- Kıyas

Adsense kodları


Kıyas

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ecenur
Tue 2 March 2010, 12:08 am GMT +0200
Kıyas



DÖRDÜNCÜ DELİL
KIYAS


Kıyasın Tarifi


Kıyas lügatta bir kaç manaya gelir:


"Takdir" manası: Benzerlerine göre bir şeyin miktarını bilmek. "Kumaşı metre veya zira ile kıyas ettim" demek, "metreye veya ziraya göre onun mikta­rını öğrendim" demektir.

"İki şeyin arasını maddî ölçülere göre eşitlemek" manası: Meselâ: Bu tahtayı şu tahtayla kıyasladım" demek "bunu onun hizasına getirdim ve denk­ledim" demek olur.

Kıyas "iki şey arasını manevî olarak eşitlemek" manasına da gelir. "Filan kişi filan ile kıyaslanamaz" demek ilimde fazilette ve şerefte ona eşit olamaz" demek olur.

Usûlcülerin ıstılahında kıyas: Aralarındaki ortak illet dolayısıyla, hakkında nass bulunmayan şer´î hükmü, hakkında nass bulunan bir hükme ilhak etmektir. İlhakın manası var olan hükmü açmak ve ortaya çıkarmak demektir. Zaten yok olan bir hüküm çıkarmak değildir. Çünkü hüküm aslında şer´an sabittir, ancak bunun ortaya çıkması, müctehidin illet vasıtasiyle bunu beyan ettiği vakte kadar gecikmiş olması demektir. Şu halde kıyas var olan hükmü ortaya çıkarır yoktan var etmez. İllet hükmün temelidir. Müctehidin yaptığı, hükmün illetindeki ortaklıklarından dolayı asılda var olan hükmün fer´de de var olduğunu ortaya koymaktan ibarettir.

Yani muayyen bir meselenin hükmü üzerine Kur´an´da veya sünnette bir nass varid olsa veya icmâ bulunsa, sonra müctehid bu hükmün şeriatte meşru kılınmasına sebep olan illeti tesbit etse, sonra aynı illeti hakkında nass bulunan meseleye benzer başka bir olayda bulsa, bu iki olayın o hükümde ortak oldu­ğuna dair zanni galip hasıl olsa hakkında nass bulunmayanı, hakkında nass bulunana ilhak etse işte bu ilhaka "kıyas" denir. Hakkında nass bulunana asıl veya ınakisun aleyh, hakkında nass bulunmayana fer´ veya makîs, hükmün meşru kılınmasına sebep olan manaya da illet denir.

Kıyasa misaller çoktur. Bunlardan bazıları şöyledir:


I - Allah (c.c.) "Şarap, kumar, dikili taşlar, fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir, bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz." ayet-i kerimesinde iç­kinin (hamı) haram olduğunu sarahaten söylemiştir. Hamrtaze üzüm suyundan

elde edilmiş ve kaynatılmamış sarhoşluk veren içecektir. Müctehid bunun ha­ram kılınmasının illetinin aklı gideren sarhoş edici vasıf olduğunu tespit etse -ki şüphesiz bunda insanların arasına düşmanlık ve kin sokmak, içene tıbben tespit edilmiş zararlar vermesi gibi dinî ve dünyevî sağlık ve toplumu ilgilendi­ren pek çok zararlar vardır- sonra müctehid bu "sarhoş etme" özelliğinin diğer mey va ve hububattan elde edilen içeceklerin içilmesiyle de görüldüğünü tesbit etse -ki bunlara nebiz = şıra denilir- böylece içilmesi haram olması açısından nebiz de şaraba ilhak edilmiş olur. Bu kıyasın rükünleri: Hamr = şarab asıl, nebîz,fer´dir. Hakkında nass bulunan aslın hükmü: Haram olması, asıl ile fer´ yani makîs ile makısun aleyh arasındaki ortak vasıf "sarhoş etmesi" dir.

