meryem
Mon 25 October 2010, 11:43 pm GMT +0200
D-Kelamcıların Tefsirlerinden Örnekler
EBÛ MUHAMMED:Kur'an'ı en acaib bir şekilde tefsir ettiler.Maksadları da mezheblerini destekle-mek.te'vüleri kendi fırkalarına hamlettnektir.
Onlardan bir fırka,"Onun kürsüsü,gökleri ve yeri kaplamıştır. (2.el-Bakara:255)âyeti hakkında yani "ilmi" kaplamıştır.demiş ve iddialanm isbat için duyulmamış bir delil getirmiştir ki o da şairin şu sözüdür:
"Velâ Yukersiu ılmallâhi mahlûku"
Sanki bu şiirin manası onlara göre "İnsan.Al-lah'ın ilmini bilemez"demektir.
el-Kursiyyu,hemzesizdir.Yukersiu fiili ise hem-zelidir.
Onlar Allah'ın kürsüsü veya şeriri olduğunu söylemekten ürkerek, Arş'in şerir veya kürsüden başka birşey olduğunu söylemişlerdir.Halbuki araplar arş denilince ancak şeriri (taht'ı),yüksek çatıları ve kuyuların yerden yükselen kısımlarını anlarlar.Nitekim Allah:MEbeveynini arş üzerine çıkardı." (12,Yûsuf: 100)buyurmaktadır ki.taht üzerine çıkardı demektir.
Umeyye b. ebi's-Salt da (serir taht ile ilgili olarak) şöyle demektedir:
Allahı ululayınız,O ululanmağa lâyıktır.
Rabbimiz gökte yüce oldu,
İnsanları aşan en büyük binada.
Ve göğün üzerine bir şerir (taht) kurdu.
(Bu taht öyle Juzundur ki göz ona yetişemez.
O tahtın altında sen,melekleri boyun eğmiş olarak görürsün.
Onlardan diğer bir fırka"Kadın gerçekten ona niyetlenmiş ve o da kadına niyetlenmişti." (12,Yûsuf:24) âyetinde, kadının fuhşa niyet ettiğini,
onun E Yusuf un) da kadından kaçmağa veya ona vur-rnağa niyet ettiğini söylemiştir.Nitekim Allah "Eğer Yûsuf,Rabbinin burhanını (ilâhî ihtanjgönnemiş olsaydı,olacak olan olurdu." (12.Yûsuf:24)buyur-rrmştur.Demek ki Yûsuf kaçmak veya kadına vurmak istemiş ve ,Rabbinin burhanını gördüğü vakit kadının yanında kalmıştı."demişlerdir.
Senin, iki niyetin farklı olduğunu ve sen birine ihanet etmeği kasdederken, o kimsenin sana ikrama niyet edebileceğini kasdederek "fulana niyetlendim.o da niyetlendi" demen caiz değildir.Bu söz ancak iki niyyet aynı olduğu zaman caiz olur.
Diğer bir firka "Âdem, Rabbine âsi oldu da (yolunu) şaşırdı." (20,Tâ,hâ:121) âyetinde Âdem'in ağacın meyvesinden yediği için hastalığa mübtelâ olduğunu söylemiştir.Bu kimseler,sütteri kesilen deve yavrusu,midesi bozulacak kadar süt içtiği zaman Arab'ın "ğaviye'l-fasüu,yağvâ,gâvan"de-mesindeki manayı kasdettiler.Halbuki âyetteki (şaştı manasına gelen) ğavâ,"ğavâ-yağvi,ğayyen"fiilidir.On-lann dediği ise.midesi bozulmak manasına gelen "ğa-viye-yağvâ-ğavan"fiilidir. Bir başka fırka da
Yemin olsun ki cin ve insanlardan birçoğunu Cehennem için yarattık) ( 57.el-A'raf: 179) yani onları
cehenneme atük,âyetindeki zatına )
insanların (onu savurdu)sözündeki fiille aym olduğunu kabul etmişlerdir. fiilinin, fiilinden olması mümkün
"Zu'n-Nûn'u hatırla.Hanİ öfkelenerek gitmişti de.kendisine hiçbir zaman güç yetiremiyeceği-mizi sanmıştı." (21.el-Enbiya:87) âyeti hakkında da Zu'n-Nûn'un -Allah'ın Peygamberlere verdiği ismet sıfatı dolayısıyla"Rabbine kızmış olduğumTsöyle-mekten ürkerek onun, kavmine öfkelenerek çıkıp gittiğini söylemişlerdir.
