- Kadınlarla ev ve çocuklar konusunda istişare

Adsense kodları


Kadınlarla ev ve çocuklar konusunda istişare

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafız_32
Sat 16 October 2010, 09:56 pm GMT +0200
Kadınlarla; Özellikle Ev ve Çocuklar Konusunda İstişârenin Önemi


"Kadınlarla istişâre edin, fakat onların sözüne uymayın" diye sahih bir  hadis var mı? Bu konuda esas nedir? Kadınlarla istişârenin hükmü nedir?"

Hemen kaydedelim ki, kadınla istişâreyi mutlak bir ifade ile reddetmek, hem Kur'an ve hem de sünnette gelmiş bulunan muhkem naslara aykırıdır. Açıklayalım.

 
1- Kur'an'a Göre: Kur'ân-ı Kerim'de, kadınla istişâreyi ne sarahaten ne de zımnen men eden bir âyet vardır. Aksine bazı meselelerde kadınla istişâre  emredildiği gibi, muhtelif istişâre örnekleri  de vardır.

 
a- Çocuğun süt emme müddeti Kur’ân-ı Kerim tarafından iki yıl olarak tesbit edildikten sonra, aynı âyetin devamında, anne ile baba, aralarında istişâre ederek, daha önce de sütten kesebilecekleri belirtilir: "Ana-baba aralarında istişâre ederek ve anlaşarak (daha önce)  sütten kesmek isterlerse ikisine de sorumluluk yoktur."[354]

 
b- Boşanan kadın ve erkekle ilgili olarak gelen bir âyette, yine çocuğun emzirilmesi meselesinde bu işi bizzat annenin varılacak mutabakatla, ücretle yapabileceği belirtilir: "Çocuğu sizin için emzirirlerse, onlara ücretlerini ödeyin, aranızda uygun bir şekilde anlaşın, eğer güçlükle karşılaşırsanız, çocuğu başka bir kadın emzirebilir."[355]

 
c- Kadınla istişâre bahsini münakaşa eden âlimler tarafından da delil olarak zikredilen, daha ikna edici bir diğer Kur'anî delil Hz. Mûsâ'nın çoban olarak tutulması için Hz. Şuayb Peygamber'e, kızı tarafından yapılan teklifi içeren âyettir: "İki kadından biri: ‘Babacığım! Onu ücretli olarak tut; ücretle tuttuklarının en iyisi bu güçlü ve güvenilir adamdır’ dedi."[356] Hz. Şuayb, kızı tarafından yapılan bu teklifi kabul eder ve Hz. Mûsâ çoban olarak tutulur.

 
d- Kur’ân-ı Kerim'de verilen çeşitli istişâre örneklerinden biri Sebe Melikesi (Belkıs) ile alâkalı, Belkıs, Hz. Süleyman'dan tehdidkâr bir mektup alır. Bunun üzerine, askerî komutanlarının da hazır bulunduğu bir mecliste müzakere açar ve fikirlerini sorar: "Ey ileri gelenler! Ben Süleyman'dan mühim bir mektup aldım. Bismillâhirrahmânirrahîm diye başlıyor ve "Sakın bana âsi olmayın, teslim olarak bana gelin" diyor. Ey ileri gelenler! Vermem gereken emir husûsunda bana fikrinizi söyleyin. Siz benim yanımda hazır bulunmadıkça bir iş hakkında kesin bir hüküm vermedim."[357]

İstişâre adabı yönünden mühim bir örnek olan bu sahnenin devamını kaydetmede fayda var. Meclisteki komutanlar şu cevabı verirler: "Biz güçlü kimseler ve zorlu savaş adamlarıyız, (siyasetten fazla anlamayız) emir senindir, sen emretmene bak!" Hanım lider kararını verir: "Doğrusu hükümdarlar bir şehre girdikleri vakit orasını tahrib edip bozarlar, şerefli ahalisini de zelil kılarlar. (Süleyman'ın askerlerinin de) yapacakları budur. Ben onlara bir hediye göndereyim de, elçilerin ne ile döneceklerine bakayım."[358]

