- Kabirlerdeki kemikleri kırmak

Adsense kodları


Kabirlerdeki kemikleri kırmak

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sidretül münteha
Wed 9 March 2011, 04:17 pm GMT +0200
Kabirlerdeki kemikleri kırmak


›-13- Kabirlerdeki kemikleri kırmak:
 

Buna delil Peygamber (s.a)'ın şu buyruğudur: "Mü'minin öldükten sonra kemiğini kırmak hiç şüphesiz hayatta iken onu kırmak gibidir."[34]

 

 

Derim ki hadisin bazı rivayet yolları Müslim'in şartına göre sahihtir. Nevevi, el- Mecmu (V, 300)'de kavi olduğunu belirtirken, el-Mirkad (II, 380)'de belirtildiği üzere İbnu'l-Kattan: "Senedi hasendir" demiştir. Hadisin Aişe (r.anha)'dan gelen başka iki yolu daha vardır. Birinci yol Ahmed (VI, 100)'dedir. Diğeri ise Darakudni (367)'de yer almaktadır. Bu hadisin Um Seleme'den gelen bir şahidi de bulunmaktadır: Bunu İbn Mace   (11)   rivayet etmiş ve sonunda: "...Günah bakımından" lafızlarını da fazladan zikretmiştir. Fakat isnadı zayıftır. Bu hadis Darakudni'nin rivayetinde birinci vecihin bazı rivayet yollarında birinci hadiste yer almaktadır fakat göründüğü kadarıyla bu lafız hadise sonradan eklenmiş (müdrec)dir. Çünkü Darakudni'nin kaydettiği bir başka rivayette şu lafız yer almaktadır: "... Günah bakımından (öyle olduğunu) kastetmektedir."

 

İşte bu, bu fazlalığın hadisten olmayıp, aksine ravilerden birisinin yaptığı bir açıklama olduğu hususunu açıkça ortaya koymaktadır. Ayrıca bunu Ahmed'in şu lafızla yaptığı rivayet de desteklemektedir: "Dedi ki: Günah itibariyle böyle olduğu görüşündedirler. Abdu'r-Rezzak dedi ki: Sanırım bu Davud'un sözüdür."

 

Derim ki kastettiği Davud b. Kays'dır. Bu da bu hadiste Abdu'r-Rezzak'ın hadisi kendisiden aldığı şahıstır. Göründüğü kadarıyla bu açıklama hadisin maksadını da ortaya koymaktadır. İmam Tahavi de bunu kesin olarak böylece ifade etmiş ve bu hususta Müşkilu'l-Asar adlı eserinde ona dair özel bir bab açmıştır, dileyen oraya bakabilir. Hadis-i şerif mü'min ölünün kemiklerini kırmanın haram olduğuna delildir. Bundan ötürü Hambeli mezhebine ait kitablarda şu ifadeler yer almaktadır: "Ölenin azalarından herhangi birisini koparmak, bedenini telef etmek ve yakmak -bunu vasiyet etmiş olsa dahi- haramdır."

 

(11)  el-İmam adlı eserde Müslim tarafından rivayet edildiği belirtilmekte ise de Feydu'l-Kadir'de olduğu gibi bu reddolunmuştur. el-İmam ise İbn Dakiku'l-Iyd'in ahkama dair gerçekten büyük bir kitabıdır. Zehebi şöyle demiştir: "Eğer tamamlanmış ve temize çekilmiş olsaydı, onbeş ciltlik bir eser olacaktı."

 

Keşşafu'l-Kına (II, 127) adlı eserde de böyledir. Diğer mezheblerde de buna yakın ifadeler vardır. Hatta fakih İbn Hacer (el-Heytemi), ez-Zevacir (I, 134)'de bu işin büyük günahlardan olduğunu ifade etmiş ve şöyle demiştir: "Çünkü bildiğimiz hadislerde belirtildiğine göre bu hayatta olanın kemiğini kırmak gibidir."

 

Hambeliler bu hususta ileriye giderek el-Keşşaf (II, 130)'da belirtildiği üzere şöyle diyecek noktaya kadar işi götürmüşlerdir: "Şâyet hamile karnında yaşaması ümid edilen bir cenin bulunduğu halde ölürse yavruyu kurtarmak için karnını yarmak haramdır. Kadın müslüman ya da zımmi olsun farketmez. Çünkü böyle yapılacak olursa muhtemel bir hayatı sağ bırakmak için kesin bir haram çiğnenmiş olur. Çünkü çoğunlukla ve açıkça görülen çocuğun yaşamayacağıdır.Ahmed buna Ebu Davud'un rivayet ettiği Aişe'den gelen rivayeti delil göstermektedir..."

 

Derim ki sonra bu husustaki hadisi zikretmektedir. Ebu Davud'un el-Mesail (s. 150)'deki ifadesi de şöyledir: "Ben Ahmed'e karnında hareket etmekte olan bir çocuk bulunduğu halde ölen kadının karnı kesilip açılır mı diye sorulduğunu, onun hayır ölenin kemiğini kırmak hayatta iken onun kemiğini kırmak gibidir diye cevap verdiğini dinledim."

