Eslemnur
Sun 5 June 2011, 09:17 pm GMT +0200
Kınanın Fazileti İle Hadis
295. Bu uydurmalardan birisi de; kına, kınanın fazileti ve kınayı öven hadislerdir.
Bu konuda bir cüz var. Fakat bu hadislerden hiçbirisi sahih değildir. Bu konuda rivayet edilen hadislerin en iyisi, Tirmizî'nin rivayet ettiği şu hadistir:
"(Şu) dört şey, peygamberlerin sünnetlerindendir:
1. Misvak (kullanmak),
2. Güzel koku (sürünmek),
3. Kına,
4. Nikah. [313]
Hocamız Ebu'l-Haccâc el-Mizzî'nin (bu hadisle ilgili olarak) şöyle dediğini işittim:
"(Hadisin metninde; "sünnet olmak" değil de, kına" geçmiş olması,) ravilerden birinin hatasıdır. Çünkü bu (kelime), ancak kına" değil, sonu) nûn (O) (harfiyle biten) sünnet olmak" şeklinde olacaktır."
Yine bu hadisi, Mehâmilî, hocası Tirmizî'den rivayet edip der ki:
"Açıkçası; bu sünnet olmak" kelimesi, satırın sonuna gelip bundan dolayı da nûn (O) harfi düşmüştür. Dolayısıyla ravilerden bazısı, bu kelimeyi; "kına" ve bazısı da haya" diye rivayet etmiştir. Aslında bu kelime, sünnet olmak" şeklindedir.[314]
296. (Konu ile ilgili olarak şu) hadis de sahihtir:
"Kına ve çivit otuyla boya yapmak. [315]
[313] Tirmizî, Nikâh 1 (1080)'da, bu hadisi, Ebu Eyyûb el-Ensârî (r.a)'tan merfu' olarak rivayet etmiştir. Daha sonra Tirmizî, bu hadisin, "hasen- garib" olduğunu kaydetmiştir. Nikah" kelimesi; orijinal nüsha ile Aliyyu'l-Kârî'nin "el-Mevzûâtu'l-Kübrâ"sındaki konuyla ilgili yerden düşmüştür. Tirmizî'deki hadisin lafzı şu şekildedir: (Şu) dört şey, peygamberlerin sünnetlerindendir: 1. Haya', 2. Güzel koku sürünmek, 3. Misvak kullanmak, 4. Nikah."
[314] Münâvî, Feyzu'l-Kadîr, 1/465'de der ki: "Beyzâvî dedi ki: '1 "kına" kelimesi nûn (0) harfiyle, 2. "haya" ve 3. "sünnet olmak" ise tesniyeyle rivayet edilmiştir.
Birincisi: "kullanma" ve "boyama" kelimesinin muzafın (-tamlananm)ın takdiri gibi. Çünkü "kına"nın bizzat kendisi, sünnet değildir. Fakat bu, ikisi "güzel koku sürünmek"ten daha uygundur. İkincisi: "haya", gerektirdiği ve zorunlu kıldığı şeyi açıklamaktadır. Çirkin şeyler ile rezil şeyleri örtmek ve onlardan sakınmak gibi. Çünkü hayâ'nın bizzat kendisi, yaratılıştan gelen bir durumdur. Dolayısıyla da çalışmakla elde edilmez. Bunun sonucu olarak haya, söz konusu sünnetlerden sayılmıştır.
Üçüncüsü ("sünnet olmak") ise, zaten açık bir durumdur "haya" kelimesi, (harfin)in noktasız ve altta olması şeklinde; "sünnet olmak" kelimesi ise (ha" harfin)in noktalı olup şeklinde) tesniyeli bir vaziyette üstte olması şeklinde "kına" kelimesi ise, ( r "ha" harfin)in noktasız ve şeddeli nûn (ü) harfiyle "boyanılan nesne" anlamında gelmiştir.
