmam Nesaî kitabına almıştır.

Darimî'nin "Sünen" adlı kitabının ikinci cildinde îbn-i Ömer'in azadh kölesi Suhayb'ın Abdullah İbn-i Ömer'den rivayet ettiği bir hadiste Resulul­lah (as) şöyle buyurdu: "Allah Azze, birisi haksız yere, hiçbir neden yokken bir serçeyi hile öldürse kıyamet gününde bunun hakkını ondan sorar." Şöyle soruldu: "Serçenin veya benzeri bir hayvanın haklı olarak öldürülmesi ne­dir?". Resulullah (as), "kesilipyenilmesidir"buyurdu.

Resulullah (as) elini ısıran adamın ağzından elini çekerken dişlerini kı­ran adama diyet uygulanmamasına hükmetmiştir.

Bu hadis Muttefekun aleyhtir. [456]

 
Zayıf Delillerin Kan (Öldürme), Hadd Cezalan Ve Mallar Konusundaki Etkileri Nelerdir?
 

Delillerin -zayıf da olsalar- kanlarda, haddlerde ve mallarda etkileri var­dır. Bunlar şunlardır: Kanlarda, yani adam öldürmedeki belirli yemin usulünde, haddlerde, la'netleşmelerde ve yolculukta yapılan vasiyetlerin neler oldu­ğu anlatılırken mallar üzerinde.

Allah Azze şu hükmü vermiştir: "Eğer iki tanık ve iki vasi mirastan haklan olduğuna dair yemin ederek zulmetmiş ve emanete ihanet et­mişlerse onların leblerine hüküm verilir. Ama işlerin iç yüzünü bilen Allah'tır." İşte kendisinden başka hiçbir şeye tabi olunamayacak hüküm bu­dur. Kan akıtma, insanları ödürme ve Allah Azze'nin cezaları konusunda ileri sürülen zayıf deliller etkilerini gösterdikleri zaman bunlarla mallar konusun­da da gerek birinci yönteme gerekse ikinci yönteme göre (yani ya yemin ya da kanıtlar yardımıyla) amel olunmalıdır. Nitekim Davud'un (as) oğlu Süley­man (as) kadının itiraf etmesine rağmen iddia ettiği çocuğun nesebinin ona ait olmadığı hükmüne varmış, o çocuğun diğer kadına ait olduğu kararını vermiş ve ona "bu senin oğlundur" demişti.

îmam Nesaî şöyle diyor: Hayrı kanıtlamak üzere şöyle şöyle yaprnası ve yapmadığı bir şeyi söylemesi hakim için bir genişlik verir. Hakim gerçeklerin itiraf edilmiş olanın aksine olduğunu anladığı zaman aleyhine hüküm'veril­miş olan mahkum kişi aksine itiraf etse de hakim hükmünü doğru şekilde vermelidir. Böyle bir yargıya varmak ortadaki delillerden istinbat ederek çı­karılan bir ilimdir.

îmam Nesaî bir başka açıklamada da bulunuyor ve şöyle diyor: Hakim verdiği hükmün bir benzerini veya daha iyisini bulduğu zaman onu değişti­rebilir ya da verdiği hükmün tam aksine bir hüküm çıkarabilir. (îlâmu'I-Mu-vakki'în îbn-i Kayyim el-Cevziyye)

