seymanur K
Tue 4 October 2011, 04:26 pm GMT +0200
Kıyas Taraftarlarının Delilleri:
Kıyas taraftarları, görüşlerini isbat için bir çok aklî ve naklî delillere dayanırlar. Bu delilleri şu şekilde özetlemek mümkündür:
a) Kitab; Kur'ân'da, genel olarak insanların düşünme ve akıl yürütmelerini emreden ve bir çok şeylerin birbiriyle ve zıtlarıyla karşılaştırılmasını bildiren sayısız âyet-i kerîme vardır. Kıyas'ı kabul edenler, özellikle bunlardan,
“Ey akıl sahihleri, ibret alın!” [379] âyetini delîl olarak ileri sürerler. Onlara göre, ibret, almak, âyetin metnine daha yakın bir ifade ile “itibar etmek”, iki şeyi birbirine eşit kılmaktır. Nitekim Arapçada, “bu elbiseyi bu elbiseye göre itibar ettim.” denildiği zaman, bu elbiseyi bu elbiseye ölçü bakımından eşit yaptım, demek olur. [380]
Yine Kur'ân'da:
“Ey îmân edenler, (hacc veya umre için) ihramdı iken av (hayvanını) öldürmeyin. Sizden kim onu bilerek öldürürse, ona, öldürdüğü hayvanın benzeri (misli) olan ehlî hayvanlardan bir ceza vardır ki bunu, Ka'be'ye ulaşmış bir kurbanlık olmak üzere, sizden adaletli iki kişi takdir edecektir...” [381] buyurulmuştur. Bu âyet üzerinde îmam Şafiî şu açıklamayı yapar:
Allah tarafından, ihramlı iken av hayvanını öldüren kimselere ceza olarak, öldürdükleri hayvanın mislini Ka'beye götürüp kurban etmeleri emredilmiştir. Onların öldürdükleri av hayvanının mislini ehlî hayvanlardan tayin işinde de, adaletli iki kişinin hakem olması bildirilmiştir. Sahâbîlerden bu konuda hakemlik yapanlar da sırtları için koç, geyik için keçi, tavşan için henüz bir yaşma basmamış dişi oğlak ve araptavşanı için dört aylık oğlak ile hükmetmişlerdir. İşte bu âyet, kıyas'a işaret etmekte ve kıyas yoluyla içtihadın meşruluğunu göstermektedir. [382]
b) Sünnet, Muaz b. Cebel ile ilgili hadîs, kıyas'ın meşru' oluşunu gösteren sünnetlerin başında gelir. [383] Bizzat Hz. Peygamber de, hakkında vahiy gelmemiş olan bir kısım şer'î meselelere cevap verirken kıyas'ı kullanmıştır. Sözgelimi; Müsedded, Ebu Avâne, Ebu Bişr ve Saîd b. Cübeyr vasıtasıyla İbn-i Abbas'tan rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber'e bir kadın gelip şöyle demiştir:
“Annem, haccetmek için adakta bulundu; fakat haccetmeden öldü. Ben, onun yerine haccedebilir miyim? Hz. Peygamber,
“Evet, onun yerine haccedebilirsin;” eğer annenin bir borcu olsaydı, sen onu ödeyebilir miydin? dedi.
Kadın, evet diye cevap verince, Hz. Peygamber,
“O halde O'nun hakkını da ödeyin; çünkü Allah, hakkı ödenmeye daha lâyıktır, buyurdu.” [384]
Hz. Peygamber, kendi huzurunda sahâbîlerin yaptıkları kıyaslardan da memnun kalırdı. Bir gün Mücezziz el-Müdlicî, kıyas ve kıyafet yoluyla Zeyd b. Harise ve oğlu Usâme'nin ayaklarının aynı olduğunu tesbit edince Hz. Peygamber sevindi. Oysa, Zeyd ak ve oğlu Üsâme kara benizli idi. [385]
c) İcmâ': Bazı sahâbîler bir çok meseleleri kıyas yoluyla halletmişler ve öteki sahâbîler de bunlara itirazda bulunmamışlardır. Sözgelimi; Hz. Ömer, dünyevî işler için Hz. Peygamber'e vekil olmayı (hilâfeti), namaz için O'na vekâlet etmeye (imamete )kıyas et”Hz. Peygamber'in dînîişiniz için razı olduğu kimseye, siz, dünya işiniz için razı olmaz mısınız?” demiştir. Bunun üzerine sahâbîler de Hz. Ebû Bekr'e bîat etmişlerdir. [386]
Keza, sahâbîler, ferâiz'de (İslâm mîrâs hukukunda) avl'i [387] kabul ederek bütün hisse sahihlerinin haklarından tenkis etmişlerdir. Onlar, böyle yaparlarken avl ettirdikleri mîras meselesini, iflâs etmiş bir kimseden alacaklı olanların durumuna kıyas etmişlerdir. Nasıl alacaklılar, borcunun tamamını veremiyen müflis bir kimsenin mevcut malını, alacakları nisbetinde aralarında paylaşıyorlarsa, avl meselesinde vârislerin de mirası, aralarında, hisseleri nisbetinde paylaşmaları kabul edilmiştir. Müflis hakkında Hz. Peygamber, alacaklılara,
“Ne bulursanız onu alın, sizin hakkınız ancak odur.” [388] buyurmuştur. Avl meselesinde ise, herhangi bir nass yoktur. Söylediğimiz gibi avl, bu hadîs-i şerife kıyasen kabul edilmiştir. [389]Yine,
“Onlar (cariyeler) evlendiklerinde zina edecek olurlarsa, onlara, hür kadınlara verilen cezanın yarısı kadar ceza verilir.” [390] âyetinde geçen cariyelere kıyasen kölelere de, zina ettikleri vakit, hür erkeklere verilen cezanın yarısı kadar ceza tertip edilmiştir. İşte bu da, icrnâ' ile kabul edilen kıyaslardandır. [391]
Bu gibi misâlleri çoğaltmak mümkündür; fakat biz, bu çalışmamızın hacmim kabartmamak için bu kadarla yetinerek, kıyas taraftarlarının ileri sürdükleri aklî delillere geçiyoruz.