 
2- Sünnete Göre: Hz. Peygamber’in (s.a.s.) sünnetinde de durum Kur'andakine yakındır. Zira Rasûlullah da bir kısım meselelerde kadınlarla istişâreyi mükerrer hadislerinde emretmiştir. Ayrıca birçok kereler kadınlara da başvurup, görüşlerini aldığı ve onlarla amel ettiği de Ashab tarafından rivâyet edilmiştir. Ama ne var ki, kadınlarla istişâreyi yasaklayan bazı zayıf rivâyetler de vârid olmuştur. Nitekim, konuya girerken kaydettiğimiz soruda zikredilen muhtevâ, böyle bir rivâyetin tercümesidir. "Kadınlarla istişâre edin, fakat onlara muhalefet edin." (Aslında, bu rivâyete ciddî hadis kitaplarında rastlanmaz.)

 
Münâvî tarafından "muteber bir aslının olmadığı" belirtilen bu rivâyeti[359] genişçe tahlile tabi tutan Sehâvî, el-Makaasıdu'l-Hasene'de şu bilgileri kaydeder: "Ben bu sözün Hz. Peygamber'e nisbet edildiğine hiçbir yerde rastlamadım. el-Askerî, Hz. Ömer'e nisbet edilen, bu söze yakın şu rivâyeti kaydeder: "Kadınlara muhâlefet edin. Zira onlara muhâlefette bereket vardır." İbn Lâl, içinde çok zayıf râvîden başka inkıtânın (yani kopukluğun) da yer aldığı bir senedle -ki aynı senedle hadisi ed-Deylemî de rivâyet etmiştir- şu rivâyeti kaydeder: "Enes'in rivâyetine göre, Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Sizden hiç kimse istişâresiz bir iş yapmasın. Şâyet kendisine fikir verecek birisini bulamazsa, bir kadınla istişâre etsin, ama ona muhâlefet etsin. Zira kadına muhâlefette bereket vardır."[360]

 
Bu konuda kitaplarda rastlanan ve Hz. Peygamber’e (s.a.s.) nisbet edilen diğer bir rivâyet de Hz. Aişe ve Zeyd İbnu Sabit'ten gelmektedir: "Kadınlara itaat pişmanlıktır." Ne var ki, âlimler bunun da "sahih" değil, "zayıf" (ve bazısı da mevzû) olduğunu belirtirler.[361]

 
Ancak, aynı mânâyı ifade eden, zayıf da olsa başka rivâyetler de gösterilebilir.[362] Suyûti, el-Leâli'de -II/174-: "Kadınlara itaat ettiği zaman erkekler helâk olmuştur" rivâyetini de kaydeder. Suyûtî bu rivâyeti, Taberânî ve Hâkim'in tahric ettiğini, Hâkim'in hadise "sahih" hükmünü verdiğini belirttikten sonra şahsî kanaatini belirtmez ve bahsi "Allahu a'lem -doğruyu Allah bilir- sözüyle kapar.).

 
Burada hatıra şöyle bir soru gelebilir: "Hadis ilminin umumi prensiplerinden birine göre, zayıf hadisle de amel edilebildikten başka, bir mevzûda birkaç tane zayıf hadis var ise, bunlar birbirlerini kuvvetlendirir ve ayrıca "sahih bir asl"a dayandıklarını gösterir. Şu halde, bu meselede aynı prensip mûteber olamaz mı?"

 
Cevap: Evvelâ, zayıf hadisle amel edilebilir, bu doğrudur. Ancak, zayıf bir hadisle amel edebilmek için, zayıf hadisin âyete veya sahih hadise muhâlefet etmemesi, bir başka ifade ile, o mevzûda zayıf hadisten başka "nass"ın bulunması lâzımdır. Yukarıda görüldüğü üzere, "Kadınla istişâre etmeyin" ifadesi değil sahih hadislere, bizzat Kur'an'a aykırıdır.