2- Rasûlullah (s.a.) "Katil miras alamaz" sözüyle katili mirastan men et­miştir. Bunun illeti "vakti gelmeden bir şeyi elde etmede acele etmesi" dir. Do-layisıyle bundan mahrum edilerek cezalandırılır. Bu illet kendisine vasiyet ya­pılan şahsın vasiyet edeni öldürmesi hadisesinde de mevcuttur, bu sebeple Şa-fiîler hariç cumhura göre bu vasiyet mirastaki öldürmeye kıyas edilerek vasi­yetle mal alacak olan şahıs, katil vârisin mirastan menedildiği gibi bu vasiyetten men edilir.

3- Rasûlullah (s.a.) "Biriniz diğerinin pazarlığı üzerine pazarlık, dünürü üzerine dünür yapmasın" hadisiyle dünür üzerine dünürlüğe gitmeyi haram kılmıştır. Bunun illeti müşterinin ve ilk dünürün rahatsız edilmesi, kin ve düşmanlığının kazanılmasıdır. Bu mal satış akdinde olduğu gibi kira ve diğer akidlerde de mevcuttur. Dolayısıyle hükmün illetinde müşterek oldukları için dünür üzerine dünür gitmenin haram olmasına kıyas edilerek bu hareket diğer akidlerde de haram olur.

4- Kur´an-ı Kerîm: "Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığı za­man hemen Allah´ı anmaya koşun ve alış-verişi bırakın" (Cuma: 63/9) ayetinde cuma ezanı okunduğu sırada alış-verişi haram kılmıştır. Bunun illeti alış-ve-rişle meşgul olurken namaz kılamamasıdır. Hanbelîler hariç cumhura göre bu mana kira ve rehin gibi herhangi bir akid ve işde de mevcuttur, dolayısıyle alış­verişin nehyine sebep olan illet o akidlerde da bulunduğu için onlar da haram olur.



Rükünleri


Kıyas dört rükün üzerine oturur: Asıl, fer´, asıl ile fer´i birleştiren vasıf -ki bu illettir-, ve aslın hükmü.

1 - Asıl: Nass veya icmâ ile sabit olan hükme konu olan şeydir. Şaraba kı­yas edilerek nebîzin de haram kılınması misalindeki şarap asıldır.

2- Fer´: Hakkında herhangi bir nass veya icmâ bulunmayandır ki yu­karıdaki misalde bu nebîzdir.

3- İllet: Aslın hükmünün üzerine bina edildiği vasıftır. Yukarıdaki misaldeki "sarhoş etme" vasfı illettir.

4- Aslın hükmü: Asıl hakkında varid olan nass veya icmânın ifade ettiği ve fer´a nakledilmesi istenilen şer´î hükümdür. Geçen misaldeki "şarabın haramlığı" aslın hükmüdür.

Kıyas yolu ile fer´de sabit olan hükme gelince -ki bu, yukarıdaki misalde nebîzin haram olmasıdır- bu kıyasın neticesidir, kıyasın bir rüknü değildir.

Bir başka misalle kıyası şöyle açıklayalım:


Hadis-i şerifte belirtildiği gibi altın, gümüş, buğday, arpa, hurma ve tuz dan ibaret olan altı sınıf mal kendi cinsleriyle takas edildiğinde birinin ölçek miktarı diğerinden fazla olursa faiz olur ve haramdır. Bunlar asıldır. Mısır, pirinç, bakla gibi bu altı sınıfa kıyas edilenler ise fer´dir. Hüküm ise bunlarda faizin haram olmasıdır. İllete gelince: Hanefî ve Hanbelîlere göre illet aynı cins olmasının yanında ölçü veya tartı ile satılır olmalarıdır. Şafiî ve Malikîlere göre ise illet altın ve gümüşte semeniyet (değer ölçüsü), geri kalan dört yenilir maddede ise illet Şafiîlere göre yenilir şey olmaları, Malikîlere göre de aynı cins olmanın yanında depolanıp bozulmadan bekletilebilir olmalarıdır.



