sumeyye
Thu 28 April 2011, 01:53 pm GMT +0200
Kıraat İlmi Ve Kur Raya Kısa Bir Bakış
Bir önceki konuda Kur'an'ın indirildiği yedi harften maksadın meşhur yedi kıraat, olamıyacağına dikkat çekmiş ve sebeplerini orada anlatmıştık. Buna dikkat çekmemize sebep, bu kıraatlerden maksadın yedi harf olduğunu önceki ve sonrakilerden, pek çok kimsenin sanmasıdır. Ebu Şâme «el-Murşidu'l Veciz ilâ Utûmin Teteailaku bi'l - Kur'ani'l - Azîz» İsimli kitabında şöyle der: «Bir cemaatin zannına göre, Hadisten maksat, şu anda mevcud yedi kıraattir.» Bu, bütün ilim ehfinin icmaına muhaliftir. Ancak câhil kimseler böyle bir vehme kapılabilir. [359]
Bu vehme saplanmada en büyük pay, «İbnu Mucahid» olarak şöhret bulan ve Hicrî üçyüz tarihi başlarında Bağdatta, Haremeyn, Irak ve Şam'da kıraatle şöhret bulan kurrârnn kıraatlerini toplayan büyük İmam Ebu Bekir Ahmet b. Musa b. el-Abbas'ındır. Oysa onun bu kıraatleri toplaması bir tesadüf ve tevafuktan başka birşey değildi. Çünkü tesbit ettiği kurrâdan daha değerli kıraat imamları vardı. Sayıları ise, küçümsenmeyecek kadar çoktu. [360] İbu'l Abbas b. Ammar, İbnu Mücahid'i kınamakta ve ifadesinde kaîı davranarak şöyle demektedir: eBu yedi kıraati, tesbit eden, olmaması gereken birşey yaptı. Onun bu davranışı, dar görüşlü kimselerin, bu kıraatlerin hadiste zikredilen yedi harf olduğunu sanmalarına sebep oldu. Bu şüpheyi izale etmek için keşke yediden daha az veya daha fazla kıraat tesbit etmiş olsaydı. [361]
Âlimler kıraatle ilgili eserler vermeye başladıklarında İslâm âleminde «yedi kıraat» ifadesi bilnmiyordu. Bu konuda ilk eser veren Ebu Ubeyd el-Kasım b. Sellâm, Ebu Cafer et-Taberî ve Ebu Hatim es-Sicistanî eserlerinde bu kıraatların katlarcasını zikretmişlerdir. Yedi kıraat ifadesinin şöhret bulması ikiyüz yıllan başlarında halkın bazı kıraat imamlarının kıraatlerine yonelip diğerlerine rağbet göstermemelerinden doğdu. Mekke'de Abdullah b. Kesir ed-Dâbî'nin kıraati [362] (öl. 120) meşhur oldu. Bu zat, Ubeyy b. Ka'b, Abdullah b. Abbas ve Ebu Hureyre ile yetmiş tabiînden kıraet dersi almıştır. Şam'da İbnu Âmir olarak şöhret bulmuş Abdullah el-Yahsûbî [363] (Öl. H. 118) kıraati, el-Muğire b. ebi Şihab el-Mahzûmî kanalıyla Osman b. Affan'dan almış ve sahabeden en-Nuam b. Beşir ve Vasile b. el-Eska'la karşılaşmıştır. Bazıları, Hz. Osmanla karşılaşıp bizzat
ondan ders aldığını söyler. Basra'da Ebu Amr ile Yakub'un kıraatleri şöhret bulmuştur. Ebu Amr [364], Zebban b. el-Al'a b. Ammar olup H. 154 yılında vefat etmiştir. Ebu Amr, Mücahid b. Cübeyr ve Said b. Cubeyr kanalıyla Abdullah1 b. Abbas ile Ubeyd b. Ka'b'tan rivayette bulunmuştur. Ya-kub'a gelince, [365] o, İbnu İshak el-Hadramî'dir. (öl. H. 250) Sellâm b. Süleyman et-Tavîl kanalıyla Âsim ve Ebu Amr'dan kıraati almıştır. Kûfe'de Hamza ile Asım'ın kıraati şöhret bulmuştur. H'amza, [366] İkrime b. er-Ra-bî' et-Teymî'nin (öl. H. 188) mevlâsı olup İbnu Habîb ez-Zeyyât'tır. Süleyman b. Mehran el-Ameş, Yahya b. Vessab, Zirr b. Hubeyş'ten kıraati arz yoluyla almıştır. Âsım'a [367] gelince o, İbnu Ebi'n-Necûd el-Esedî'dir. (öl. H. 127) Kıraati, Zirr b. Hubeyş'ten almış ve o da Abdullah b. Mesud'dan almıştır. Burada Arap asıllı kurranın azlığı ve mevâlî kurrâmn çokluğu göze çarpmaktadır. Özellikle İran asıllı olanlar daha çoktur. «Bu yedi kurrâdan sadece İbnu Âmir ve Ebu Amr Arab asıllıdır.» [368]
