- Kaza ve Yargı

Adsense kodları


Kaza ve Yargı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
rabia
Thu 11 March 2010, 10:56 am GMT +0200
Kaza ve Yargı

Kaza lugatta hüküm manasına gelir.

Kazanın şeriattaki manası ise iki veya daha fazla kişi arasındaki anlaş­mazlığı ve ihtilafı Allahın hükmü ile kaldırmaktır.

Kazanın meşru oluşuna hükm eden bir çok ayeti kerime vardır. Bun­lardan bazıları şunlardır:

"Allah size halk arasında hükm ettiğiniz zaman adaletle hükmetmeyi emrediyor." (Nisa: 4/58)

"Onların insanlar arasında Allahın sana öğrettiğile hükmedesin diye hak olarak indirdik. Sakın (ey Muhammedi) hainler için müdafaacı ol­ma." (Nisa: 4/105)

Hakimlik görevini üstlenecek kişide bulunması gerekli olan şartlar:

Müslüman olması için Allahu Teala şöyle buyurur:

"Allah elbette kafirler için müminlerin aleyhine bir yol kılmayacaktır." (Nisa: 4/141)

Hakimin akıllı, baliğ ve hür olması geçen konulada ifade edildiği gibi mükellefliğin şartlarındandır.

Hakimin erkek olması gerekir.

Ebu Bekir (r.a.)´dan rivayete göre peygamberimiz (s.a.v.) şöyle bu­yurmuştur:

"İdareci olarak başlarına bir kadını geçiren hiç bir topluluk felah bu­lamaz." [1]

Hakim olan kişide adalet, Kuranı Kerim´in hükümlerini bilme, alim­lerin ittifak ve ihtilaf ettiği konulan bilme içtihad yollarını, arap dilinin kaidelerini bilmek te gerekir. Çünkü bütün fıkhi ve ilmi konuların özü Kuranı Kerim ve Hazreti Muhammed´in hadislerindedir. Bunların hepsi de arapçadır.

Hakimin Kuranı Kerimin tefsir ilmini de bilmesi gerekir.

Bureyde bin Hasib (r.a.)´dan rivayete göre Hazreti Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

"Kadılar üçtür. Bunlardan biri cennette ikisi cehennemdedir. Cennette olan kadı hakkı bilen ve onunla hükmedendir. Hakkı bilen ve hükmünde zulm eden kadı ateştedir. Cahillikle insanlara hükmeden de ateştedir." [2]

Amr bin As´ tan rivayeten peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

"Hakim hükmünde isabet ederse iki ecir, hata ederse bir ecir alır." [3]

İmam Nevevi şöyle diyor:

Alimler bu hadisin içtihad derecesine varmış bir kadı hakkında olduğu hususunda icma etmişler. Bu nedenle alim olmayan bir kişinin hüküm vermesi helal değildir Çünkü haklıyı haksız, haksızı haklı çıkarabilir. Şe­ri aslından kaynaklanmayan hükümlerde her an yanlış hüküm çıkması muhtemeldir.

Hakim olan kişinin sağır olmaması ve kör olmaması da gereklidir. Çünkü sağır olması halinde hasımların ikrar ve inkârlarını, kör olması ha­linde de birbirinden ayırt edilmeleri güç olur.

Hakimin okur-yazar olması, yazmasında bir sorun varsa hakimin ya­nında güvenilir bir katibin bulunması şarttır.

[1] Buhari, 4163.

[2] Ebu Davud, 3573.

[3] Buhari, 6919; Müslim, 1716.

Kadıda Bulunması Gereken Şartlar

Bir kadı (hakim)´da on beş şart aranır. Bu şartlar sırasıyla şunlardır:

1. Müslüman olmak.

2. Baliğ olmak.

3. Akıllı olmak.

4. Hür olmak.

5. Erkek olmak.

6. Adil olmak (adaletli olmak).

7. Kur´an-ı Kerim ve Hadis ilmini iyi bilmek.

8. İcma´ ilmini iyi bilmek.

9. Fıkhi konulardaki ihtilaf noktalarını iyi bilmek.

10. İçtihat yollarını iyi bilmek

11. Arapça lügatını iyi bilmek.

12. Allah kitabının tefsirini bilmek.

13. İşitir olmak (sağır olmamak).

