- İzahat

Adsense kodları


İzahat

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Sat 10 September 2011, 02:02 pm GMT +0200
İzahat


Râvi Hz. Muaz (R.A) kimdir?

Hz. Muaz bin cebel (R.A) Ensârı kiramdan (Medine-i münevvereli) haz-rec kabilesine mensup Resulüllaha akâbede bîat edenlerden kıymetli bir sa­habedir. Bedir ve diğer muharebelerde hazır bulunmuştur. Resûlullah (S, A.V) onu yemene vali ve muallim olarak göndermişti.

Hz. Muazdan, Hz. Ömer, Ibni Abbas gibi pek çok sahâbe-i kiram efen­dilerimiz hadisi şerif rivayet etmişlerdir.

Reslûüllah (S.A.V) efendimiz şöyle buyurmuştur :

«Ümmetime, ümmetimin en merhametlisi, Ebû Bekirdir. Ve ümmetimin helal ve haramı en iyi bileni, Muaz ibni cebeldir.»  [117]         

Hz. Muaz, Dini mübini islâmın hükümlerini en iyi bilenlerden olması hasebiyle Resulü Ekrem sallallahü aleyhi vesellem efendimiz zamanında fetva ve­ren sahabelerdendir ve hatta kitap ve sünnete kıyasederek veya kitap ve sünnetden hüküm çıkararak ietihadda bulunan ve İetihad yapmasına İlk izin verilen sahabelerdendir .

Hz. Muaz (R.A) Samda taun hastalığına tutuldu. Aynı hastalıkdan iki hanımı bir oğlu vefat ettikden sonra buda hioretin on sekizinci yılında otuz sekiz yaşında hakkın rahmetine kavuşmuştur. Allahü teâla ondan razı olsun.

Hadisi şerifin baş tarafında nakledilen ifadeler şâyânı dikkatin Zira Resulü Ekrem efendimiz Hz. Muazı kendi bindiği hayvana (arkasına) bindi­riyor, ondan sonra Allâhın ve kulun hakkını soruyor.

Kendinin bindiği merkebe beraberce bindirmesi o, mübarek efendimizin tavazucnu ve misafir perverîiğini göstermekle beraber sevişen kişilerin yar­dımlaşmada ve bir birlerine yapacakları ülfet ve mahabbet bağlarının kuvvetlenmesinde, bu gibi hal ve hareketlerin gerekliliğine işarettir.

Hadisi şerifde geçen «Kulların üzerinde, Allâhın hakkı ve Allâhın üze­rinde kulların hakkı» Cümlelerini kısaca açıklamaya çalışalım.

Kulların üzerinde Allanın hakkı : Kulların üzerinde Allâhın hakkı de­mek, Allahüteâlanın kullara emir buyurub Farz, vaaib kılıp yapılması lazım olanı yapmalarıdır ki, insan oğlunu yokdan var etti ve bütün varlıkları on­ların emrine musahhar kılıp faydalanmalarını sağladı. Sonrada kendisinin varlığını tanıtıp bildirerek akıl ve idrakin anlayacağı hüküm ve hikmetler beyan etti ve bu hikmetleri tanıtıp bildiren elçiler gönderdi.

İşte bu hikmetleri anlayıp hak ve hakikata vasıl olan insanlar, yaratanı tanıyıp bilerek inanacak ve onun emirlerini hakkı ile yerine getirerek her şe­yin halikı ve mabudu olan Allâhın hakkını ödemiş olacaklar.

Neîekim bir âyeti kerimede meölen şöyle buyurulmuştur : «Ben (azimüşşan), insanları ve cinnîleri ancak bana (inanıp) ibadet etsinler diye   yarattım.»  Zâriyat sûresi, 56

Allanın üzerinde kulların hakkı : Bu cümlenin antamıda gayet açık ola­rak anlatılmıştır. Ancak şu hususu belirtelim; kulluk vazifesini hakkı ile yapanlara cenabı hak cennet nimetini ihsan edip cehennem azabından âzad edeceği bir vadi ilâhi ile lutf edecektir. Yoksa bazı mutezile kafalı kişilerin veya gurubların iddiaları gibi, Allahüteâla kendisine kulluk yapanları cen­netine katıp cehennemden azad etmek mecburiyetinde değildir. Zira eğer bu şekilde mecburiyet olursa, bu takdirde Allanın üstünde bir varlığın ol­ması, dolaysiyle onun emrinin yerine getirilmesi gibi doğru olmayan hü­kümler ortaya çıkar.

