- Kabirleri bayram yeri edinmek

Adsense kodları


Kabirleri bayram yeri edinmek

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sidretül münteha
Wed 9 March 2011, 04:23 pm GMT +0200
Kabirleri bayram yeri edinmek


›-10- Belirli vakitlerde ve bilinen mevsimlerde oralarda ibadet etmek maksadı ile yahutta başka bir maksadla giderek kabirleri bayram yeri edinmek.
 

 

 Çünkü Ebu Hureyre (r.a)'ın rivayetine göre Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Benim kabrimi bayram yerine çevirmeyin. Evlerinizi de kabirlere döndürmeyin. Her nerede olursanız bana salât (ve selam) gönderin. Çünkü sizin salât (ve selam)ınız bana ulaşır."[21]

 

 

Süheyl dedi ki: "el-Hasen b. el-Hasen b. Ali b. Ebi Talib kabrin yanında beni gördü. O Fatıma'nın evinde akşam yemeğini yerken bana seslendi ve: Yemeğe gel dedi. Ben: Canım istemiyor dedim. Bu sefer: Seni niye kabrin yanında görüyorum dedi. Ben: Peygamber (s.a)'a selam verdim dedim. Şöyle dedi: "Sen mescide girdiğin zaman selam ver." Sonra dedi ki: Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu: "Benim kabrimi bayram yerine çevirmeyin. Evlerinizi de kabre döndürmeyin. Bana salât (ve selam) gönderin. Çünkü sizin salât (ve selam)ınız nerede olursanız bana ulaşır, Allah yahudilere lanet etsin. Çünkü onlar peygamberlerinin kabirlerini mescid edindiler."

 

(Bu hususta) sizler ile Endülüstekiler arasında hiçbir fark yoktur. Bu hadisi İbn Teymiye, el-İktida'da belirttiği üzere Said b. Mansur rivayet etmiştir. Yine bu hadis İsmail b. İshak el-Kadi, Fadlu's-Salâti ale'n-Nebi (no: 30)'da zikredilmiş olup, ancak orada "Allah yahudilere lanet etsin..." bölümü yok. Aynı şekilde İbn Şeybe (IV, 140)'de hadisin sadece merfu olan bölümünü rivayet etmiş bulunmaktadır. Hadisin buna yakın lafızlarla Ali b. el-Huseyn'in babasından, onun dedesinden merfu olarak rivayet ettiği bir başka şahidi de vardır. Bunu İsmail el-Kadi (no: 20)'de ve başkaları rivayet etmiştir. Bk. Tahziru's-Sacid (98-99) Hadis-i şerif peygamberlerin ve salihlerin kabirlerini bayram yerine döndürmenin haram olduğuna delildir. Şeyhu'l-İslam İbn Teymiye, İktidau's-Sırati'l-Mustakim (s. 155- 156)'de şunları söylemektedir:

 

"Hadisin delalet şekli şudur: Peygamber (s.a)'ın kabri yeryüzündeki en faziletli kabirdir. Bununla birlikte onun bayram yeri edinilmesini yasaklamıştır. Kim olursa olsun başkasının kabrinin bu yasağın kapsamına girmesi öncelikle sözkonusudur. Diğer taraftan Peygamber (s.a) bununla birlikte: "Evlerinizi de kabirlere döndürmeyiniz" diye buyurmuştur. Yani oraları namazın kılınmadığı, dua ve Kur'ân'ın okunmadığı yerler olmamalıdır. O vakit kabirler seviyesinde olurlar. Peygamber böylelikle evlerde de ibadet edilmesine dikkat edilmesini emretmekte fakat ibadetin kabirlerin yanında yapılmasını yasaklamaktadır. Hristiyan ve onlara benzeyen diğer müşriklerin yaptıklarının aksini buyurmaktadır... İşte bu Peygamberin ehl-i beytinden, tabiînin en faziletlisi Ali b. el- Hüseyn (r.a) o adama Peygamber (s.a)'ın kabrinin yanında özellikle dua etmeye kalkışmasını yasaklamakta ve bu hususta kendisinin babası el-Hüseyn'den, onun da dedesi Ali'den işitmiş olduğu hadisi delil olarak göstermektedir. Bu hadisin ne manaya geldiğini o başkasından daha iyi bilir. Böylelikle onun maksadının şu olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır.