Böyle demekle onlar.kavmi iman ettiği zaman Zu'n-Nûn'un öfkelenerek çıktığını söylemiş olmakta ve (âyete) verilmesini çirkin buldukları manaya benzer bir mana vermiş olmaktadırlar .Çünkü kavmi iman ettiği zaman,Allah1 in bir Peygamberinin onlara öfkelenmesi nasıl caiz olabilir?Halbuki o.zaten kavminin iman etmesi
(lVadîn:Genîş bir astar veya iç elbiscsi.Deri sırımlarından veya kıldan dokunur.Sadece deriden de yapılır.
lunmuştur.Eğer bir Peygamber yüzbin veya daha fazla sayıda insanın iman etmesine öfkelenecek olur sa,bu takdirde onunla bir Allah düşmanı arasında ne fark kalır?Binaenaleyh o,ne kavmine ne de Rabbine öfkelenerek çıkıp gitmemİştir.Bu husus benim te'li-fim olan "Muşkilu1l-Kur'an"adlı kitabımda açıklan mıştır.[325]
Maksadım bu kitapta.bu gibi hataları anlatmak değildir.Benim gayem, (Kelamcıların ve re'y ehlinin) Allah'ın kitabını keyiflerine göre manalandırmak ve kendi fırkalarını destekleyecek şekilde tevilde bulunmak sur etiyle, Allah'a karşı gösterdikleri cüretkârlıklarını ve cahilliklerini ortaya koymaktır.
Kezâ"AlIah İbrahim'i (AS) halîl (=dost) edinmiştir." (4.en-Nisâ:425) âyetinde dost manasına gelen "HaliT'i "rahmetine muhtaç" manasına aldılar.Al-lah'a.insanlardan birini halîl(=dost) kılmış olmaktan korkarak halU'in,fakirlik manasına gelen "el-halle-tu'"dan geldiğini söylediler ve sözlerine delil olarak da Zuheyr'in[326] şu beytini ileri sürdüler:....
"Eğer ona isteme günü bir halil(=fakir) gelirse. Der ki:Malım ne ğâibdir ne de memnû(yasak)"
Şimdi, (mesele onların dediği gibi olursa,bu tak-dirdejîbrahîm (A.S)için bu âyette ne gibi bir fazilet mevzubahs olabilir?
Onlar bütün insanların Allah'a muhtaç olduğunu bilmiyorlar mı?İbrâhim'e "halîlullah" denmesi,, "Musa kelîmullah'tır" veya "îsâ rûhullahtır" demekten farksız değiîmidir?
"Bir de Yahudiler'-Allah'ın eli bağlıdır (cö-merd değildir)dediler."(5.el-Mâide:64) âyetindeki "er.arapların "...bende fulanın eli (yani nimeti ve iyiliği )vardır. "dediği gibi,burada da nimet manası-nadır,dediler.Bu âyetteki "el" in nimet manasına olması mümkün değildir, çünkü Allah (âyetin devamında), onların dediklerinin aksine.cevab olarak "onların (Yahudilerin) elleri bağlıdır, buyurmuş ve sonra da "Doğrusu Allah'ın elleri açıktır."demişür.(Bu son iki âyette) Allah'ın "..onların nimetleri bağlıdır.Doğ-rusu Allah'ın iki nimeti de açıktır."gibi bir mana kas-detmiş olması caiz değildir.Çünkü nimetler bağlanmaz (cimrileşmez). Zira bilinen bir husustur ki iyilikten kinaye olarak "el" kullanılır, fakat "iki el" kullanıl-maz.Ancak birbirinden farklı iki iyilik kasdolunursa o takdirde "benim onda iki el'im (=iyiliğim) vardir"deni-lebilir.
Allah'ın nimetleri ise sayılamayacak kadar çoktur. [327]
[325] Te'vîlu MuşkiüIl-Kurıan:4O2.
[326] Zuheyr b.ebî Sulmâ.Herem b.Sinan el-Merrî'yi öven kasidesinin (metinde geçen kaside)matlaı şöyledir:"Oyle bir diyarda dur ki eskilik onu silmemiş olsun.bilakis onu esintiler ve sürekli yağmular değiştirmiş olsun"
[327] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 146-150.
