reyyan
Sat 9 June 2012, 12:33 pm GMT +0200
KAN SÜZÜLÜYOR
Kan süzülüyor, o hırçın kanadına yağmur damlası değince, damla damla göklerden, şu öpülesi toprağa. Yanı başında ağlayan eli topraklı bir askerin gözyaşını, mezar taşı9ndaki Mehmet’i kana buluyor, o süzülen bir damla kan. Yavaş yavaş süzülerek topraktan, henüz ıslanmamış yırtık kumaştan, kapanmamış yaraya değmesiyle bütünleşiyor, al kan ile ölümsüz beden ve ten.
Kelime-i şahadet getirmene bile izin vermeyen o mermilere, sen kendini siper ettin, dökülen o şanlı kanını hiçe sayarak, bu kutsal vatana. Çanakkale Boğazı kana bulandı, kol, ayak, parmak sağanak sağanak sırtlara yağdı da sen sadece” Allah!” dedin. Yırtık çarıkla, yok denecek kadar az silahla, o soğukta ellerin donsa da sen silahına sarılarak yine” Vatan!” dedin. Cepheye geldiğinde, karşında çehreleri bambaşka sayısız sırtlan sürüleri gördüğünde, var olan iman gücüne güvenerek yalnız “Bayrak!” dedin. Anan, seni bu vatana kurban ederek yakmıştı kınayı başına, yüreği sızlasa da başı dikti, gururla yollarken seni cepheye sen, şehit oğlu” Canım Vatana Feda Olsun!” dedin inleterek yerleri. O göğsünün üzerindeki mendili de ayırmadın yanından, yar kokan işlemeli beyaz mendili. Ah! O kahpe mermi yok mu, delik deşik etti o ak mendilden geçerek o cevheri, mendili kana buladı damara sığmayan o asil kan.
“Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd’i…
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe” desem, sığmazsın
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitap
Seni ancak ebediyetler eder istiâp.”
Kalk! Kalk ey asker! Gözlerini göğe dikmek yakışmaz sana, ardında emanet bir yer varken; dağ, taş, vatan kurtarılmayı beklerken, yakışmaz sana öyle mahzun bakmak, yalnız rükûda eğilen o başını, burada öylece eğmek. Kalk, kırarak bütün zincirlerini tek tek, yerde kanlı bedenin varken, arş arş ruhun semalarda yükselirken, kalk garbın âfâkını söndürmek için, Allahuekber Dağların da yankılanan ezan sesiyle, cephede de bırakmadığın namazının farzını kılmak için kalk, sahipsiz neylesin bu toprak. Sen olmadıktan sonra, vatan kurtarılmadıktan sonra, rüzgârı neylesin bu bayrak.
Savaş suçuydu sana yaptıkları; tepeden bırakılıp toprağa saplanan o yıldıza bastığında, çarığı delerek kanına karışan o kükürtlü zehir, bacağından yetim bırakmıştı da bedenini, bir tek kalbindeki imana dokunamamıştı o zehir. Ve işte dimdik ayaktasın, kurşun, şarapnel parçası işlemede bedenine, sesini hiçbir fani duymasa da, sen vatan için yine seferdesin, elinde silahla düşmanın ensesindesin, yaralı bir Yunan a dilini anlamasan da su testisiyla su götürmektesin. İmanın o kadar kuvvetli ki, Tevhid’in o kadar yüce ki kendinden önce, kuyunu kazıp, “Su!” diye inleyen düşmanı düşünmektesin. Hangi kabir saklar seni, hakkın göklerken.
“Ey şehit oğlu şehit, istenme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor peygamber.”
NURSEL YEŞİLDAL
ARAKLI İMAM HATİP LİSESİ