 

Kişi Peygamber (s.a)'ın kabrine mescide girme maksadı bulunmadan selam vermek ve benzeri maksadlarla girmektir. O bu tür dua ve benzeri amellerin kabri bayram yeri edinmek olduğu görüşünü ortaya koymuştur. Aynı şekilde onun amcasının oğlu ve ehl-i beytinin büyük ilim adamı Hasen b. Hasen de peygamberin kabrinin bayram yeri edinilmesini mekruh görmüştür. Şimdi bu sünnetin Medine ehlinden ve Rasûlullah (s.a)'a neseb akrabalığı, şehir akrabalığı bulunan ehl-i beytten nasıl bize kadar geldiğine dikkat edelim. Çünkü onlar bu işi bilmeye başkalarına göre daha bir ihtiyaçları vardır. O bakımdan onlar bu sünneti daha iyi bellemişlerdir. "Id (bayram yeri)" eğer mekan ismi kabul edilirse o takdirde orada toplanmak, ona yakın yerde ibadet etmek veya başka bir maksad için gidilen yer anlaşılır. Nitekim Mescid-i Haram, Mina, Müzdelife ve Arafe gibi yerleri Cenab-ı Allah bir bayram yeri, insanların dönüp dönüp geldikleri yerler kılmıştır. İnsanlar orada toplanırlar. Dua, zikirve kurban (vs. ibadetler) için oralara gider gelirler. Müşriklerin de yakınlarında toplanmak için gidip geldikleri yerleri vardı. İslam gelince Allah bütün bunları sildi. İşte bu gibi yerlere peygamberlerin ve salihlerin kabirlerinin bulunduğu yerler de dahildir. (Oraları bayram yeri edinilmemelidir.)"

 

Daha sonra Şeyhu'l-İslam (s. 175, 181)'de şunları söylemektedir: "Bundan dolayı Malik (Allah ondan razı olsun) ve ondan başka ilim adamları Medinelilerin herhangi birisinin mescide girdiği her seferinde Peygamber (s.a)'ın gelip kabrine ve iki arkadaşına selam vermesini mekruh görmüşler ve şöyle demişlerdir: Bu herhangi bir Medineli için ancak yolculuktan geldiği yahutta bir yolculuğa çıkmak istediği zaman ve benzeri durumlarda olabilir. Bazıları ise namaz ve benzeri maksatla peygamber mescidine girdiği vakit selam vermeye müsade olduğunu belirtmiştir. Ama her zaman için salât ve selam maksadı ile oraya girecek olursa, bildiğim kadarıyla buna ruhsat veren kimse yoktur. Çünkü bu da bir çeşit bayram yeri edinmektir. Bununla birlikte bizlere mescide girdiğimiz vakit: "es-Selamu aleyke eyyuhe'n-Nebiyyu ve rahmetullahi ve berekâtuhu: Ey Peygamber selam olsun sana, Allah'ın rahmeti ve bereketleri de"  (6)  dememiz -namazımızın sonlarında söylediğimiz gibi- bizim için meşrudur... Malik ve başkaları her zaman kabrin yanında bu işi yapmanın kabri bir çeşit bayram yeri edinmekten korkmuşlardır. Aynı şekilde bu bir bid'attir.

 

Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali (r.anhum) döneminde her gün mescide gelirlerdi. Çünkü onlar Peygamber (s.a)'ın bu hususu hoş görmedini ve bunu kendilerine yasakladığını biliyorlardı. Onlar mescide girdikleri ve mescidden çıktıkları zaman ona selam verdikleri gibi, teşehhüdde de ona selam veriyorlardı. Tıpkı hayatta iken ona selam verdikleri gibi. Bundan dolayı İmam Malik'in söylediği şu söz ne kadar güzeldir: Bu ümmetin sonradan gelenleri ancak ilk gelenlerinin ıslah oldukları hususlarla ıslah olurlar. Fakat ümmetler peygamberlerinin bıraktıklarına yapışmaları zayıfladıkça, imanları eksildikçe bunun yerine ortaya çıkardıkları bid'atler, şirk ve başka hususları alırlar. Bundan dolayı İslam ümmeti (peygamberin) kabrini (el sürerek) istilam etmeyi ve onu öpmeyi mekruh görmüş ve insanların kendisine doğru namaz kılmalarını engelleyecek şekilde onu bina etmişlerdir.