İbnu Mücahid bu yedi İmamın kıraatlerini toplarken Yakub'un ismini atmış ve onun yerine el-Kisaî'yi (Ali b. Hamza öl. H. 189) eserine almıştır. [369] Oysa biz biliyoruz ki el-Kisaî Kûfe'li ve Yakub ise Basraİıdır. Sanki İbnu Mücahid Basra'nın bir Karîsî ile yetinmiş, ki o da Ebu Amr'dır. Diğer taraftan Kûfelilerden üç kişiyi zikretmiştir: Hamza, Asım ve el-Kisaî.îbnü Mucahidden sonra bu yedi imamın kıraati geniş bir şöhrete ulaşmış ve - daha önce belirttiğimiz gibi - birçok kimse, hadiste zikredilen yedi harfden maksadın bu yedi kıraat olduğunu sanmıştır. Ama gerçek o ki, kabulü gerekli olanları da tesbit edecek olursak, bu tesbit neticesinde kı-raat-r aşr (on kıraat) ve kıraat-ı arbaa Aşer (ondört kıraat) şeklinde okunacak da vardır. On kıraat dediğimiz, sözü geçen yediye ilaveten, yukarıda kendisine dikkat çektiğimiz Yakub'un kıraati, Haleff b. Haşim'in [370] (öl. H. 229) kıraatini ve bir de Ebu Cafer olarak şöhret bulan Yezid b. el-Ka'ka'nın [371] kıraatini zikrederiz. Ondört ise, yukarıda adı geçen on kişinin kıraatlerine meşhur Hasan-i Basrî'nin (öl. H. 110) kıraati, [372] İbnu Muhays'ın olarak bilinen Muhammed b. Abdurrahman'ın [373] (öl. H. 123) kıraati, Yakub b. el-Mübarek ei-Yezîdî'nin [374] (öl. H. 202) kıraat! ve Ebu'l Farac Mu-hammed b, Ahmed eş-Şenbuzî'nin [375] (öl. H. 388) kıraati ilâve edilir.
Kıraatlerin karilerden birinden diğerine bir silsile takip etmesinde mu-haddislerin senetlerinin büyük etkisi vardır. Âlimler, şer'i hükümlerle tefsir usulü kurallarını nasıl ki senedi sahih rivayetlere dayanarak çıkarıyorlarsa kurrâdan birinin kıraatinin kabul edilebilmesi için müşafehe ve sema yoluyla senedinin, Rasulullah (s.a.v,) den Kur'an'ı direkt olarak dinleyen bir sa-habiye ulaşması şarttır. Bu sebeple helal-haram, nuzûl sebepleri yahut âyetlerin açıklanması ile ilgili olarak kendilerinden rivayette bulunulan sa-habilerin isimleri bu senetlerin başında da tekerrür etmektedir. [376] İşte kurranın senedinde mevcud olan bu teselsül, âlimlerin, kıraatleri tevkifi olmakla nitelemelerine zemin hazırlamıştır. [377] Böylece mutlak kıyası reddetmişlerdir. [378] ez-Zemahşerî gibi «kıraetlerin fesahat sebepleriyle belagat ehlinin görüşlerine göre ihtiyari olduğunu» [379] söyleyenlerin görüşlerini kabul etmemişlerdir. Onun için Arap dili kurallarına ve Kur'an'ın resmine uyduğu halde güvenilir muhaddislerin isnadı gibi sahih bir isnatla gelmemiş olan kıraat reddedilir. Ayrıca nice kıraatler vardır ki bazı nahiv ehli yahut onlardan pek çoğu onları