 
İkinci olarak; Bu mevzûdaki zayıfların birbirini destekleyip kuvvetlenmeleri ve bir "sahih asl"a delâlet etmeleri meselesine gelince, sözkonusu rivâyetlerin ifade ettiği manayı "mutlak" değil "mukayyed" olarak alırsak cevap müsbet olabilir. "Kadınlarla istişâre edin ve fakat muhalefet edin"  veya "kadınlara itaat pişmanlıktır", "kadınların re'yi ile amel kalbi ifsad eder" gibi rivâyetler söylendiği şekilde yani mutlak olarak alınınca, "hiçbir meselede, hiçbir sûrette, hiçbir kadınla istişâre etmeyin" mânâsı çıkar. Hâlbuki en azından bazı meselelerde istişârenin bizzat Kur’ân-ı Kerim'de emredildiğini gördük. Sünnette gelen deliller ise daha çoktur.

 
Sünnette Nazarî Beyan: Hz. Peygamber (s.a.s.)'in hayatında kadınlarla istişâre örnekleri eksik değildir. Burada da, örneklere geçmeden önce,  istişâreyi mutlak bir tarzda nehyeden ifadeleri cerh ve reddedici mahiyette olan bazı rivâyetleri kaydedeceğz. Bunlar bazı meselelerde "kadınlarla istişâre etmeyi" emretmektedir:

"Kendilerini ilgilendiren hususlarda kadınlarla istişâre edin."[363]

"Kızları husûsunda kadınlarla istişâre edin."[364]

"Bâkire kızla, (evlendirmezden önce) babası müşâvere etmelidir."[365]

"Dul kadın kendisiyle istişâre edilmeden evlendirilmemeli, bâkire kız da izni alınmadan nikahlanmamalı."[366]

 Görüldüğü üzere, özellikle evlenme gibi şahsî bir meselede fikrinin alınması ve ona uyulması, tekrarla, ısrarla talep edilmektedir. Hz. Peygamber (s.a.s.) kızın arzusu hilâfına, babası tarafından gerçekleştirilen bir kısım nikâhları, şikâyet üzerine, iptal etmiştir.[367] Rasûlullah'ın bu çeşit tatbikatını esas alan cumhur, kızın rızası hilafına yapılan nikah akitlerinin batıl olacağına hükmetmiştir.[368]
 

Bir erkek şüphesiz, kadını veya kızı ile sadece evlenme meselesinde "istişâre etmek"le kayıtlı ve me'mur değildir. Bu hususu te'yid eden bir rivâyette "Hz. Peygamber (s.a.s.) kadınlarla da istişâre eder, onların beyan ettikleri görüşleriyle amel ederdi" denmektedir.[369] Bunun aksini ifade eden, yani kadınlarla istişâre edip de beyan edilenin aksini yaptığını tespit eden rivâyete rastlamadık. Tirmizî'de "kızıl rüzgâr"la alâkalı hadiste geçen "kişi annesine bakmaz, kadınına itaat eder" cümlesinde kılınan husus, kadınla yapılan istişâre değil, annenin ihmal ve istiskal edilmesidir. Nitekim aynı hadiste, "... babasına bakmaz, arkadaşına rağbet gösterir" denmektedir.[370]

 
Sünnette Fiilî Örnekler: Kadınla istişâre husûsunda nazari beyanlardan başka, fiilî örnekler de mevcuttur:

 
1- İlk örnek olarak, nübüvvetin başlangıcına ait bir vak'ayı zikredebiliriz. Rasûlullah (s.a.s.) henüz peygamberliği husûsunda bilgi ve yakin sahibi değilken, o safhaya hazırlayıcı mahiyette geçirmekte olduğu İlahî terbiye icabı, sık sık birkısım harika durumlara mazhar oluyor ve bunlardan ciddi şekilde korkuyordu. İlk vahiyden sonra, gördüklerini ve hissettiği korkuyu muhterem zevceleri Hatice-i Tâhire validemize açtılar. Vâlidemiz (r.a.), Rasûlullah’ı (s.a.s.) şöyle teselli etti: "Korkma, Allah seni asla mahcup etmez. Zira sen akraba hukukunu gözetir, muhtaçlara yardım, fakirlere iyilik, misafirlere de ikram edersin..."[371]