EBÛ MUHAMMED:Kur'an'ı en acaib bir şekilde tefsir ettiler.Maksadları da mezheblerini destekle-mek.te'vüleri kendi fırkalarına hamlettnektir.
Onlardan bir fırka,"Onun kürsüsü,gökleri ve yeri kaplamıştır. (2.el-Bakara:255)âyeti hakkında yani "ilmi" kaplamıştır.demiş ve iddialanm isbat için duyulmamış bir delil getirmiştir ki o da şairin şu sözüdür:
"Velâ Yukersiu ılmallâhi mahlûku"
Sanki bu şiirin manası onlara göre "İnsan.Al-lah'ın ilmini bilemez"demektir.
el-Kursiyyu,hemzesizdir.Yukersiu fiili ise hem-zelidir.
Onlar Allah'ın kürsüsü veya şeriri olduğunu söylemekten ürkerek, Arş'in şerir veya kürsüden başka birşey olduğunu söylemişlerdir.Halbuki araplar arş denilince ancak şeriri (taht'ı),yüksek çatıları ve kuyuların yerden yükselen kısımlarını anlarlar.Nitekim Allah:MEbeveynini arş üzerine çıkardı." (12,Yûsuf: 100)buyurmaktadır ki.taht üzerine çıkardı demektir.
Umeyye b. ebi's-Salt da (serir taht ile ilgili olarak) şöyle demektedir:
Allahı ululayınız,O ululanmağa lâyıktır.
Rabbimiz gökte yüce oldu,
İnsanları aşan en büyük binada.
Ve göğün üzerine bir şerir (taht) kurdu.
(Bu taht öyle Juzundur ki göz ona yetişemez.
O tahtın altında sen,melekleri boyun eğmiş olarak görürsün.
Onlardan diğer bir fırka"Kadın gerçekten ona niyetlenmiş ve o da kadına niyetlenmişti." (12,Yûsuf:24) âyetinde, kadının fuhşa niyet ettiğini,
onun E Yusuf un) da kadından kaçmağa veya ona vur-rnağa niyet ettiğini söylemiştir.Nitekim Allah "Eğer Yûsuf,Rabbinin burhanını (ilâhî ihtanjgönnemiş olsaydı,olacak olan olurdu." (12.Yûsuf:24)buyur-rrmştur.Demek ki Yûsuf kaçmak veya kadına vurmak istemiş ve ,Rabbinin burhanını gördüğü vakit kadının yanında kalmıştı."demişlerdir.
Senin, iki niyetin farklı olduğunu ve sen birine ihanet etmeği kasdederken, o kimsenin sana ikrama niyet edebileceğini kasdederek "fulana niyetlendim.o da niyetlendi" demen caiz değildir.Bu söz ancak iki niyyet aynı olduğu zaman caiz olur.
Diğer bir firka "Âdem, Rabbine âsi oldu da (yolunu) şaşırdı." (20,Tâ,hâ:121) âyetinde Âdem'in ağacın meyvesinden yediği için hastalığa mübtelâ olduğunu söylemiştir.Bu kimseler,sütteri kesilen deve yavrusu,midesi bozulacak kadar süt içtiği zaman Arab'ın "ğaviye'l-fasüu,yağvâ,gâvan"de-mesindeki manayı kasdettiler.Halbuki âyetteki (şaştı manasına gelen) ğavâ,"ğavâ-yağvi,ğayyen"fiilidir.On-lann dediği ise.midesi bozulmak manasına gelen "ğa-viye-yağvâ-ğavan"fiilidir. Bir başka fırka da
Yemin olsun ki cin ve insanlardan birçoğunu Cehennem için yarattık) ( 57.el-A'raf: 179) yani onları
cehenneme atük,âyetindeki zatına )
insanların (onu savurdu)sözündeki fiille aym olduğunu kabul etmişlerdir. fiilinin, fiilinden olması mümkün
"Zu'n-Nûn'u hatırla.Hanİ öfkelenerek gitmişti de.kendisine hiçbir zaman güç yetiremiyeceği-mizi sanmıştı." (21.el-Enbiya:87) âyeti hakkında da Zu'n-Nûn'un -Allah'ın Peygamberlere verdiği ismet sıfatı dolayısıyla"Rabbine kızmış olduğumTsöyle-mekten ürkerek onun, kavmine öfkelenerek çıkıp gittiğini söylemişlerdir.