 

Seyyid Muhammed Reşid Rıza bunun ile ilgili olarak şu açıklamayı eklemektedir: "Bu hadisi annesinin karnında canlı olan cenini kesinlikle ölmeye bırakmanın lehine delil olarak göstermek iki bakımdan garip kaçmaktadır: Bir defa annenin karnını yarmak ölmüşün kemiğini kırmak gibi bir özellik taşımıyor.

 

İkinci olarak ceninin eğer hilkati tam olup, annesinin karnı açılarak çıkartılacak olursa, defalarca görüldüğü gibi yaşayabilir. İşte burada ceninin hayatını kurtarıp, muhafaza etmek ile karnını yarmak, kemiği kırmak gibi olduğunu kabul edip annesinin dokunulmazlığını muhafaza etmek isteği çatışmaktadır. Şüphesiz ki birincisi daha çok tercih edilir. Üstelik böyle bir sebeb dolayısıyla annenin karnını yarmak hiçbir zaman ölüye hakaret etmek sayılmamalıdır. Bütün insanların örfünden açıkça anlaşıldığı üzere bu böyledir. O halde doğrusu çıkarıldıktan sonra hayatta kalacağının tabib tarafından tercih edilmesi halinde annenin karnını yarmanın vacib olduğunu kabul edenlerin görüşüdür. Bazı fakihler de bunu açıkça ifade etmiştir."

 

Menaru's-Sebil (I, 178)'de şöyle demektedir: "Eğer çocuğun bir kısmı canlı olarak çıkacak olursa geri kalan kısmı için annenin karnı yarılır. Çünkü önceleri hayatta kalması muhtemel iken artık hayatta olduğu kesin olarak bilinmiş olmaktadır."

 

Derim ki: Seyyidim (Reşid Rıza rahimehullahın) tercih ettiği görüş Şafiîlerce daha sahih kabul edilen görüştür. Nitekim Nevevi (V, 301)'de böyle demiş ve ayrıca bunu Ebu Hanife ile fakihlerin çoğunluğunun görüşü olduğunu belirtmiştir. Aynı zamanda bu İbn Hazm'ın (V, 166-167) kabul ettiği görüştür. Yüce Allah'ın izniyle hak olan da budur. Az önce kaydedilen hadisten iki husus anlaşılmaktadır:

 

Birinci husus: Müslümanın kabrini açmak haramdır. Çünkü böyle bir davranış ile onun kemikleri kırılmaya maruz bırakılır. Bundan dolayı seleften bazı kimseler çokça defin yapılan bir kabristanda kendilerine mezar açılmasından çekinirlerdi. İmam Şafiî el-

 

Umm (I, 245)'de şunları söylemektedir: "Bize Malik, Hişam b. Urve'den haber verdi. O babasından şöyle dediğini rivayet etti: Baki'de defnedilmek hoşuma gitmez. Başka yerde defnedilmeyi daha çok severim. Çünkü (Baki'de gömülü olanlar) iki kişiden birisidir. Ya zalimdir, ben böyle birisine komşu olmak istemem. Ya salihtir, kemiklerin üzerinin eşilmesini istemem. (Urve) dedi ki: Bir ölünün kabirleri çıkartılacak olursa, tekrar yerine koyulup defnedilmeleri hoşuma gider."

Nevevi, el-Mecmu (V, 303)'de özetle şunları söylemektedir: "Ashabın (mezhebimize mensub ilim adamlarının) ittifakı ile şer'î bir sebeb olmadıkça kabrin açılması caiz değildir. Daha önce (109. meselede) geçtiği üzere belirtilen sebebler kabilinden şer'î bir sebeble açılabilir. Bu açıklamaların özeti şudur: "Bir ölü çürüyüp, toprak olduğu takdirde kabrin açılması caizdir. O vakit o kabirde başkasının defnedilmesi de caiz olur. Böyle bir yerin ekilmesi, üzerine bina yapılması da diğer yararlanma ve tasarruf yollarıyla kullanılması da mezheb alimlerimizin ittifakı ile caizdir. Bütün bunlar eğer ölenden kemik vb. herhangi bir eser kalmamış olması şartına bağlıdır. Bu ise bölgeler ve toprakların farklılığına göre farklılık arzeder. Bu hususta orayı bilenlerin görüşlerine itibar edilir."

 

Derim ki buradan şunu öğreniyoruz ki müslümanların başlarındaki bazı yönetimler İslamî birtakım kabristanları şehir düzenlemeleri için ortadan kaldırmakta, bu kabirleri açmakta, bunların saygınlıklarına herhangi bir şekilde aldırılmamakta ya da bunların çiğnenmelerinin, kemiklerinin kırılmalarının ve benzeri işler yapmanın yasaklığına hiç önem vermemektedirler. Herhangi bir kimse böyle bir düzenlemenin bu kabilden şer'î hükümlere muhalif hareketleri mazur gösterebileceğini zannetmesin kesinlikle böyle olmaz. Çünkü bu gibi işler zaruri işlerden değildir. Bunlar benzeri gerekçelerle ölülerin haklarına tecavüz etmeyi gerektirmeyen şartları daha bir mükemmelleştirici davranışlardandır. Hayatta olanların ölmüşlerine herhangi bir eziyet vermeden işlerini düzenlemek görevleri vardır.