reddetmiş ama bu reddetmeleri nazar-ı itibara alınmamıştır (Ye'murkum) (Bâri'kum) kelimelerinin sakin okunması kelimesinin mecrur okunması, in mansub okunması ve iki muzafın arasının ayrıldığı vs, misallerinde olduğu gibi. [380] Onun için nakle yahut Kur'an'ın resmine aykırı olsa bile kendisince Arab bakımından daha doğru bulduğu kıraati tercih eden Ebu Bekir b. Miksem'e [381] karşı bir tavır takınmalarında şaşılacak bir durum yoktur. Onlar bir meclis akdedip onu bundan men etmeye ittifakla karar almışlardır. Ayrıca Ubey b. Ka'b ile İbnu Mesud'un kıraati üzere Kur'an yazan İbnu Şenbuz'un [382]tevbe etmesi için başka bir oturum akdetmiştir. [383]
Her iki meclis de, yedi kıraati ilk olarak derleyen kurranın şeyhi İbnu Mücahid'in emriyle akdolunmuştur. Halbuki İbnu Mucahid kıraati İbnu Şa-zân er-Râzî'den almıştı ve İbnu Miksem ile İbnu Şenbuz da ondan almışlardi. Ama üçünün aynı hocadan ders almış olmaları, İbnu Mucahid'în diğer kurra iie birlikte rivayetlerden daha sabit ve nakii daha sahih olanı, dilde daha yaygın ve Arap diline daha uygun olana tercih etme hususundaki ic-rnaa katılmasına ve aynı hocadan ders aidığı iki arkadaşına karşı sert tavır almasına [384] engel olmamıştır. [385]Bununla birlikte bazı dilci ve rva-hivciler şâz kıraatleri tesbit işine yönelmiştir. İbnu Haieveyh (öl. H. 370) bu kıraatlerle iigili bir eser hazırlamış ve ona «el-Muhtasar fî Şavâzzı'l-Kıraât» [386] ismini vermiştir. İbnu Cinnî [387]«el-Muhteseb fî Tevcih'l-Kıraâtış-Şâzze» isimli eserini telif etmiştir Ebu'l Beka ei-Ukberî [388] ise, daha geniş ve şümullü bir eser hazırlamış ve ona: «İmlâu mâ Menne bihi'r-Rahma-nu min Vucuhi'l - İ'râbı ve'l-Kıraâtİ fî Cemîi'İ -Kur'an» ismini vermiştir. Bununla birlikte bazt âlimler, «Şaz kıraatlerin tevcihi sanat bakımından meşhur kıraatlerin tevcihinden daha kuvvetlidir,» [389] sözünü genel olarak zikretmekte tereddüt etmemiştir. Onlar, şâz kıraatin tevcihini, te'vilin sıhhatine yardımcı, bulmuşlardır. Meselâ, yerine İbnu Mesud'un kıraatinin, hırsızlıkta hangi elin kesileceğinitesbit etmeye dair yardımcı olmuştur. Sa'd b. Ebi Vakkas'ın [390] kıraati, mirasla ilgili bu teşriî meselede kardeşliğin nev'ini tasrih etmiştir. İmam Ebu Hanîfe'den de rivayet edilen Ömer b. Abdtfaziz'tn [391] İsm-i Celâi'inmerfu ve kelimesinin mansub okunması şeklindeki kıraati, âlimlerin haşyetle tahsis edilmelerinden maksadın, onların mertebelerini ve Allah yanındaki değerlerini ortaya çıkarmak olduğunu açıklamıştır. ez-Zerke-şî'nin de belirttiği gibi bunun te'vili: Burada «haşyet» değer verme ve yüceltme anlamındadır, korku anlamında değildir.» [392] ez-Zerkeşî, ilave ederek şöyle der: «Bu ve benzeri harfler (kıraatler), Kur'an'] açıklar mahiyette olmuştur. Tefsir konusunda Tabiînden de buna benzer şeyler rivayet edilir ve hoş karşılanırdı. O halde sahabenin büyüklerinden rivayet olunan ve bizzat kıraatin içinde olan bu harfler (kıraatler) nasıl hoş karşılanmasın ki!
