- Kitap ve Sünnete bağlılık

Adsense kodları


Kitap ve Sünnete bağlılık

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
hafiza aise
Fri 8 March 2013, 05:47 pm GMT +0200
Kitap ve Sünnete bağlılık


Kitab ve Sünnete Bağlanmak/Sarılmak (İ’tisâm), Müslüman toplumların kültür politikalarının hem adı hem de vazgeçilmez şartıdır. İslâm Kültürü’ne, yani Kitab ve Sünnet verilerine yabancı her duygunun hevâ, her uygulamanın da bid’at olduğuna ve “Kitab ve Sünnete Bağlanma”nın tabiî sonucunun hevâ ve bid’atlardan uzak kalmak şeklinde gerçekleşeceğine dikkat çekmek istiyoruz. Konunun hem ilmî, hem dînî ve hem de sosyal boyutuna çok açık şekilde ışık tutan bir hadîs-i şerîf’inde Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: “Size, sımsıkı sarıldığınız sürece sapıtmayacağınız iki şey bıraktım: ALLAH’ın Kitabı ve Rasûlü’nün Sünneti”. (Mâlik b. Enes, Muvatta’, Kader 1; Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek ale’sSahîhayn, I/93)
Müslümanlar için kimlik kaybına uğramama ve sosyal baskılara yenik düşmemenin yolu, Kitab ve Sünnete bağlılıktan geçmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de peygamberlerin verdiği mücadeleye bakıldığı zaman, kirlenme ister sosyal, ister ekonomik, ister ahlâkî görünümde olsun; tedâvî daima inanç noktasından başlatılmıştır. Bu da her çeşit kirlenmenin doğrudan inanç ile ilgili olduğunu göstermektedir. Kur’an-ı Kerimde ALLAH’a ya da ALLAH’ın ipine tutunmak (Âli İmrân, 3/97-103)tan bahseder, yani el-i’tisâm bi hablillâh, tam anlamıyla ittikâ ile yaşamak ve imanla ölebilmek için de gereklidir. Fertler için bu kadar önemli olan konu, toplumlar için tevhîd üzere birleşmek ve tefrikadan uzak kalmak anlamındadır. Önce tevhîd-i kulûb sonra da tevhîd-i ef’âl (önce kalplerin, sonra davranışların birliği) hak dînin en büyük rüknüdür. Peygamber Efendimizin beyânı ile “Yedu’llâhi ale’l-cemâa/mea’l-cemâa=ALLAH’ın yardımı cemâat üzerinedir/cemâatle beraberdir” (Nesâi, Sünen, Tahrîmü’d-demm 6, no. 4020; Tirmizî, Sünen, Fiten 7, no. 2166). Dînin bütün varlığı cemâatin tesîsine bağlıdır. Bu yüzden de hadisin devamında ifade edildiği gibi, “şeytan cemâatten ayrılan ve yalnız kalanla beraberdir”. Şuna da işâret edelim ki, iman ehli, tevhîd-i ef’âl etmedikçe gerçek ittikâya ulaşamaz ve mutlu sona eremezler. Mü’minleri önce kalp birliği sonra da davranış bütünlüğüne iletecek olan esas ise, i’tisâm’dır. Kitab ve Sünnete bağlanmak, yani müşterek aslî değerlere hep birlikte sahip çıkmaktır. KUR’ANDA  İ’TİSAM KAVRAMI
O’nun merhamet ettikleri dışında, bugün ALLAH’ın emrinden (azâbından) koruyacak hiç bir şey yoktur. (Hûd, 11/43); Onları ALLAH’tan koruyacak hiç kimse yoktur” (Yûnus, 10/27);  Sizi ALLAH’ın azâbından koruyacak kimse yoktur”. (Mü’min, 40/33) âyetleri bu mânâyı açıkça yansıtmaktadırlar.