 
2- Değişik bir örnek "ifk (iftira)" hâdisesiyle alâkalıdır. Âyet-i kerime ile iç yüzü ortaya konan ve kitaplarımızda teferruatıyla açıklanan ifk yani Hz. Âişe vâlidemize (r.a.) münâfıklarca yapılan iftira hâdisesi üzerine Rasûlullah (s.a.s.) zevce-i tâhireleri hakkında geniş bir tahkikat açmıştı. Bu tahkikat sırasında, sadece Hz. Ali gibi ileri gelenlerin değil, Berire -ki Hz. Âişe'nin câriyesi idi- gibi câriye bir kadının da fikrine mürâcaat etmişti.[372]

 
3- Üçüncü örnek, diğerlerinden hem daha meşhur, hem de mühim bir istişâre hâdisesidir. Kadınla istişâre meselesini ele alan alimler, istişârenin câiz olduğunu söylerken, delil olarak bunu kaydeder. Rasûlullah (s.a.s.)'ın Hudeybiye Barışı sırasında zevcesi Ümmü Seleme'nin  tavsiyelerine uymasıyla ilgili vak'a. Kısaca özetleyelim:

 
Hicretin altıncı yılında, Müslümanlar, başlarında Rasûlullah (s.a.s.) olduğu halde, umre yapmak kastıyla Mekke'ye müteveccihen yola çıkarlar. Ancak Mekkeli müşrikler, ziyarete müsaade etmezler. Fakat Müslümanlarla aralarında Hudeybiye sulh anlaşması yapılır. Anlaşma tamamlandıktan sonra, Hz. Peygamber yanındakilere: "Kalkın, kurbanlarınızı kesin, ihramdan çıkın, başlarınızı tıraş edin" emrini verir. Ne var ki Ka'be'yi tavaf için gelmiş bulunan Ashâb, barış anlaşmasının muhtevasından memnun olmadığı için tavaf yapmadan umre ile ilgili tıraş olmak, kurban kesmek gibi diğer menâsiki de yapmaktan imtina ederler.

 
Rasûlullah emri üç kere tekrarlar. Ashâb yine de şaşkın şaşkın bakınmakla mukabelede bulunurlar. Rasûlullah son derece öfkeli halde, çadırına, zevce-i pâkleri Ümmü Seleme vâlidemizin (r. anhâ) yanına girerler. Aralarında şu konuşma geçer:

"Neyin var ya Rasûlallah?"

"Hayret, ey Ümmü Seleme! Ben insanlara ısrarla ‘Kurbanlarınızı kesin, tıraş olun, ihramdan çıkın!’ diye emrettim, hiç kimse bu çağrıma cevap vermedi. Emrimi işittikleri halde sadece yüzüme bakıyorlar."

"Yâ Rasûlallah, sen kalk, kurbanlığına git ve kes. Onlar mutlaka sana uyacaklar ve kurbanlarını keseceklerdir."

