- Kitaplar

Adsense kodları


Kitaplar

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sidretül münteha
Tue 14 September 2010, 03:00 pm GMT +0200
KİTAPLAR


105- Şafiî İlimlerîn Tedvin Olunduğu Bîr Çağda Yaşadı:


Gerek Sahabe ve gerekse Tabiîn devirlerinde müctehidler fetvaları­nı ve ictihadlarmı tedvin etmekten kaçınırlardı. Hattâ Sünneti tedvîn et­mekten bile çekindiler. Maksadları: Usûl-ü din´den yazılı olarak tek esas Kur´ân kalması idi. Bu dînin direği odur, açık nuru odur, kıyamete ka­dar uzanan ALLAH ipi, hakikat bağı odur. Nihayet ulemâ Sünneti tedvîn etmek, fetvaları ve fıkhı tesbit edip yazmak mecburiyetinde kaldılar.

Muhtelif dînî fırkalar ve mezhebler ortaya çıktı, bunlar kendi sözle­rini yazıp ortaya döktüler. Şîa, imamlarının görüşlerini yazdı, Mu´tezile, ulemâsının görüşlerini yazdı, ortaya çıkardı. Muhaddisler, yalan Hadîs­lerden sahih Hadîslerin ayrılmasını sağlamak için Hadîsi tedvin etmek zorunda kaldılar. Bundan sonra fukahâ da kendi görüşlerini yazma yo­lunu tuttular. Ebû Hanîfe´nin bâzı kitapları rivayet olunmaktadır. Ebû Yûsuf, devrin Halîfesi Harun Reşid için Kitâbü´l-Harâc´ı yazdı, bundan başka kitapları da vardır. Muhammed b. Hasan, Irak fukahâsının görüş­lerini toplayıp yazdı ve işi çok mükemmel becerdi. Demek oluyor ki, Şa­fiî öyle bir çağda geldi ki, artık ulemâ kendi görüşlerini ve üstadlarmm görüşlerini yazmağa başlamışlardı. O da aynı yola koyularak tedvine başladı.

Bâzı râvîler diyorlar ki, onun ilk eseri re´y fukahâsına red için yaz­dığı kitaptır. Buveytî şöyle diyor: "Şafiî dedi ki: Hadîs erbabı benim ya­nımda toplandılar ve benden Ebû Hanîfe´nin kitabına red yazmamı iste­diler. Cevaben: Ben onların ne dediklerini bilmiyorum, kitaplarına bir ba­kayım, dedim, emrettim, Muhammed b. Hasan´m kitapları benim için, yazıldı, bir sene onları gözden geçirdim ve onlardakileri belledim. Son­ra Kitâbü´l-Bağdâdî´yi yazdım..."[1]

Bu haber eğer doğru ise, Şafiî´nin ilk kitabının, görüşleri tesbit et­me bakımından Irak fukahâsının te´lif usûlüne benzediğini göstermekte­dir. Yine böylece onun ilk kitabının red ve münazara için olduğu anla­şılır. O kitabı, müstakil görüşlerini beyan için değil, belki Hadîs fıkhı­nı veya Medine ehli fıkhını veyahut bizzat Mâlik´in fıkhını müdâfaa için yazmıştır. Çünkü bunu Medînelilerin isteği üzere kaleme almıştı. Mu-hammed b. Hasan´ın kitaplarını gördükten sonra bunu te´lif etmiştir. Şüphesiz ki o Bağdad´a ilk gelişinde îmanı Muhammed´in kitaplarına muttali´ olmuştu. Yâni İmam Mâük´in yolundan ayrı müstakil bir ictihad yolu tutmadan, müstakil bir görüş sahibi olmadan Önce idi.