Bu rivayet, sahih değildir. Bu rivayette, yanlış harekeleme ile ilgili bir durum söz konusu. Çünkü bu hadis, eli ve ayağı, kişiye haram kılmaktadır. Saçın boyanması durumu, Peygamberimizden önce yoktu. Dolayısıyla da "peygamberler" ile ilgili bu hadisin senedi, sahih değildir. Hafız Irâkî'de, ( r "ha" harfinin "haya" şeklinde) altta ve ("kına" şeklinde) nûn (O) harfiyle olması ile ilgili meseleyi anlattıktan sonra der ki: "Her ikisi de yanlıştır. Doğru olan, "sünnet olmak"tır. (Buradaki) nûn (O) harfi, haşiye/açıklama sırasında var. Fakat bu nûn (O) harfi (bu açıklama sırasında) düşmüştür. "Sünnet olmak" kelimesi hususunda ihtilaf edilmiştir. "Sünnet olmak" kelimesi, diğer iki kelimeden daha evlâdır. Çünkü "hayâ"nın yaratılıştan gelen bir özelliktir. "Kına" ise sünnetlerden değildir. Peygamber (s.a.v), "sünnet olmak" lafzının aksine kına" kelimesini, "fıtratın özelliklerini" anlatan hadis içerisinde zikretmemiştir. Üstelik İbrahim (a.s), sünnet olmakla emrolunmuştur. Sünnet olma, İbrahim (a.s)'dan sonra da İsa (a.s)'a kadar olan peygamberler ve onlara tabi olan kimseler arasında devam etmiştir. Zira İsa (a.s)'da sünnet olmuştur.' Beyzâvî'nin sözü burada bitmektedir.
İbn Kayyim'in buna benzer bir görüşü daha önce geçmişti. Yine İbn Kayyım, Zâdu'1-Meâd, 3/309'da, Mizzî'nin; "bunun doğrusunun, "sünnet olmak" olduğu, fakat nûn (ü) harfinin düştüğü" ile ilgili karışıklığı belirtip devamla da der ki: "Yine bu görüşü; Mehâmilî'de, hocası Tirmizi’den rivayet etmiştir." Münâvî'nin sözü burada bitmektedir.
[315] Müellif İbn Kayyım, Zâdu'1-Meâd, 3/387'de "Gıdalar ile İlaçlar Bölümü"nde "çivit otuyla" boya yapma ile ilgili hadis hususundaki karışıklığı çözme mahiyetinde şöyle der:
"Buhârî, Libâs 66'da Osman b. Abdullah b. Mevheb'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
Ümmü Seleme'nin yanına girmiştik. Bize, Resulullah (s.a.v)'in saçlarından bîr saç çıkardı. Bir de baktık kî, o saç, kına ve çivit otuyla boyanmıştı." Dört Sünen'de konuyla ilgili olarak Resulullah (s.a.v)'in şöyle buyurduğu geçmektedir: Kendisiyle (saç ve sakaldaki) beyazlığı değişt'rdiğiniz en güzel şey; kına ve çivit otudur." (Tirmizî, Ubâs 20 (1753); Nesâî, Zînet 16; Ebu Dâvud, Teraccül 18 (4205); İbn Mâce, Ubâs 32 (3612); Ahmed b. Hanbel, 5/147, 150 ç.) Buhârî ile Müslim'in "Sahih"lerinde konuyla ilgili olarak Enes (r.a)'tan şöyle bir hadis gelmiştir:
"Ebu Bekr, kına ve çivit otuyla (saç ve sakalını) boyamıştır." (Buhârî, Menâkıbu'l-Ensâr 45; Müslim, Fezâıl 103 (2341) ç.) Hafiz İbn Hacer'de, Fethu'1-Bârî, 10/300'de konuyla ilgili olarak şöyle der: "Çivit, Yemen'de yetişen bir bitkidir. Ondan, kırmızıya çalar siyah renkte bir boya çıkar. Kınanın boyası ise, kırmızıdır. Dolayısıyla bu ikisinin birlikte kullanılmasıyla, siyah ve kırmızı arası (=kahverengi) bir renk ortaya çıkar."