sumeyye
Thu 15 September 2011, 01:05 pm GMT +0200
4- Kolay Ve Maslahata Uygun Olanı Tercih
İnsanlar için kolay ve maslahatlarına uygun olanı tercih ederek o yolda hüküm vermek Hanefi mezhebinin belli başlı prensiplerindendir ve bu, "istihsan" ismi altında teşriî kaynaklardan biri kabul edilmiştir. Serahsî, istihsanı hocası Şemsüleimme el-Halvâi’den naklen şöyle tarif eder:
"İstihsan, kıyası terkedip, insanlar için en uygun olanı almaktır. Ayrıca istihsanın herkesin başına gelebilecek hususlarla ilgili hükümlerde kolaylığı talep etmek olduğu söylenmiştir. Yine denilmiştir ki, istihsan, geniş olanı almak, müsamaha ile hareket etmek, rahat olanı istemektir. Velhasıl bütün bu ifadeler, zorluğun kolaylığa terkedilmesi demektir. Bu da dinde bir asıldır. Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
"Allah size kolaylık diler, güçlük dilemez".[540] Hz. Peygamber de:
"Dininizin hayırlısı kolaylıktır" [541]buyurmuştur.[542]
1- İmam Muhammed'le Ebu Hanife arasında geçen şu konuşma istihsana örnek olması bakımından önemlidir:
İ.M.:
"Eti yenmeyen kuşlardan birisi, bir kaptan su içse bu konudaki görüşün nedir? E.H.:
Onunla abdest alınmasını hoş görmem. İ.M.:
Şayet birisi onunla abdest alır ve namaz kılarsa ne dersin? E.H.:
Bu yeterlidir. İ.M.:
Eti yenmeyen hayvanlarla, eti yenmeyen kuşlar arasındaki fark nedir? E.H.:
Kıyasa göre ikisi de aynıdır. Ancak bu konuda istihsan yapıyorum. Görmüyor musun, tavuğun artığı olan suyu mekruh saydığım halde, ondan dolayı abdest ve namazın iadesini emretmiyorum".[543]
Görüldüğü gibi istihsan, insanları zora sokmamak maksadıyla yapılan bir içtihattır ve bunun kıyasa uygun olması da şart değildir. Kuşların ve tavukların, insanların kullandıkları sulardan içme ihtimali, diğer yırtıcı hayvanlara nisbetle daha fazla olduğu için böyle bir kolaylığa gidilmiş olabileceği gibi, kuşların gagalarının, vahşi hayvanların ağızlarına ve salyalarına nisbetle daha temiz olacağı ihtimali düşünülerek de böyle bir hükme varılmış olabilir.
2- Dinde kolaylık prensibi, İmam Muhammed'e, bir muharibin, atının yularım eline bağlayarak namaz kılabileceğini söyleme imkanı vermiştir. Çünkü Hz. Peygamber, "dininizin hayırlısı kolaylıktır" buyurmuştur.[544]
3- Hz. Ömer, Hz. Peygamber'den, gece cünüp olduktan sonra ne yapması gerektiğini sorar. Hz. Peygamber: "Abdest al, sonra zekerini yıka ve uyu" der.[545]
İmam Muhammed, "abdest almadan sadece uyuyacağı zaman zekerini yıkasa bunun da bir sakıncası yoktur" demektedir. Çünkü Hz. Aişe'den nakledilen diğer bir rivayette, Hz.Peygamber'in, cinsi münasebetten sonra suya dokunmadan uyuduğu, gecenin son kısmında uyanırsa yeni bir münasebetten sonra gusül yaptığı belirtilmektedir.[546]
İmam Muhammed hadisi naklettikten sonra:
"Bu hadis insanlar için en yumuşak olanıdır. Ebu Hanife'nin görüşü de budur" demiştir.[547]
4- İftarın namazdan önce veya namazdan sonra yapılması gerektiği şeklinde gelen iki hadis hakkında İmam Muhammed genişlik prensibinden hareketle şöyle diyor:
"Bunların hepsi olur. İsteyen namazdan önce, isteyen namazdan sonra iftar eder. Hiçbirinde beis yoktur".[548]
5- Ebu Yusuf ve İmam Muhammed, Hz. Peygamber'in ayaktan bevlettiğine dair rivayetlere kitaplarında yer vermişlerdir.[549] İmam Muhammed rivayeti zikrettikten sonra:
"Bunda bir beis yoktur, ancak oturarak bevletmek efdaldir" demektedir.[550] İmam Muhammed oturarak bevletmeyi tercih etmekle beraber, Hz. Peygamber'den ulaşan habere istinaden ayaktan bevletmeyi bir ruhsat olarak değerlendirmiştir. Çünkü esas olan idrar saçıntılarından sakınmaktır. Bu da yerine göre oturarak, yerine göre de ayakta bevletmekle daha iyi sağlanabilir.
