ecenur
Thu 6 May 2010, 01:57 pm GMT +0200
Hidaye Tercümesi / İtikaf
K u d u r i (İtikâf müstahaptır) diye kaydediyorsa da, doğrusu şudur ki Sünnet-i müekkededir. Zira rivayet olunmaktadır ki Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) her yıl ramazanın son on gününde itikâfa girerdi. Bu ise itikâfın sünnet olduğunu gösterir. (İtikâf: oruçlu olarak ve itikâf niyetile bir cami veya mescitte bir süre durup çıkmamaktır.) İtikâf, lugatta bir yere kapanıp durmak demek olduğu için, cami veya mescitte durmak itikâfın rüknü olup bir cami veya mescitte durmaksızın itikâf olamaz. Oruçlu olmak ise _biz Hanefilere göre-itikâfın sıhhati için şarttır. İmam-ı Şafii: -Oruç başhbaşına bir ibadet olduğu için başka bir ibadet için şart oiamaz» demiştir. Biz ise; -Oruçsuz itikâf olamaz» ([1]) hadisine dayanıyoruz. Zira bir şey hakkında menkul bir nass bulununca o şey hakkında kıyasa mahal olamaz. Sonra, oruçlu olmak vacip olan itikâfın sıhhati için bütün rivayetlere göre şarttır. Sünnet olan itikâf için şart olması"ise, yalnız Hasan tbn-i Ziyad´ın İmam Ebû Hanife´den rivayetine göredir, ki buna göre hiç bir itikâf bir günden az olamaz. K u du r i´ nin rivayetine göre ise -ki îmam Muham-m e d´ in görüşü de bu yoldadır- sünnet olan itikâf az bir süre için de olabilir ve onun sıhhati için oruçlu olmak şart değildir. Çünkü sünnet olan her ibadette kolaylık esastır. Nitekim ayakta durabilen kimse için farz namazlan oturarak kılmak caiz olmadığı halde, nafile namazlan oturarak kılması caizdir.
Sonra K u d u r i´ nin rivayetine göre sünnet olan itikâfa başlayıp da onu yanda kesen kimseye kazası lâzım gelmez. Zira sünnet olan itikâfın belirli bir süresi olmadığı için, onu kesmek bozmak demek değildir. Hasan îbn-i Ziyad´m rivayetine göre ise, hiçbir itikâf bir günden az olmadığı için yanda kesilen itikâfın kazası gerekir.
Şu da bilinmelidir ki, içinde cemaatla namaz kılınmayan mescit veya namazgahta itikâfa girilemez. Zira H ü z e y f e (Radıyal-lâhü anh) : -Cemaata açık olan camiler dışında İtikâf olamaz- ([2]) demiştir. îmam Ebü Hanif e´ den: «İtikâf, namazlan beklemek ibadeti olduğu için ancak içinde beş vakit namaz kılınan camilerde olur- diye söylediği rivayet olunmuştur. Kadın ise, evindeki namazgahta da itikâfa girebilir. Çünkü kadının namaz yeri evindeki namazgah olduğu için orada namazlan bekleyebilir.