Böyle demekle onlar.kavmi iman ettiği zaman Zu'n-Nûn'un öfkelenerek çıktığını söylemiş olmakta ve (âyete) verilmesini çirkin buldukları manaya benzer bir mana vermiş olmaktadırlar .Çünkü kavmi iman ettiği zaman,Allah1 in bir Peygamberinin onlara öfkelenmesi nasıl caiz olabilir?Halbuki o.zaten kavminin iman etmesi
(lVadîn:Genîş bir astar veya iç elbiscsi.Deri sırımlarından veya kıldan dokunur.Sadece deriden de yapılır.
lunmuştur.Eğer bir Peygamber yüzbin veya daha fazla sayıda insanın iman etmesine öfkelenecek olur sa,bu takdirde onunla bir Allah düşmanı arasında ne fark kalır?Binaenaleyh o,ne kavmine ne de Rabbine öfkelenerek çıkıp gitmemİştir.Bu husus benim te'li-fim olan "Muşkilu1l-Kur'an"adlı kitabımda açıklan mıştır.[325]
Maksadım bu kitapta.bu gibi hataları anlatmak değildir.Benim gayem, (Kelamcıların ve re'y ehlinin) Allah'ın kitabını keyiflerine göre manalandırmak ve kendi fırkalarını destekleyecek şekilde tevilde bulunmak sur etiyle, Allah'a karşı gösterdikleri cüretkârlıklarını ve cahilliklerini ortaya koymaktır.
Kezâ"AlIah İbrahim'i (AS) halîl (=dost) edinmiştir." (4.en-Nisâ:425) âyetinde dost manasına gelen "HaliT'i "rahmetine muhtaç" manasına aldılar.Al-lah'a.insanlardan birini halîl(=dost) kılmış olmaktan korkarak halU'in,fakirlik manasına gelen "el-halle-tu'"dan geldiğini söylediler ve sözlerine delil olarak da Zuheyr'in[326] şu beytini ileri sürdüler:....
"Eğer ona isteme günü bir halil(=fakir) gelirse. Der ki:Malım ne ğâibdir ne de memnû(yasak)"
Şimdi, (mesele onların dediği gibi olursa,bu tak-dirdejîbrahîm (A.S)için bu âyette ne gibi bir fazilet mevzubahs olabilir?
Onlar bütün insanların Allah'a muhtaç olduğunu bilmiyorlar mı?İbrâhim'e "halîlullah" denmesi,, "Musa kelîmullah'tır" veya "îsâ rûhullahtır" demekten farksız değiîmidir?
"Bir de Yahudiler'-Allah'ın eli bağlıdır (cö-merd değildir)dediler."(5.el-Mâide:64) âyetindeki "er.arapların "...bende fulanın eli (yani nimeti ve iyiliği )vardır. "dediği gibi,burada da nimet manası-nadır,dediler.Bu âyetteki "el" in nimet manasına olması mümkün değildir, çünkü Allah (âyetin devamında), onların dediklerinin aksine.cevab olarak "onların (Yahudilerin) elleri bağlıdır, buyurmuş ve sonra da "Doğrusu Allah'ın elleri açıktır."demişür.(Bu son iki âyette) Allah'ın "..onların nimetleri bağlıdır.Doğ-rusu Allah'ın iki nimeti de açıktır."gibi bir mana kas-detmiş olması caiz değildir.Çünkü nimetler bağlanmaz (cimrileşmez). Zira bilinen bir husustur ki iyilikten kinaye olarak "el" kullanılır, fakat "iki el" kullanıl-maz.Ancak birbirinden farklı iki iyilik kasdolunursa o takdirde "benim onda iki el'im (=iyiliğim) vardir"deni-lebilir.
Allah'ın nimetleri ise sayılamayacak kadar çoktur. [327]
[325] Te'vîlu MuşkiüIl-Kurıan:4O2.
[326] Zuheyr b.ebî Sulmâ.Herem b.Sinan el-Merrî'yi öven kasidesinin (metinde geçen kaside)matlaı şöyledir:"Oyle bir diyarda dur ki eskilik onu silmemiş olsun.bilakis onu esintiler ve sürekli yağmular değiştirmiş olsun"
[327] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 146-150.