Kur'anı kerimde pek çok âyeti kerimelerde beyan edilmiştir. Cenâbu hak şirkten başka günahları dilerse, afv eder, dilerse afv etmez. Keza îman edip iyi amelde bulunanlarıda dilerse, cennetine'katar, dilerse cehennemi­ne atar. Fakat îman edip iyi amelde bulunanlara ayrıca vâd etmiştir. O vadinin îcab ve iktizası, lutfu keremi ile cennetine katacaktır.

Cümleden bir âyeti celile meali :

«{Resulüm) altından ırmaklar akar (her çeşid meyvelerle süslenmiş) cennetler vardır.»                                                                     Bakara sûresi, 25

Diğer âyeti kerime meali :

«İşte iyi amellerde bulunanlara yapılan bu ihsan (cennet ve nîmeti), Allahdandır (Al la hin bir lutfudur).»                                             Nisa sûresi, 70

Resulü Ekrem efendimizde, kendisini cenâbu hakkın rahmeti ilâhi mer­kezi olan cennet ve nimetine, onun fazlu keremi ile girebileceğini beyan buyurmuştur.

Evet hiç bir kul, Allaha ibâdet ve tâatta bulunduğundan dolayı, onu cennetine katması Allaha vacib değildir. Vacib ve mecbur olmaz. Çünkü Ailahın fevkında emir verici bir varhk yoktur.

Akâid manzumesinde şöyle nazm edilmiştir :

Ana (Allaha) vacib olur bir şey diyen kim?

İlahın varmıdır fevkında (üstünde) hakim?

Biiâ îcab durur (vacib değildir) her işde fîfî

Buna var şahidim aklî ve nakli.

Ne muhtacu ne âciz bir ganîdir.

Cihan ferbani üzere mübtenîdir. [118] 

 

Tercümesi :

 

25 - (24) Enes (R.A) dan mervidir, demiştir :

Peygamber (S.A.V) Ve Muaz deve üstünde binitin terkisinde beraber idi. Peygamber (S.A.V) buyurduki : «Yâ Muaz!» «Buyur ya Resûlailah! Şeâdetler dilerim.» dedi.

—  Resûlüllah    (S.A.V) buyurdu : «Yâ Muaz!»

—  Muaz  (R.A)  :

«Emrin baş üstüne yâ Resûlellah; Şeâdetler dilerim.» dedi.

—  Rasûlüllah (S.A.V) tekrar buyurdu : «Ya Muaz!»

—  Muaz (R.A)  :

«Emrin baş üstüne yâ Resûlellah! Şeâdetler dilerim.» dedi ve bu nida hâli yukarda görüldüğü üzere üc sefer vâki oldu.

—  Enes (R.A) dediki : Resûlullah (S.A.V) buyurdu :

«Bir kimse, lâilahe illah, Muhammedür Resûlüllahı kalbinden gelen sıdkıla derse, O kimseyi Allâhü teâla Cehenneme haram kılar.»

—  Bunun üzerine Muaz dediki :

—  Ya Resûlellah! Bunu insanlara sevinmeleri için haber vereyim mi?

—  Rasûlüllah (S.A.V) :

«Bu taktirde (bu şehâdet ve tevhide) istinat edib amel ve cihâdı terk-ederler.» buyurdu.[119]

Fakat Muaz (R.A) öleceği zaman ilmi ketmetmenin günahından kaçın­mak için insanlara haber verdi.»  [120]                                             

 

İzahat
 

Râvî Hz. Enes hakkında gerekli malumat, baş tarafda geçmiştir.