 
Bu tavsiye üzerine Rasûlullah (s.a.s.) gider ve kurbanlık devesini keser. Aynen Ümmü Seleme validemizin (r. anhâ) dediği gibi, Rasûlullah'ı gören ashâb-ı güzin de teker teker kalkıp kurbanlarını keserler.[373]

 
İmâmu'l-Harameyn, bu hâdiseyi yorumlarken: "Beyan ettiği fikirde isabet etmiş Ümmü Seleme'den başka kadın bilinmiyor" demiş ise de, kendisi yukarıda zikri geçen Hz. Şuayb'ın kızı örnek gösterilerek tenkid edilmiştir.[374]

 
Ashab'tan Örnek: Kadınla istişâre meselesindeki ıtlakı kaldırıp, tereddüdü izale edecek birkaç örneği de Ashab'tan kaydedelim:

 
1- Birincisi, umumiyetle bilinen bir vak'adır. Hz. Ömer, bir cuma hutbesi sırasında, evlenmelerde kadınlara verilecek olan mehir için, bir tahdid getirerek, mübalağaya kaçılmasını önlemek istediği zaman, cemaatte bulunan bir kadın âyet okuyarak: "Ey Ömer, Allah "Bir eşin yerine başka bir eşi almak isterseniz, birincisine bir yük altun vermiş olsanız bile, ondan bir şey almayın..."[375] diyerek sınırlamazken,  sen nasıl sınır koyarsın?" diye müdâhale eder. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.): "Bir kadın isabet, bir erkek hata etti, bir emîr (lider) cedelleşti ve cedeli kaybetti" diyerek kendi iddiasından rücû edip kadının görüşüne uyar.[376]

 
2- Şu kaydedeceğimiz misal mevzûmuz açısından daha dikkat çekicidir. Bir gece teftişinde, Hz. Ömer (r.a.), kocası cihada gitmiş olan bir kadının "bekârlıktan" yakındığını işitince, kızı Hafsa vâlidemize (ve kadınlardan tecrübeli olanlara[377] mürâcaat ederek: "Kızım (söyle bakayım), bir kadın kocasından ne kadar müddet ayrı kalmaya tahammül edebilir?" diye sorar ve aldığı cevaba dayanarak askerlik müddetini altı ay olarak tahdid eder/sınırlar.[378]

 
3- el-İsâbe'de İbnu Hacer'in kaydettiği bir rivâyet, istişâreye son derece ehemmiyet veren Hz. Ömer (r.a.)'in, zaman zaman, akıl ve faziletçe üstün, okuma yazma bilen bir kadın olan Şifa Bintu Abdillah'a da mürâcaat ettiğini ve hatta onun görüşünü başkalarının görüşüne tercih edip, uyduğunu belirtir.[379]

 
4- Hâlid İbn Velid de, bazı meselelerde, kızkardeşi Fâtıma Bintu'l-Velid ile istişâre etmiştir.[380]

 
5- En mühim örneklerden biri, Abdurrahman İbnu Avf'ın Hz. Ömer’den (r.a.) sonra halife tesbitindeki tutumudur. Hz. Osman'ı belirlerken üç gün herkesten fikrini sormuş bu meyanda kadınların da görüşünü almayı ihmal etmemiştir. İslâm'da kadınların rey hakkı meselesine en iknâ edici örnektir.[381]

 Meseleyi rivâyetler açısından özetlemek gerekirse, kadınla istişâreyi kesinlikle yasaklayan muhkem bir nass mevcut değildir. Üstelik cevazına delalet eden rivâyetler çoktur.  Kur'anî örneklerden başka, bizzat Hz. Peygamber (aleyissalâtu vesselâm)'in ve bir kısım meşhur sahabilerin hayatlarında, kadınla istişârenin fiilî örnekleri vardır. Aleyhte gelen zayıf hadislerin sahih bir asla delalet edebilme ihtimaline karşı da "Yasağı mutlak değil, mukayyed olarak anlamak gerekmektedir" deriz.

 
Bu Konuda Temel Prensip: Kadınla istişâre meselesini, istişâre adabı üzerine, alimlerin sünnete dayanarak tesbit ettiği umumi prensipler muvacehesinde ele almak en doğru yoldur.