Ben de diyorum ki: Bu hususta "hakimle mahkum arasında soyun atıl­ganlıkları ve malın akış yeri bulunmaktadır" diyen herhangi bir kimsenin bu sözünü benimseyebiliriz. Hakimin verdiği hüküm kendi iç dünyasında her­hangi bir niteliğini ortadan kaldırmaz. Burada ayrıca anlaşılması biraz karma­şık hassas ve yararlı bir ilim türü sözkonusudur. Bu, takibedilen yola uygun olarak eldeki verilerden yeni hükümler çıkarmak demektir. Mesela, Hz. Sü­leyman (as) çocuk meselesinde çocuğun davah-davacı olan kadınlardan han­gisinin çocuğu olduğuna karar verirken Allah Azze'nin küçücük kalbine ver­diği ve takdir ettiği şefkat ve merhametten yararlanmıştı. Bu hükmün verili­şinde kendisinden yararlanılan yeni yargılar çıkarma kuvveti kadınlardan bi­rinin ortadaki çocuğun ikiye bölünmesine razı oluşuyla belirginleşmiştir. Ni­tekim kadınlardan biri, "evet, çocuğu ikiye böl" demişti. İşte bu anlayış hiçbir zaman bir annenin çocuğu için söyleyeceği bir söz ve bir teklif değildi. Böy­le bir öneriye yalnızca bir hasetçi kimse karşısındakinin üzülmesini amaçla­yarak söylemiş olacaktı. Zira onda kendisinde olmaya bir nimet vardı. O da hırsından dolayı bu nimetin onun da elinden alınmasını istiyordu. Ortadaki durum bundan ibaret olunca Hz. Süleyman'ın (as) verdiği hüküm gibisi bu­lunamazdı. Bu olayda böylesi bir anlayış ve kavrayış gerekli idi. Hangi ha­kim olursa olsun eğer buradaki anlayış, kavrayış ve İstidlal kendisinde yoksa davalarda hüküm verirken halkın haklarını kaybettirecek elemektir. İslam şe­riatı (hukuku) bu tipten davalarla ve olaylarla doludur. [457]

 
Kavmim Bana Acımaz
 

Bir adam bir başkasını bir semer parçasıyla çekerek Resulullah'a (as) getirdi ve "bu adam kardeşimi öldürdü" dedi. Resulullah (as), katile "nasıl öldürdün?" diye sordu. Katil, "ben ve kardeşim ağaçlardan odun toparlıyor­duk. Bu adam bana sövdü. Bu yüzden beni çokça kızdırdı, gazaba geldim, baltayla başının yanına vurdum ve onu öldürdüm," dedi. Resulullah (as), "bunun diyeti olarak verebileceğin malın var mı?" diye sordu. Katil, "şu elbi­sem ve baltamdan başka herhangi bir şeyim yoktur" dedi. Resulullah (as), "kavmin bu kam senden satın alıp diyetini öder mi? Bu hususta ne diyor­sun?" diye sordu. Katil, "kavmim bana acımaz, onlar için o kadar değerli değilim" dedi. Resulullah (as) ölenin kardeşine katilin tasma benzeri semer parçasını atarak, "arkadaşını al ve git" dedi. O da çekip gitti. Katille maktu­lün kardeşi gidince Resulullah (as) (öldürülenin kardeşini kastederek), "eğer katili öldürecek olursa ondan farkı kalmaz" dedi. Maktulün kardeşi bunu duyunca hemen geri geldi ve "ey Allah'ın elçisi! Sen benim için, 'eğer katili öldürecek olursa, onun -günah bakımından- kardeşinin katilinden hiçbir farkı kalmaz' demişsin. Oysa ben, bana attığın o semer parçasını yalnızca senin emrin olduğu için aldım"dedi. Resulullah (as), "yoksa katilin senin ve kardeşinin günahlarınızı kısasa karşılık yüklenmesini istemiyor musun?" di­ye sorunca, ölenin kardeçi, "elbette isterim, ey Allah'ın elçisi/" dedi ve hemen daha önce -kardeşinin diyetine karşılık- almış olduğu semer parçasını (ya da kolanı, tasmayı) geriye atarak katilin yolundan çekilip gitti.

Bu hadisi îmam Müslim kitabına almıştır.