 

Bizler Ahmed ve başkalarının Peygamber (s.a)'a ve iki arkadaşına selam verip, dua etmek ve gitmek isteyenlere kıbleye dönmelerini emrettiklerini daha önceden kaydetmiş bulunuyoruz. Aynı şekilde Malik ve benzeri mütekaddimun ilim adamları da bu işi mekruh görmüşlerdir. Müteahhirundan Ebu'l-Vefa b. Akil, Ebu'l-Ferac İbnu'l- Cevzi de bu kanaattedirler. Ben ne bir sahabiden, ne bir tabiîden, ne de önder olarak bilinen bir ilim adamından orada dua etmek maksadı ile kabirlerin yanına gitmeyi müstehab gören bir kimse olduğunu ve bu hususta herhangi bir kimsenin peygamberden olsun, ashab-ı kiram'dan olsun, bilinen imamlardan herhangi bir kimseden olsun bir şey rivayet ettiğini bilmiyorum. İnsanlar dua, duanın zamanları, mekanları hakkında eserler yazmış, bu hususta rivayetleri zikretmişlerdir. Onlardan herhangi bir kimse, herhangi bir kabrin yanında dua etmenin faziletine dair -bildiğim kadarıyla- tek bir harf dahi yazmamıştır. Durum bu iken kabirlerin yanında yapılacak duanın daha faziletli ve kabule daha şayan olduğu nasıl söylenebilir ve bu nasıl caiz olabilir? Selef böyle bir şeyi reddediyorken, böyle bir şeyi bilmiyorken aksine bunu yasaklıyor ve emretmiyorken bu nasıl söylenebilir?

 

Kabirlerin yanında duanın kabul edileceğine ve faziletine inanış bu maksatla oralara gidip gelmeyi beraberinde getirmiştir. Hatta kabirlerin yanında belli bir mevsim ve zamanda pek büyük kalabalıklar dahi toplandığı olur. İşte Peygamber (s.a)'ın: "Benim kabrimi bayram yeri edinmeyiniz" buyruğu ile yasakladığı da bizatihi budur... Hatta bazı kabirlerin yanında senenin belli günlerinde toplanılır, oraya yolculuklar yapılır. Ya muharrem, ya receb, yahut şaban ya da zilhicce yahut başka bir aya denk getirilir. Kimileri bu kabirlerin yanında aşure gününde toplanır, kimisi arafe gününde, kimisi şabanın ortasında, kimisinin yanında da bir başka vakitte toplanılır. Yani bu kabirlerin herbirisine gelinecek ve yanında toplanılacak belli bir günü vardır. Tıpkı Arafat'a, Müzdelife'ye ve Mina'ya gidilecek senenin belli günlerinin bulunması, bayram günlerinde şehrin namazgahına gidilmesi gibi.

 

(6)  Derim ki ben bu ifadeyi mescide girmek ve mescidden çıkmak adabına dair varid olmuş herhangi bir hadiste görmedim. Herhalde bunu "sizden herhagi bir kimse mescide girdiği takdirde Peygamber (s.a)'a selam versin" buyruğunun mutlak ifadesinden almış olmalıdır. [22]

 