6- İbn Şihab'dan nakledilen bir rivayete göre, Hz. Aişe ve Sa'd b. Ebi Vakkas'ın ayakta su içilmesinde bir sakınca görmedikleri bildirilmiştir.[551] Başka bir haberde de, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali'nin ayakta su içtikleri nakledilmiştir.[552]
Bu rivayetleri zikreden İmam Muhammed:
"Biz bunu benimseriz, ayakta su içmekte bir sakınca görmüyoruz. Bu, Ebu Hanife ve umumi olarak fukahamızın görüşüdür" demektedir.[553]
7- İstihaza (hastalık kanı) gören kadının her namaz için gusletmesi gerektiği şeklinde İbn Abbas'tan gelen bir rivayeti [554] zikreden Ebu Yusuf, Ebu Hanife'nin bu hadis hakkında şöyle dediğini kaydeder: "Hammad bunu kabul ederdi. Bana gelince, her namaz için gusül değil, abdest alması görüşündeyim"[555]
Bu konuda İbrahim Nehaî'nin görüşü ise şöyledir:
"Müstehaza kadın, aybaşı günlerinde namazını terk eder. Günü geçtiği zaman gusleder. Sonra öğle vaktinin sonunda guslederek öğle namazını ve ikindi vaktinin başında ikindi namazını kılar. Akşam vaktinin sonunda tekrar guslederek, akşamı ve yatsı vaktinin başında yatsıyı kılar. Sabah namazını ayrıca guslederek kılar".[556]
Bu rivayeti nakleden İmam Muhammed:
"Biz bunu almayız, ancak her vakit için abdest alınması ve vaktin sonunda namaz kılınması gerektiğini ve aybaşı günleri sona erdiği zaman alınan gusülden başka gusül gerekmediğini bildiren hadisi alırız. Ebu Hanife'nin görüşü de budur" diyerek söz konusu hadisi zikreder.[557]
Görüldüğü gibi Ebu Hanife ve talebeleri, hastalık kanı gören kadınlar için, fevkalâde bir külfet teşkil edecek olan, birincisi her vakit için guslü, ikincisi günde üç kere guslü gerektiren ilk iki rivayeti, hocaları Hammad ve İbrahim Nehaî'nin görüşlerine de muhalif kalarak kabul etmemişlerdir. Ve bu konuda en kolay çözümü gösteren üçüncü hadisle amel etmişlerdir.
8- Ebu Said el-Hudrî ve Ebu Hureyre'nin Hz. Peygamber'den rivayet ettikleri iki hadiste her buluğ çağındaki kimsenin Cuma günü gusletmesinin vacip olduğu belirtilmektedir.[558] Halta Ebu Hureyre'nin rivayetinde bunun, cünüplükten dolayı alınan gusül gibi vacip olduğu nakledilmiştir.[559]
Bu hadisleri kaydeden İmam Muhammed, "Cuma günü gusül efdaldir, fakat vacip değildir ve bu konuda birçok eser (hadis) vardır" der ve bunlardan bazılarını nakleder.[560]
Hammad, İbrahim Nehaî'ye; Cuma guslü, hacamattan dolayı alınan gusül ve bayramlardaki guslün hükmünü sorunca O:
"Gusledersen güzeldir, terk edersen bir mahzuru yoktur" şeklinde cevap vermiş, Hammad'ın, Peygamber (s.a.v.), "Cumaya giden kimse gusletsin buyurmadı mı?" sorusu üzerine de:
"Evet, ancak bu vacip olan şeylerden değildir" diyerek, Kur'an'dan şu misalleri zikretmiştir:
"Allah Tealâ, "alışveriş yaptığınızda, şahit getirin" [561]buyurmuştur. Şahit getiren güzel bir iş yapmış olur, terk edene de bir şey gerekmez. Yine Cenab-ı Hak, "(Cuma) namazını eda ettikten sonra yeryüzüne dağılın" [562] buyurmuştur. (Ticaret için) dağılan kimseye bir beis olmadığı gibi, oturan kimseye de bir beis yoktur".[563]
Burada çeşitli hadisler arasından, Cuma günü gusletmenin efdal olduğunu bildiren hadisler tercih edildiği gibi, bu guslün vacip olduğunu bildiren hadislerdeki "vücubiyet'te ibâhat olarak yorumlanmıştır.
9- Ebu Hanife, sahah namazının hava biraz aydınlandıktan sonra (isfar) kılınması gerektiğini ve bu konuda birçok eser bulunduğunu belirtir. Çünkü insanlar bu vakitte genellikle derin uyku içindedirler ve uyuyanın da uyumayanın da namaza yetişebilmesi için havanın aydınlanmasını beklemek gereklidir.[564]
Medineliler ve İmam Malik ile İmam Şafiî, sabah namazının, hava aydınlanmadan (tağlis) kılınması görüşündedirler, çünkü bunu destekleyen birçok haber gelmiştir.