Bu hadis, onun anlamım kavrayamayanlar için müşkillerle dolu gibi gö-rünmekteyse de herhangi bir anlaşmazlık sözkonusu değildir. Mesela Resu-lullah'ın (as), "eğer o da onu öldürürse ondan farkı kalmaz" dediği ifadesin­de katilin öldürülmesinin onun İşlediği fiille aynı günaha eşit olduğunu söy­lemek istememiştir. Burada Resulullah'ın (as) demek istediği, adamın, karde­şinin katilini öldürmesi durumunda günaha girmeyeceğini yalnızca ortadaki durumu, yani ilk katlin karşılığını ödemiş olacağını belirlemesidir. Çünkü bu, daha dünyada iken yapılan bir suçun karşılığının ödenmesi ve haksızlığa uğ­ramış bir kimsenin hakkının alınması, yani bir öldürme fiilinin karşılığı ola­rak kısasın uygulanmasından başka bir şey değildir. Kati fiilinden sonra hem öldürülen hem de velisi bu durumda günahsızdır. Velisi, öldürülenin bir hak­kı olarak katili öldürmektedir. Ama'haksız yere öldüren kişiye kısasın uygu­lanması söz konusudur. "Yoksa katilin senin ve kardeşinin günahlarınızı kı­sasa karşılık yüklenmesini istemiyor musun?" sorusuna gelince, kendisine bu sorunun sorulduğu kimse -haksız yere- öldürülenin velisidtr. Kardeşinin öl­dürülmesi dolayısıyla bir haksızlığa uğramıştır. Katilin suçu ise bir kimsenin haksız yere kanını dökmüş olmasıdır. Burada anlatılmak İstenen, katil kimse­nin öldürülenin ve velisinin günahlarını yüklenmesi meselesi değildir. İşlerin doğrusunu bilen Allah Azze'dir. Bu, öldürüldüğü halde hakkı kendisine ö-denmiş bir kimsenin hikayesi değildir. Katil olan şahıs, "Allah'a yemin ede­rim ki ben ona vurmamla birlikte onu öldürmeyi istememiştim" diyor. Resu­lullah (as) ise, "eğer öldürdüğün kişi haklı, sense haksız isen cehennemi hak ettin demektir" diyor. Bunun üzerine ölenin velisi katilin yolundan çekilip o-na dokunmuyor.

îmam Tirmizî bu hadisin sahih olduğunu söylüyor.

Eğer bu hikaye katilin anlattığı gibiyse, yani katil hataen ve haksız ol­madığı bir pozisyonda onu öldürmüş ise velisinin katili öldürmesi günah ba­kımından haksız öldürmeyle eşdeğerdedir. İşlerin doğrularını ve en iyisini bi­len Allah'tır. [458]

 
Gümüş Ve Altın Olarak Ne Kadar Diyet Ödenir?
 

Bize Muaz b. Hânı, Muhammed b. Müslim, Amr b. Dinar rivayet etti. O'na Ikrime ve O'na da İbn-İ Abbas rivayet etmiş. Şöyle dedi: Resulullah (as) döneminde bir adam birini öldürmüştü. Resulullah (as) bunun diyetini 12.000 dirhem olarak belirlemişti. Bundan dolayı şu söz söylenmişti: "Onlar kimseyi kınamadılar yalnızca Allah onları ve Peygamberini kendi katından bir faziletle zenginleştirdi."

Buradaki fazilet Allah Azze'nin belirlediği fidyelerin alınması nedeniyle gerçekleşmişti, Ebu Bekir b. Muhammed b. Amr b. Cezm babasından ve oda dedesin­den şu hadisi rivayet etti: Resulullah (as) Yemenlilere şöyle yazdı: "Altın sa­hibi olanlar diyet verirlerken 1000 altın vermek zorundadırlar."

Şöyle rivayet olunmuştur. Resulullah (as) daha önceki açıklamalarında şöyle demişti: "Burnun tamamının kopması durumunda tam diyet gerekir; dil, iki dudak, İki testis ve erkeklik organının koparılması halinde, belin kırıl­masında, İki gözün çıkarılmasında hep tam diyet uygulanır. Tek ayak için. ya­rım diyet, beyin zarına kadar ulaşmamış baş yarıklarında üçte bir diyet, ke­miğe varan yaralamalarda üçte bir diyet ve kemik kırıklarında 15 deve diyet olarak belirlenmiştir. [459]

