meryem
Tue 10 May 2011, 11:24 am GMT +0200
Kadercilik ve Atacı Tavır
Ataların yolunu kutsayan müşriklerin ahlakî olmayan tavırlarından birisi yanlışlarını Allah'a nispet etmeleridir. Halbuki yanlarında açıklayacakları bir bilgi yoktur ve zanna tâbi olup yalan söylemektedirler:
“Onlar bir kötülük (fahişe) yaptıkları zaman: “Babalarımızı bu yolda bulduk, bunu bize Allah emretti.” derler. De ki: “Allah kötülüğü emretmez. Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?” [272] Ayetin orijinalinde geçen fahişe, büyük günahları içine alan bir terimdir. Bu eylemleri bu insanların kötülük olarak kabul ettikleri, sonra da Allah'ın onları emrettiğini sandıkları zannedilmemelidir çünkü bunu akıl kabul etmez. Bu eylemler özünde kötüdür. O topluluk; yaptıklarının, Allah'ın emrine itaat olduğuna inanıyordu. [273] Onlara göre, Allah yaptıklarını hoş görmeseydi, onları ondan alıkoyardı. İddia ettikleri konuda Allah'ın onlara bir şey emrettiğine dair bir delilleri yoktur. Bu âyet de taklidin ve cehaletlerinin çokluğunun yerilmesine bir örnektir. [274] Çirkin bir davranışta bulunduklarında özür olarak atalarının bunu yaptığını, kendilerinin de Allah'ın emrettiği bu şey konusunda atalarının izinden gittiklerini ileri sürüyorlardı. Bu sözleri batıldır. Birisi taklittir ki ilme giden bir yol değildir. İkincisi de Allah'a iftiradır. [275]
Allah'ın şeytanı kendilerine dost kıldığı inanmayanlar Allah'ın evini çıplak tavaf ederek çirkin bir şey yaptıklarında bu eylemleri nedeniyle kınandılar. Dediler ki: “Atalarımızın yaptığını yapıyoruz. Onların sünnetine uyuyoruz. Allah'a yemin olsun ki bununla emrolunduk. Onun emrine tâbi oluyoruz.” Halbuki Allah çirkin işleri emretmez, İnsanlardan çirkin eylemler yapmalarını beklemez. Allah'ın çıplak tavafı emrettiğine dair bir bilgileri yoktur. [276]
Atalarının ve kendilerinin sapkınlıklarını Allah'a bağlamaları, yeni bir tavır değildir çünkü onlardan öncekiler de öyle yapmıştı:
“Allah'a ortak koşanlar dediler ki: 'Allah dileseydi, ne biz, ne atalarımız O'ndan başka bir şeye tapardık ve O'nun emri dışında bir şeyi haram kılardık.' Kendilerinden öncekiler de böyle yaptılar. Buna karşı peygamberlerin vazifesi, ancak açık-seçik bir tebliğden ibarettir.” [277] Allah müşriklerin kaderi delil göstererek özür beyan etmelerini anlatıyor. Müşrikler özür beyan ederken de rasulü ve risaleti inkâr ediyorlar. [278] Onlara göre ataların tecrübesi, her şeyin kendisiyle ölçüldüğü bir normdur. Atalarının zamanında bir şey olmamışsa, şimdi de olamaz; o zaman olmuşsa şimdi de olabilir. [279] Kaderi delil getirmek, yaptıkları ve terk ettikleri şeyler konusunda bir bilgisi olmayan cahiliye mensuplarının söylemidir [280] ve
“Beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onlar(ı saptırmak) için senin doğru yolunun üstüne oturacağım.” [281] diyerek sapkınlığını Allah'a bağlayan şeytanın tavrından farksızdır. Burada peygamber muhaliflerinin, insanlara kendi iradelerine göre seçim yapmakta hür olmadıklarını ifade ettiklerini görüyoruz. Bu inanış, sosyologların da belirttiği gibi her zaman statükodan çıkarı olanların işine gelir. Onlar mevcut durumdan herhangi bir değişiklik olmasını istemezler. Bazı durumlarda da atalarının geleneğini takip etmek üzerinde duruyorlar ve geçmişi bir tür kutsal ve taklide layık bir şey olarak görüyorlar. [282]