14. Görür olmak (a´ma olmamak).

15. Okur-yazar olmak ve uyanık olmak (gafil olmamak).

Kadıda Bulunması Sünnet Olan Özellikler

Bir Kadı (hakim)´da aşağıdaki özelliklerin bulunması sünneltir:

1- Şehirin veya yerleşim yerinin ortasında veya herkese açık bir yerde bulunması.

2- Mahkeme kapısına bekçi bırakmaması.

3- Hüküm için camide yer almaması.

4- Davacı ile davalıyı aşağıdaki 3 şeyde eşit tutması.

a) Onlara yer ayırma durumunda.

b) Onlarla konuşmada

c) Onları dinlemede.

Kadı bu iki hasımdan hediye almamalıdır.

Kadılık (hakimlik) görevini yürüten kişinin şehrin ortasında halkın bil­diği bir yerde ikamet etmelidir. Bu şekilde yerli ve yabancı halk rahatlıkla hakime müracaat edebilir.

Hakimin mahkeme kapısına bekçi veya insanları menedecek bir engel konulmamalıdır.

Hazreti peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

"Allah bir kimseyi müslümanların üzerine vali kılar vali de onların ihtiyaçları zaruretleri ve fakirliklerinin önüne perde çeker ise Allahu Teala kıyamet günü o valinin ihtiyacı, zarureti ve fakirliği önüne perde çeker." [1]

Ancak kapının önüne izdiham veya münafıklardan gelebilecek tehlike­ler için bekçi konulabilir.

Kadı mescidde hüküm vermemelidir. Çünkü mescitler Allah evidir. Orda bağırıp çağırma olabilir. Ayrıca mescide ehil olmayan hayızlı kadın­lar, deliler ve kafirlerin girmemesi için bu hüküm konulmuş olabilir.

Kadı hasımlar arasında eşit davranarak oturmalarında, onlara söz hak­kı vermede ve onları dinlemede adaletli davranmalıdır.

Ümmü Seleme´den rivayeten peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuş­tur:

"Kim halk arasında hüküm vermekle görevlendirilirse işaretiyle, mü­lahazasıyla ve oturmalarıyla onlara eşit davranmalıdır. Birine bağırmadığı şekilde diğerine bağırmasın," [2]

Kadı olayların ve anlaşmazlıkların halledelmesi için kendisine verilen hediyeleri kabul etmemelidir.

Ebu Humeyd es-saidi şöyle rivayet ediyor: Resulullah Abdullah bin Lutbiye el Ezdi isminde birini zekat toplama memuru olarak tayin etmiş­ti. Bu memur işini bitirdiği zaman Resulullah´a geldi ve şöyle dedi:

-Ey Allanın resulü, şu zekat malıdır, bu da bana hediye edilmiştir.

Bunun üzerine Resullullah:

"Sen babanın ve ananın evinde otursaydın sana hediye verilir miydi verilmez miydi?" Daha sonra zevalden sonraki bir namazın ardından ayağa kalktı. Kelime-i şehadet getirdi Allah´ı layık olduğu vasıflarla sena etti, sonra

"Sözüm bundan sonra şudur" deyip şu hutbeyi irad etti:

"Bu memurun hali nedir. Ben onu bir işe memur tayin ettim, sonra bana gelip hesap verirken şu sizindir, bu da bana hediye edeldi.´ diyor. O babasının ve anasının evinde otursaydı ona hediye veri­lir miydi verilmez miydi. Muhammed?in nefsi elinde bulunan Allaha yemin ederim ki herhangi biriniz millet malından hainlik yapıp haksız bir şey alırsa muhakkak kıyamet gününde o çaldığı malı boynu üzerinde taşıya­rak getirecektir. Öyle bir halde ki çaldığı şey bir deve ise deveyi iniltisi ol­duğu halde bunların her birini boynunda taşıyarak getirecektir. Ben emrolunduğum şeyi size tebliğ ettim." Hadisi rivayet eden Ebu Humeyd şöy­le devam etti: "Bundan sonra Resulullah elini koltukaltı beyazlığı görüne­cek şekilde yukarı kaldırdı." [3]

Sevban şöyle rivayet eder: "Resulullah rüşvet verene de alana da arala­rında elçilik yapana da lanet etmiştir." [4]

[1] Ebu Davud, 2948.

[2] Darekutni, 4/205.

[3] Buhari, 6260; Müslim, 1832.

[4] İmam Ahmed, 5/279.