(İtikâfta olan kimse -abdest bozmak veya cuma namazını kılmak dışında- herhangi bir iş için itikâfa girdiği yerden dışan çıkamaz.) Abdestini bozmak için ise çıkabilir. Zira H z. A i ş e´ nin
rivayetine göre Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) itikâfa girdiği yerden ancak abdestini bozmak istediği zaman çıkardı. ([3]) Çünkü abdest bozma ihtiyacı tabii bir ihtiyaç olup mutlaka vaki olduğu için müstesna bir durumdur. Cuma namazım kılmak için de çıkılabilir. Zira cuma namazını kılmak da, kişinin en önemli ve mutlaka vaki olan bir ihtiyacıdır. îmam-ı Şafii: -Cuma namazı için çıkmak itikâfı bozar. Zira cuma namazının kılındığı bir camide itikâfa girebilirdi- demiştir. Biz diyoruz ki: Her cami veya mescitte itikâfa giritebildiğine göre bu kimsenin cuma namazı kılınmayan camide girdiği itikâf sahihtir. Cuma namazını kılmak da zorunlu ve mutlaka vaki olan bir ihtiyaçtır. Ancak şu var ki öğle namazının vakti girmeden çıkamaz. Çünkü cuma namazı kendisine ancak özle vakti girdikten sonra vacip lur. Fakat cuma namazının kılındığı cami, eğer kişi öğleden önce çıkmazsa cuma namazına yetişemiyeceği kadar uzak olursa.o zaman hem cuma namazına ve hem de ondan önceki ve sonraki ta-hiyyetülmescid ve revatib sünnetlere yetişebilecek kadar önceden çıkabilir. Çünkü sünnet de farzın tabileri olduğu için onun hükmün-dedirler. Şayet kişi cuma namazının kılındığı camide bundan daha fazla kalırsa, orası da cami olduğu için itikâfı bozulmaz. Fakat müs-tahap değildir. Çünkü başlangıçta bir camide itikâfa girmeyi yüklendiği için bir zorunluk bulunmadıkça iki camide itikâfmı tamamlaması uygun değildir.
îmam Ebû Hanife´ye göre (eğer itikâfta olan kimse, az bir zaman için dahi olsa, camiden çıkarsa itikâfı bozulur.) Kıyas da bunu gerektirir. Zira yukarıda da açıklandığı gibi itikâf herhangi bir mescit veya camiye kapanıp durmaktır. Diğer iki İmam ise : -Eğer kişinin dışarıda geçen vakti yarım günden az olursa itikâfı bozulmaz- demişlerdir ve bunda zaruret bulunduğu için istih-san da bu yoldadır. (İtikâfta olan kimse .itikâfa girdiği yerde yer, içer ve yatar.) Zira Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) itikâfta iken hep mescitte kalır, mescitte yer içer ve yatardı. Kaldı ki, camide yiyip içmek ve yatmak caiz olduğuna göre bunlar için camiden çıkmaya gerek yoktur. (İtikâfta olan kimsenin -alıp sattığı eşyayı camiye sokmamak şartı ile- camide eşya alıp satmasında sakınca yoktur.) Çünkü eğer bu işleri kendisine görecek bir kimsesi bulunmazsa kendisi görmeye mecburdur. Fakat camileri dünya işlerinden korumak gerektiğinden alım satım için eşyayı camiye sokmak mekruhtur. îtikâfta olmayan kimse için ise, camiye sokmasa bile camide eşya alıp satmak mekruhtur. Zira Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) «Camilerinizi çocuklarınızdan, delilerinizden ve alım satımlarınızdan koruyunuz» ([4]) buyurmuştur.(İtikâfta olan kimse iyilikten başka bir şey konuşamaz ve) büsbütün susup hiç konuşmamak dinimizde ibadet olmadığı için (susup hiç konuşmaması mekruhtur.) Ancak günah olan herhangi bir sözü ağzına almaması gerekir. (İtikâfta olan kimse için cinsel ilişkide bulunmak haramdır.) Zira Cenâb-ı Hak: «Siz mescitlerde itikâfta iken kadınlara yaklaşmayın» ([5]) buyurmuştur.