Açıkça anlaşılan hususlardan birisi böyle bir sonucun çıkartılmasının uzaklığıdır. Özellikle Fatıma (r.anha)'ın rivayet ettiği hadiste bu kip şu lafızla gelmiştir: es-selamu ala Rasûlillah, Allahumme salli ala Muhammed ve ala alî Muhammed: Selam Allah'ın Rasûlüne, Allah'ım Muhammed'e ve Muhammed'in aile halkına salât (ve selam) eyle" lafzındadır. Bunu Kadı İsmail (82-84) ve başkaları rivayet etmiştir. Ayrıca bk. Nuzulu'l-Ebrar (72), el-Kelimu't-Tayyib (no: 63, bizim tahkikimiz ile) etmek üzere yolculuklar yapılır. Tıpkı bu amaçla gidildiği gibi. Böyle bir yolculuğun yasak oluşu hususunda müslümanlar arasında bir görüş ayrılığı olduğunu bilmiyorum. Kimi kabirlerin yanında haftanın belli gününde toplanmak üzere gidilir.

 

Özetle bu kabirlerin yanında yapılan işler Rasûlullah (s.a)'ın: "Benim kabrimi bayram yeri edinmeyin" diyerek yasakladığı işlerin ta kendisidir. Belli bir yere, belli bir zamanda gitmeyi ihtiyat haline getirmek -yıllık, aylık ya da haftalık dönümlerde bunu yapmak- bizatihi bayram edinmenin ta kendisidir. Diğer taraftan bu işin küçüğü de, büyüğü de yasaktır. İmam Ahmed'in kabul etmeyip, reddetmekte öne çıktığı husus da budur. O (yani İmam Ahmed) şöyle demektedir: Bu hususta insanlar gerçekten kusurludurlar ve çok aşırıya gitmişlerdir dedikten sonra el-Hüseyn'in kabri yanında yapılan işleri sözkonusu etmektedir. (Daha sonra Şeyhu'l-İslam şunları söylemektedir): Bunun kapsamına Mısır'da Nefise ve diğerlerinin kabrinin yakınlarında yapılanlar da girer. Irak'ta, Ali (r.a)'ın kabri, Hüseyin'in kabri ya da Huzeyfe b. el-Yeman'ın kabri ve ve ve denilen kabirlerin yanında yapılanlar da bu kapsama dahildir. Ebu Yezid el- Bistami'nin kabri yanında yapılanlar ile İslam dünyasında sayılmaları mümkün olmayacak kadar pekçok kabir yanında yapılanlar da bu türdendir.

 

Belirli bir zamanda bu kabirlere gitmeyi, belirli bir zamanda bu kabirlerin yanında toplanmayı ihtiyat haline getirmek az önce geçtiği üzere buraları bayram yeri edinmektir. Müslüman ilim ehli arasında bu hususta görüş ayrılığı olduğunu bilmiyorum. Bozuk adetlerin çokluğuna aldanmamak gerekir. Çünkü bu gibi davranışlar Peygamber (s.a)'ın bu ümmet arasında gerçekleşeceğini haber verdiği kitab ehline benzemek kabilindendir. Bunun esası ise bu gibi yerlerde dua etmenin faziletine inanmaktır, yoksa eğer kalblerde böyle bir inanç yer etmemiş olsaydı, bütün bunlar silinir giderdi. Buralara gitmeyi kastetmek beraberinde bu gibi mefsedetleri getirdiğinden ötürü bu kabirlerin yanında namaz kılmak gibi hatta daha da öncelikli olarak haramdır. Böyle bir iş insanları fitneye düşürür, şirkin kapısını açar, imanın kapısını kapatır."

 