Kadı´nın Hüküm Vermekten Sakınması Gereken Haller

Kadı (hakim) şu 10 durumda hüküm vermekten sakınır:

1. Hiddetlendiği zaman.

2. Karnı acıktığı zaman.

3. Susamış vaziyette olduğu zaman.

4. Cinsel arzusu arttığı zaman.

5. Mahzunlu ve sıkıntılı durumlarda.

6. Aşırı sevinme halinde.

7. Hastalık halinde.

8. Büyük veya küçük abdestte sıkıştığı durumlarda.

9. Uyuklama halinde.

10. Aşırı soğukluk veya aşırı sıcaklık hallerinde.

Hüküm (Karar Vermek)

Kadı yukarıdaki on durumda hüküm vermekten uzak durur. Ayrıca ah­lakı çirkinleştiren ve düşünmeyi zedeleyen her durumda da hüküm ver­mek mekruhtur. Ama verilen hükümler yine de geçerlidir.

Hakim (Kadı)´in kendisi ortağı, ana baba ve dedeleri, çocuk ve torun­ların lehine hüküm vermesi caiz değildir, verdiği bu kararlarda geçersiz­dir, ancak bu hallerde aleyhte hüküm verirse geçerli ve caiz sayılır.

Hakimin kendi düşmanı aleyhine vereceği hüküm de caiz değildir, fa­kat düşmanın lehine olsa caizdir.

Hakimin vereceği hükümler haramı hellaştırmaz. Hakimin hükmü an­cak yargı itibirayla geçerlidir bu nedenle vereceği hükümler ayet ve hadis ışığındadır.

Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Ben ancak bir beşerim. Siz de davalarınızı bana getiriyorsunuz, olur ki biriniz delil getirmekte diğerinden daha da usta olabilir (davasını dahada savunabilir). Ben ise işittiğim söze ve ifadeye göre hüküm veririm. Şu halde bir kimseye kendisine ait olmadığı halde bir kardeşinin hakkını alıp verirsen o bilsin ki kendisine cehennemden bîr parça ayırıyorum de­mektir" [1]

Hakimin vereceği hükmün sonuçları:

1. Haksız bir iddiada bulunan bir kimse görünürde delillere göre hakim kendisine hakkı verirse de günahkar olur. Bu yolla hak ettiği haramdır, ona helal olamaz.

2. Haksız bir yolla herhangi bir şeyin kendisine ait olduğunu ispatlar ve hakimde lehte hüküm verirse asıl olarak o şey yine ona helal olmaz. Hakimin hükmü günahı kaldırmaz, haramı helal etmez. Çünkü hakim ifa­delere göre hüküm verir.

3. Hakimin hükmü gerçek manada Allah katında her ne kadar haramı helal kılmıyorsada bütün gücünü sarfederek hüküm vermekte hata ederse günahkar olmaz, üstelik Allah katında yine de bir sevap alır. Nitekim bu­nun hükümleri geçti.

[1] Buhari, 6748; Müslim, 1713

Kadı´nın Dikkat Etmesi Gereken Bazı Önemli Hususlar

-İddia tamamlanmadan önce davalı hiçbir şekilde soruşturmaya çekil­mez

-Davacıdan teklif gelmedikçe kadı davalıya yemin ettirmez.

-Kadı, hasımlardan herhangi birisine delilleri telkin etmez. Anlamaları için herhangi bir söz söylemez.

-Şahitlik şartlarına haiz olmayanın şahitliğini kabul etmez.

Kadı ancak adil olan kişilerin şahitliğini kabul eder. Düşmanın düşmanı aleyhine ve babanın çocuğu, çocuğun da babası lehine vereceği şahitliği kabul etmez.

Kadı aşağıdaki kişilerin de şahitliklerini kabul etmez:

- Adil olmayan kişinin vereceği şahitlik.

- Düşmanın düşman aleyhine vereceği şahitlik.

- Babanın çocuğu lehine vereceği şahitlik.

- Çocuğun babası lehine vereceği şahitlik.

- Bir kadının vereceği hüküm, daha önce hüküm vermiş bir kadı´nın hükmünü değiştirmez. Ancak iki makul şahit ile dava yeniden açılırsa o zaman hüküm değişebilir.

Kadı´nın, şer´i hükümlerde şehrin dışında bulunan başka bir kadıya mektup göndermesi kabul edilmez.

