- Kabir ziyaretine giden kendine gelir

Adsense kodları


Kabir ziyaretine giden kendine gelir

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
hafiza aise
Wed 21 December 2011, 07:04 pm GMT +0200
Kabir ziyaretine giden kendine gelir

Ocak 2008 28.SAYI

Teknoloji çağının çocukları yani bizler, zamanı bir türlü yetirememekten şikayetçiyiz. Bunun için hızla yiyor, hızla yürüyor, hızla sevip hızla sıkılıyor, hızla tüketiyoruz. Tüm bunların üzerine bir de gençlik enerjisi eklenince hayat tümden “hızlı bir maraton”a dönüşüyor. İşin kötüsü, bu maratona neden katıldığımızı, ne için mücadele verdiğimizi de unutuyoruz. Kim bilir, belki bu yüzden gün içinde aklımıza gelen en son şey “ölüm” oluyor. Oysa “Ben dünyada bir ağaç altında gölgelenip sonra bırakıp giden bir yolcu gibiyim” diyen ve bu dünyanın geçiciliğini her dem hatırlamayı öğütleyen bir peygamberin ümmetleri değil miyiz biz?

Dünya hayatı insana bir nevi uyku gibidir

Gavs-i Bilvanisi Hazretleri günümüz insanının içine düştüğü gaflet halini şu kelimelerle özetler: “Dünya hayatı insana bir nevi uyku gibidir. Bazı kişiler uykusunda rüya görürken uykuda olduğunu idrak eder, bazıları da etmez.” Dünya hayatının bir uykudan ibaret olduğunu bilen Osmanlı da, bu anlayışın ışığında ölümü hatırlatacak işaretler koymuştur hayatın belli alanlarına. Topkapı Sarayı’nın üçüncü avlusunda, padişahların kaldığı dairenin giriş kapısında bulunan mermer yükselti o işaretlerden biridir. Vefat eden padişahların üzerine yatırılarak kefenlendikleri bu yükselti, padişahın odasının önünde bulunur ve kapıdan her çıkışında bir gün öleceğini hatırlatır ona.

Sadat-ı Kiram’ın terbiye metotları arasında da “rabıta-i mevt” yani ölümü düşünme öncelikli bir yere sahiptir. Zira ölümle rabıtası kuvvetli olanın günahlarla bağlantısının zayıf olacağı aşikardır. Hayat enerjisiyle dopdolu olduğumuz gençlik çağında ölüm bize uzak gelebilir. Ne de olsa genel kabule göre ölüm bir gence yakışacak en son şeydir. Ancak hayata ne zaman veda edeceğini kim, nereden bilebilir?

Ölmüş de olsa mümin kardeşine yardım etmek

“Kabirleri ziyaret ediniz, zira bu ziyaretiniz sizlere öleceğinizi hatırlatır” buyuran Efendimiz’in bu sözleri özellikle hayatın hızına kaptırıp manevi yönünü ihmal eden biz gençler için son derece önemli. Çünkü böylece ahiret bilincine erken yaşta varılır ve ömrün kalan kısmı güzel geçirilmeye çalışılır. Kısacası kabir ziyaretleri erkenden tedbir almaya vesile olur.

Yaşayanlar için tesirli bir nasihat olan kabir ziyaretleri, amel defteri kapanmış olmasına rağmen ahiret yolcularının sevap kazanmasına da vesiledir. Mezarı başında kendisine dualar edip, Kur’an okuduğumuz kardeşlerimiz bizim vesilemizle hayırlara kavuşacak olabilir. Gençler olarak arkamızda bıraktığımız mümin kardeşlerimize, büyüklerimize böylesi bir yardımda bulunmanın değeri ise ancak Allah katında bilinir. Zira bir Müslümana yardım etmek, insan için en erdemli davranışlardan biridir. Hem kim bilir, belki bu davranışımız nedeniyle kabrini ziyaret ettiğimiz kişinin neslinden bir genç de bizim mezarımız başında dualar edecektir…

Behlül Dânâ’nın kardeşi Harun Reşit’e kabir ziyaretiyle verdiği nasihat

Gavs-ı Bilvaisi Hazretleri’nin anlattığı şu olay Allah dostlarının kabir ziyaretine verdiği önemi gösterir: Müminlerin emiri Harun Reşid ile büyük evliya Behlül Dânâ kardeştirler. Bir gün anneleri Behlül’ü çağırarak “Oğlum, kardeşin Harun hükümdardır. Mesuliyeti çoktur. Çok kimselerle münasebeti var. Geniş kitlenin mesuliyetini omuzlamıştır. Kimseye zulüm etmemesi, hakaret etmemesi için kendisine biraz vaaz ve nasihatte bulun. Zulüm ve hakaret edip de zarara uğramasın” der. Behlül “Olur anneciğim, kendisine vaaz ve nasihat ederim. Sen merak etme” diye cevap verir.

Aradan birkaç gün geçer, Behlül saraya kardeşi Harun Reşid’i ziyarete gider. “Haydi kardeşim, şöyle biraz dolaşalım seninle” diyerek saraydan çıkarır. Doğruca alır kabristana götürür. Başlar anlatmaya: “İşte bu falanın kabridir, bu kadar sene ömür sürdü. Şu da falancanın kabridir, şu kadar sene yaşadı. Şu kabirde yatan on yaşında, şurada yatan yirmi yaşında, şundaki elli ve şundaki de altmış yaşında” diyerek mezarları gösterir. Daha sonra eve dönerler.

Bir müddet sonra anneleri Harun Reşid’e sorar: “Behlül gelip sana hiç nasihat etti mi?” Harun Reşid “Hayır, Behlül bana hiç nasihat etmedi” diye cevap verir. Anneleri sinirlenir, Behlül’ün yanına gidip “Kardeşine nasihat etmeni istemiştim. Neden gidip nasihat etmedin? Seni nasihatten men eden ne olabilir ki?” diye çıkışır. Behlül “Anneciğim benim nasihat etmediğimi sana kim söyledi? Aldım onu kabristana götürdüm. ‘Bu falancanın, şu falancanın kabridir’ diyerek birçok kabir gösterdim. Böylece kendisine en büyük vaaz ve nasihatte bulundum. Eğer o bundan ibret almamışsa ben ne yapabilirim?” diye cevap verir.


Hatice METİN

sümeyra
Sat 4 February 2012, 03:09 pm GMT +0200


     Kabirler ya da kabristanlar ürkütücü gibi gelir dıştan bakılınca..Ama ben kabristan ziyaretinde bir korku duymadım..Sadece orada yatanların halini bilememenin verdiği bir hüzün vardı..Hazırlığını güzel yapanlar için ''Ebedi İstirahatgah''olacağını düşünüyorum..Rabbim bu dünyayı, ahirete tarla kılanlardan olabilmeyi nasib etsin hepimize..