Hadisi Şerifde beyan edilen hüküm hakkında bir kaç kelime arz edelim.

Keiîme-i tevhidi söyleyip inanan kimselerin, Allâha ve Resulüne inan­maları hasabiyle o inançlarının îeabını yaparlar, demektir. Böyle oiuneada cehennemden  kendilerini korumuş olurlar.

Veya burada sâde «lâilâhe illallah-Muhammedürrasûlüllah» kelime-i tevhidi sıdkı sadâkatla söyleyip inanan kimsenin, cehennemden âzad olup cennete gireceğinin beyanı, ferâizi ilâhiler, emir ve nehiyler nazil olmaz­dan evvel söylenmiştir. Bu husus, saîd bin müseyyeb gibi bâzı selef tara­fından beyan edilmiştir.

Veya bu kelime-i tevhidi, uyuma, tevbe ve ölümü ânında sıdkı sadâkct-la söyler ondan sonrada ölürse, o kimseyi, cenabu hak cehennemine at­maz.

Veya bu kelime-i tevhîdi sıdkı sadâkatla söyleyen kimse, o îmanı ile ölürse, cehennemde e*bedî kalmaz. Mutlaka cennete dâhil olur.

Hadîsi şerifin son cümleside şâyâni dikkattir. Zira Resûlüllah sallallâ-hü aleyhi veseliem efendimize Hz. Muaz (R.A) soruyor, «Ya Resûlellah! Bu­nu insanlara sevinmeleri için haber vereyim mi?» diyor.

Kelime-i tevhîdi sıdkı sadakatia söyleyen kimselerin kulluk vazifelerini ihmal edip terk edebileceklerini veya terk ederler düşüncesi ile Resulü Ek­rem efendimiz, Hz. Muaza haber vermemesini tavsiye eder mahiyette bu-yuruyorki :

«Bu takdirde (Bu şehâdet ve tevhide) ist.inad edip amel ve cihâdi terk ederler.»

Bu hükmü insanların avamı böyle anlayıp terk edebileceklerinden böy­le buyurulmuştur. Yoksa insanların kullukda zirveye ulaşıp havas olanları, müjdeyi duyunca sevinç ve neşelerinden nâşî ibâdetlerini dahada artırır­lar. Aşere-i' mübeşşere ve diğer sahabelerde bu hal   vâki olmuştur.

Netekim Resulü Ekrem efendimiz ayak topukları şişinceye kadat gece ibâdete kâirn olduğu zaman; ya Resûlellah! geçmiş ve gelecek günahların mağfiret olunduğu halde niçin ibâdete kâim oluyorsun, diyene şu cevabını veriyordu :

«Allaha şükreden kullardan olmayayım mı?»

Hz. Muazda sulahadan olması ve ilmi yaymayıp saklamanın cezasından korkduğundan, ölümünden evvel söyleyor. [121] 

 

Tercümesi :
 

26 - (25)  Ebu zer (R.A) den mervîdir, demiştirki : Peygamber (S.A.VJ e geldim,  üzerinde elbise (bir örtü) olduğu halde uyuyordu :

«Kuldan bir kiri, Lâifâhe illellah: Allahtan başka İlah yoktur, der sonra­da bu kelime-i tevhid üzere ölürse, o kimse ancak cennete girer.»

—  Dedim (yani, ben Ebuzer dedim) zina ve hırsızlık etsedemi?

—  Resûlüllah   (S.A.V)   :

— «Zina ve hırsızlık etsede» buyurdu.

—  Yine dedim : Zina ve hırsızlık etsede (cennete girecek) mi?

—  Resüllüllah  (S.A.V)  :

—  «Zina ve hırsızlı ketsede» buyurdu.

—  Ebûzer yine dedimki : zina ve hırsızlık etsedemi?