Kasım (Taksimatçı)

Taksimat yapacak kişide şu yedi şartın bulunması gerekir:

1. Müslüman olmak.

2. Baliğ olmak (ergenlik çağına girmiş olmak).

3. Akıllı olmak.

4. Hür olmak.

5. Erkek olmak.

6. Adaletli olmak.

7. Hesaplama bilgisine iyice sahip olmak.

İki kişi kendi aralarında bir kişiyi taksimatçı yapmak için anlaşırlarsa, o şahısta yukarıda saydığımız şartlar aranmaz. Şayet taksimat işine kıy­metlendirme giriyorsa, en az iki taksimatçının bulunması gerekir.

Ortaklardan biri diğer ortağını zararsız bir taksimata davet ediyorsa o ortağın bu davete icabet etmesi gerekir.

Kasım; payların birbirinden ayrılması ve taksimatı için hakimin görev­lendirdiği kişidir.

Buna ayrıca taksimatçı da denilebilir.

Taksimin meşru oluşunu şu ayeti kerime bildirir:

"Taksimde akraba, yetim ve fakirler hazır bulunurlarsa terekeden on­lara da bir şeyler verin ve onlara güzel söz söyleyin " (Nisa:4/8)

Cabir şöyle rivayet eder:

"Hazreti peygamber taksim olunmayan her ortaklıkta akarda ve bah­çede şuf ?a olduğuna hükmetti."[1]

Taksim yapacak kişide bulunması gereken şartlar metinde açık bir şe­kilde ifade edilmiştir.

Yukarıdaki ilk altı şartın taksim yapacak kişide bulunmasının nedeni taksim yapacak kişinin bu işin ehli olmasıdır ki ancak bu altı şartın bulun­masıyla olabilir.

Hesap ve ölçüyü bilmesi de taksim edilecek malın cinsine göre gerekli olan aletlerin bulunmasıdır. Nasıl ki bir kadı şeriatın hükümlerini bilmesi gerekiyorsa taksimatçını da hesap ilimini bilmesi gerekir.

Ayrıca taksimatçının taksim edeceği malın kıymetini de bilmesi gere­kir.

Taksimde her hak sahibinin hakkını gözeterek taksim etmek gerekir.

Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"İslamda ne zarar vermek ne de zarara uğramak vardır." [2]

[1] Buhari, 2138, Müslim , 1608.

[2] İbm Mace, 2340.

Dava Ve Deliller

Davacı ile beraber delili varsa hakim, davacıyı dinler ve ona göre hü­küm verir. Davacının elinde bir delili yoksa o zaman, davalı yemin eder.

Davalı yemin etmezse davacıya yemini iade eder. Eğer davacı kendisi­ne iade edilen yeminle yemin ederse, o zaman davacının hakkı tahakkuk etmiş olur. Herhangi bir mal davacı veya davalıdan birinin elinde bulun­sa ve bul mal dava konusu olsa, sözkonusu mal kimin elinde bulunuyorsa onun sözü, yeminiyle beraber muteberdir. Eğer mal iki kişinin elinde bu­lunuyorsa, o zaman ikisi de yemin ederek mal aralarında bölüştürülür.

Bir kimse kendi fiiliyle ilgili herhangi bir şey için yemin ederse ke­sin bir şekilde yemin etmelidir. Bir kimse başkasının fiiliyle ilgili yemin eder ve bir delil de bulundurursa kesin bir şekilde yemin eder. Bilmediği herhangi bir şey için ´bilmiyorum´ diye ifadede bulunup yemin eder.

Dava lugatta, istek ve temenni manasını ifade eder.

Istılahta ise, birinin hakkının diğer bir kimsede olduğunu iddia etmek­tir. Her davacının davasına ´Evet / Hayır´ denilmez.

Dava, bir kimsenin biri üzerinde hakkının bulunduğuna dair hakime haber vermesidir. Bu şekilde davada bulunmak, dava açmak, hakkını ara­mak meşrudur.