Bu durumdaki kıraatler, hem tefsirden daha çoktur hem de daha güçlüdür. En azından tevilin sıhhati konusunda bunlardan istifade edilir. [393] Onun için âlimler arasında şu söz şöhret bulmuştur: «Kıraat ihtilafları, ahkâm ihtilafını ortaya çıkarır.» [394]Ancak bazı kıraatlerin tevcihi, tekeliüften hali değildir. Bazen ilk bakışta nahoş görünür ve bu nahoşluğu ancak tevil giderir, et vav ve re harfinin fethi ile olan kıraatte olduğu gibi. Burada kelimesi ism~i mef'ul olarak okunmaktadır. Bunun tevili yapılırken, bu keSime, fiil gibi amel eden keli-meşinin mef ulu olduğu söylenir. Yani «şekillenmişi yaratan» demektir. [395]
Bazı vecihferden garip teviller çtkarmak için şâz kıraatlerin tevcihi, İslâm âlimlerinin Kur'an'ı ilgilendiren çeşitli ve geniş çalışmaları arasında meftun oldukları bir nevi ilmî israftır: Kur'an âyetlerinin sayısını, [396] en uzun ve en kısa [397] kelimeyi tesbit etme, harekeli harflerden Kur'an'da en çok bulunanlar hangileridir? [398] İslâm âlimieri ancak çok nadir durumlarda ve pek az faydası olabilen bu ve benzeri meselelerle uğraştıkları gibi, sadece araştırma alanını genişletmek için şâz kıraatler hakkında çatışmalara da meyletmişlerdir. Değilse, onlar da kesinlikle biliyorlar kî, Kur'an olması kesinleşmeyen bir kıraat,kendileri için de başkaları için de onu narnazöa veya diğer zamanlarda okumak eaiz değildir ve hiç kimse onlara inanmaya mecbur tutulamaz. en-Nevevî, «Şerhu'l-Muhezzeb» [399] isimli kiapta şöyle demektedir: «Şaz kıraati ne namazda ve ne de başka zaman okumak caizdir. Çünkü o, Kur'an değildir. Çünkü Kur'an, ancak tevatür ile sabit olur. Şâz kıraat ise, tevatür derecesine ulaşmamıştır. Bunun dışında bir söz söyleyen ya yanılmıştır veya cahildir. Şayet muhalefet eder de şâz kıraatle okursa, gerek namazda okumuş olsun, gerek başka zamanlarda okumuş olsun okuyuşu reddedilir. Bağdad fakihteri, şâz kıraatle okuyanın tevbe etmesi gerektiği hususunda ittifak etmişlerdir. İbnu Adiller, saz kıraatle okunamayacağına dair icmaın bulunduğunu ve şâz kıraatle okuyanın peşinde namaz kılınamayacağını nakleder.» [400] Onun için İmam Malik, Mushaf'a aykırı düşen İbnu Mesud'un ve sahabeden başkasının kıraati iie okuyanın «peşinde namaz kılınamayacağını» söylemiştir.» [401]
Âlimlerin, takvasına, vara' ve derin ilmine rağmen İbnu Mesud'un kıraatine karşı takındıkları tavır, belki de el-Muavvizateyn ve el-Fatiha sûrelerinin Kur'an'dan olduğunu reddetmesi hususunda yaygınlaşan haber sebebiyledir. Her ne kadar pek çok müfessir onun bu tasarrufunu mantıkî bir şekilde açıklıyorsa da. İbnu Kuteybe «Müşkilu'l-Kur'an» da şöyle demektedir: «İbnu Mesud, el-Muavvizeteyn'in Kur'an'dan olmadığını sanıyordu. Çünkü Peygamber (s.a.v.) in Hasen ve Hüseyn'in (kötülükten) korunması için bu iki sûreyi okuduğunu görmüştü ve zannı üzere devam etti. Tabi ki bu sözümüzle, onun isabet ettiğini ve Muhaeir le Ensar'ınyanıldığını söylemek istemiyoruz. İbnu Kutoybe dedi ki: Fatiha sûresini mushafına almaması onun Kur'an'dan olmadığını sanmasından dolayı değildir, -bundan Ai-lah'a sığınırız!