Kıyasın Hüccet Olması



Kıyasın hüccet olup olmadığında iki meşhur görüş vardır: Cumhura göre kıyas amelî hükümler çerçevesinde şer´î bir hüccettir ve Şeriatın asıllarından biridir. Şer´î deliller arasında dördüncü sırada yer alır. Bunlar kıyası hüccet olarak kabul edenlerdir.

Mu´tezileden Nazzam´a, Şia´dan İmamiyye´ye ve Zahirî mezhebine göre kıyas ahkam için şer´î bir hüccet değildir. Bunlar da kıyası kabul etmeyenler­dir.

Kıyası kabul eden Cumhurun delilleri:


Cumhur, kıyasın hüccet olduğuna dair Kur´an, Sünnet, İcmâ ve makul´-den olmak üzere dört delil getirdiler[1]

Kur´anda kıyasın hüccet olduğuna dair pek çok ayet-i kerime vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:

1-Ey akıl sahipleri! İbret alın" (Haşr: 59/2), Allah (c.c.) Benî Nadîr ya-hudilerinin inkârlarından, Rasûlullah´a ve müminlere verdikleri sıkıntılardan dolayı başlarına gelenleri haber verdikten sonra "ibret alın" buyurmuştur. Yani "kendinizi onlarla kıyaslayın, onların başına gelen şeyin benzerinin, benzeri bir cezanın sizin başınıza da gelebileceğini unutmayın, çünkü siz de onların yap­tıklarının benzerini yaptınız" demektir.

2-Bir şeyde, anlaşmazlığa düşerseniz onu Allah´a ve Rasûlüne havale edin" (Nisa: 4/94). Hakkında nass bulunmayan meseleyi, hükmün illetinde eşit olmaları sebebiyle hakkında nass buluna meseleye ilhak etmek onu Allah´a ve Rasûlullah´a havale etmektir ki kıyasın manası da işte budur.

3-De ki, anları ilk defa yaratmış olan diriltir" (Yasin: 36/79). Allah (c.c.) bu manayı bizim daha iyi kavramamız için, mahlukatın tamamen yok ol­duktan sonra tekrar yaratılmasını onun ilk defa yaratılmasına kıyas etti. Çünkü onu yoktan yaratmaya kadir olan öldükten sonra diriltmeye elbette kadir olur, bilakis bu daha kolaydır. İşte bu bir kıyastır.

Sünnetten deliline gelince:


Sünnette hem kavlî hem amelî olarak kıyasa delâlet eden deliller vardır. Kavlî delili: Rasûlullah (s.a.) in kıyasla amel etmeyi tasvip etmesidir. Muaz´ı Yemen´e vali olarak gönderirken ona "Sana bir mesele arzolunduğu zaman nasıl hükmedersin" diye sormuştu. O da "Allah´ın kitabına göre hükmederim. Onda bulamazsam Rasûlullah´ın sünnetine göre hükmederim. Onda da bulamazsam ictihad eder re´yimle hükmederim, elimden gelen gayreti de esirgemem" diye cevap verince Rasûlullah (s.a.) mübarek elini Muaz´ın göğsüne vurarak: "Allah Rasûlünün razı olacağı şekilde muvaffak kılan Allah´a hamdederim" buyurmuştur. Görüşüyle ictihad etmek kıyası da şamildir.

Sahih olarak gelen amelî sünnete gelince: Rasûlullah (s.a.) pek çok mese­lede kıyas yapmıştır, bazıları şunlardır:


1-Has´am kabilesinden bir adam -bir rivayette kadın Rasûlullah´a gelip: "Babam çok ileri yaşlarında İslâmla müşerref oldu, binek üzerinde duramıyor, hac da üzerine farz oldu, onun yerine haccedeyim mi? Rasûlullah ona: "En bü­yük çocuğu sen misin?" buyurdular. O da "Evet" dedi. Rasûlullah da ona: "Ne dersin, babanın borcu olsaydı da onun adına sen ödeseydin ödenmiş olur muydu?" dedi. O da "evet" dedi. Rasûlullah ona "O halde onun yerine hac yap" buyurdular. Bu, borcun ödenmesinin vacip olduğu hususunda Rasûlullah´tan sadır olan Allah´a olan borcu kul borcuna benzeten bir kıyastır.