Davanın açılabileceği Kuran'ı Kerim ve hadisi şerifle sabittir. Allahu Teala Kuranı Kerim´de şöyle buyurmuştur:

"Aralarında hüküm vermek üzere Allaha ve peygamberine çağrıldığı­nız zaman hemen onlardan, bir grup yüz çevirirler." (Nur: 24/48) Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

"İnsanların her davası kabul edilseydi, birtakım in­sanlar bir çok kimselerin kan ve mallarında hak iddia ederlerdi. Fakat bunu önlemek için davalıya yemin hakkı vardır." [1]

Şahit davacıya yemin davalıya aittir. Davalarda şahitlerin getirilmesi davacıya aittir. Yemin ise davayı inkar eden davalıya düşer. Davacının şa­hitleri olursa hak ona verilir. Bu durumda davacıdan yemin talebinde bu­lunulmaz. Eğer davacının şahitleri yoksa o zaman davalıya yemin düşer. Yemin ederse davacı davayı kazanır. Nitekim peygamberimiz (s.a.v.) şöy­le buyurmuştur:

"Şahit davacıya, yemin de münkire (davalıya) aittir." [2] Başka bir ha­diste peygamberimiz kendisine gelen bir davacıya, "Şahidin var mı?" di­ye sorunca, davacı, hayır, demiş. Bunun üzerine peygamberimiz:

"Dava­lıya yemin vardır" diye buyurmuştur. [3] Eğer davalı yemin etmekten ka­çınırsa o zaman yemin davacıya düşer. Yemin ederse hak kazanır. Nite­kim İbni Ömer (r.a) şöyle demiştir: "Rasulullah yemini hakkı talep eden (davacıya) döndürmüştür. [4] Ancak hakim her iki larafada açık açık tel­kinlerde bulunarak davalıya, ´yeminden kaçınırsan davacı yemin eder ve senden hakkı alır´, der veya davacıya ´Red yemininden çekinirsen hakkın düşer,´ diye uyanlarda bulunur.

İki kişiden her biri bir hakkın kendine ait olduğunu iddia eder ve hiç birinin delili veya şahidi olmadığı halde bu mal benimdir derlerse o za­man mal kimin elinde bulunuyorsa yeminiyle birlikte sözü geçerlidir. Çünkü malın onun elinde bulunması ona ait olduğu için bir delil teşkil eder. Mal ikisininde elinde bulunuyorsa ve hiç birinin de diğerine kıyasla delili yoksa ikiside yemin eder ve o mala ortak olurlar. Bu konuda Ebu Musa El-Eşari (r.a) şöyle demiştir: "İki adamdan her biri bir deve veya bir başka hayvanın Peygamberin huzurunda iddia ettiler. Hiç birinin delili ol­madığı halde kendisine ait olduğunu söylediler. Bunun üzerine Peygam­ber (s.a.v.) o hayvanın ikisine ait olduğunu hükmetti. [5]

[1] Buhari, 4277; Müslim, 1711.

[2] Tirmizi, 1341; Beyhaki, 8/123.

[3] Müslim, 1308.

[4] El Hakim, 4/100.

[5] Ebu Davud, 3613.

Şahitlikler

Şahitte bulunması gereken şartlar beş tanedir:

1. Müslüman olmak.

2. Baliğ olmak (ergenlik çağında olmak).

3. Akıllı olmak.

4. Hür olmak.

5. Adil olmak (adaletli olmak).

Adil Olmanın Şartları

Adil olmanın beş şartı vardır:

1. Büyük günahlardan sakınmak.

2. Küçük günahları sürekli işlememek.

3. Ahlakça olgun olmak.

4. Hiddet anında kendine hakim olmak.

5. Mürüvvetli olmak (haysiyyet ve onur sahibi olmak).

Şahitlik, özel bir sözle herhangi bir şeye tanık oluduğunu bildirmektir. Kuran-ı Kerim sünnet ve icma´ şahitliğin meşru oluşunu bildirmiştir. Allahu Teala şöyle buyurmuştur:

"Erkeklerinizden iki kişiyi şahit tutun" (Bakara: 2/282)

Başka bir Ayeti Kerimede yüce Allah,

"Şahitliği gizlemeyin, onu kim gizlerse şüphesiz günah işlemiş olur." (Bakara: 2/283)

Eş´as bin Kays. (r.a) demiştir ki, ´benimle bir adam arasında bir kuyu davası oldu. Davamızı Resulullah (s.a.v.)´ye götürünce şöyle buyurdu:

"İki şahit getir veya davalı yemin eder."

İcma´dan delil, şahitliğin meşruiyeti hususunda görüş birliği mevcut­tur. Hiç bir alim bu konuda muhalefet etmemiştir.

Şahitlikte bulunması gereken şartlardan müslüman olmanın delili, yu­karıdaki birinci ayeti kerimedir.

Akıllı, baliğ ve hür olmak için de mükellefliğin esasları bölümünde açıklandı.