- Lâkin o, şüpheye düşülmemesi, unutulmaması ve ona ziya-delik ve eksikliğin ânz olmaması İçin Kur'an'ın yazıldığı görüşündeydi. Fatiha sûresinin kısalığı ve herkesin onu ezberlemek mecburiyetinde olması sebebiyle bu sûreden emin idi. İşte bu sebebten onu rnushafına almamıştı. [402]Ubey b. Ka'b'ın kıraati da şâz olma hususunda İbnu Mesud'un kıraati gibidir. Çünkü iki sûre imiş gibi istiîtah duası ile kunût duasını mushafının sonuna eklemiştir. [403] «Oysa onun indirilmiş Kur'an olduğuna dair delil yoktur. Aksine o, bir nevi duadır. Şayet Kur'an olsaydı, Kur'an'ın nakledildiği gibi nakledilir ve sıhhatına dair kesin bilgi hasıl olurdu. [404]
Âlimler makbul kıraatleri şazlarından ayırmak için üç şartlı bir. ölçü tesbit etmişlerdir. Bunlardan biri, kıraatin, takdîren olsa bile Osmanî mus-haflardan birinin resmine uymasıdır. İkincisi, bir vecihten bile olsa Arap diline uygun düşmesidir. Üçüncüsü ise, meşhur yedi ve on kurranın kıraatinden başka olsa bile senedinin sıhhatidir. [405] İbnu'l Cezerî «MunciduS-Mukrıîn» isimli kitabında, isnadın sıhhati şartının bu ölçüde, tevatür ifadesiyle değiştirilmesi gerektiğini belirtir. Çünkü Kur'an ancak mütevatir isnatla sabit olur. On üzere ilave edilen dört kıraat, sened bakımından sahih olmakla birlikte âhâd haberlere dayanmaktadır. Mütevatir değildir. Bu sebeple onunla ibadet edilen ve namazda okunan Kur'an değildir. Ümmet tarafından kabul gören ve bize ulaşıncaya kadar bir nesilden diğerine aktarılarak tevatür derecesinde bulunan kıraatlar, on kıraattir. Bu gün İçin bu on kıraatin dışında mütevatir kıraat yoktur.
es-Suyûtî, [406] İbnu'l Cezerî'den, Sünnet yönünden; kıraat çeşitlerinin altı olduğunu nakleder-
Birincisi:Mütevatir kıraattir ki, yalan üzere ititfak etmeleri mümkün olmayan bir topluluk tarafından başkasına aktarılarak rivayet edilendir. Bunun misali, yedi kıraat imamından nakli üzere senetlerin ittifak ettiğidir. [407] Kıraatlerde galip durum budur.
İkincinsi: Meşhur kıraattir ki, ister yedi imamdan olsun, ister on imamdan olsun ve ister bunların dışında kalan makbul imamların birinden olsun âdil bir raviden, benzeri diğerine aktarılarak sahih senetle gelen, Os-manî mushaflardan birine uyan ve kurrâ nezdinde şöhret bulup yaniış ve şaz olarak görülmeyen, ancak tevatür derecesine ulaşmayandır. Bunun misali, yedi imamdan nakli hususunda senetlerin ihtilaf ettiği, bazı raviler onu rivayet ettiği halde bazılarının rivayet etmediğidir. Bu iki nevi kıraatle ilgiii teliflerin en meşhurları ed-Dânî'nin et-Teysîr'i, [408] eş-Şatîbiyye [409] ve Ttbetu'n-Neşr fi'l-Ktraâti't-Aşr'dır. [410]
Sözkonusu bu iki kıraatle Kur'an okunur. Onlara itikat etmek vacib olup onlardan birşeyi inkâr etmek caiz değildir.