2- Hz. Ömer oruçlu kişinin inzal/boşalma olmadan hanımını öpmesinin hükmünü sordu. Rasûlullah (s.a.) ona "Ne dersin, oruçlu iken su ile ağzını çalkalasan" diye sordu. O da "Bir şey olmaz" dedi. Rasûlullah ona "O halde bu telaş niye" buyurdular. İşte bu, cinsî temasın başlangıcı olan öpmenin su içmenin bir başlangıcı olan ağıza su alma üzerine yapılan bir kıyastır. Zira bunlar herbiri asıl fiile götüren ve orucu bozmayan hareketler almaları bakımından aralarında benzerlik vardır.

3- Fezar kabilesinden bir adam hanımı siyahı bir çocuk doğurunca ço­cuğu reddetti. Rasûlullah onu ikna için şöyle buyurdu: "Senin develerin var mı?" adam "Evet" dedi. Rasûlullah "Renkleri nedir?" diye sordu. Adam "Kır­mızı" dedi. Rasûlullah "İçlerinde boz renkli de var mı?" diye sordu. Adam "Evet" dedi. Rasûlullah "Peki bu nereden geldi?" deyince adam "Belki bir damar çekmiştir" diye cevap verdi. Rasûlullah o zaman "belki bu çocuk da çekmiştir" buyurdular.

İcmâya gelince: Sahabe tarafından defalarca kıyasla amel edilmiş ve hiç kimseden itiraz gelmemiştir ki bu haber manevî tevatürle sabittir. Dolayısıyla onların bu fiili, kıyasın amel edilmesi vacib olan bir hüccet olduğu üzerinde icmâ ettiklerini gösterir.

Meselâ onlar Hz. Ebubekir´e biat etmek için hilâfeti namazdaki imamete kıyas ederek şöyle dediler: "Rasûlullah Hz. Ebubekir´den dinimiz için razı oldu, biz dünyamız için razı olmayacak mıyız?". Bir kişiyi öldüren bir gurubun hepsine kısas yapılır hükmünü verirken bunu, ortaklaşa bir hırsızlık yapanları hepsinin elinin kesilmesine kıyas ettiler.

Hz. Ebubekir "kelâle" yi çocuk ve babanın dışındaki mirasçılar diye tefsir etti. Çünkü "kelâle" lügatte "yan yol" manasınadır; "kelâle" de bunun gi­bidir.

Hz. Ömer Ebu Musa el-Eş´arî´ye Basra´ya vali olarak tayin ettiği zaman yargı konusunda ona yazdığı meşhur mektupda şöyle diyordu: "Benzerlikleri iyi bil ve olayları görüşünle (benzerlerine) kıyas et."

Hz. Osman ölen bir kişinin geride dedesi ve kardeşleri kalması halinde kardeşlere miras verilip verilmemesi konusunda Hz. Ömer´e şöyle demişti: "Kendi görüşünle amel eder, dede kardeşleri hacbeder" dersen doğrudur, ken­dinden öncekilerin görüşlerine tabi olur kardeşleri dedeye ortak edersen... bu ne güzel görüştür.

Hz. Ali: "Aklı başında insanlar nazarında hak mukayese ile bilinir." de­miştir.

İbni Abbas, dedenin ölen kişinin kardeşlerini hacbedip mirastan mahrum etmesi meselesini oğlun oğlunun onları hacbetmesine kıyas etmiş ve şöyle de­miştir: "Zeyd bin Sabit Allah´tan korkmaz mı? Oğlun oğlunu oğul kabul ediyor da babanın babasını baba kabul etmiyor. Yani dedenin ve kardeşlerin her iki­sinin de ölene bir vasıta ile bağlı olmaları konusunda birbirlerine benzediklerini kabul etmediğini ifade ediyor.

Ashabın büyüklerinden sadır olan bu ve benzeri meseleler kıyasın amel edilmesi vacib olan bir delil olduğunu göstermektedir.