Adil olmak ise şu ayeti kerimeye göre gereklidir.

"İçinizden iki adil kimseyi şahit tutun" (Talak: 65/2)

Şahitlik bir velayet ve hüküm olduğu içn kafirin mümin üzerine hük­mü geçerli değildir.

Kölenin şahitliği de geçerli olmaz, çünkü köle velayet sahibi değildir.

Adil olmak için gerekli şartlar şunlardır:

Büyük günahları işlemek dinde gevşeklik olduğuna delalet eder, bu nedenle içki içen, faiz muamelesinde bulunan iffetli kadınlara zina iftira­sı atan, fuhuş işleriyle uğraşan ve buna benzer büyük günahlar işleyen kimsenin adilliği gider ve şahitliği kabul olunmaz.

Allahu Teala Kuranı Kerim´de şöyle buyurur:

"Onların şehadetlerini ebediyyen kabul etmeyin, onlar fasık kimseler­dir." (Nur, 24/4)

Küçük günahlara sürekli devam etmekte şahitlik hakkını kaldırır. Bu nedenle şahitlik konusunda çok duyarlı olmak lazım. Şahitlik gerekecek konularda adil, olgun, temiz ahlaklı ve mürüvet sahibi kimseleri seçmek yerinde olacak bir karardır.

HAKLAR VE ÇEŞİTLERİ

Haklar, Allah hakkı ve kul hakkı olmak üzere ikiye ayrılır:

1) Kul hakkı:

Kul hakkı kendi aralarında 3´e ayrılır.

a) Neseb ile ilgili konular.

Mal konusu olmayan durumlardır ki burda en az iki erkeğin vereceği şahitlik geçerlidir.

b) Mal ile ilgili haklar.

Burda iki erkek şahit veya 1 erkek, 2 kadın şahit yahut yeminiyle bir­likte bir erkek şahit geçerlidir.

c) Erkeklerin bilmeyip ancak kadınların bildiği doğum gibi konular. Bu konularda bir erkek ve iki kadın şahit, ya da dört kadının şahitliği geçerlidir.

a) Kul haklarından talak, vasiyet ve benzeri meseleler bu şıkka girer. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"Ey iman edenler herhangi birinize ölüm geldiği zaman vasiyet anın­da aranızda sizden iki adil kimseyi şahitlik için tutun." (Maide: 5/106)

Talak konusu için de yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"... sonra iddetlerinin sonuna yaklaştıkları zaman onları güzellikle tu­tun veya güzellikle onlardan ayrılın.

içinizden iki adil kimseyi şahit tu­tun." (Talak: 65/2)
Nikah konusunda da peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Nikah ancak veli ve iki adil şahitle olur." [1]

b) Mal ile ilgili haklar alış veriş, icare, rehn ve benzeri konular bu bö­lüme girer.

Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"Erkeklerinizden iki kişiyi şahit tutun. Eğer iki erkek bulunamazsa şa­hitliklerine razı olacağınız bir erkek ile iki kadın şahit olabilir. Kadınlar­dan biri unutursa diğeri ona hatırlatır, şahitler çağrıldıklarında (şahitlik­ten) çekinmesinler." (Bakara: 2/282)

İbni Abbas´tan rivayete göre Hz. Peygamber yeminiyle beraber bir şa­hit için hüküm verdi. [2]

c) Erkeklerin bilmeyip sadece kadınların bildiği doğum gibi konularda bir erkekle birlikte iki kadın şahit ya da dört kadının şahitliği için İbni Ebi Şeybe´nin ez-Zuhri´den rivayet ettiği şu görüştür:

Sünnet, kadınlardan başkasının muttali olmadığı, doğum ve benzeri konulardan kadınların şehadetinden başka bir kimsenin şehadetinin kabul edilmeyeceği şeklinde cari olmuştur. [3]

2) Allah hakkı:

Bu haklarda kadınların şahitliği kabul edilmez. Bunlar üç tanedir.

a) Zina. Zina´da 4 şahitten aşağı kabul edilmez.

b) Zina dışındaki diğer had konulan. 2 erkek şahit lazımdır.

c) Ramazan ayı başındaki rü´yet-i hilal konusunda. Bunun için bir şa­hit kâfidir.