(İtikâfta olan kimseye) cinsel ilişkiye sürüklediği için (kadınlara dokunmak ve kadın Öpmek de haramdır.) Nasıl ki kadınlara dokunmak ve kadın öpmek, ihramda olan kimselere de bunun için haramdır. Çünkü cinsel ilîşki ihramda olan kimseler için de haramdır. Fakat oruçlu olan kimse için de cinsel ilişkide bulunmak caiz olmadığı halde, ona kadınlara dokunmak ve kadın öpmek haram değildir. Çünkü oruçlu iken cinsel ilişkide bulunmak haram olmayıp cinsel İlişkide bulunmamak orucun rüknüdür. Bunun için oruçlu olan kimse cinsel ilişkide bulunamıyorsa da, eğer kendine güvenirse kadınlara dokunmak ve onlan öpmek gibi cinsel ilişkiye sürükleyici şeyleri yapmasında sakınca yoktur.. (İtikâfta olan kimse -ister gece, ister gündüz, ister bilerek, ister unutarak olsun- cinsel ilişkide bulunduğu takdirde itikâfı bozulur.) Çünkü itikâf oruç gibi gündüze mahsus olmayıp geceleyin de olur. Sonra itikâfta olan kimse, itikâfta olduğunu unutması da çok az vaki olduğu için böyle bir hal vukuunda mazur sayılmaz. (Herhangi bir kadınla tenasül uzvu dışında cinsel ilişkide bulunup da inzal olan veyahut kadını öpüp veya ona dokunup inzal olan kimsenin de itikâfı bozulur.) Çünkü bu eylemlerin hepsi, inzal ile sonuçlanınca cinsel ilişkinin hükmüne girerler. Nitekim inzal ile sonuçlanınca bunlarla oruç da bozulur. Fakat eğer kişi inzal olmazsa -cinsel ilişkinin hükmüne girmedikleri için- her ne kadar haram ise de bunlarla itikâf bozulmaz. Zira ibadet ancak cinsel ilişki ile bozulur. Bunun içindir ki inzal olmazsa bunlarla oruç da bozulmaz.
(Eğer bir kimse birkaç gün (örneğin bir hafta, on gün) itikâfa girmeyi adarsa adadığı günlerin gecelerini de itikâfta geçirmesi gerekir.) Çünkü «bir hafta», -on gün» ve benzeri deyimler çoğul oldukları için günlerin arasındaki gecelere de şamildirler. Nitekim bir başkasina -Bir haftadır seni göremiyorum- dediği zaman onun bu sözü «bü haftadır seni ne gece ne gündüz göremiyorum» demektir. (ve eğer bu kimse «aralıksız olarak» diye peşpeşe itikâfa girmeyi şart koşmasa bile, adadığı günleri aralıksız olarak itikâfta geçirmesi lâzım gelir.) Çünkü ister gece, ister gündüz olsun her zaman itikâfa girilebildiği için itikâfın temelinde ittisal, yani bitişiklik vardır. Oruç se, yalnız gündüzleri tutulduğu için eğer kişi «aralıksız olarak- demeden «şu kadar gün oruç tutacağım- diye nezrederse o kadar günü peşpeşe oruç tutması gerekmez. (Bununla birlikte eğer kişi -ben bîr hafta veya on gün itikâfa gireceğim» dediği zaman, bununla yalnız gündüzleri kasdederse) gün kelimesi gündüz mânâsında hakikat olduğu için (kastı sahihtir.) (Eğer bir kimse -. «İki gün itikâfa gireceğim- derse, iki gün ge-celerile birlikte itikâfta kalması gerekir.) Çünkü -iki gün» deyimi her ne kadar çoğul değilse de birden fazla olduğu için çoğul hükmünde olup ondan iki gün iki gece anlaşılmaktadır. (İmam Ebû Yûsuf ise: -Birinci gece dahil değildir.) Zira ´iki gün» deyimi çoğul olmadığı için ondan yalnız «iki gündüz- diye anlaşılır. Ancak ikinci gece, iik gündüzün arasında olduğu ve itikâfın gereği olarak da iki gündüzü biribirinden ayırmamak gerektiği için geceyi de itikâfta geçirmek gerekir» (demiştir.)[6]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Darekutnl sh. 247. Beyhafci cilt 4 sh. 317
[2] Taberani. Nasb-Ürraye C. 1 S. 490
[3] Müslim 1/142. Ebü Davud 1/341, Tirmizi 1/99, İbn-i Mâce 1/128. Bu-
hari 1/272
[4] İbn-i Mâce 1/55
[5] Bakara ; Ayet 187
[6] Şeyhü´l-Îslâm Burhanüddîn Ebu´l-Hasan Ali b. Ebû Bekir Merginânî, Hidaye Tercümesi, Kahraman Yayınları: 1/285-290.