HADİSTE İ’TİSAM KAVRAMI
“ALLAH’ın ipine sımsıkı sarılınız. Zira ALLAH’ın ipi Kur’ân’dır”. (Dârimî, Sünen, Fedâilü’l-Kur’ân 1, no. 3317; Beyhakî, Şuabü’l-Îmân, no. 2025). “Ben size sıkı sarıldığınız sürece asla yolunuzu şaşırmayacağınız bir şeyi; ALLAH’ın Kitabını bıraktım”. (Müslim, es-Sahîh, Hacc 19, no. 1218; İbn Mâce, Menâsik 84, no. 3074) hadisleri bunlardandır.

İ’TİSÂM’IN HADİS EDEBİYATINDAKİ YERİ
Hadis literatüründe İ’tisâm konusu; a) Ya Buhârî’nin Sahîh’inde olduğu gibi müstakil bir bölüm halinde, b) Ya bir/birkaç bâb başlığı altında, c) Veya Kitâbü’s-sünne adıyla Sünen’ler içinde ya da müstakil eser olarak, d) Yahut da İman bölümünün bir bâbı olarak değerlendirilmiştir.Bu gelişme çizgisi, İ’tisâm’ın temelde İslâmî kimlik ile alâkasının ortaya konulması açısından anlamlıdır. Bu arada Dârimî ve İbn Mâce’nin Sünnete sarılma konusunu i’tisâm terimini kullanmadan da olsa, Sünen’lerinde Mukaddime bölümü içinde işlemeleri, konunun hicrî 3. asırda kazandığı güncelliği ve ümmet için arzettiği önemi gözler önüne sermesi bakımından önem arzetmektedir. İmam Müslim’in İ’tisâm’a Fedâil bölümünde Hz. Peygamber’i tanıttığı kısımda, O’nun sîret ve sünnetine karşı takınılması gerekli tavırları işlerken değinmesi de ayrı bir bakış açısını yansıtması bakımından târihi ve metodik değere sahiptir.
 
Tasnîf Devri Eserlerinde el-İ’tisâm
 
İ’tisâm konusu tasnîf devri hadis edebiyâtında, ale’l-ebvâb (konu başlığı konularak) tertip edilmiş kitaplar (Câmi’ ve Sünenler) arasında, aşağıdaki şekilde yer almıştır:
Buhârî’nin Sahîh’inde; Kitâbü’l-İ’tisâmi bi’l-Kitâb ve’s-Sünne,
Müslim’in Sahîh’inde; Kitâbü’l-Fedâil’de,
Ebû Dâvûd’un Sünen’inde; Kitâbü’s-Sünne,
Tirmizî’nin Sünen’inde; Kitâbü’l-ilm’de,
İbn Mâce’nin Sünen’inde,
Dârimî’nin Sünen’inde,
İbn Hıbbân’ın Sahih’inde,
*Nesâî’nin iki Sünen’inde de (el-Müctebâ ve es-Sünenü’l-Kübrâ) bu konuya yer verilmemiştir.

Tasnîf Devri Sonrası Hadis Edebiyatında el-İ’tisâm

Muhyi’s-sünne el-Hüseyin b. Mes’ûd el-Beğavî (516/1122) tarafından hadis edebiyatı tarihinde ilk kez uygulanan bir seçim ve sistemle meydana getirilen Mesâbihu’s-sünne; yine onun, dikkat ve himmetleri Sünnet’e çekmek maksadıyla telif ettiği Şerhu’s-sünne gibi eserlerde, i’tisâm bölümü iman bahisleri içinde genişçe yer almaktadır. Aynı durum İbnü’l-Esîr el-Cezerî’nin (606/1209) Câmiu’l-usûl’ü, Münzirî’nin (656/1258) et-Terğîb ve’t-terhîb’i, Ali el-Müttakî el-Hindî’nin (975/1567) Kenzü’l-ummâl’i ve Mansûr Alİ Nâsıf’ın (1371/1952) et-Tâcü’l-Câmi’i gibi derleme (cem’) nitelikli eserlerde de görülmektedir

İMAM BUHÂRÎ’NİN İ’TİSÂM ANLAYIŞI

Corcondance’ı (el-Mu’cemü’l-müfehres) hazırlayanlarca yapılan tasnîfe göre 97 bölümden (kitap) oluşan Buhârî’nin el-Câmiu’s-sahîh’inde İ’tisâm Kitabı 96. Sırayı almaktadır. Bu bölüm, yukarıda da işaret edildiği gibi, 28 konu (bâb/alt başlık) ve 97 hadisten meydana gelmektedir.