Allah Hakki

Allah hakkı olan konularda kadınların şahitliği geçerli değildir. Çünkü kadınlar genellikle şüpheden, unutkanlıktan ve hatadan hali olamazlar, halbuki bu haklar konusunda çok ihtiyatlı davranmak gerekir. Gecen ko­nularda belirtildiği gibi kadınların şahitliklerinin geçerli olduğu mesele­ler genellikle erkeklerin muttali olamadığı, doğum ve emzirme gibi ka­dınlarla ilgili meselelerdir.

İmam Zühri şöyle diyor:

"Sünnet olan kadının şehadetinin cezalarda kabul edilmeyeeği şeklin­dedir." [4]

Kadınların şahitliklerinin kabul edilmeyeceği Allah hakları metinde ifade edildiği gibi üç çeşittir.

a) En az dört şahitle sabit olan haklar. Buna delil olarak Allahu Teala şöyle buyurmuştur: "Namuslu kadınları (zina ile) itham ettikleri halde dört şahit getireme­yen kimselere (iftira cezası olarak) seksen değnek vurun." (Nur: 24/4)

Burda görüldüğü gibi zina konularında ancak dört şahitle sabitliği ge-rekmektedir.

İfk (Hazreti Aişe´ye yapılan zina iftirası) hadisesi hususunda Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:

"0 (iftirayı ata)nlar bu sözlerine karşı dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Madem şahitleri getiremediler o halde onlar Allah nezdinde ya­lancıların ta kendileridir." (Nur: 24/13)

Bu ayetlerin tümü zinanın sabit olması için dört şahidi zorunlu kılar.

b) En az iki şahitle sabit olan haklar.

Bunlar da zina dışındaki had konularıdır. Hırsızlık olayları, içki içme, adam öldürme, yol kesme ve irtidat olayları gibi konular için iki şahit ye­terlidir.

Bunların delili de şu ayeti kerimedir:

"Erkeklerinizden iki kişiyi şahit tutun." (Bakara 2/282)

c) Bir kişinin şahitliğiyle sabit olan haklar.

Bunların başında Ramazan ayı hilalini görmek gelir. îbni Ömer (r.a.) şöyle rivayet eder:

"Halk hilali görmek için bakıyordu. Ben Resulullah´a hilali gördüğü­mü haber verdim. Hazreti peygamber oruç tuttu ve halka da oruç tutmala­rını emretti." [5]

Burda ihtiyat nedeniyle bir kişinin şahitliği yeterlidir.

A´manın Şahitliği

A´mamn şahitliği beş hususta geçerlidir:

1. Ölüm hususunda.

2. Neseb hususunda.

3. Mülkiye konulan hususunda,.

4. Hal terce melerinde.

5. A´rna olmadan önce şahit olduğu durumlarda. Kulak duyumu, tarif­ler veya nesebi konularda hafızasına işlemiş durumlarda şahitlik edebilir.

Bir kimsenin kendine bir menfaat çekmek veya kendinden bir zararı gidermek için vereceği şahitlik kabul edilmez.

A´manın (Gözü Görmeyenin) Şahitliği

Gözleri görmeyen kişinin şahitliği ölüm hususunda, neseb hususunda ve mülki konularda geçerlidir.

Gözleri görmeyen kişinin şahitliği tercüme konularında da geçerlidir. Çünkü burda beyan ve telafuz söz konusu olmaktadır ki körlük buna en­gel değildir, görmeye gerek yoktur. ´ma olmadan önceki bütün konular­da şahitliği mu´teberdir.

İkrar, talak ve benzeri tüm hususlarda a´mamn kulağına bir sır gibi söylenen tüm sözler için şahitlik muteberdir.

Şahitliğiyle kendi nefsine bir menfaat sağlamak sebebiyle şahitlik ge­çerli olmaz. Aynı şekilde kişinin kendi nefsinden bir zararı defetmek için yaptığı şahitlik te kabul olunmaz.

[1] Muğnil Muhtaç, 3/155.

[2] Müslim, 1712; El-Umm, 6/156.

[3] El-İkna,2U97.

[4] El-İkna, 21296.

[5] Ebu Davud, 2342

ceren
Wed 13 May 2015, 07:38 pm GMT +0200
Esselamu aleyküm.Rabbim razı olsun paylaşımdan kardeşim.Kaza ve yargı konusun da şafi mezhebin de yargıyı veren kadıda sünnete uygun özellikler olmalıdır.Davanın çeşitliliği önemlidir.

besiye7A
Wed 13 May 2015, 07:39 pm GMT +0200
Paylaşım için teşekkür ederim