 
Haydi Git Hürsün'
 

Bir köle yardım dileyerek (imdad isteyerek) Resulullah'a (as) geldi. Re­sulullah (as), "neyin var, ne oluyor?" diye. sordu. Köle, "efendim beni bir ca­riyesini öperken gördü. Benim hep erkek doğuran dişimi (hanımımı) elim­den aldı." dedi Resulullah (as), "bu adam hana aittir, ondan ben sorumlu­yum" dedi. Kölenin sahibi gelip kölesini istedi, ama elde etmeye muvaffak olamadı. Resulullah (as) köleye hitaben, "haydi git artık hürsün" deyince, köle,   "bana ne diye yardım ediyorsun ey Allah'ın elçisi?" dedi. Resulullah (as), "her Müslüman, ve her Allah'a inanan kimse adına yardım ettim" dedi. Bu hadisi tbn-i Mace kitabına almıştır. [460]

 
Kasten Adam Öldüren Hamile Kadın
 

Resuluilah (as) kasten bir adamı öldüren hamile bir kadın hakkında şöyle hüküm verdi: Kadın çocuğunu doğuracak çocuğunun sorumluluğundan kurtulacaktır. Zina etmiş, ama hamileyse durum yine bu­nun aynısıdır. Yani her iki durumda da, çocuğunu doğurup onun sorumlulu­ğundan kurtulacak döneme gelinceye kadar bekleyecek, sonra da ceza ney­se uygulanacaktır.

Bu hadisi îbn-i Mace kitabına almıştır. [461]

 
Çocuğunu Öldüren Baba Kısas Olarak Öldürülmez
 

Resuluilah (as) çocuğunu öldüren bir babanın öldürülmemesine hüküm verdi.

Resuluilah (as) katil olan bir kadının diyetini akrabalarından kim varsa onların ödemesine, onların kadının malından yalnızca geride kalanına varisçi olmalarına ve eğer kadın öldürülürse diyetinin akrabaları tarafından alınması­na veya kadının katilinin onlar tarafından öldürülmesine karar verdi.

Bu hadisi İmam Ebu Davud kitabına almıştır. [462]

 
Hataen Öldürmek
 

Resuluilah (as) eğer bir kimse hataen (kazara) birini öldürecek olursa diyet olarak şu miktarları belirledi: 30 tane iki yaşına girmiş dişi deve, 30 ta­ne üç yaşına girmiş dişi deve, 30 tane dört yaşına girmiş dişi deve ve 10 tane de beş yaşına girmiş erkek deve olarak toplam 100 deve.

Bu hadisi İmam Nesaî kitabına almıştır.

Bu hadis Ebu Davud'a göre de şöyledir: 20 tane dört yaşına girmiş dişi deve, 20 tane beş yaşına girmiş dişi deve, 20 tane iki yaşına girmiş dişi deve, 20 tane üç yaşına girmiş dişi deve, 20 tane de iki yaşına girmiş erkek deve olmak üzere toplam 100 deve. [463]


[438] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:273.

[439] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:273.

[440] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:273-274.

[441] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:274-275.

[442] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:275-276.

[443] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:279-280.

[444] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:280-281.

[445] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:281.

[446] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:281.

[447] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:281.

[448] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:282.

[449] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:282.

[450] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:282.

[451] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:282.

[452] HULLE: tzar ve ridâ denilen İki parça elbiseden oluşmuş bir giyeceklir. Ridâ: Aba veya cübbe gibi üst­ten giyilen şaSa denir, tzân Belden aşağı giyilen peşlemal gibi elbiseye denir, (çev.)

[453] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:282-283.

[454] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:283.

[455] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:283-284.

[456] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:284.

[457] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:284-286.

[458] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:286-287.

[459] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:287.

[460] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:287-288.

[461] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:288.

[462] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:288.

[463] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:288.

ceren
Mon 2 December 2019, 02:45 pm GMT +0200
Esselamu aleyküm.rabbim razı olsun paylaşım dan kardeşim...