Bu kitap hakkında ne denirse densin, Şâfü ictihad, bahis ve fetva hususunda müstakil bir yol tuttuktan sonra kitap te´lif etmeğe başladı, istinbat için vaz´ettiği esasları onlar da tesbit ediyor, ihtilaflı meselelere dair görüşlerini açıklıyordu. Sünneti tedvin ediyor, Ashâb arasındaki ih­tilâfları tesbit ediyor, muhtelif görüşler arasından tercih ettiği görüşü seçiyor ve onu benimsiyordu.

Onun Mekke´de iken yazdığı bir eserini tanımıyoruz; tarihçilerden hiçbiri, Mekke´de şu eserleri yazmıştır, dememiştir. Ancak bizim temayül ettiğimiz cihet doğru ise, Abdurrahman b. Mehdî´ye yazdığı risaleyi Mekke´de iken yazmıştır. 195 senesinde Bağdad´a geldikten sonra birçok kitaplar yazmış olduğu zikrolunmaktadır. Şu da olabilir ki, kitaplarını Mekke´de iken yazardı, fakat onlar üzerinde düşünüp işlemek amaciyle onları halka gösterip açıklamadı. Bağdad´a gelince, birçok incelemelerde bulunması, araştırıp tedkîkat yapması ile onları olgunlaştırınca, talebe­sine açıkladı, arkadaşları arasında yaymağa başladı. Sonra etrafa yay­ma işi devam etti. Sonra Mısır´a gelince bu yazdıklarını tekrar gözden geçirdi, değişiklikler, tebdiller yaptı, daha mükemmel olmalarına çalışa­rak bâzı şeyler kattı, bâza şeyleri attı... [2]



106- Şafiî Irak´da El-Hucce´sînî Yazdı:


Şafiî Bağdad´da kitaplarım meydana çıkardı, Er-Risâle´sini orada açıkladı. Talebelerine kitaplarını okuttu. Yukarıda naklettiğimiz veçhile Za´ferânî şöyle demişti: "Şafiî Bağdad´a geldi. Biz´ onun etrafında top­landık. Bize, size okuyuverecek birini bulun, dedi." Bu da gösteriyor ki, onun elinde yazdığı ve hazırladığı kitapları vardı. Onları talebesine oku­tuyor, yayıyor, onlardaki bilgileri beyan ediyordu. Bu kitapları talebele­ri belleyip üzerlerine aldılar. Bunları rivayet edenlerin en meşhurları Za´ferânî ile Kerâbîsî´dir. Irak´da iken fıkha ve fürû meselelerine dair yazdığı kitaplara El-Huece nâmı verilir. El-Hucce kitabı hakkında Kâ­tip Çelebi, Keşfü´z-Zünûn´da şöyle diyor: "O büyük bir cild olup onu Irak´da te´lif etti. Şafiî Mezhebinde eski kavil denildiği zaman bu eser kasdolunur."

İbn-i Nedim, Za´ferânî´nin, Şafiî´den rivayet ettiği kitaplara Mebsut nâmım veriyor. Acaba Mebsut ile Hucceh bir midir? ibn-i Nedim´in fih­ristinde zikrettiği ve Mısır´da Rebî´in rivayet ettiği Mebsut budur, dediği Mebsut´un münderecatına bakarsak görürüz ki, bu eser, Şafiî´nin fürûa, hüccetlere, münazara ve ihtilâfa dâir bütün kitaplarını ihtiva etmektedir. Öyleyse, Kâtip Çelebi´ye göre Kadîm kavilleri toplayan Kitâbü´l-Hucceh, îbn-i Nedim´in fihristinde Mebsut adını verdiği kitap olduğunu söylemek yerinde olur. Aşağıda beyan edeceğimiz veçhile, Mısır´da bunda bâzı de­ğişiklikler yaparak, bâzı yerleri atıp, bâzı şeyler kattıktan sonra bu eser El-Üm adını almıştır. Beyhakî, Menâkıb-ı Şafiî´de şöyle diyor: "Şa­fiî´nin Bağdad´da iken yazdığı El-Hucceh kitabını Za´ferânî ondan riva­yet etmiştir. Onun diğer kitapları da vardır, onları Hüseyin b. Ali Kerâ-bîsî ve Ebû Abdurrahman îbn-i Yahya Şafiî rivayet etmişlerdir. Ebû Ab-durrahman´m rivayet ettiği Kitâbü´s-Sîyer´den bir nüsha benim elime geçti; onda başkalarında bulunmayan birçok ziyâdeler vardır. Ebû Ve-lid Musa b. Ebû Cârûd´un bir muhtasarı vardır ki, onu Şafiî´den rivayet eder, onda da bâzı ziyâdeler vardır." [3]