İmam Muhammed, Medinelilere karşı görüşlerini şöyle müdafaa eder:
"Sabah namazının erken veya geç kılınmasıyla ilgili çeşitli eserler gelmiştir. Bizim hoşumuza giden, sabah namazında "isfar" (hava aydınlanınca kılmazdır. Çünkü sahabeden namazı erken kılanlar, kıraati uzatıyorlar ve namazı geç kılanlarla birlikte dönmüş oluyorlardı. (Yani onların erken kılmalarının sebebi namazda uzun okumaları idi). Böylece uyuyan da, uyumayan da namaza yetişmiş oluyordu. Resulullah (s.a.v.)dan bize ulaştığına göre o şöyle buyurmuştur:
"Sabah namazını geciktirin, çünkü bunun sevabı daha fazladır".[565] Bu hadis müstefız (meşhur) ve maruftur".[566]
İmam Şafiî, sabah namazım erken kılmayı tercih ettiklerini belirttikten sonra, "bazı insanlar şöyle dedi" diye başlayarak bu konuda isfârı tercih eden hanefıleri tenkid etmiştir. Onun ifadesine göre hanefıler bu konuda gelen iki farklı hadisten Rafı1 b. Hadic'in rivayetini [567]delil almışlar ve bunun insanlar için daha yumuşak olduğunu ileri sürmüşlerdir.[568]
Ayrıca Şafiî, kendilerinin niçin diğer rivayeti (tağlis'i emreden rivayet) seçtikleri sorusuna da şöyle cevap vermiştir:
"Çünkü bu, Kitabullah'ın manasına daha uygun, hadis ehli nazarında daha sabit, Hz. Peygamber'in sünnetine daha çok benzeyen ve ilim ehli nazarında da daha çok maruf olandır".[569]
Şafiî'nin de belirttiği gibi, hanefiler sabah namazının geç kılınmasını tavsiye eden hadisi, insanlar için en uygunu ve en kolayı olduğu için tercih etmişlerdir.
10- Hz. Aişe, rivayet ettiği bir hadiste şöyle der:
"Resulullah'ın önünde (o namaz kılarken) uyuyordum. Ayaklarım da kıble tarafında idi. Secdeye vardığı zaman bana dokunuyor, ben de ayaklarımı çekiyordum. Secdeden kalkınca tekrar uzatıyordum. Evlerde o zaman kandil yoktu".[570] Bunu nakleden İmam Muhammed:
"Önünde veya yanında uyuyan ya da oturan bir kadın olduğu halde bir kimsenin namaz kılmasında bir sakınca görmüyoruz. Namazları farklı olursa, kadının, erkeğin yamnda veya önünde namaz kılması da caizdir, ancak mekruhtur. Eğer aynı namazı kılıyorlar veya aynı imamın arkasınmda namaz kılıyorlarsa, (kadının önünde veya yanında bulunması) erkeğin namazını bozar. Ebu Hanife'nin görüşü de budur" der.[571]
11- Ebu Hanife'nin insanlar için kolay olanı tercih anlayışı dahilinde en göze çarpan örneklerden birisi de namazda Farsça kıraat meselesidir. Ebu Hanife, Arapçası iyi olsa bile bir kimsenin namaza Farsça olarak başlayabileceğini ve namazda Farsça okuyabileceğini kabul eder.[572] Ebu Yusuf ve İmam Muhammed ise bunu ancak Arapçası yeterli olmayanlar için caiz görürler.[573]
Hayvan keserken besmeleyi Farsça söylemek, telbiyeyi Farsça getirmek te böyledir. Yine Ebu Hanife'den rivayet edildiğine göre o, şayet insanlar anlıyorsa, ezamn da Farsça okunabileceğini, anlamıyorlarsa caiz olmadığım, çünkü ezandan maksadın i'lam (bildirme) olduğunu belirtmiştir.[574]
Serahsî'nin bildirdiğine göre Ebu Hanife'nin bu konudaki delili şudur; İranlılar Selman-ı Fârisî'ye mektup göndererek kendileri için Fatiha'yı (Farsça olarak) yazmasını istediler ve Selman'ın gönderdiği bu Farsça Fatiha'yı dilleri Arapça'ya alışana kadar namazlarında okudular.[575]
Ebu Hanife'nin, kolaylık yönünü tercih ederek Arapçaya dili dönmeyenler için Farsça (veya başka bir dilde) kıraat ruhsatı vermesi anlaşılabilir olmasına rağmen, aynı ruhsatı Arapçası iyi olanlar için de tammış olması tartışılabilir bir husustur. Nitekim bu konuda, mezhebin görüşü olarak, Ebu Hanife'nin değil, talebelerinin görüşü esas alınmıştır.