Buhârî 4. bâbda, “Nebî (s.a.)’nin fiillerine uymak” konusuna yer vermiştir. Bu başlık altında, Hz. Peygamber’in altın yüzük taktığını, sonra bir gün bunu çıkarıp bir daha asla takmayacağını belirttiğini, ashâb-ı kirâm’ın da sözlü bir tâlimat almadan her iki halde de Hz. Peygamber’i izlediğini, yani O’nun fiillerine aynen uyduklarını anlatan rivâyeti nakletmiş ve böylece fiilî sünnetler konusunda ne yapılması gerektiğine açıklık getirmiş, kendi kanaatini de bu şekilde ortaya koymuştur.
Kitab ve Sünnete sarılma/bağlılık konusunda en olumsuz durum, Sünnet dışı uygulamalar (bid’atler) icad etmek, bid’atçilere şu veya bu şekilde destek olmaktır. Bu sebeple Buhârî, 6. bâb olarak herhangi bir bid’atçiyi barındıran ve ona yataklık edenin vebâli’ni işlemektedir. Bu başlık altında, Sünnet’in beşiği Medine’de bir bid’at çıkaranın ya da öyle birini barındıranın; ALLAH’ın, meleklerin ve tüm inananların la’netine müstehak olacağını bildiren rivâyete yer vermekte, durumun vehâmetini gözler önüne sermektedir.Kitab ve Sünnet’ten ayrılmanın bir başka yolu mücerred/salt re’y’e tâbî olmaktır. Buhârî, 7. bâb olarak hemen bu konuya girmekte ve re’y’i ve zorlama kıyası kötüleyen rivâyetleri sıralamaktadır. Re’y’e ve kıyâs’a fazla güvenmemek gerektiğini, Sünnet’i ölçü almanın birçok dinî ve siyâsî sıkıntıdan uzak kalmanın yolu olduğunu belgeleyen iki rivâyetle bu konuya açıklık getirmektedir. Peşinden de, “hakkında vahiy gelmemiş konularda Hz. Peygamber’in tavrının, ‘bilmiyorum’ demek ya da vahiy gelinceye dek beklemek olduğu, ama asla re’y ve kıyas ile cevap vermediği” gerçeğini bâb başlığı olarak tespit etmektedir. Bu başlık altında da Hz. Peygamber’in, mirasla ilgili sorulara miras âyeti nâzil oluncaya kadar cevap vermediğine dair bir rivâyeti nakletmektedir. Buhârî, Hz. Peygamber’in tutumunu anlatmaya 9. başlıkta devam etmekte ve O’nun, kadın-erkek tüm ümmetini ALLAH’ın kendisine öğrettiği (vahiy) ile eğittiğine, re’y ve kıyâs ile eğitmediğine dair bir rivâyeti nakletmektedir. Müellif, Hz. Peygamber’in vahye yâni nassa bağlılığını hatırlatmak suretiyle O’nun ümmetinin de aynı şekilde davranması gerektiğine, eğitim, fetvâ, tebliğ gibi konularda Sünnet’e sarılmanın böyle bir uygulama ile gerçekleşebileceğine dikkat çekmek istemektedir. Buhârî, bütün saptırma gayretlerine ve sapıklık âmillerine rağmen Muhammed ümmeti’nden bir grubun Kıyâmete dek hak üzere bulunacağı ve bu grubu “ilim ehli”nin oluşturacağına dair açtığı 10. bâbda, konuyu belgeleyen iki hadise yer vermektedir. Böylece, toplu bir sapma olmayacağını, ilim sahibi bir grubun hak üzere yaşayacağını belirlemekte, neticede ilmi, Kitab ve Sünnet dışı tavırlara kapılmama garantisi olarak değerlendirmektedir. Daha sonra “gruplara ayrılmanın bir tür azap vesîlesi” olduğuna işaret eden âyeti bâb başlığı yapan müellif, bu âyetle (En’âm, 6/65) ilgili bir rivâyeti sevketmektedir. Buhârî bu noktada, “ALLAH Teâlâ’nın hükmünü belirttiği bir konuyu, durumu/hükmü bilinen bir meseleye benzeterek hüküm vermek”le ilgili bir bâb açmakta ve Hz. Peygamber’in iki konuda böylesi bir kıyâs ile verdiği iki hükmü zikretmektedir. Birinci hüküm, esmer bir çocuğu olan bedevînin itirazına, develeri misal getirerek ve soya çekim olabileceğini hatırlatarak cevap vermesidir. İkincisi ise, annesinin haccetme adağını onun yerine îfâ edip edemeyeceğini soran bir kadına, “annenin borcunu onun yerine ödeyebileceğin gibi, adağını da yerine gertirebilirsin” diyerek cevaplandırması hâdisesidir. Buhârî böylece ALLAH Teâlâ tarafından hükmü belirlenmiş meselelere kıyâs edilerek verilecek hükümlerin, “Kitab’a sarılma” anlamına geldiğini ve geçerliliğini vurgulamış olmaktadır.