—  Resüllüllah (S.A.V) :

—  Ebûzerin burnunu sürçmeye rağmen zina ve hırsızlık etsede (yine ke •lime-i tevhidi  inanarak söyliyen cennete girer)»  buyurdu.[122]

Ebûzer (R.A) bu sözleri tekrar söylerken, «Ebûzerin burnunun sür-çülmesine rağmende olsa» der idi, [123]                                           

 

İzahat
 

Hz. Ebu zerrilğifârt (R.A), Mekke-i Mükerremede ilk müslüman olan sahâbîlerdendir. Hatta müslümarilann beşincisi olduğu söylenir.

Handek muharebesinden sonra Medîne-i münevvereye hicret etti. O damana kodar..  müslüman olciukdon sonro kendi kavminin vomna a^rn^ onlara islâmi telkin ve tlâim ile meşkul idi. Vefat edinceye kadar Medine yakınlarında Rebze denilen yerde sakin oldu.

Sahâbe-f kiramın en müttekî ve zâhidlerindendi. Hz. Ebû Zer ikiyüz seksen bir (281) hadîs rivayet etmiştir. Sahabe ve tabiînden pek çok kişi­ler, bundan hadis rivayet edip öğrenmişlerdir.

Vefatı, Hz. Osman (R.A) in hilâfeti zamanında otuz iki (32) sene-i hic­ride Rebze denilen mahalde vefat etmiş ve orada, ibni mes'ud (R.A) le be­raber bir kaç kişi cenaze namazını kılıyorlar ve oraya defnediyorlar. Allah ondan râzî olsun.

Hadîsi şerifin mâna ve anlamı gayet açıkdır, zinanın haramlığına ina­nıp helal demediği müddet, bu fîli işleyen kimse, mutlak ve muhakkak cennete girecektir. Bu giriş ya doğrudan doğruya cennete şevkle olur. Ve­ya günâhı nisbetinde cehennemde yandıkdan sonra cennet ve nîmete da­hil olur. Burası Allâhü teâlânın meşiyet ve iradesine bağlıdır. Zira şirk ve küfürden başka günahların ceza veya afv edilme ciheti Allanın dilemesine bağlıdır. Dilerse, afv eder. Dilerse azab eder.

Bu husus kur'anı kerimde şöyle beyan edilmiştir :

«Şüphesiz Allâhü teâla, kendisine ortak koşulan (Şirki), afvu mağfiret etmez. Ondan başka günahları (büyük olsun, küçük olsun) dilediği kimse­den afvu mağfiret eder.»   Nisa sûresi, 116

Akâid manzûmesindeki beyt ise bu hükmü şöyle açıklar :

Kebâir (büyük günah) abdi (kulu) imandan çıkarmaz,

Mücerred mâsiyetten küfre varmaz :

Yani, şirk ve küfür olmayan büyük günah, sahibini kâfir yapmaz ve büyük günahı günah îtikadi ile işleyen kimse, ancak günahkâr olur ve işle-diğide günahdaıi ileri gitmez. Binâenaleyh küfre varmayan günahlarda cennete girmeğe mânı olmaz. Ancak direk girmeyip cehennemde bir az yandıkdan sonra girer veya hiç cehenneme girmeden Allanın afvı keremi veya peygamberimizin şefaati  ile girecektir.

Bir hadisi şerifde Resûlüllah şöyie buyurmuştur : «Benim şefaatim, ümmetimin büyük günah sahiblerinedir.» Evet zina yapmak, içki içmek, kumar oynamak, hırsızlık yapmak, ya­lan söylemek, iftira etmek, onaya babaya âsi olmak, namazın terkinin gü­nahını kabul ederek namazı terk etmek, gıybet etmek, riya, kibir ve hased gibi kalbin işlediği veya kötü niyyetin mahsulü olan büyük günahları, gü­nah ve haram diyerek işleyenler, âsi ve günahkâr müslümantardandırlar. Fakat haram ve günahlara helâl deyip işleyenler kâfirdirler.   Varacakları yerde ebedi cehennemdir. [124] 



[117] Üstüiğabe, C. 5,194

[118] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 1/127-128.

[119] Buhâri, Müslim

[120] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 1/129.

[121] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 1/130.

[122] Buhârî, Müslim

[123] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 1/131.

[124] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 1/131-132.