- Kayda Değer Diyaloglar 6

Adsense kodları


Kayda Değer Diyaloglar 6

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Rüveyha
Mon 3 November 2014, 04:53 pm GMT +0200
Kayda Değer Diyaloglar


Serhat Albamya | Şubat 2012 | TENCERE   


Akşam abimle eve doğru yürürken önümüzden yürüyen çocuk yaştaki iki bozacı bizi güldürdü.

Biri belli ki daha yeni başlamış, hiç bağırmadan diğerini takip ediyor, diğeri de tüm gücüyle “Böööooooz-zzzeaaaaaa!!!” diye bağırıp sokağı inletiyordu. Yeni başlayan eleman herhalde aynı slogandan sıkılmış olacak:

– Oğlum niye hep boza boza diye bağırıyorsun,

biraz da kaymaklı diye bağır!

– Ne kaymağı la, biz dondurma mı satıyoz, boza satıyoz boza, diye devam etti bağırmaya:

– Böööoozzzaaaaa, böööoooozzzzaaaaaa!!!

* * *

İki genç büfeden yiyecek bir şeyler almış, içecekleri sipariş ediyorlar:

– Abi sen bize iki kola ver!

Büfeci hemen dolaptan iki kola çıkarıp gençlerin önüne koyunca gençlerden biri:

– Abi biz bu koladan içmeyiz, bize vereceksen Türk kolası ver, deyince büfeci kolaları geri alıp yerlerine dolaptan çıkardığı ayranları koyarak yapıştırıyor cevabı:

– Ha madem o kadar milliyetçisiniz, alın size ayran!

* * *

Arkadaş anlatıyor:

Uzun yola çıkmıştık, gideceğimiz yeri geçtiğimiz fikrine kapılınca kenarda durup yaşlı bir amcaya sorduk. Belli ki fazla ileri gitmişiz, adam bize geri dönmemizi söyledi. Ama biraz garip söyledi:

– Ha şu ileride bi baba var ya, ha oradan yolun tam tersine dönün. Ama U gibi değil de C gibi dönün…

Aramızdaki Önemli Şahsiyetler


Öğrenciyken, aynı zamanda bir hastanenin kantininde çalışıyordum. Akşam sekiz gibi başlayan mesaim sabaha doğru son buluyordu. Geceleri refakatçılarla dertleşmeye, ağrıdan uyuyamayıp kantine sigara içmeye inen hastalara, sıkıntıdan ne yapacağını bilemeyen ortalıkta bir oraya bir buraya dolanan ziyaretçilerle sohbet etmeye alışmıştım.

Elimizden geldiğince onlara yardımcı olmaya çalışıyor, fakat bulunduğumuz yerin kurallarından dolayı da fazla samimi olmamaya özen gösteriyorduk. Bu tür yerlerde çalışanlar bilir, insanların istekleri bitmez. Sonra siz zor durumda kalırsınız. O sebeple bize de kurallar dışına çıkmamamız söylenmiş, bazı yetkiler verilmişti. Gece vakti ben ve çalışma arkadaşım Nazif abi bakardık kantine. Ben kasada satışımı yapar, vakit kaldıkça da çay servisi yapardım. O da çayı demler, sağı solu temizler, ortalık sakinleşince de rahatlayıp bir sigara yakardı. O zamanlar kapalı alanda sigara içme yasağı yoktu, şimdi düşününce garip geliyor. Ne kadar da çabuk alışıyoruz kurallara…

Yine böyle bir akşam işler hafiflediğinde bir hanım geldi ve Nazif abiden bir bardak çay istedi. Nazif abi de refleks olarak “Yukarıda mı içeceksiniz, burada mı?” diye sordu. Bu soruyu her çay isteyene soruyordu, çünkü geceleri dışarıya bardak vermek, o bardağın peşinden koşmak demekti. İkimizden biri bardak peşine koşunca da kantinde işler aksıyordu. Bu tür olaylar olmasın diye de yönetim şöyle bir kural koymuştu:

“Akşam vardiyasında dışarıya cam bardak verilmeyecek! İsteyenler kendi bardaklarıyla ya da karton bardakla çay alabilir.”

Kadın Nazif abiye çayı dışarıda içeceğini söyledi. Boş ellerine bakınca kendi bardağını yanında getirmediği belli oluyordu. “Cam bardakla verirsiniz, ben içince geri getiririm.” dedi. Bu sözü her gece beş on kişi söylerdi, alışmıştık artık. Kimse de bardağını geri getirmezdi ve gidip bardağı almak bize kalırdı.

Kadın nedense Nazif abinin kendisine bardak vermemesini kabullenemedi, nasıl olurdu, cam bardak kendisine nasıl verilmezdi! Çok kızmıştı bu duruma. Daha önce başkalarının kızdığını da görmüştüm. En fazla ellerinde kağıt bardaklarla söylene söylene çıkarlardı odalarına. Ama bu kadın için cam bardak hayatî bir meseleymişçesine sinirlenmişti. Verirsin vermezsin derken, muhtemelen hayatının her anında elinde tuttuğu kozunu kullandı ve bağırarak:

– Ben bilmem ne partisinin kadın kolları başkanının falancasının falancasıyım, dedi.

Nazif abi de “kim olursan ol” dercesine bir daha reddetti kadının isteğini. Kadın sinirle çıktı kapıdan, karton bardakta çay almadan… Halbuki ne kadar da önemli biriydi, hayatta geldiği nokta ne kadar yüksekti; o bilmem ne partisinin, kadın kolları başkanının falancasının falancasıydı…