- İstikrarın zulme dönüştüğü ülke

Adsense kodları


İstikrarın zulme dönüştüğü ülke

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Mon 1 October 2012, 01:55 pm GMT +0200
“İstikrar”ın zulme dönüştüğü ülke: Suriye
Taha KILINÇ • 91. Sayı / DOSYA YAZILARI


İki adam, Brezilya’nın Goias eyaletinde bulunan iki küçük şehri, Ceres ve Rialma’yı birbirine bağlayan tarihî köprünün üzerinde karşılaştılar. Genç olan, kendisinden daha yaşlı olana bir şeyler sordu. Daha soruların cevabını almadan ceketinin cebinde sakladığı tabancayı çıkartarak beş el ateş etti. Kurban, hemen oracıkta, köprünün üzerinde can verdi. Tarihler 27 Eylül 1964’ü gösteriyordu. Öldürülen kişi, Suriye eski Devlet Başkanı Edip Çiçekli idi. Öldüren ise, Çiçekli’nin bir yıldan az süren iktidarı sırasında Suriye’nin güneyindeki Dürzî bölgelerine düzenlenen bombardımanda anne-babasını kaybeden 37 yaşındaki Navaf Gazale.

11 Temmuz 1953 ila 25 Şubat 1954 tarihleri arasında Suriye Devlet Başkanı olarak görev yapan Çiçekli, iktidarında muhaliflerine göz açtırmadığı için sayısız düşmana sahipti. Başkanlık sarayının dışında Şam’da beş evi daha vardı ve suikast korkusu yüzünden günün farklı vakitlerinde buralarda dönüşümlü olarak kalırdı. Ancak ölüm onu ülkesinden binlerce kilometre uzakta, sürgünde yaşadığı küçük bir Güney Amerika kasabasında bulmuştu. Hama asıllı köklü bir Kürt ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Çiçekli, Suriye’nin en karmaşık yıllarının sembol isimlerinden biri olarak tarihe geçti. Trajik sonu da, iktidarı sırasında halkına reva gördüğü hunharca muamelenin doğal bir yansımasıydı sadece.

İstikrarsızlık ve çalkantı dönemleri

Osmanlı İmparatorluğu toprağı olmaktan çıkıp Fransız mandası haline dönüştüğü 1922 yılından 1970’e kadar, Suriye’de devlet başkanlığı makamı tam 32 kez el değiştirdi. Bu, her devlet başkanının ancak bir buçuk yıl görevde kalabildiği, alabildiğine istikrarsız ve çalkantılı bir dönem anlamına geliyor. Bir kıyaslama yapabilmek için, Türkiye’de 90 yılda 11 kez, ABD’de 230 yılda 44 kez devlet başkanı değişimi yaşandığını hatırlamak yeterli.

1946’da Fransa’dan bağımsızlığını kazanarak uluslararası sahneye çıkan Suriye’de, sonraki on yıl içinde 20 farklı kabine göreve gelip gitti. Bu süreçte dört ayrı anayasa yapıldı, yürürlükten kaldırıldı. Karmaşanın tam ortasında, 1948’de İsrail’in bölgede belirmesi ve Suriye’ye komşu olması, ülke içindeki siyasi havayı daha da ısıttı. Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnâsır ile Suriye Devlet Başkanı Şükri el Kuvvetli (ki Konyalı bir ailenin oğluydu) arasında 1958’de imzalanan bir anlaşmayla, Suriye ve Mısır, “Birleşik Arap Cumhuriyeti”nin kuruluşunu ilân etti. Mısır’ın baskınlığı ve Abdunnâsır’ın karşı konulamaz karizması altında ezilen Suriye, 1961’de birlikten çekildiğini açıkladı. Birbirini takip eden darbe ve karşı darbe dönemlerinin ardından, Suriye’yi günümüze taşıyacak olan süreç, 8 Mart 1963 günü başladı. Baas Partisi’nin desteklediği bir grup subay yönetime el koydu. Aynı dönemlerde Irak’ta da Baas iktidarı sahneye çıktı. Ancak aynı ideolojiden beslenen bu iki hareket birbiriyle asla anlaşamayacak, bu anlaşmazlık yüzünden on yıllar boyunca sayısız çatışma yaşanacaktı. 1966’da hükümet içinde gerçekleştirilen kansız darbenin ardından, 13 Kasım 1970’te Hâfız Esed yine bir “saray darbesi” yaparak yönetime el koydu.