Üçüncüsü: Senedi sahih olduğu halde mushafın resmine veya Arap diline ya da yukarıda zikredilenin şöhretine ulaşmayandır. Bu nevi kt-raatle Kur'an okunamayacağı gibi ona inanmak da vacip değildir. e!-Haki-"min Âsim el-Cühderî kanalıyla ve onun Ebu Bükre, onun da Peygamber (s.a.v.) okuduğunu rivayet ettiği kıraat gibi. [411] Yine [412] «fe» harfi-nin fethiyle olan kıraatte olduğu gibi.
Dördüncüsü: Şâz kıraattir ki, senedi sahih olmayandır. İbnu's-Sumeyfİ'in noktasrz «ha» harfi ile kelimesinde «lam» harfinin fethi ile [413] olan kıraatte olduğu gibi.
Beşincisi: Mevzu kıraattir ki, aslı olmaksızın birine nisbet. edilene denir. Bunun misâli, Muhammed b. Cafer el-Huzaî'nin [414] derleyip Ebu Hanife'ye nisbet ettiği kıraattir, !sm-i Celâl'in refi ve kelimesinin nasbi Üe olan kıraatinde olduğu gibi.
Altıncısı: Hadis nevilerinden müdrece benzeyenidir ki bu açıklama kabilinden kıraate yapılan ilavedir. Sa’d b. Ebi Vakkas’ın “” lafızlarını ilavesiyle “” ve “” lafızlarının ilavesiyle “” kıraatlerinde olduğu gibi.
Şunu öa belirtelim ki, Kur'an okuyucusu on kıraatin tamamını ve on-dört kıraati ezberiese bile kurrâ'dan sayılmaz. Kurrâ'dan sayılabiîmesi için kıraate tam hakim olması ve onu sema ve müşafehe ile almış olması şarttır.
Bu özetle kıraatin hakikati hakkında bir düşünce vermek istedik, Çalışmamızın konusu olan, Kur'anîliği tevatür ile sabit olan Kur'anî nassı anlama temel gâyemi2e ulaşmak için kurrâ hakkında genel bir bilgi verdik. Kur'an yedi harf üzerine indiğine göre, bunların hepsini tevatür derecesine ulaşmış kıraatlerde araştıracağız. Bu hususta sahih dayanağımız, nakildir. Arap dili kuralları değil. .
Çünkü biz, bu kuralları Kur'ana hakem değil, Kur'ant bu kurallara hakem kabul ediyoruz, Astında Nohivciler, kaidelerine temel kaynak olarak önce Kur'an ve hadisi, ikinci plânda da Arap sözünü kabul etmişlerdir. [415]
[359] el-ltkan, 1/138. Ayrıca bk. ez-Zurkânî ala Muvatta' Malik, 1/134.
[360] Mekkî'nin, bu kıraatin şöhret bulup diğerlerinin şöhret bulmamasının sebepleri konusundaki yorumu için bk. el-Burhan, 1/329.
[361] ei-ltkan, 1/138.
[362] Haltercemesi için bk. Tabakatu'l-Kurrâ, 1/443.
[363] Haltercemesi için bk. Tabakatu'l-Kurrâ, 1/423-425.
[364] Haltercemesi için bk. Tabakatu'l-Kurrâ, 1/288-292.
[365] Haltercemesi için bk. Tabakatu'l-Kurrâ, 2/386-389.
[366] Haltercemesi için bk. Tabakatu'l-Kurrâ, 1/261-263.
[367] Haltercemesi için bk. Tabakatu'l-Kurrâ. 1/346-349.
[368] el-Burhan, 1/329. Ayrıca Kars. Blachere, İntro, Cor.. s. 117.
[369] e!-Burhan, 1/329. el-Kısaî'nin haitercemesi için bk. Tabakatu'l-Kurrâ, 1/535-540. Bu yedi kıraatin senedi için de bk. ed-Dânî, et-Teysîr fi'l-Kıraâtİ's-Seb', s. 8 vd.
[370] Haltercemesi için bk. Tabakatu'l-Kurrâ, 1/272.
[371] Haltercemesi için bk. Tabakatu'l-Kurrâ, 2/382.
[372] Hasan b. Ebi'l-Hasen Yesâr el-Basrî olup Ensâr'ın Mevlâsıdır. Tabiînin büyüklerinden ve zûhdle şöhret bulan âlimlerindandîr.