d) Aklî deliller: Nass'lar mahdut (sınırlı) olup mahdut olmayan olayların hepsini içine almaz. Oysa her olayın bir hükmü bulunmak gerekir. Hakkında nass bulunmayan hükümlerin dayanağını teşkil eden hüccet ya istinbât veya istishâb ile olur. İstishâb cehle dayanır ve zaruret olmadıkça ona başvurulmaz. Geriye istinbât kalıyor ki bu da, kıyas ile yapılır. [392]
Esasen kıyas, iddia edildiği gibi tamamen nass'ların dışına çıkmak değil, aksine en geniş anlamıyla nass'ların tatbik edilme imkânlarını aramak ve bir bakıma onları uygulamaktır. [393]
Öte yandan Allah'ın meşru kıldığı herşey, insan maslahatı içindir; yani kulların menfaatleri, hükümlerin konuluş gayelerini teşkil ederler. Meskût bırakılan bir olay, hükmünün illeti yönünden hakkında nass bulunan bir olaya eşitse, her ikisinin de aynı hükme bağlanması akla uygun bir şey olup ilâhî adalet ve hikmet de bunun böyle olmasını icabeder. Meselâ, insan aklına zarar verdiği için şarabı haram edip aynı zarara yol açan başka bir içkiyi (nebizi) mubah kılmak, ilâhî adaletle bağdaşmaz. Demek oluyor ki sebebleri aynı olan işlerin bağlı oldukları hükümler de aynı olmak gerekir. Bu, akıl ve mantık icabıdır. [394]
[379] Haşr: 59/2.
[380] Serahsî, Usûl, Yazma, v. 130/a; Pezdevî, Kenzu'l-Vusûl, Keşfü'l-Esrar kenarında, İstanbul, 1308, c. ni, s. 275; Ebu'l-Hüseyn el-Basri, el-Mutemed, c. II, v. 116/a.
[381] Maide: 5/95.
[382] Risale, s. 490; el-Umm, c. VII, s. 272.
[383] Serahsî, Usûl, v. 182/a; ayrıca Muaz hadîsi için bak. bu tez, I, bölüm, paragraf: “B”.
[384] Buhârî, el-Câmi'u's-Sahîh, c. rv, s. 431 (İ'tisam: 12).
[385] Buharı, a.g.e., c. IV, s. 252 (Ferâiz: 31); I. Kayyim, İ'lâm, Delhi tabı, c. I, s. 73; F. Zeki tabı, c. I, s. 245.
[386] Serahsî, Usûl, v. 182/a; i. Kayyim, İ'lâm, F. Zeki tabı, c. I, s, 253.
[387] Avl'in sözlük anlamı artmaktır. Ferâiz'de tereke taksim edilirken vârislerini paylan (hisseleri) paydadan (meselenin mahrecinden) fazla olursa, pajfiar yekûnunun payda olarak ikabul edilmesine “avl” denilir.
[388] Müslim, el-Câmiu's-Sanîh, c. III, s. 1191 (-Müsâkaat: İs).
[389] I. Kayyim, İ'lâm, F. Zeki tabı, c. I, s. 254.
[390] Nisa: 4/26. Bekâr olaın hür erkek ve hür kadınların, zina ettikleri takdirde cezaları, Kur'ân'da yüzer deynek {Nur: 24/2) olduğuna göre zina eden köle ve cariyelerin cezaları da ellişer deynektir.
[391] I. Kayyim, İ'lâm, F. Zeki tabı, c, I, s. 247.
[392] Serahsî, Usûl, v. 184/b, 185/a.
[393] M.E. Zehra, Usûlü'1-Fıkh, s. 218.
[394] A. Hallaf, Masadır, s. 34,35. Dr. Abdulkadir Şener, İslam Hukukunun Kaynaklarından Kıyas, Istıhsan Ve Istıslah, Diyanet İsleri Başkanliği Yayınları: 83-86.