“İstikrar” neyin bedeli?
Hâfız Esed’inki baştan sonra ilginç bir hikâyeydi. 1930’da Lazkiye’nin Kardâha köyünde Alevi bir babanın oğlu olarak dünyaya geldi. Sünnilerin çoğunluğu oluşturduğu okullarda okuduktan sonra Suriye ordusuna intisap ederek hızla yükseldi. Esed’in orduya girişi ve yükselişi tesadüf değildi. Suriye’de çoğunluğu oluşturan Sünniler, askerlik gibi “angarya” işler yerine, siyaset, ticaret, edebiyat ve sanatla daha çok ilgililerdi. Bu da, doğal olarak, toplumsal gidişata yön verebilecek her imkândan dışlanan Alevi ve Nusayrileri ordu saflarına yönlendiriyordu. Ordudaki görevleri sırasında Baas Partisi ile de ilişkilerini devam ettiren Esed, birbiri ardına yaşanan darbelerde hep kazanan tarafa oynamayı bildi. Nihayet hem Baas’ın hem de Suriye’nin iplerini tümüyle ele aldı.

1947’de Şam’da Mişel Eflak (Hıristiyan) ve Salah El Bitar (Sünni Müslüman) tarafından kurulan Baas Partisi, seküler yaklaşımı yüzünden uzun yıllar boyunca Suriye halkından yeterli desteği alamamıştı. Baas’ın Arap milliyetçisi ideallerini benimsemiş görünen Esed’in Eflak ve Bitar’la kavga etmesi uzun sürmedi. Eflak, Esed’in amansız rakibi Saddam’ın yönetimindeki Bağdat’a sığınmak zorunda kalırken, Salah El Bitar da Paris’e kaçtı. Orada Esed muhaliflerini örgütlemeye başlayan Bitar, 1980’de muhtemelen Hâfız Esed’in bizzat verdiği emirle öldürüldü. Hâfız Esed, 2000’deki ölümüne kadar Suriye’de daha önce benzeri görülmemiş bir siyasi istikrar sağladı. Ancak bu istikrarın arka planında nice katliamlar, acılar ve sürgünler vardı. 1982’de Hama’da yaşanan ve 30 bin civarında insanın hayatını kaybettiği katliam, bunların en dokunaklısıydı.

Baas Partisi’yle aynı dönemlerde Suriye’de faaliyet göstermeye başlayan Müslüman Kardeşler Teşkilâtı, Esed’in en çok hışmına uğrayan muhalif yapılanma oldu. Ancak Müslüman Kardeşler ile rejim arasındaki kavga ta 1960’lardan bu yana devam ediyordu. Esed, sadece öldürücü darbeyi vuran isimdi.

Kanlı defterler yeniden açılırken…
Suriye’de son bir buçuk senedir yaşadığımız ve acı süreçlerine hep birlikte şahit olduğumuz iç savaşın arka planında, daha devletin kuruluşundan beri sürüp gelen işte bu kanlı boğuşmalar var. Suriye, ilk dönemlerde istikrarsızlıktan, sonra da kan ve gözyaşıyla tesis edilen sözüm ona istikrardan büyük zararlar görmüş bir ülke. Bugün, geçmişte “istikrar” adına imza atılan suikast, işkence ve katliamların toplumsal bir cinnet halinde, o göreceli istikrara hizmet edenlerin karşısına dikildiğini görüyoruz. Muhaliflerin öfkesi bugün sadece rejim mensuplarına değil, 42 yıldır Esed yönetimini destekleyen bütün toplumsal sınıflara karşı aynı zamanda. Ve maalesef, bölgemize dair tespit etmemiz zorunlu bir hakikat bulunuyor: Osmanlı İmparatorluğu’ndan sonra Ortadoğu’da var olan yeni devletlerin hepsinin belki de ortak özelliği, adeta vatandaşları birbirini ilk fırsatta boğazlasın diye pamuk ipliğine bağlı dengeler üzerine oturmaları. Irak’ta bunu yaşadık, Suriye’de yaşıyoruz, yarın daha başka ülkelere de sıra gelecek…