K u d u r i (İtikâf müstahaptır) diye kaydediyorsa da, doğrusu şudur ki Sünnet-i müekkededir. Zira rivayet olunmaktadır ki Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) her yıl ramazanın son on gününde itikâfa girerdi. Bu ise itikâfın sünnet olduğunu gösterir. (İtikâf: oruçlu olarak ve itikâf niyetile bir cami veya mescitte bir süre durup çıkmamaktır.) İtikâf, lugatta bir yere kapanıp durmak demek olduğu için, cami veya mescitte durmak itikâfın rüknü olup bir cami veya mescitte durmaksızın itikâf olamaz. Oruçlu olmak ise _biz Hanefilere göre-itikâfın sıhhati için şarttır. İmam-ı Şafii: -Oruç başhbaşına bir ibadet olduğu için başka bir ibadet için şart oiamaz» demiştir. Biz ise; -Oruçsuz itikâf olamaz» ([1]) hadisine dayanıyoruz. Zira bir şey hakkında menkul bir nass bulununca o şey hakkında kıyasa mahal olamaz. Sonra, oruçlu olmak vacip olan itikâfın sıhhati için bütün rivayetlere göre şarttır. Sünnet olan itikâf için şart olması"ise, yalnız Hasan tbn-i Ziyad´ın İmam Ebû Hanife´den rivayetine göredir, ki buna göre hiç bir itikâf bir günden az olamaz. K u du r i´ nin rivayetine göre ise -ki îmam Muham-m e d´ in görüşü de bu yoldadır- sünnet olan itikâf az bir süre için de olabilir ve onun sıhhati için oruçlu olmak şart değildir. Çünkü sünnet olan her ibadette kolaylık esastır. Nitekim ayakta durabilen kimse için farz namazlan oturarak kılmak caiz olmadığı halde, nafile namazlan oturarak kılması caizdir.
Sonra K u d u r i´ nin rivayetine göre sünnet olan itikâfa başlayıp da onu yanda kesen kimseye kazası lâzım gelmez. Zira sünnet olan itikâfın belirli bir süresi olmadığı için, onu kesmek bozmak demek değildir. Hasan îbn-i Ziyad´m rivayetine göre ise, hiçbir itikâf bir günden az olmadığı için yanda kesilen itikâfın kazası gerekir.
Şu da bilinmelidir ki, içinde cemaatla namaz kılınmayan mescit veya namazgahta itikâfa girilemez. Zira H ü z e y f e (Radıyal-lâhü anh) : -Cemaata açık olan camiler dışında İtikâf olamaz- ([2]) demiştir. îmam Ebü Hanif e´ den: «İtikâf, namazlan beklemek ibadeti olduğu için ancak içinde beş vakit namaz kılınan camilerde olur- diye söylediği rivayet olunmuştur. Kadın ise, evindeki namazgahta da itikâfa girebilir. Çünkü kadının namaz yeri evindeki namazgah olduğu için orada namazlan bekleyebilir.