Buhârî, “Hâkimin bilgisizliği sebebiyle verdiği hükümde Hz. Peygamber’in hükmüne ters düşmesi hâlinde bu hüküm, ‘dinimizde olmayan bir amel işleyenin bu ameli merduttur’ hadisi gereğince geçersizdir” başlığı altında, Hayber hurmalarını toplamakla görevlendirdiği sahâbînin uygulamasını tasvip etmediğini gösteren bir rivâyeti zikretmektedir. Böylece bir uygulamanın geçerliliği için Kitab ya da Sünnete uygunluğun vazgeçilmez unsur olduğu anlatılmak istenmiştir. “Hâkimin ictihâd edip hüküm verdiği zaman isabet etse de etmese de alacağı ecir” başlığı (21. bâb) ile Buhârî, sorumluluğunu tam anlamıyla yerine getiren, hakikati bulmak için son gayretle elinden geldiğince çalışan ve bir hükme varan hâkimin isabet halinde iki; hatâ halinde bir sevap kazanacağını bildiren hadisi zikretmektedir. İctihâdın, yani Kitab ve Sünnet’e uygun hüküm verebilmek için çaba sarfetmenin bizzat sevap gerektiren bir iş olduğunu, isabetli bir sonuca ulaşma halinde bu sevabın ikiye katlanacağını bildirmekte; bütün meselenin, Kitab ve Sünnet çerçevesinde kalmayı temel almak olduğuna dikkat çekmektedir. “Mubah olduğu bilinmesi hâli müstesna, Hz. Peygamber’in nehyi tahrîm (haramlık) ifade eder; emri de böyledir (helâllik ifade eder)” başlığı altında (27. bâb) Buhârî iki ayrı olay ve rivâyetle konuya açıklık getirmektedir. “Şûrâ” ile ilgili âyeti (Şûrâ, 42/38) konu aldığı son bâbda Buhârî, Kitab ve Sünnete bağlılık konusunda istişâre ve danışmanın önemine, Rasûlullah’ın mübârek hayatlarından, hulefâ-i râşidinden örnekler vermek sûretiyle işaret etmektedir. Şûrâ ya da meşveretin karardan önce olması gereğine ayrıca parmak basmaktadır. . Meşveretin gâyesi, Kitab ve Sünnete uygun, onlara bağlılığı perçinleyici çözüm yolları bulmaktır.
Yani i’tisâm için şûrâ mesajı verilmektedir. Başka bir ifadeyle meşveret, Kitab ve Sünnete sarılmayı sağladığı takdirde sistem içerisindeki fonksiyonunu icrâ etmiş, ancak o zaman anlam kazanmış olacaktır. Yoksa Kitab ve Sünnet’i dışlamak ya da onların çizdiği sınırdan uzakta bir yol aramak için istişâre meclisi kurmak hüner değildir. Öyle anlaşılıyor ki Buhârî, “Şûrâ, i’tisâm’ın denetim ve yenilenmesini sağlayan müessesedir” demek istemektedir.