107- Şafiî´nin Mısır´da Görüşlerini Topladığı Eser: El-Üm:


îmanı Şafiî Mısır´a geldi. Burada kitaplarını tekrar gözden geçirdi, görüşlerini, mezhebinin kavillerini tekrar inceledi, bunlar üzerinde dur­du. Bâzı değişiklikler, tebdîlât yaptı, böylece yeni kitaplarını vermiş ol­du. Birçok meseleleri imlâ = dikte ettirdi. Talebeleri ondan meseleler rivayet ettiler. Mısır´da onun El-Üm kitabı nakil ve rivayet olundu; ke­za Sünen kitabı rivayet edildi. Süyûtî, Hüsnü´l-Muhâzara´da diyor ki: "El-Um, El-Emâlî, El-Kübrâ, Îmlâü´s-Sağîr gibi yeni kitaplarını te´lif et­ti," îbn-i Hâcer, Tevâlî El-Tesîs´de şöyle diyor: "Ebû Hasan Âbürî de­di ki: Bize Zübeyr b. Abdulvâhid anlattı, o da Muhamnıed b. Saîd´den, o da Feryânî Ebû Saîd´den naklediyor, Rebî´ dedi ki: Şafiî burada (yâni Mısır´da) dört sene ikamet etti. İkibin beşyüz varak yazdı. Kitâbü´l-Üm ikibin varak tutar. Sünen kitabı ve daha birçok şeyler var, hepsi dört se­ne zarfındadır."

Buveytî Şafiî´den Mısır´da işittiklerini ihtisar etti. Bunları bir kitab hâline getirip ona El-Muhtasar nâmını verdi. Müzenî de böyle bir kitap meydana getirerek ona El-Muhtasar adını verdi. Bunların hepsi Şafiî´nin Mısır´daki fıkhını "beyan etmektedir. Bunlar onun son görüşlerini ihtiva eder. Bunlarda kararlı olduğu halde vefat etmiştir.

Rebî´ b. Süleyman Muradî, Şafiî´nin Mısır´da yazdığı ve yazdırdığı ki­tapların hepsini rivayet etmiştir. Bu kitaplar için ona gelip müracaat ederlerdi. Şafiî´nin Mısır´da ikameti müddeti boyunca ondan ayrılmadı; onun dersine devam etti. Hattâ, Ibn-i Hacer´in Tevâlî EI-Te´sîs´te kaydettiği gibi, Mısır´a gelişinden Önce Şafiî´nin yanında bir müddet bulun­duğu söyleniyor. îbn-i Nedîm Rebî´in rivayet ettiklerine Mebsût nâmını veriyor, nasıl ki, Za´ferânî´nin rivayet ettiklerine de Mebsût denir. Rebî´ Mısır´daki kitaplarının nâkili olduğu gibi Za´ferânî de Bağdad´da yazdığı kitaplarının nâkilidir. [4]


108- Şafii´nin Mısır´da Yeni Yazdıkları, Eskilerin Islâhı Ve İkmâlidir. Bağdad´da Yazdıklarîyle Mısır´dakiler Ara­sında Farklar:



Burada, Şafiî´nin eski kitaplariyle yenileri arasındaki mugayiret ile ilgili oldukça önemli bir meseleye işaret etmek isteriz. Şafiî´nin terceme-i hâlini yazan ve onun kitaplarından söz açan eskilerin birçoklarının iba­releri, Şafiî Mısır´a geldikten sonra kitaplarını eskilerinden bambaşka bir tarzda yeniden yazdığı zannını uyandırmaktadır. Bu vehim sonraki­lerden bâzılarının içinde yer bulup tasdik gördü, onu sabit, mukarrer bir gerçek imiş gibi kabul ettiler. Bu yüzden bâzı yazarlar, Mısır´da geçirdiği dört senenin bu kitapların hepsini yazmağa kâfi olduğunu sık sık söyler oldular. Halbuki mâkul olanla bağdaşan şudur ki, Şafiî Bağdad´da iken yazmış olduğu mevzularda yeniden kitap yazmazdı, eskiden yazdıklarını tekrar gözden geçirir, onları yeniden işlerdi, doğru bulduklarına dokun­mazdı, görüşü değişmeyen meseleleri olduğu gibi bırakırdı. Talebesi de onları öylece naklederlerdi. Görüşünü değiştirdiği meseleleri yeniden ya­zar veya yazdırırdı. Fikri onun üzerinde öylece karar kılmış olurdu. Çünkü bir muharririn, fikir hayâtının herhangi bir devresinde yazdık­larının hepsinden dönerek onları bozması ve sonra tutup da hepsini ye­niden yazması mâkul bir şey değildir.

Bâzı eserlerde geçen sözler de bunu te´yîd etmektedir. İbn-i Hacer, Tevâlî M-Te´sîs´te kaydediyor: "Beyhakî dedi ki: Şafiî yeni kitaplarının bâzısını tekrar yazmadı. Meselâ: Siyam, Hudûd, Rehin, Sağîr, îcâre,bölümleri böyledir. Zîrâ o, bu kitapların yenide de okunmasını em­retti, onlardaki içtihadına aykırı olanların yakılması için emir verdi. Yine dedi ki: Belki de bu kitapları, başka yerlerde rücu´ ettiklerine tenbih bu­yurmakla yetinerek, bu haliyle bıraktı. Ibn-i Hacer buna ilâveten diyor ki: Bu rivayet çok yararlıdır. Şafiî´nin rücu´ ettiği meşhur olan mese­lelerin çoğundan işkâli kaldırır, onlar bu kitapların bâzısında mevcuttur."

Beyhakı´nin ibaresinden ve îbn-i Hacer´in ona yaptığı ilâveden çıkan netice şudur: Şafiî, yeni eserlerini yazarken eski eserlerine bakardı. Gö­rüşü değişmemiş olanları bırakırdı. İçtihadı değişmiş olanları yeniden ya­zar, eskileri yakardı. Görüşünü değiştirdiği meselelerden bâzılarını, ki­tabının başka yerinde onun hakkındaki görüşünü açıklamış olmasiyle yetinerek, o haliyle bıraktığı da olurdu. Demek oluyor ki, o ibarelerini değiştirmeden eskileri okutuyor, sonra rücûı îcâbedenleri gözden geçi-

riyor, bunları yeniden yaziyor ve gereken tenbihi yapıyor. Hattâ bâzı yeni kavlinden döndüğü de oluyor. Çok defa görüyoruz ki, Rebî´ Şafiî´­nin kitaplarındaki kavillerini nakleder, sonra da en son görüşünü söyler. Çünkü bunu, kitaplarını okuyup dinledikten sonra duymuştur.

Bakıyoruz, Şafiî´nin eski kitaplarına Mebsût nâmı verdiği gibi Mı­sır´da yazıp Rebî´in rivayet ettiklerine de Mebsût adı veren İbn-i Nedîm, Za´ferânî´nin hal tercümesinde şöyle diyor: "Za´ferânî, Şafiî´den Meb-sut´u, Rebî´in rivayet ettiği tertip üzere rivayet etti; az bir şey fark var­dır. Halk ona pek rağbet göstermez, onunla amel etmez. Fukahâ ancak Rebî´in rivayet ettikleriyle amel ederler. Za´ferânî´nin rivayet ettiği ki­tapların adlarını saymağa lüzum yok. Çünkü onlar hem azdır, hem de çoğu sönmüş gitmiştir."