[373] İbnu Muhaysın, Mücahid ve Derbos'tan ders almıştır ve Ebu Amr'ın hocasıdır.
[374] Nahivci olup Bağdad'lıdır. Ebu Amr ve Hamza'dan ders almış ve ed-Dûrî ile es-Sûsî-ye hocalık yapmıştır.
[375] Üstadı İbnu Şenbuz'a nisbetle eş-Şenbûzî olarak bilinir. Muhammed b. Ahmed b. İbrahim b. yûsuf b. Abbas el-Bağdadîdır. (Bk. en-Neşr, 1/122).
[376] Ebu Amr ed-Dânî'nin et-Teysîr s. 8 ve devamında riyayetlerin subûtu ve müşafehe ile sema hususunda alimlerin ne kadar titiz davrandıklarını gösteren yedi kıraatin senedierine dair mükemmel bir tedkiki vardır. Dileyen oraya müracaat edebilir.
[377] el-Burhan, 1/321.
[378] el-ltkan, 1/132.
[379] el-Burhan, 1/321.
[380] el-ltkan, İ/130. Misaller için bk. İthafu Fudalai'l-Beşer, s. 185. ve 217.
[381] İbnu Miksem olurak şöhret bulan Muhammed b. el-Hasan b. Yakub'dur. H. 354 yılında vefat etmiştir.
[382] el-ltkan, 1/132. Ayrıca bk. Tabakatu'l-Kurrâ, 2/54.
[383] Muhammed b. Ahmed b. Eyyub b. Şenbûz: Bağdad'm kurrâ ve nahivcilerindendir. H. 328 yılında vefat etmiştir. (Haltercemesi İçin bk. Tabakatu'l-Kurrâ, 2/52.)
[384] Müsteşrik Blachere, buna işaret etmiş fakat bunun için mantıkî bir sebep bulamamıştır. Bk. Blachere. İntro., Cor, p. 128, nete, 169.
Hiç şüphesiz bunun sebebi, yukarıda zikrettiğimiz üzere bu gibi konularda sahih rivayete itimat etmektir.
[385] el-ltkan, 1/130.
[386] Müsteşrik Bergstrasser sözkonusu kitabı Kahirede 1934 yılında neşretmiştir,
[387] Ebu'l-Feth Usman b. Cinnî: Dil âlimlerinden afup «el-Hasais» ve «Sırru's-Smaati ve't-Tasrif» isimli kitabtarın müellifidir. «Tevcshu'l-Kiraati'ş-Şâzze» isimli kitabının yazma bîr nüshası, Kahire'de Dârul'-Kütüb'te mevcuttur.
[388] Ebu'l-Bekö el-Ubkerî olarak şöhret bulan Abdullah b. Huseyndır. H. 616 yılında vefat etmiştir. (Haltercemesi İçin bk. Buğyetu'l-Vuât, s. 281. Sözkonusu kitabı H. 1321 yı-ltn-da Kahire'de basılmıştır.
[389] el-Burhan, 1/341.
[390] en-Nisâ Sûresi: 12. Haîs'ın kıraatinde kelimeleri yoktur.
[391] Fatır sûresi: 28. (Bk. el-Kurtubî, 14/344}.
[392] el-Burhan, 1/341.-
[393] ei-Burhan, 1/377.
[394] eMtkan, 1/141.
[395] e!-Burhan, 1/341. Bu tevildeki zorianma açıktır.
[396] Kur'an ayetlerinin sayısı hakkında ez-Zerkeşî'nin Ali, Ata', Hamîct ve Raşid'den yaptığı rivayetler konusunda bk. ei-Burhan, 1/251.
[397] el-Burlıan, 1/252. Ayni sayfada ez-Zerkeşt Kur'an'da en uzun ve en kısa kelimeyi nakletmektedir.
[398] El-Burhan, 1/254. ez-Zerkeşî o kadar aşırı gider ki, buna şahid olarak Yusuf Süresindeki âyetini zikreder ve ile kelimelerindeki harfini harekeli olarak kabul eden kıraati söz konusu eder. İşte bu aşırılıktır ki, bu tür çalışmaları ilmî israf olarak nitelememize sebep olmuştur.