Derim ki öncelikli olarak bunun kapsamına giren hususlardan birisi de bu gün Medine-i Münevvere'de gördüğümüz farz herbir namazın akabinde Peygamber (s.a)'a selam verip, orada ve onun vesilesi ile dua etmek kastı ile gitmektir. Onlar onun huzurunda seslerini öyle bir yükseltirler ki mescid o gürültülerle dolup taşmaktadır. Bilhassa hac mevsiminde bunun yapıldığını görüyoruz. Sanki bu namazın bir sünnetiymiş gibi. Hatta onlar sünnetlere dikkatlerinden daha fazla buna dikkat ediyorlar ve bütün bunlar yöneticilerin gözleri önünde, bilgisi altında gerçekleşmekte, onlardan kimse buna tepki göstermemektedir. İnna lillah ve inna ileyhi raciun. Dinin ve dinin gerçek müntesiblerinin garibliğine gerçekten üzülmek gerekir. Mescid-i Haram'dan sonra, Peygamber (s.a)'ın getirdiği şeriate muhalefetlerden en uzak olması gereken mescid olan Peygamber mescidinde bunlar yapılıyor. Durum bu şekilde. Bundan önce Şeyhu'l-İslam İbn Teymiye'nin açıklamalarında Peygamber mescidine namaz ve benzeri bir maksatla girdiği takdirde Peygamber efendimizin kabri şerifine selam vermek üzere gitmeye ruhsat verdiklerini nakletmiş bulunuyor. Ancak sanki bu ruhsat bu işin çokça yapılmaması ve tekrarlanmaması kaydı ile kayıtlı gibi görünüyor. Buna delil de bunun akabinde şunları söylemiş olmasıdır: "Her zaman salât ve selam vermek üzere kabrine doğru gitmeye gelince, bildiğim kadarıyla kimse buna ruhsat vermemiştir."

 

Derim ki Şeyhu'l-İslam'ın kimi ilim adamından naklettiği bu ruhsat ve müsaade belirtilen kayıt ve şarta riayet etmek üzere benimsediğimiz ve kabul ettiğimiz görüştür. Buna göre Medine'de bulunan kimsenin selam vermek üzere zaman zaman kabr-i şerife gitmesi caizdir. Çünkü bu açıkça görüldüğü üzere Peygamberin kabrini bayram yeri edinmek kabilinden bir iş olamaz. Ona ve iki arkadaşına selam vermek genel delillerle meşrudur. Dolayısıyla Peygamber efendimizin kabrinin bayram edinilmesini yasakladı diye bu meşruiyeti mutlak olarak nefyetmek caiz olamaz. Çünkü belirttiğimiz şart gözönünde bulundurulduğu takdirde bu genel deliller ile bu özel hadis birarada mutalaa edilebilir. Seleften herhangi bir kimsenin bu işi yaptığını bilmeyişimiz buna karşı delil olmaz. Çünkü bir şeyin bilinmemesi ilim adamlarının da belirttikleri gibi onun olmadığının bilinmesini gerektirmez. Bu gibi hallerde ise bir işin meşruiyetini tesbit etmek için genel deliller yeterlidir. Elverir ki üzerinde durduğumuz bu hususta onunla taaruz eden bir hali tesbit eden bir delil bulunmasın. Bununla birlikte Şeyhu'l-İslam, el- Kaidetu'l-Celile (s. 80, el-Menar baskısı)'de Nafi'den şöyle dediğini nakletmektedir: İbn Ömer, Peygamber efendimizin kabrine selam veriyordu. Ben onu yüz ya da daha fazla defa görmüşümdür. Kabre gelir, es-selamu ale'n-Nebi es-selamu ala Ebi Bekr es-selamu ala Ebi (Peygamber (s.a) selam olsun, Ebu Bekir'e selam olsun, babama selam olsun) der sonra giderdi. Bunun zahiri o bu işi yolculuk halinde değil, ikamet halinde yaptığını göstermektedir. Çünkü "yüz defa" ifadesi bu rivayeti yolculuk haline yorumlama ihtimalini oldukça uzak kılmaktadır.



[21] Hadisi Ebu Davud (I, 319), Ahmed (II, 367) hasen bir sened ile rivayet etmişlerdir. Hadis Müslim'in şartına uygundur. Bu hadisin değişik yolları ve şahidleri bulunduğundan ötürü sahih bir hadistir. Bunun Ebu Hureyre'den gelmiş, Ebu Nuaym, el-Hilye (VI, 283)'de bir başka rivayet yolu daha vardır. Ayrıca Süheyl'den güçlü bir sened ile mürsel bir şahidi de bulunmaktadır.

[22] Bu hadisi Ebu Avane Sahih'inde (I, 414), Ebu Davud, Sünen'inde (no: 465) rivayet etmişlerdir.