Rebî´in rivayet ettiği Mebsut´un tertibinin, Za´ferânî´nin rivayet et­tiği Mebsut´un tertibi üzere olması, tertipteki farkların az bulunması, Za´ferânî´nin naklettiği Mebsut´un Bağdad´da, Rebî´in Mebsut´unun Mı­sır´da yazılmış olması, bütün bunlar aslın bir olduğunu gösterir. Fakat Bağdad´da yazılanda bâzı değişiklikler, katmalar ve atmalar yapılmış, bu suretle Mısır´da yeni bir kitap halini almıştır.

Eğer gerçeği açıkça belirtmek istersek, diyebiliriz ki, Şafiî´nin yeni kitapları, eski kitaplarının yeniden gözden geçirilip ilâveler yapılmak su­retiyle meydana gelmiştir. Eski risalesinin özü yeni risalede mevcuttur, yalnız bâzı incelemeler, ziyâdeler ve hazifler yapılmıştır. Diğer kitapları da böyledir. Çünkü münâzaracı ve cedelci olan Şafiî, görüşleri evirip çe­viriyor, hakikati meydana çıkarmak için münakaşa yapıyor, sırf kendisi galip gelmek için asla münakaşa yapmıyordu. O, başkalarının görüşleri­ni incelediği gibi kendi görüşlerini de dâima tedkîke tabi´ tutardı. Kendi usûlüne göre onları tartar, neticede ya olduğu gibi bırakır, yahut tâdil ederdi, bir mesele hakkında, uzak veya yakın zamanlarda olsun, ondan muhtelif görüşler nakil olunmuştur. Bir görüşü ileri sürerdi, sonra ondan dönerdi, çünkü ya bir Hadîs bulur, ya daha doğru bir kıyas yapar, ya­hut bilmediği bir Sahabe fetvasına muttali´ olurdu. Hak´tan başka hiç­bir şey istemeyen her araştırıcının hâli böyledir. Yeni yeni düşüncelere ufkunu açan kimse böyle yapar, o kendi görüşüne aldanarak gurur ge­tirmez, onu önden ve arkadan, hiçbir taraftan batilin yol bulamadığı tek gerçek sanmaz.

Şafiî, kendi görüşlerine, ihlâs sahibi kimselerin haliyle dâima şüp­he gözüyle bakardı. Ictihad hayâtı boyunca sözlerinde hatâya düşmek ihtimali içinde bulunurdu. Buveytî´nin ondan naklettiğine göre şöyle derdi: "Bu kitapları yazdım. Onlarda mutlaka hatâ bulunur. Çünkü Al-lâhu Teâlâ şöyle buyurur: ´Eğer ALLAH´da-n başkası nezdinden olsaydı, onda çok ihtilâflar bulurlardı Benim, kitaplarımda Kitap ve Sünnet´e muhalif bir şey bulursanız, bilin ki, ben ondan rücu´ etmişimdir." [5]
 


[1] îbn-i Hacer, Tevali El-Tesîs, s. 765.

Bundan anlaşılıyor ki, bunu yazması Bağdad´a ilk gelişinde, yani 174 senesinde İdi. Çünkü İmam Muhammed´in kitaplarına muttali´ olmadan red için yazılması istenmişti.

[2] Muhammed Ebu Zehra, İmam Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 143-144.

[3] Muhammed Ebu Zehra, İmam Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 144-145.

[4] Muhammed Ebu Zehra, İmam Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 145-146.

[5] Muhammed Ebu Zehra, İmam Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 146-147.


Medine16
Thu 2 June 2016, 03:00 pm GMT +0200
Mezhep imamım