[399] «el-Muhezzebs isimii kitap Şafiî ftkhryta İlgili olup H. 476 yılında vefat eden İbrahim b. Muhamrned eş-Şîraz'm. telifidir.
[400] e!-Burhan. 1/333,
[401] el-Burhan, 1/222. Lâkin Müsteşrikler İmam Malik'in bu fetvasını olduğundan çok büyüterek onunla, bu konuda gevşek davranan Hanefîlerin fetvaları arasında karşılaştırmalarda bulunurlar Bk. Geschichte des Qorans, 3/108-109). (cf. Blachere, Intro., s. 114, note, 152).Mesele, Kur'an'ın ancak tevatür yoluyla sabit olduğu hususunda başla İmam Malik olmak üzere âlimierin titiz davranmalarından öte birşey değildir.
[402] eMtkan, 1/137-138.
[403] el-Burhan, 1/251.
[404] El-Burhan, 2/128. el-Bakıllâniye göre «Abdullah'a, Ubey b. Ka'b'e, Zeyd, Osman, Ali veya Rasulîah'ın akrabalarından birine, Kur'an'ın âyetlerinden birini veya bir harfini yahut onu değiştirdiğini ya da, âhâd habere.dayanarak cemaat mushafının resminin hilafına bir kıraatle okuduğunu ona nisbet etmek caiz değildir. Bu, ne duyulmuştur ve ne de caizdir. Çağımızda yaşayan alelade bir mümine bile bunun nisbet edilmesi caiz olmazken sahabeden birine nasıl nisbet edilebilir. Bk. el-Burhan, 2/127.
[405] Bk. el-ltkan, 1/129.
[406] Özet olarak ve az Dir tasarrufla el-ltkandan naklen, 1/132-133.
[407] Cumhur, yedi kıraatin mütevatir olduğu görüşündedir. (Bk. el-Burhan, 1/318.)
[408] «et-Teysir fi'i-Kıraöti's-Sab'» kitabını müsteşrik Pretzel. tahkik ederek İstanbul'da 1930 yıiından yayınlamıştır. 8u kitap Bibüotheca İslamica'nın ikinci elidinde yer almıştır. Kitap, çeşitli bölgelerdeki yedi kurra'nın mezheplerini ihtiva eder. Ebu Amr ed-Dânî, kurrâdan her birinin iki rivayetini zikreder. Bk. Geschicte des Ûorans, 3/214, Sqq (cf. Blachere, Intro., Cor., P. 130, note, 172).
[409] eş-Şatibiyye, H. 590 yılında vefat eden İmam Ebu Muhammed el-Kasım eş-Şatibi'ye nisbet edilen manzumedir. eş-Şatibî, bu kitapta et-Teysir'i 1173 beyitte manzum halinde düzenlemiş ve ona: «Hırzu'l-Emânî ve Vechu't-Tehanî fi'l-Kiraâtı's-Sab'i'l-Me-sânî» ismini vermiştir. Bk. Keşfu'z-Zunûn, 1/646. Ayrıca bk. Krenkow, Encylopedie de i'lslâm, 4/349 (art. Schâtibî).
[410] Bu eser meşhur İbnu't-Cezerî'nindir. «et-Tîbe», Yedi metni içine alan kıraatlerle birlikte H. 1308 yılında Şeref Matbaasında basılan manzum eser olup en-Neşr kitabından farklıdır.
[411] er-Rahmân sûresi: 76 Hafs kıraati şöyledir
[412] et-Tevbe sûresi: 128. Hafs kıraati şöyledir fe harfinin zammı ile.
[413] Yûnus sûresi: 92. Hafs kıraati şöyledir:
[414] Ebu'i-Fadl Muhammed b. Ca'fer el-Huzaî'. «el-Muntehâ» isimii- kitabın müelliiidir. Kendisinden önce derlenmemiş olanları bu kitapta derlemiştir. H. 408 yılında vefat etmiştir. (Bk. en-Neşr, 1/34). fb-nu'l-Cezerî'nîn onu imam olarak nitelemesi dikkate değer.
[415] Dr. Subhi es-Salih, Kur’an İlimleri, Hibaş Yayınları: 195-203.