12- Cemaatla kılınan namazda safın arkasında tek başına namaz kılan kimsenin namazını iade etmesi gerektiği şeklinde Hz. Peygamber'den rivayet edilen hadisler vardır.[576]
Ebu Hanife'nin ise bu namazı yeterli gördüğü belirtilir.[577] Çünkü başka bir hadiste Hz. Peygamber:
"Allah hırsını artırsın, namazı iade etme" buyurmuştur.[578]
Kevserî, namazın iadesini emreden hadisin, ancak namazın kemale ermediği şeklinde yorumlanabileceğini, bu konuda Ahmed b. Hanbel ve zahirî uleması dışında diğer mezheplerin de Ebu Hanife'nin görüşünü benimsediklerini belirtmektedir.[579]
13- Ebu Hanife'nin kolaylık uğruna bazı ilginç sonuçlara ulaştığı da görülür. Bunlardan birisi, Ramazan'da kasden orucunu bozan bir kadına, akşamdan önce hayız görmesi halinde keffaret değil, sadece kaza gerekeceği şeklinde verdiği hükümdür. İbn Ebi Leyla'ya göre ise bu durumda hem kaza hem de keffaret gerekir.[580]
Serahsî, "Mebsut'unda bunu şu şekilde müşahhaşlaştırır:
"Adam Ramazan'da, karısıyla cima eder, sonra kadın hayız olur, erkek de hasta olursa, bunlardan keffaret düşer"[581]
Halbuki keffaret, orucu kasden bozanlara terettüp eden bir cezadır ve bu kasden bozma olayı yukarıdaki örnekte açıkça bellidir. Daha sonra meydana gelen bir değişiklik bu kasıt ve niyeti değiştirmeyeceği gibi, cezasını da ortadan kaldırmaz. Ancak Ebu Hanife,- insanları külfete sokan bir şeyi, aralarındaki ilgi dolaylı da olsa, herhangi bir vesile ile kaldırma yolunu seçmiştir. Fakat aynı Ebu Hanife, kasden oruç bozmanın keffareti olan iki ay orucun, ara vermeden arka arkaya tutulması gerektiği görüşündedir. Ebu Hanife'nin, bir hadise istinaden bu görüşü benimsediği belirtilir. Halbuki İbn Ebi Leyla keffaret orucunun arka arkaya tutulmasını şart görmez.[582]
[540] Bakara: 185.
[541] Benzer bir rivayet için bkz. A. İbn Hanbel, Müsned, IV. 338, ve III, 479. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 103
[542] Serahsî, Mebsut, X. 145.
[543] Şeybânî, el-Asl, I. 32.
[544] Serahsi, Şerhu's-Siyer, I, 237-238.
[545] Şeybânî, Muvatta, 45-46. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 104
[546] Age., 45-46.
[547] Age., 46.
[548] Age., 128.
[549] Age,, 343; Ebu Yusuf, el-Âsâr, 56.
[550] Şeybânî, Muvatta, 343. Hz. Aişe, Hz. Peygamber'in ayaklan bevlettiğine dair gelen rivayetleri kabul etmemektedir. Bkz. Zerkeşî, el-İcâbe. 139-141.
[551] Şeybânî, Muvatta, 314.
[552] Age., 314.
[553] Şeybânî, Muvatta, 314.
[554] Ebu Yusuf. el-Âsâr. 35.
[555] Age., 35.
[556] Age., 35; Şeybânî, el-Âsâr. 18.
[557] Şeybânî, el-Âsâr, 18; d-Asl. I. 489-491.
[558] Şeybânî. Muvatta. 46-47.
[559] Age., 47.
[560] Age.. 47.
[561] Bakara: 282.
[562] Cumua: 10.
[563] Şeybânî, Muvatta, 47.
[564] Şeybânî, el-Hucce. I. 1.
[565] Tirmizî, Salat, 3; Mûsned, V, 429. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 106
[566] Şeybânî, el-Hucce, I, 1.
[567] Hadis için bkz. Şafiî, İhtilâfu’l-Hadis, 172.
[568] Age., 173.
[569] Age., 173.
[570] Şeybânî, Muvatta, 103.
[571] Age., 103.
[572] Şeybânî, el-Asl, I, 15.
[573] Age., I, 15.
[574] Serahsî, Mebsûl, I. 37
[575] Serahsî, Mebsût, I, 37.
[576] İbn Ebi Şeybe, Musannaf, XIV. 156-157.
[577] Age., XIV, 157.
[578] Buhari, Ezan, 114. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 108
[579] Kevserî, en-Nüket, 27-29.
[580] Ebu Yusuf, İhtilâf, 133.
[581] Serahsî, Mebsût, III, 75.
[582] Ebu Yusuf, İhtilâf. 134. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 103-109