(İtikâfta olan kimse -abdest bozmak veya cuma namazını kılmak dışında- herhangi bir iş için itikâfa girdiği yerden dışan çıkamaz.) Abdestini bozmak için ise çıkabilir. Zira H z. A i ş e´ nin
rivayetine göre Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) itikâfa girdiği yerden ancak abdestini bozmak istediği zaman çıkardı. ([3]) Çünkü abdest bozma ihtiyacı tabii bir ihtiyaç olup mutlaka vaki olduğu için müstesna bir durumdur. Cuma namazım kılmak için de çıkılabilir. Zira cuma namazını kılmak da, kişinin en önemli ve mutlaka vaki olan bir ihtiyacıdır. îmam-ı Şafii: -Cuma namazı için çıkmak itikâfı bozar. Zira cuma namazının kılındığı bir camide itikâfa girebilirdi- demiştir. Biz diyoruz ki: Her cami veya mescitte itikâfa giritebildiğine göre bu kimsenin cuma namazı kılınmayan camide girdiği itikâf sahihtir. Cuma namazını kılmak da zorunlu ve mutlaka vaki olan bir ihtiyaçtır. Ancak şu var ki öğle namazının vakti girmeden çıkamaz. Çünkü cuma namazı kendisine ancak özle vakti girdikten sonra vacip lur. Fakat cuma namazının kılındığı cami, eğer kişi öğleden önce çıkmazsa cuma namazına yetişemiyeceği kadar uzak olursa.o zaman hem cuma namazına ve hem de ondan önceki ve sonraki ta-hiyyetülmescid ve revatib sünnetlere yetişebilecek kadar önceden çıkabilir. Çünkü sünnet de farzın tabileri olduğu için onun hükmün-dedirler. Şayet kişi cuma namazının kılındığı camide bundan daha fazla kalırsa, orası da cami olduğu için itikâfı bozulmaz. Fakat müs-tahap değildir. Çünkü başlangıçta bir camide itikâfa girmeyi yüklendiği için bir zorunluk bulunmadıkça iki camide itikâfmı tamamlaması uygun değildir.
îmam Ebû Hanife´ye göre (eğer itikâfta olan kimse, az bir zaman için dahi olsa, camiden çıkarsa itikâfı bozulur.) Kıyas da bunu gerektirir. Zira yukarıda da açıklandığı gibi itikâf herhangi bir mescit veya camiye kapanıp durmaktır. Diğer iki İmam ise : -Eğer kişinin dışarıda geçen vakti yarım günden az olursa itikâfı bozulmaz- demişlerdir ve bunda zaruret bulunduğu için istih-san da bu yoldadır. (İtikâfta olan kimse .itikâfa girdiği yerde yer, içer ve yatar.) Zira Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) itikâfta iken hep mescitte kalır, mescitte yer içer ve yatardı. Kaldı ki, camide yiyip içmek ve yatmak caiz olduğuna göre bunlar için camiden çıkmaya gerek yoktur. (İtikâfta olan kimsenin -alıp sattığı eşyayı camiye sokmamak şartı ile- camide eşya alıp satmasında sakınca yoktur.) Çünkü eğer bu işleri kendisine görecek bir kimsesi bulunmazsa kendisi görmeye mecburdur. Fakat camileri dünya işlerinden korumak gerektiğinden alım satım için eşyayı camiye sokmak mekruhtur. îtikâfta olmayan kimse için ise, camiye sokmasa bile camide eşya alıp satmak mekruhtur. Zira Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) «Camilerinizi çocuklarınızdan, delilerinizden ve alım satımlarınızdan koruyunuz» ([4]) buyurmuştur.(İtikâfta olan kimse iyilikten başka bir şey konuşamaz ve) büsbütün susup hiç konuşmamak dinimizde ibadet olmadığı için (susup hiç konuşmaması mekruhtur.) Ancak günah olan herhangi bir sözü ağzına almaması gerekir. (İtikâfta olan kimse için cinsel ilişkide bulunmak haramdır.) Zira Cenâb-ı Hak: «Siz mescitlerde itikâfta iken kadınlara yaklaşmayın» ([5]) buyurmuştur.