 

Dikkat çeken hususlardan birisi de şudur: Bu gibi yönetimler bazı ölülerin başına dikilmiş, taşlara ve üzerlerinde yapılmış yapılara bizzat ölülerin kendilerinden daha çok saygı göstermektedirler. Açılmak istenen, düzenlenmek istenen yolda bu kabilden kubbeler, kiliseler ya da benzerleri şeyler çıkacak olursa bu yönetimler bunları oldukları halde bırakırlar ve bunların hatırı için bunlara dokunmamak amacıyla düzenleme planlarını düzeltirler. Çünkü onlar bunları eski eserlerden kabul ediyorlar.

 

Bizatihi ölenlerin kabirleri ise onlara göre böyle bir düzenleme yapmayı haketmezler. Aksine hatta bu yönetimlerin kimisi bildiğimiz kadarıyla -kabirleri şehrin dışına taşıyıp- eski kabristanlarda defin yapmasını engellemeye çalışmaktadırlar. Bu da bana göre bir başka muhalefettir. Çünkü böyle bir hareket müslümanların kabirleri ziyaret etme sünnetini yerine getirmelerine fırsat vermez. Çünkü genel olarak bütün insanların kabirlere varmak, oraları ziyaret edip onlara dua etmek için uzak mesafeleri katetmek kolay bir iş değildir. İnancıma göre bu kabilden muhalif davranışlara iten materyalist kâfir Avrupa'yı körü körüne taklit etmektir. O Avrupa ki ahirete imanı ve ahireti hatırlatan herbir eseri, manzarayı ortadan kaldırmak ister. Yoksa mesele ileri sürdükleri gibi sağlık kaidelerine riayet etmek değildir.

 

Eğer bu doğru olsaydı, aklı başında herhangi bir kimsenin zararlı olduğunda şüphe etmediği birtakım alanlarda gerekli mücadeleyi vermekte gecikmezlerdi. İçkilerin satılması, içilmesi, çeşitli şekil ve isimleriyle fısk ve fücur bunlara örnektir. Onların açıkça mefsedet oldukları bilinen bu hususların sonunu getirmeyi önemsemeyişleri, buna karşılık ahireti hatırlatan herbir şeyi ortadan kaldırmaya ve ahireti gözlerinden uzaklaştırmak için çalışmaları hiç şüphesiz asıl maksatlarını ilan edip ileri sürdüklerinden farklı olduğunun en büyük delilidir. Kalblerinde gizledikleri çok daha büyüktür.

 

Hadisten anlaşılan ikinci husus şudur: Mü'min olmayanların kemiklerinin saygınlığı yoktur. Çünkü hadis-i şerifteki: "Mü'minin kemiği" ifadesinde kemiğin mü'mine izafe edildiğini görüyoruz. Bu kâfirin kemiğinin böyle olmadığını ifade eder. İşte bu hususa Hafız İbn Hacer, Fethu'l-Bari'de şu sözleriyle işaret etmektedir: "Bundan anlaşıldığına göre mü'minin ölümden sonraki saygınlığı hayatında olduğu gibi kalmaya devam eder." (12)

 

(Dizgici notu: 12 nolu dipnot söylendiği halde (12) karşılığı okunmamıştır ve dipnotlarda bir atlama görünmektedir. Metinden bakılarak düzeltilmesi)

 

Böylelikle tıp fakültelerinde çoğu öğrencinin sordukları şu sorunun cevabı da ortaya çıkmaktadır. Sözkonusu soru şu: Tetkik etmek ve üzerinde birtakım tıbbi araştırmalar yapmak üzere kemiklerin kırılması caiz midir? Cevap: Mü'minin kemiklerine bu işleri uygulamak caiz değildir. Diğerlerine bu uygulanabilir. Bu hususu bundan sonraki meseledeki bilgiler desteklemektedir:



[34] Hadisi Buhari (I, 1/150), Ebu Davud (II, 69), İbn Mace (I, 492), Tahavi, Müşkilu'l-Asar (II, 108), İbn Hibban, Sahih (no: 776, mevarid), İbnu'l-Carut, el-Munteka (s. 551), İbn Sad, Tabakat (VIII, 481), Temmam, el-Fevaid (k. 253/1), Hennad, Zühd (II, 561/1169), Darakudni, Sünen (367), Beyhaki (IV, 58), Ahmed (VI, 58, 105, 168, 200,264) -lafız da ona ait-, Ebu Nuaym, el-Hilye (VII, 95), Hatib, Tarih-u Bağdad (XII, 106,XIII, 120), Amra'dan, o Aişe'den değişik yollarla rivayet etmiştir.