Bu cümleden olarak, müşâvirin "liyâkat"ı üzerinde ısrarla, ittifakla durulmuştur. Öyle ise istişâre etme ihtiyacı duyulan mesele kadının ihtisas, bilgi ve tecrübesiyle alâkalı değilse elbette ona mürâcaat fayda değil, zarar getirebilir. Nitekim Münâvî, "Kadınlara itaat pişmanlıktır"  rivâyetini -zayıf olduğuna dikkat çekmekle beraber- "erkeklere ait işlerde" diye kayıtlar.[382]

 
Liyâkat açısından erkek, kadından farklı değildir. Bilgi, görgü, ihtisas, tecrübe ve alâka gibi mürâcaatı meşrû ve gerekli kılan bir vasfı taşımadıkça, sırf "erkek olduğu için" erkeğe mürâcaat hiçbir alim tarafından tavsiye edilmemiştir. Yukarıda kaydedilen misallerde, Hz. Şuayb'ın kızının, o meselede bilgi ve dirâyet sahibi olduğunu gösteren rivâyetleri müfessirler kaydederler.[383]

Şu halde liyâkatli olan herkes, kadın veya erkek, istişâreye layıktır. Olmayan da değildir, ölçü cinsiyet değil liyâkattir.

 Şurası da bir gerçek ki, kadınlar, fıtrî durumları icabı, çoğunlukla, erkeklere nazaran daha hissî, daha acelecidirler. Bu sebeple, onlarla istişâre mevzûunda ihtiyatlı hareket etmek gerekir. Nitekim, beşerin tarihî tecrübesi, kadınların nüfuz ve hâkimiyet kurduğu sarayların, çeşitli entrikalarla kaynayarak "devletleri ve saltanatları fesada götürdüğünü" tesbit etmiştir.[384] Öyleyse, kadınlarla istişâreyi yasaklayan rivâyet, bu beşerî tecrübenin, hadis formuna dökülmüş, öfkeli ve mübâlağalı bir ifadesi olabilir, mutlak bir hakikat değil.[385]


[354] 2/Bakara, 233

[355] 65/Talâk, 6

[356] 28/Kasas, 26

[357] 27/Neml, 30-32

[358] 27/Neml 33-35

[359] Münâvî, Feyzu'l-Kadir 4/263

[360] Sahâvî, el-Makaasıdu'l-Hasene, s. 248-249

[361] Keşfu'l-Hafâ, II/3; Geniş bilgi için, bak. Münâvî, a.g.e., 4/262-63

[362] Üsdü'l-Ğâbe 2/205; 6/275

[363] Üsdü'l-Ğâbe, 4/15

[364] Ebû Dâvud, Nikâh 24

[365] Ebû Dâvud, Nikâh 24, 25

[366] Buhârî, İkrâh 3; Müslim, Nikâh 64

[367] Buhârî, İkrâh 4

[368] İbn Hacer, Fethu'l-Bârî 15/351; Azimâbâdî, Avnu'l-Mabud 6/119

[369] İbn Kuteybe, Uyûnu'l-Ahbâr 1/27

[370] Tirmizî, Fiten 38

[371] Buhârî, Bed'ü'l-Vahy 1

[372] Buhârî, Şehâdât 16

[373] Vâkidî II/613

[374] Keşfu'l-Hafâ 2, 3

[375] 4/Nisâ, 20

[376] Bak. Bâkillânî, et-Temhîd s. 199

[377] Said İbn Mansur, Sünen II/186;  Bâkillânî, a.g.e. s. 198; İbrahim Canan, Hz. Peygamber'in Sünnetinde Terbiye, s. 526-527

[378] İsâbe 4, 341

[379] Üsdü'l-Ğâbe, 7/233

[380] İbn Kesir, el-Bâisu'l-Hasis, Beyrut, 1951, s. 183

[381] Said İbn Mansur, Sünen II/186;  Bâkillânî, a.g.e. s. 198; İbrahim Canan, Hz. Peygamber'in Sünnetinde Terbiye, s. 526-527

[382] Feyzu'l-Kadir 4, 262

[383] İbn Kesir 5/273

[384] Feyzu'l-Kadîr, 4/263

[385] İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, c. 16, s. 158-166