- Kitapkolik misiniz Kitapsever mi

Adsense kodları


Kitapkolik misiniz Kitapsever mi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Sat 9 June 2012, 05:07 pm GMT +0200
Kitapkolik misiniz, Kitapsever mi?
Celil CİVAN • 53. Sayı / EDEBİYAT GÜNDEMİ


“Okuma” alışkanlığı, kitabın bir piyasa nesnesi olmasıyla beraber yeni anlamlara büründü. “Kitapsever” kavramı, yerini hastalığı ve bağımlılığı ima eden “kitapkolik” kelimesine bırakıyor. Bu ise okumayı tüketim kalıpları içerisine koyuyor. 

Geçtiğimiz ay gerçekleşen Kitap Endüstrisi Konferansı’nda Yayıncılar Birliği CEO’su Simon Juden kitap piyasasını canlandırmayı hedefleyen yeni kampanyalarının tanıtımını yaptı. Kitapların yerine okurları odağa alan kampanyanın ana konsepti “kitapkoliklik” (bookaholism) olarak belirlendi.

Uzun süren ar-ge çalışmaları sonucu ortaya çıkan bu konseptin kısa olmasa da uzun vadede başarı sağlayacağını söyleyen Juden, “kitaplar iyi dosttur,”, “dünya çapında milyonlarca sattı” gibi sloganların artık demode olduğunu belirtti. Söz konusu yeni konseptin “dikkat, bağımlılık yapar” gibi vurucu ve okur-odaklı sloganları kullanacağını ifade eden CEO, hedefin uzun soluklu olduğunu, kampanyanın oturması için en az üç ila beş yıl beklenmesi gerektiğini söyledi. Kampanya kapsamında yeni sloganların yazılı olduğu yapıştırmalar kullanılacak.

Yeni kampanya haberiyle birlikte sıkı okur kesiminde de tartışmalar başladı. İyi kitap okurlarından bazıları kitapkolik gibi bir ifadenin bağımlılık, tedavi, hastalık gibi kötü çağrışımlara sebep olduğunu söyleyerek kampanyanın olumsuz yönlerini vurgularken, kimisi kitap okuma alışkanlığının küçük yaşta başladığını, dolayısıyla bu kampanyanın kitap okumayan kişileri etkilemeyeceğini iddia ettiler. Dahası kampanya her ne kadar okuru öne çıkarır görünse de önceki kampanyalardan pek de farklı olmadığı birçok okurun dikkatinden kaçmadı.

Bunlara göre kitap piyasası, mali krizin de etkisiyle sarsıldığı için canlanmayı düşünüyor, bunu sağlamak için de tıpkı diğer meta pazarları gibi kampanyalar düzenliyordu. Nihayetinde bu yapıştırıcılar Dan Brown, Stephenie Meyer gibi çoksatar yazarların kitaplarına yapıştırılacak, Franz Kafka’nın veya Italo Calvino’nun kitaplarına değil.
Kitap okurları “bibliophile” (kitapsever) gibi zarif ve kısmen entelektüel bir kelime dururken hastalığı ve bağımlılığı ima eden kitapkolik kelimesinden pek memnun olmuş gözükmüyorlar. Zira “philia” sevgiye, arkadaşlığa, dostane bir paylaşıma atıf yapıyorken “kolik” eki kurtulunması gereken, hastalıklı bir bağımlılığı ifade ediyor.

Kelime ve çağrışımların ötesinde asıl mesele bunun da başka başka kampanyalar gibi “tüketim toplumu”nu hedef almaktan öteye bir adımı içermemesi... Yazımın ilk paragrafındaki kelimelere dikkat ettiğinizde bu düzlem daha da apaçık bir hâl alıyor: CEO, piyasa, konsept, ar-ge vs. Dolayısıyla kitap kelimesinin yerine herhangi bir başka meta da koysanız (mesela araba, diş macunu, deterjan) paragrafta herhangi bir anlam kaymasının meydana gelmesi söz konusu değil. Bu yüzden kampanya ne kadar farklı slogan kullanırsa kullansın tek bir şiar belirlemekten başka bir şey yapmıyor: “Satın al, satın al, satın al”.

Kitabın bir piyasa nesnesi, meta olması onun okurla olan ilişkisinde de belirleyici oluyor. Çalışmadan arta kalan boş zamanın da piyasa kurallarına göre işlemesi çerçevesinde eğlence ve sanat gibi kitap okumak da tüketim kalıpları içinde biçim kazanıyor.

Roland Barthes, metinlerarası ilişkiye vurgu yaparak yazarın sahici bir metin oluşturmadığını; birçok farklı metni biraraya getirip ördüğünü (ki özellikle hem metin hem de örgü anlamına gelen text kelimesini kullanıyordu), dolayısıyla yetke olan bir yazarın yok olduğunu, öldüğünü söylüyordu. Böylesi bir bakış açısı sadece yazarı öldürmekle kalmaz, okuru yazara önceleyerek metnin ancak onunla mevcut olduğunu da ima eder. Keza Umberto Eco da “açık yapıt” ifadesiyle bir yapıtın (film, kitap, resim olabilir bu) okurla var olduğunu, ancak onunla anlam kazandığını söylüyordu. Dahası okur metne ses verirken metin de okurda konuşarak karşılıklı olarak birbirlerini çoğaltma imkânı ortaya çıkıyor.

Fakat günümüzün tüketime endeksli kitaplarının kaçta kaçı Barthes’ın, Eco’nun kaygılarıyla yazılıyor? Okur bu kitapları okurken ne kadar etkin davranıyor; doğrusu davranmasına izin veriliyor mu? Yoksa yapıtlar herhangi bir çabaya gerek duymadan tüketilip bitiyor mu? Böylesi bir açık yapıtın gerektirdiği çokkatmanlı, yoruma açık yapı bu kitaplarda var mı?

Yazarların düpedüz öldükten sonra bile (Robert Ludlum iyi bir örnektir) eser vermeye devam ettiği göz önüne alınınca yazarlığın artık tekil bir edimden çok endüstriyel bir faaliyete dönüştüğünü söylemekte bir sakınca olmasa gerek. Çoksatar bir yazarsanız öldükten sonra bile yazmaya devam edersiniz.

“Bibliophile”ların kitapkolik kavramından memnun olmaması tesadüf değil öyleyse. Zira kitapkolizm bağımlılığı, tüketimi vurgularken kitapseverlik paylaşımcı, dostane imalarıyla Barthes’a, Eco’ya atıf yapıyor. Tüketim toplumunda tüketilebilir kitaplar bir endüstri haline gelerek Barthes’ın kehanetinin karanlık bir simetrisi gibi yazarı öldürürken, çoksatar kitapların yüzeysel dokusu da okurları ölümle tehdit ediyor.