Yukarıdaki kısa değerlendirmeler ışığında İmam Buhârî’nin i’tisâm konusundakianlayış ve yaklaşımını şöylece maddeleştirmek mümkündür:

1. Kitab ve Sünnete bağlılık,

2. Sünnet’te Kitab’ın yönlendirici etkisi,

3. Hz. Peygamber’in Kitab’a bağlılığı,

4. Ümmet içinde Hakka yani Kitab ve Sünnete bağlı (mu’tasım) bir grubun sürekli bulunacağı, dolayısıyla i’tisâmın sürekli gündem maddesi olacağı,

5. Tefrikanın azap sebebi olduğu,

6. Sünnet’ten ayrılıp bid’at ihdâs etmenin, sadece şahsî görüş (re’y) ve kıyâsla sonuçlara
gitmeye çalışmanın ayrılık ve dalâlet sebebi olacağı,

7. Geçmiş ümmetleri taklid etmenin Müslüman kimliğine, ümmet bütünlüğüne ve İslâmî değerlere zarar vereceği,

8. İctihâdın i’tisâm fikri ve çizgisinde olması gerektiği,

9. Şûra ve istişâre geleneğinin, i’tisâm noktasındaki sıkıntı ve problemlerin çözüm yolu olduğu. Kitâbü’l-İ’tisâm’da Buhârî, 28 bâb başlığından (ki bunlara terceme-terâcim denir) 12’sinde doğrudan veya dolaylı olarak ondört âyet-i kerîmeye yer vermiş, 7 bâb başlığında hadîs-i şerîfleri hareket noktası (delil) olarak kullanmıştır. Diğer bâb başlıklarını ise, kendisi konuyu yansıtacak şekilde serbestçe tanzîm ve tertip etmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla, 28 bâb başlığından 19’unda âyet ve hadislerden pasajlar aktaran Buhârî’nin, 9 bâb başlığında/tercemede kendisine ait ifadeler kullandığı görülmektedir.
Muhaddislerin emîri olarak İmam Buhârî’nin öngördüğü, korunması için önerilerde bulunduğu kimlik, Kitab ve Sünnet bağlısı Müslüman kimliğidir. Çünkü Sahîh’in Câmi’ niteliği, tertîbi ve Buhârî’nin konu başlıklarında ifadesini bulan çıkarımları, yaşadığı dönemin sosyal ve kültürel gerçeklerine karşı takındığı tavrın bir göstergesi olarak bu sonucu ortaya koymaktadır. Kısaca ifade etmek gerekirse, İ’tisâm bölümünde Müslüman kimliğini kurma ve koruma yollarını detaylı bir şekilde ele alan Buhârî, Kitab ve Sünnet bağlısı bir Müslüman olmanın kuralları, yöntemleri ve engellerini detaylı biçimde işlemiş olmaktadır.


Sevgi.
Fri 19 August 2016, 03:19 pm GMT +0200
  Esselâmü Aleyküm Ve Rahmetüllah. Bu güzel paylaşım için Allah ( c.c ) Razı olsun. Mevlam bizleri doğru yoldan hiç ayırmasın ve Peygamberimiz'in sünnetlerini hakkıyla öğrenip uyguluyabilenlerden eylesin inşaAllah. Amiin ecmain

ceren
Fri 19 August 2016, 03:54 pm GMT +0200
Aleykümselam.Rabbimin bizlere gönderdiği kur anı kerimi okuyan ve kendine rehber edinip hayatını kur ana ve sünnete bağlı yaşayan kullardan olalım inşallah...