(İtikâfta olan kimseye) cinsel ilişkiye sürüklediği için (kadınlara dokunmak ve kadın Öpmek de haramdır.) Nasıl ki kadınlara dokunmak ve kadın öpmek, ihramda olan kimselere de bunun için haramdır. Çünkü cinsel ilîşki ihramda olan kimseler için de haramdır. Fakat oruçlu olan kimse için de cinsel ilişkide bulunmak caiz olmadığı halde, ona kadınlara dokunmak ve kadın öpmek haram değildir. Çünkü oruçlu iken cinsel ilişkide bulunmak haram olmayıp cinsel İlişkide bulunmamak orucun rüknüdür. Bunun için oruçlu olan kimse cinsel ilişkide bulunamıyorsa da, eğer kendine güvenirse kadınlara dokunmak ve onlan öpmek gibi cinsel ilişkiye sürükleyici şeyleri yapmasında sakınca yoktur.. (İtikâfta olan kimse -ister gece, ister gündüz, ister bilerek, ister unutarak olsun- cinsel ilişkide bulunduğu takdirde itikâfı bozulur.) Çünkü itikâf oruç gibi gündüze mahsus olmayıp geceleyin de olur. Sonra itikâfta olan kimse, itikâfta olduğunu unutması da çok az vaki olduğu için böyle bir hal vukuunda mazur sayılmaz. (Herhangi bir kadınla tenasül uzvu dışında cinsel ilişkide bulunup da inzal olan veyahut kadını öpüp veya ona dokunup inzal olan kimsenin de itikâfı bozulur.) Çünkü bu eylemlerin hepsi, inzal ile sonuçlanınca cinsel ilişkinin hükmüne girerler. Nitekim inzal ile sonuçlanınca bunlarla oruç da bozulur. Fakat eğer kişi inzal olmazsa -cinsel ilişkinin hükmüne girmedikleri için- her ne kadar haram ise de bunlarla itikâf bozulmaz. Zira ibadet ancak cinsel ilişki ile bozulur. Bunun içindir ki inzal olmazsa bunlarla oruç da bozulmaz.
(Eğer bir kimse birkaç gün (örneğin bir hafta, on gün) itikâfa girmeyi adarsa adadığı günlerin gecelerini de itikâfta geçirmesi gerekir.) Çünkü «bir hafta», -on gün» ve benzeri deyimler çoğul oldukları için günlerin arasındaki gecelere de şamildirler. Nitekim bir başkasina -Bir haftadır seni göremiyorum- dediği zaman onun bu sözü «bü haftadır seni ne gece ne gündüz göremiyorum» demektir. (ve eğer bu kimse «aralıksız olarak» diye peşpeşe itikâfa girmeyi şart koşmasa bile, adadığı günleri aralıksız olarak itikâfta geçirmesi lâzım gelir.) Çünkü ister gece, ister gündüz olsun her zaman itikâfa girilebildiği için itikâfın temelinde ittisal, yani bitişiklik vardır. Oruç se, yalnız gündüzleri tutulduğu için eğer kişi «aralıksız olarak- demeden «şu kadar gün oruç tutacağım- diye nezrederse o kadar günü peşpeşe oruç tutması gerekmez. (Bununla birlikte eğer kişi -ben bîr hafta veya on gün itikâfa gireceğim» dediği zaman, bununla yalnız gündüzleri kasdederse) gün kelimesi gündüz mânâsında hakikat olduğu için (kastı sahihtir.) (Eğer bir kimse -. «İki gün itikâfa gireceğim- derse, iki gün ge-celerile birlikte itikâfta kalması gerekir.) Çünkü -iki gün» deyimi her ne kadar çoğul değilse de birden fazla olduğu için çoğul hükmünde olup ondan iki gün iki gece anlaşılmaktadır. (İmam Ebû Yûsuf ise: -Birinci gece dahil değildir.) Zira ´iki gün» deyimi çoğul olmadığı için ondan yalnız «iki gündüz- diye anlaşılır. Ancak ikinci gece, iik gündüzün arasında olduğu ve itikâfın gereği olarak da iki gündüzü biribirinden ayırmamak gerektiği için geceyi de itikâfta geçirmek gerekir» (demiştir.)[6]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Darekutnl sh. 247. Beyhafci cilt 4 sh. 317
[2] Taberani. Nasb-Ürraye C. 1 S. 490
[3] Müslim 1/142. Ebü Davud 1/341, Tirmizi 1/99, İbn-i Mâce 1/128. Bu-
hari 1/272
[4] İbn-i Mâce 1/55
[5] Bakara ; Ayet 187
[6] Şeyhü´l-Îslâm Burhanüddîn Ebu´l-Hasan Ali b. Ebû Bekir Merginânî, Hidaye Tercümesi, Kahraman Yayınları: 1/285-290.