Bu sözlerini alay etmek için söylüyorlardı. İnanarak söyleselerdi, mümin olurlardı. Bu tür yalanlamanın ve alayın benzerini öncekiler de peygamberlerine yapmışlardı, onlar yok edildiler. Hz. Peygamber'e düşen ise tebliğdi. Çünkü doğru yolu bulabilmek Allah'ın isteğine bağlıdır. [283] Müşrikler içinde bulundukları şirkte aldanmakta ve kaderi delil getirerek özür beyan etmektedirler. Halbuki, Allah kendilerine bu hususta bir hüküm indirmemişken bunları kendileri uydurmuşlardır. [284] Onlar şöyle demek istiyorlar: “Allah yaptıklarımızdan hoşlanmasaydı, üzerimize indireceği bir ceza ile belli eder ve bunları yapmanıza izin vermezdi.” Halbuki Allah her ümmete,
“Allah'a ibadet edin, putlardan kaçının.” [285] diye elçi göndermişken şirk koşmak Allah'ın dilemesine nasıl bağlanabilir? [286] Allah'a ortak koşan ve puta tapanlar, kaderi delil getirerek şirk koşmalarını mazur göstermeye çalıştılar. “Biz putlara Allah onlara ibadetimizden razı olduğu için tapıyoruz.” diyorlardı. Bunlar kendilerinden önceki toplumların sünnetini sürdürdüler. Peygamberleri yalanlama ve sapıklıkta, atalarının fiillerine uyma konusunda onların yolunu izlediler. [287]
“Allah'tan başkasına ibadet ve vahye rağmen haramlar olduğunu ileri sürme” şeklindeki davranış ve tutumda, peygamberleri ve getirdikleri vahyi yalanlama vardır. İddia sahiplerinin de delilleri yoktur. Bu kaderci yaklaşım insanoğlunun fıtratında sahih bir gerekçe olarak mevcut değildir. [288] Yukarıdaki ayetteki ifade, nankörlüklerini, inatlarını, Allah'a ortak koşmalarını, delillerin ortaya çıkmasından sonra Allah'ın birliğini ve dirilişi inkârlarını ve çabucak vuku bulmasını istemelerini, Hz. Peygamber'i yalanlamalarını, hakkı kabule yanaşmada kibirli davranmalarını sayıp döken bir ifadedir. Onlardan öncekiler de şirk koştular ve Allah'ın helal kıldığını haram kıldılar. [289] Allah'a ortak koşan ve O'ndan başka putlara ibadet edenler: “Biz, Allah ibadetimizden razı olduğu için putlara ibadet ediyoruz. Sevaib [290] ve behaire [291] dair haramlarımızı ve atalarımızın haram kılmasını Allah dilediği için haram kılıyoruz” demek istiyorlardı. Halbuki Allah'ın bazı kötülüklerin yapılmasına süre tanıması, o işin doğruluğunu veya mukadder olduğunu göstermez. [292] Bunların, sünnetlerini takip ettikleri önceki toplumlar da böyle yapmıştı. Bunlar da onların sözlerinin benzerini söylediler. Rasulü yalanlama ve sapkın atalarının fiillerine tâbi olmada onların yolunu tuttular. Onlar, çoğu şer olan atalarının yoluna uymaktan memnun olduklarında ruhen ölü kimselerdir diyebiliriz. [293]
[272] Araf: 7/28.
[273] Râzî, V, 225.
[274] Kurtubî, IV/1, 168.
[275] Zemahşerî, II, 95.
[276] Taberî, V/2, 203.
[277] Nahl: 16/35.
[278] Kâsımî, a.g.e., X, 3801.
[279] Watt, Montgomery W., Hz. Muhammed'in Mekkesi, (çev.: Mehmet Akif Ersin), Bilgi Vakfı Yay., Ankara, 1988, s. 45.
[280] Kâsımî, a.g.e., X, 3804.
[281] Araf: 7/16.
[282] Mutahhari, Murtaza, Tarih ve Toplum, (çev.: Cengiz Şişman), İstanbul, 1989, s. 134.
[283] Zeccac'tan naklen bkz.: Kurtubî, V/2, 93.
[284] İbnu Kesîr, IV, 488.
[285] Nahl: 16/36.
[286] İbnu Kesîr, IV, 489.
[287] Meraği, a.g.e., XIV, 79.
[288] Kâsimî, a.g.e., X, 3805.
[289] Zemahşerî, II, 580.
[290] İlahlar için serbest bırakılan, üzerine yük vurulmayan develer.
[291] Sütü putlara vakfedilen deve.
[292] Mevdudî, Ebu'l A'lâ, Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi, (çev.: Ahmet Asrar), 3. baskı, Pınar Yay., İstanbul, 1992, II, 32.
[293] Ali, a.g..e., 1085. Murat Kayacan, Kur’an’da Peygamberler ve Karşı Tavırlar, Ekin Yayınları: 55-58.